Eylül’ün Kerbelâ solgunu
Eylül’ün Kerbelâ solgunu
- 05-09-2020 10:04
- 2488
- 05-09-2020 10:04
- 2488
Şakağına düşen derin çizgileri ile yaşlı bir Eylül’ün satırları ‘dem’in nefesinde...
Hüzne gark olmuş yanağında gamzeleri...
Gitgide yüzünün rengi de sararıp solmakta; dudaklarının kıvrımlarında ağır gam yükü...
Hüseyni mersiyelerden, kan sıcağı bir Muharremiye dilinde..
Kerbelâ’dan dertli gönül toprağı, bir damla suya muhtaç esir şehirlerin insanlarına ab-ı hayat olacak; duaya durmuş elleri...
Zulüm kokan nefeslerin şerrinden Rabb’e sığınan halleri ile bir Eylül...
Sarı saçlarına kan damlayan, gözleri mateme çalan, Kerbela bakışlı zor Eylül.
Hüzün diyarlarının seyyidi, yüreği gam yüklü bülbüllerin derttaşı.
Bad-ı Saba’da, uzaklara akıp giden bakışlarına mersiyeler yazılan vay Eylül...
Al bir şafağın ağaran gözlerinden akan yaşlar ile sine-i Eylül’ün kabaran yüreğinde yakılıp tutuşacak ateş, ciğerinde harlanacak kazan, yanan bağrın acısına bir nebze su serpmek üzre kaynayacak aşura…
Günlerden acı, her Muharrem’i yeniden kuşatan, her devri senesinde yeniden kavrulan o benzersiz acı.
Eylül’ün kopan yaprağı, kan kızılı ile Kerbelâ…
Kainat Gülü’nün reyhan kokulu çiçeklerini solduran Kerb-ü belâ...
Elemlerin elemliğinden utandığı...
Kılıçların kesmekten haya ettiği...
Feryad-ü figanın boğazları parçaladığı Kerbela...
Kanlar, karalar dalgalandı ayy-Eylül, eyy-Eylül...
Muharrem elbisesi içinde, Kerb-ü belâ mateminde, acıyı dem be dem gecenin zülüflerine sarıp sarmalayan hayy-Eylül...
Sarı kuşanmış satırlarında, ayrılığın ebedi vuslat olduğunu bilen dip-diri yolcuları ile kavuşmanın şerbetini tadan ve başucunda Zeynebî feryadı ile deli divane ol, sen de sol Eylül...
Hüseyni aşk ile kör kal deryalara, kara parçalarında, karalarda kan Eylül...
Vuslatın hasretiyle sen de seni sırılsıklam aşık san-Eylül.
Eylül’ün sapsarı-kara-mavi şiire kesen divanında...
Yana yana vur sinene, vur bir de sen Eylül.
Kerbelâ mateminde...
Hâzân mevsiminde.
.
Elif Rana, dikGAZETE.com
Şakağına düşen derin çizgileri ile yaşlı bir Eylül’ün satırları ‘dem’in nefesinde...
Hüzne gark olmuş yanağında gamzeleri...
Gitgide yüzünün rengi de sararıp solmakta; dudaklarının kıvrımlarında ağır gam yükü...
Hüseyni mersiyelerden, kan sıcağı bir Muharremiye dilinde..
Kerbelâ’dan dertli gönül toprağı, bir damla suya muhtaç esir şehirlerin insanlarına ab-ı hayat olacak; duaya durmuş elleri...
Zulüm kokan nefeslerin şerrinden Rabb’e sığınan halleri ile bir Eylül...
Sarı saçlarına kan damlayan, gözleri mateme çalan, Kerbela bakışlı zor Eylül.
Hüzün diyarlarının seyyidi, yüreği gam yüklü bülbüllerin derttaşı.
Bad-ı Saba’da, uzaklara akıp giden bakışlarına mersiyeler yazılan vay Eylül...
Al bir şafağın ağaran gözlerinden akan yaşlar ile sine-i Eylül’ün kabaran yüreğinde yakılıp tutuşacak ateş, ciğerinde harlanacak kazan, yanan bağrın acısına bir nebze su serpmek üzre kaynayacak aşura…
Günlerden acı, her Muharrem’i yeniden kuşatan, her devri senesinde yeniden kavrulan o benzersiz acı.
Eylül’ün kopan yaprağı, kan kızılı ile Kerbelâ…
Kainat Gülü’nün reyhan kokulu çiçeklerini solduran Kerb-ü belâ...
Elemlerin elemliğinden utandığı...
Kılıçların kesmekten haya ettiği...
Feryad-ü figanın boğazları parçaladığı Kerbela...
Kanlar, karalar dalgalandı ayy-Eylül, eyy-Eylül...
Muharrem elbisesi içinde, Kerb-ü belâ mateminde, acıyı dem be dem gecenin zülüflerine sarıp sarmalayan hayy-Eylül...
Sarı kuşanmış satırlarında, ayrılığın ebedi vuslat olduğunu bilen dip-diri yolcuları ile kavuşmanın şerbetini tadan ve başucunda Zeynebî feryadı ile deli divane ol, sen de sol Eylül...
Hüseyni aşk ile kör kal deryalara, kara parçalarında, karalarda kan Eylül...
Vuslatın hasretiyle sen de seni sırılsıklam aşık san-Eylül.
Eylül’ün sapsarı-kara-mavi şiire kesen divanında...
Yana yana vur sinene, vur bir de sen Eylül.