"Düşünce ve fikir; bir ırka/ kavme mensup olmak gibidir" Amma...
"Düşünce ve fikir; bir ırka/ kavme mensup olmak gibidir" Amma...
- 15-01-2018 11:02
- 364
- 15-01-2018 11:02
- 364
“Düşünce - Dil - Amel” başlığı altında (1) diyerek yazdığı yazıda Kazım Sağlam, İslâm, Müslüman, Ümmet Bilinci çerçevesine ve bu çerçeve içinde nasıl bir birlik olunması gerektiğine dikkat çekmeden önce, düşünce ve fikir bağlamındaki "öz"e dair sağlam noktalara işaret etti.
Yazıdan aynen başlığa çıkardığımız tırnak içi tek cümlenin sonuna o şeddeli “ama”yı eklememizin sebebi ise kavmiyetçiliğin zirveye oynadığı, "düşünce ve fikir"in ise mumla arandığı bu günlerde, şu kısa yazıyı künhüne vukûfiyetle okuyunca daha iyi anlaşılacaktır.
Buyrun
:
İnsanın fikri ve düşünceleri, diline, işine, yürüyüşüne…kısacası hayatının her alanına yansır.
Zihni berrak olmayanın dili sade ve anlaşılır olmaz, tersi de vakidir yani dili sade ve düzgün olmayanın zihni de sade ve berrak değildir.
Düşüncesi ve fikri oturmuş insanların söyledikleri ve yazdıkları da oturmuş olur.
Düşüncesi, zihni, dili sade ve berrak olmayanın ameli de karmaşıktır.
Hele bu amel, siyasi ve toplumsal bir alana kaymışsa, toplumsallaşmış bir amel ise doğuracağı sonuç pek iç açıcı olamaz.
…
DONUK AKIL, HAREKETSİZ İNSAN GİBİDİR...
Oturmuşluk yere çakılmakla, bir fikre, düşünceye, saplanmakla aynı değildir.
Fikr-i sabit ile fikrin ve düşüncenin oturmuşluğunu karıştırmak, aklı da karıştırır.
Donuk akıl, hareketsiz insan gibidir, kireçlenir.
Kireçlenen beyinlerden düşünce ve fikir sadır olmaz.
Beyin düşünecek ve sonunda taşacak işte o zaman fikir üretilmiş olur.
Buna isnaden/istinaden meydana gelen amel, hayırlı sonuçlar doğurabilir.
DÜŞÜNEN VE FİKİR ÜRETEN İNSAN...
Düşünmenin bir disiplin işi olduğu unutulmamalıdır. Bilgi birikimi disiplin içinde elde edilmemiş ise düşüncelerde oturmuşluk mümkün olamaz.
Düşünen ve fikir üreten insan önce nerede durduğunu fikren, ruhen nerede olduğunu bilebilmelidir.
Müslüman insan; içinde bulunduğu kültür havzasını iyice keşfetmelidir.
İslam ve Müslüman dünyanın bir ferdi, bir parçası olduğunu anlayamayan Müslüman, nerede olduğunu kestiremez.
Modern dünyanın bize dayattığı bu keşmekeşin içinden çıkabilmenin yolu; Müslüman olduğunu unutmamak, İslam dairesindeki yerini de net belirlemekten geçer.
Düşünce disiplini, dil disiplininden, usule bağlanmaktan geçer.
DİNİN KÜNHÜNE VARMAK ZORDUR...
Müslüman insan; Kitap ve Sünnetten nasıl istifade edeceğini, hayatına nasıl yansıtacağını bilmekle mükelleftir.
İslam'ın genel şemsiyesi altında hangi usul ve yolla dinini öğrenir, hangi metotla dinin emirlerini anlar ve yaşar, bunları detaylarıyla öğrenmelidir.
Çağın hastalığı olan genelleme ile dinin künhüne vakıf olmak zordur.
Genel bilgi; bir bakış açısı, bir istikamet verebilir, bu da çok hayırlı bir şeydir.
Lakin iş yaşamaya, dini hayata hakim kılmaya gelince genelleme orada durur veya durması lazım.
BİR KAVME MENSUP OLMAK, ÜMMET BİLİNCİNİ ZEDELEMEMEK...
Düşünce ve fikir; bir ırka/ kavme mensup olmak gibidir.
Bir kavme mensup olmak, ümmet çizgisini ümmet bilincini zedelememek noktasına kadar kavmine ve ırkına sahip çıkmakla mümkündür.
Ümmetin hassasiyetlerini gözardı ederek kavmini öne çıkarmak doğru bir bakış değildir.
Kavmini inkar etmek, yok saymak, kavmi özelliklerini köreltmek de doğru değildir.
Her bir kavim olacak, bu kavimlerin hepsi ortak fikir ve düşünce altında bir arada toplanırlarsa işte o zaman bir dayanışma olur.
BİRLİKLERDEN BİR BİRLİK OLMAK, KENDİ BİRLİĞİNİ TEK BELİRLEYİCİ SAYMAMAK...
Fikri, mezhebi, meşrebi farklılıklar da böyledir.
Her bir Müslüman, İslam dairesindeki bir fikir, düşünce ekol, mezhep, meşrep içinde olacak, o meşrebini, mezhebini, havzasını geliştirecek, onun üzerine bir kimlik inşa edecek ve Müslüman camianın, İslam şemsiyesinin altında yerini alacak, bir sancağı ve bayrağı olacak.
Bu sancak altında, genel İslam sancağı/bayrağı altında kendi birliği içinde yerini alacak.
Genel emirlere uyacak, kendi birliğini tek ve belirleyici saymayacak, birliklerden bir birlik olduğunu asla unutmayacak.
Bir birlikten öbürüne geçişi; orduyu/İslam ümmetini, İslam şemsiyesini terk etmiş saymayacak.
Kazım Sağlam, Yeni Söz -15 Ocak 2017, Pazartesi-
:
Yazıda, siyahlaştırma ve bazı paragraf ayırmalarla ara başlıklar bize aittir.
dikGAZETE.com
“Düşünce - Dil - Amel” başlığı altında (1) diyerek yazdığı yazıda Kazım Sağlam, İslâm, Müslüman, Ümmet Bilinci çerçevesine ve bu çerçeve içinde nasıl bir birlik olunması gerektiğine dikkat çekmeden önce, düşünce ve fikir bağlamındaki "öz"e dair sağlam noktalara işaret etti.
Yazıdan aynen başlığa çıkardığımız tırnak içi tek cümlenin sonuna o şeddeli “ama”yı eklememizin sebebi ise kavmiyetçiliğin zirveye oynadığı, "düşünce ve fikir"in ise mumla arandığı bu günlerde, şu kısa yazıyı künhüne vukûfiyetle okuyunca daha iyi anlaşılacaktır.
Buyrun
:
İnsanın fikri ve düşünceleri, diline, işine, yürüyüşüne…kısacası hayatının her alanına yansır.
Zihni berrak olmayanın dili sade ve anlaşılır olmaz, tersi de vakidir yani dili sade ve düzgün olmayanın zihni de sade ve berrak değildir.
Düşüncesi ve fikri oturmuş insanların söyledikleri ve yazdıkları da oturmuş olur.
Düşüncesi, zihni, dili sade ve berrak olmayanın ameli de karmaşıktır.
Hele bu amel, siyasi ve toplumsal bir alana kaymışsa, toplumsallaşmış bir amel ise doğuracağı sonuç pek iç açıcı olamaz.
…
DONUK AKIL, HAREKETSİZ İNSAN GİBİDİR...
Oturmuşluk yere çakılmakla, bir fikre, düşünceye, saplanmakla aynı değildir.
Fikr-i sabit ile fikrin ve düşüncenin oturmuşluğunu karıştırmak, aklı da karıştırır.
Donuk akıl, hareketsiz insan gibidir, kireçlenir.
Kireçlenen beyinlerden düşünce ve fikir sadır olmaz.
Beyin düşünecek ve sonunda taşacak işte o zaman fikir üretilmiş olur.
Buna isnaden/istinaden meydana gelen amel, hayırlı sonuçlar doğurabilir.
DÜŞÜNEN VE FİKİR ÜRETEN İNSAN...
Düşünmenin bir disiplin işi olduğu unutulmamalıdır. Bilgi birikimi disiplin içinde elde edilmemiş ise düşüncelerde oturmuşluk mümkün olamaz.
Düşünen ve fikir üreten insan önce nerede durduğunu fikren, ruhen nerede olduğunu bilebilmelidir.
Müslüman insan; içinde bulunduğu kültür havzasını iyice keşfetmelidir.
İslam ve Müslüman dünyanın bir ferdi, bir parçası olduğunu anlayamayan Müslüman, nerede olduğunu kestiremez.
Modern dünyanın bize dayattığı bu keşmekeşin içinden çıkabilmenin yolu; Müslüman olduğunu unutmamak, İslam dairesindeki yerini de net belirlemekten geçer.
Düşünce disiplini, dil disiplininden, usule bağlanmaktan geçer.
DİNİN KÜNHÜNE VARMAK ZORDUR...
Müslüman insan; Kitap ve Sünnetten nasıl istifade edeceğini, hayatına nasıl yansıtacağını bilmekle mükelleftir.
İslam'ın genel şemsiyesi altında hangi usul ve yolla dinini öğrenir, hangi metotla dinin emirlerini anlar ve yaşar, bunları detaylarıyla öğrenmelidir.
Çağın hastalığı olan genelleme ile dinin künhüne vakıf olmak zordur.
Genel bilgi; bir bakış açısı, bir istikamet verebilir, bu da çok hayırlı bir şeydir.
Lakin iş yaşamaya, dini hayata hakim kılmaya gelince genelleme orada durur veya durması lazım.
BİR KAVME MENSUP OLMAK, ÜMMET BİLİNCİNİ ZEDELEMEMEK...
Düşünce ve fikir; bir ırka/ kavme mensup olmak gibidir.
Bir kavme mensup olmak, ümmet çizgisini ümmet bilincini zedelememek noktasına kadar kavmine ve ırkına sahip çıkmakla mümkündür.
Ümmetin hassasiyetlerini gözardı ederek kavmini öne çıkarmak doğru bir bakış değildir.
Kavmini inkar etmek, yok saymak, kavmi özelliklerini köreltmek de doğru değildir.
Her bir kavim olacak, bu kavimlerin hepsi ortak fikir ve düşünce altında bir arada toplanırlarsa işte o zaman bir dayanışma olur.
BİRLİKLERDEN BİR BİRLİK OLMAK, KENDİ BİRLİĞİNİ TEK BELİRLEYİCİ SAYMAMAK...
Fikri, mezhebi, meşrebi farklılıklar da böyledir.
Her bir Müslüman, İslam dairesindeki bir fikir, düşünce ekol, mezhep, meşrep içinde olacak, o meşrebini, mezhebini, havzasını geliştirecek, onun üzerine bir kimlik inşa edecek ve Müslüman camianın, İslam şemsiyesinin altında yerini alacak, bir sancağı ve bayrağı olacak.
Bu sancak altında, genel İslam sancağı/bayrağı altında kendi birliği içinde yerini alacak.
Genel emirlere uyacak, kendi birliğini tek ve belirleyici saymayacak, birliklerden bir birlik olduğunu asla unutmayacak.
Bir birlikten öbürüne geçişi; orduyu/İslam ümmetini, İslam şemsiyesini terk etmiş saymayacak.
Kazım Sağlam, Yeni Söz -15 Ocak 2017, Pazartesi-
:
Yazıda, siyahlaştırma ve bazı paragraf ayırmalarla ara başlıklar bize aittir.
dikGAZETE.com