Habiloğulları, Kabiloğulları ve rövanşa beş kala!

Habiloğulları, Kabiloğulları ve rövanşa beş kala!

“Uygarlık zembereği boşalmış bir halk, yeniden özgür olamaz! Ey özgür uluslar, şu özdeyişi unutmayın: Olmayan özgürlüğü sağlayabilirsiniz ama yitirdiğiniz özgürlüğü asla!”

-Jean-Jacques Rousseau-

.

Ruhumun kirli bir Engizisyon mahkemesinden beratı verilmiş gibi avuçlarıma hüzün karışık duygularla, Batı’nın karanlık gurbetinden bir an önce sükunetin zerafetine kaçmak istiyordum.

Eşyalar toplanmış, çantalar hazırlanmış, vedaya yaklaşan saatlere sabır eklenmiş, umut ve umutsuzluk ile yoğrulmuş yaşlı düşünceler epeyce yaklaşmıştı kıyıma.

Pencerenin köşesindeki koltuğa oturup, akşamın tenhalığında asırların zamandaki yolculuğuna şahitlik ediyordum.

Öyle ya!

Mekanda yolculuk, zaman ile tarihe akmıyorsa yer değiştirmenin ne anlamı olabilirdi ki…

Tarihin makas değiştirdiği en önemli duraklardan birinde yine insanların aynı kaderi yaşamasının dramı sahneleniyor.

Ölümün, yaşamak tarafında kalan insanlık hikâyesinin ellerine tutunan korkular asılıyordu düşünceli bakışlardan, vaktin kirpiklerine...

Umutlar bir kez daha öldürülüyor.

Yerini cumhuriyete bıraktığı mutlak monarşinin rahatsız edici homurtuları yayılıyordu uyanmaya çalışan ruhların üzerine…

Asırlar önce, hürriyet, eşitlik, kardeşlik...

Veya ‘ölüm’ sloganlarının atıldığı devrimin, ihtilale galebe çaldığı

“İnsan Hakları Evrensel Bildirisi” ile demokratik hak ve özgürlüklere kavuşanlar, Ma(cron)avirüs ile kuşatılan hakları için meydanlarda adalet kovalıyor.

Aynı günlerde, dünyanın her yerinde korku ve panik ile kitleleri kısa sürede etkisiz hale getiren virüs komiteleri, kompleks ve eşzamanlı heyulalar ile yönetimleri esir alarak, ulus devletlerin kalbinde oluşturdukları baskıcı ve totaliter karar merkezleriyle halklara deli gömleklerini giydirip, dünyayı adeta tımarhaneye çeviriyorlar.

Hürriyet, eşitlik, kardeşlik”ten…

Tekillik” üstünlük seçilmiştik.

Ulus devletlerden, akıllı hükümet sistemlerini yönetecek global federasyon rejim yönetimine doğru sürükleniyor devletler.

İnsanlar, çaresizlik içinde korku ve panikle, psikolojik bariyerlerin yıkılışını ve yarış halindeki diz çöküşü izlerken, dünyayı örgütler ve kukla siyasetçilerle yöneten “Kabal” sistemin devir-teslim ve teslimiyetle planları tıkır tıkır işliyor.

İnsanlığın Sonu” film setlerinden, gerçekliğin gözlerine iniyor ve korkudan tir-tir titreyerek, Ortaçağ karanlığında çarmıha gerilmeye hazırlanıyor dünya el birliğiyle; ses çıkmıyor!..

Deccalizmin merkezinden “Hubel”e adanacak kurbanlar, müşrik bir ritüel ile kutsanırken…

Müşfik bir dudakla okunuyor, sağırlaşmış insanlığın kulaklarına şeytan ayetleri...

Ölümün “yeniden doğmak” olduğunu bile bile konfor alanlarımıza biraz daha sıkı sarılıyor, ölmemeye secde ettiriliyoruz…

Görmek istemiyoruz!

Şeytanın küresel devşirmeleri, ateşin babasıyla aynı masada, aynı kirli planlarıyla, insanlık avında…

İnsanı, “Yaratılmışların en şereflisi… Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi” kılan, Allah’ın rûhundan yüklenen sıfatlar, yazılım kodları, dikenli bir telle amma tereyağından kıl çeker gibi tahrife maruzla baş başa…

Millet ve ulus oluşumunun kök hücresi olan tarih bilincinin asırlık dalları kesiliyor!

İnsanlığın geçmişle olan bağı koparılıyor…

Geleneklerle beslenen kültür ünitelerimiz, deneyim transferi konumundaki atalarımız ile çocuklarımız arasına soğuk savaşın blokları dikiliyor, aileler izole edilerek hafızalar yeniden güncelleniyor…

Dini, mabedi yıkılmış, adalet ve vicdan duygusu preslenmiş, soyut zekası, şeytani somutlukla kaplanmış kof bir beden, bilinçsiz bir beyinden müşterek köle planlar hazırlanıyor ve “dijital deus”un kucağına itiliyor çocuklarımız bilinçli bir şekilde...

Ve ne yazık ki tüm bunlar ‘yaşamak’ ve ‘yaşatmak’ adına yapılıyor!..

Finans baronları, sermayedarlar, zulüm, haksızlık, sömürü, çıkarcılık, yandaşlık, yalakalık tüccarları...

Sınıfsal kast sisteminin uşakları...

Cahiliye adetlerini, Ortaçağ karanlığında harmanlayarak 

insanlık rahmine etnisite, din ve dil üzerinden toplumsal kaosun teorik planlarının nefret tohumları ekiliyor.

Covid” maskesinin arkasında, maneviyat dünyamızda korkunç cinayetler işleniyor; en kutsal insani değerler ayaklar altında çiğneniyor, “Firavun’un Sihirbazları”na taş çıkartır bir ustalıkla zihinsel izolasyon ve ziftleme ile iradeler teslim alınıyor…

Sterilizasyon’ ile süslenmiş ambalajıyla hayat yerine ölüm pompalanıyor.

Üst seviyeden akıl dışı beyanatlarla, korku tünelinin çıkmaz sokağında insanlık, ölüme mahkum ediliyor.

Kabal örgütün insana tahammülü kalmadığı, karşılığını; “Ekonomik değeri olmayan” diye tanımladığı, insanın insani istekleri yerine, artık o istekleri değil, “istenileni yapmaya programlı” ve çalışmaları, 80’li yılların öncesine dayalı “İnsanın biyolojik sınırlarının aşılması projesi” olarak tanımlanan “Trans-hümanizm” karşısında, yaşayan “Son insan nesli” dedikleri, dünya halklarını, şiddeti zor günler beklerken, geleceğin “robot-insan karışımı” varlıkları olan “Cyborg”lar da sahnedeki yerlerini almaya hazırlanıyor.

Duygularından arınmış, emir-komuta hiyerarşisi içinde, emirleri yerine getirmeye programlı “köle cyborglar” ve “insanüstü varlık” olduğunu düşünen küresel şeytani düzenin ‘reptilian’ yönetim kadrosu, “DSÖ” eliyle “şifa niyetine!” diye zehir sunmakta; korku ve dayatmalarla, faşist bir imparatorluk için insanlığı biata zorlamakta…

DSÖ” denen nasipsizlerden müşterek kabalist örgüt militanları, biyolojik sınırların ötesine geçen bir dünya kurulması planlarının bozulmadan, yolunda gitmesi için her şeyi yapmaya kararlı!..

İnsanları, genetik açıdan kontrol altında tutmak ve ayıklamak yöntemiyle “ırkın ıslah edilmesi” esasına dayalı, kimlerin üreyip kimlerin üremeyeceğine karar veren, en uygun genetik kombinasyonları ve “üstün insan ırkı” oluşturulması amacı güden Hitler’in kanlı projesi olan “insan üstü hayat”, “insan üstü zeka” ve “insan üstü sağlık” başlıklarıyla “Öjenizm” uyandırılmakta, ‘dizayn insan’ için.

Firavun zorbalığı, anne rahimlerinde “Peygamberi Nur”un cellatlığına hazırlanmakta.

Ağızlarına taktıkları kölelik damgasını görmesin diye gözler, işitmesin diye kulaklar, sözler efsunlanmakta, kelimelere hile civası sürülmekte..

Oysa civalı hokkabazlıklara değil, “HAARP” silahı ile “İyonosfer” tabakasında “ısıya bağlı buharlaşmanın önüne geçmek, bulutları tohumlamak için” kullanılmalıydı “kuraklığa dayalı kıtlık” tellallığının yapıldığı bu günlerde, gümüş iyodür

İnsanlığa rahmet olarak…

Unutulmamalıdır ki;

Kazanmak, daimi bir uyanıklık ve diri bir şuûrla gerçekleşir!

Zorun zorunda olacağımız günler kapıda!

Hak ve adalet soyut söylem olmaktan çıkarılıp, toplumu ayrıştırıcı zıtlıkları birleştirecek somut eyleme dönüştürülmeli.

Kaos ve iç kargaşanın dinamitlerini oluşturan fay hatları, adaletin vicdanları onarıcı yasaları ile kardeşlik bağları kuvvetlendirilmelidir.

Kıtlık, gıdaya erişememe durumlarının yaşanmaması için hayati öneme haiz çalışmalar, ivedilikle ilgili bakanlıklarca yürütülmelidir.

Sembolik dayatmaların şifreleri çözülmeli…

Feraset, akıl-nizam, güçlü siyasi irade ve kararlarla, milletin geleceği sağlam politik metotlarla garanti altına alınmalıdır.

Rasyonel, stratejik çalışmalar yapılmalı, konjonktürel etki oluşturacak politikalar hayata geçirilmeli, değişimi yakalayan ve dünyanın içinde bulunduğu kompozisyonu iyi analiz eden, karşılaşacağımız zorluklara karşı destek planları oluşturulmalıdır.

Ülkeleri kapatmaya zorlayan, sınırların kapatılmasını isteyen, kendilerini “Kâinatın efendileri” olarak görenler, ekonomik dalgalanmaların oluşturacağı tsunami ile millet ve ulus devletlerin sonu olacak kaos, işsizlik, kuraklık, açlık, kıtlık, yağmacılık ve yıkılışı zevkle izlemek için ellerini ovuşturarak ve salyalarını akıtarak beklerken…

Maske” dayatması!..

HES” kodlaması!..

Aşı” zorbalığı!..

Ve karşımıza gelecek bir çok uygulama ile dayatmalar için direnecekler!..

D İ R E N E C E K L E R!

Uyanın artık!

Silkelenin!

Hedef yine aynı...

Devlet-i Âlî -Osmanlı- rûhunun hala diri olduğu coğrafyalar ve elbette ki Türk Milleti… 

Unutmayalım ki gelecek dünyasının patronları olacak Türk milletinin gençliğinin inandırıcılığını yitirmiş, maskesi düşmüş, makyajı akmış ülkelerin aşıları ile aşılanmasıyla genetik kodların ve ırkın asimile edilmesine göz yummayanların iradesi de aynı masada bu satrançta!

Yollara düşen ataları gibi Türk kavmini, Çin’in habis planlarından korumak için diri hafızalar, tarih nöbetinde ayakta!..

.

Ya tarih yazmaya devam edersiniz

ya da tarihin tozlu sayfalarında yok olup gidersiniz.

.

Ya şeytanı iddiasında haklı çıkartırsınız

ya da Adem’in ‘ademlik’ iddasını ispat için çıktığı bu yolda, yaratılış kodlarını değiştirmek isteyen süfyani düzene karşı olursunuz!..

.

Ya kâinatın sahte efendilerine uşak olursunuz

ya da mülkün tek Maliki Allah’a kul.

.

Herkes ajandasında altını çizili notları iyi düşünmeli; kime niye hizmet ettiğinin kritiğini bir kere daha operasyon etmelidir.

Millet olarak her birey, beynini, irade bariyerlerini, psikolojik kriz yönetme potansiyelini, otokontrol sistemini, baskı anında vereceği tepkileri gözden geçirmeli…

Baskı anında doğru tepki vermek için küresel darbenin kodlarını iyi okumalı.

İnsanlık bariyerini yarmak isteyen karanlığın yarasalarına karşı her türlü ayrışmayı ve farklılığı bir kenara bırakıp, kenetlenmeliyiz.

Hep beraber göreceğiz!..

Tarihin karanlık süreçlerinden geçerken dünya, yüzleştiği büyük oyunda yüzyıllık planların taassup ve donukluğunun dar ve karanlık duvarlarını aşıp yeniden uyanabilecek mi İNSAN!..

Ve…

İnsan…

Öyle bir inkişafla uyanmalı ki “Cebel-i Nur’dan doğan güneş” gibi vurmalı düny-an-ın sırtına, Nübüvvet mührünü.

Öyle uyanmalı ki…

Dijital-deus”ların ateşi sönmeli, ‘Kisra’ devşirmelerinin sarayları yıkılmalı!..

Mutlu solucanların oynaştığı ve kaynaştığı mezbahaneler kurutulmalı. 

Yaratılış gayesini ‘nüsha’ olmaktan kurtarıp, insan olmanın aslında diriltmeli..

İNSAN!

*

Vakti geldi!

Umudu kuşanıp, insan olmanın sorumluluğunu üstümüze alıp, rotamızı aslımıza yolculuğa doğru ayarlamanın.

Yol uzun ve zorlu…

Allah, yar ve yardımcımız olsun.

.

Elif Rana, dikGAZETE.com

“Uygarlık zembereği boşalmış bir halk, yeniden özgür olamaz! Ey özgür uluslar, şu özdeyişi unutmayın: Olmayan özgürlüğü sağlayabilirsiniz ama yitirdiğiniz özgürlüğü asla!”

-Jean-Jacques Rousseau-

.

Ruhumun kirli bir Engizisyon mahkemesinden beratı verilmiş gibi avuçlarıma hüzün karışık duygularla, Batı’nın karanlık gurbetinden bir an önce sükunetin zerafetine kaçmak istiyordum.

Eşyalar toplanmış, çantalar hazırlanmış, vedaya yaklaşan saatlere sabır eklenmiş, umut ve umutsuzluk ile yoğrulmuş yaşlı düşünceler epeyce yaklaşmıştı kıyıma.

Pencerenin köşesindeki koltuğa oturup, akşamın tenhalığında asırların zamandaki yolculuğuna şahitlik ediyordum.

Öyle ya!

Mekanda yolculuk, zaman ile tarihe akmıyorsa yer değiştirmenin ne anlamı olabilirdi ki…

Tarihin makas değiştirdiği en önemli duraklardan birinde yine insanların aynı kaderi yaşamasının dramı sahneleniyor.

Ölümün, yaşamak tarafında kalan insanlık hikâyesinin ellerine tutunan korkular asılıyordu düşünceli bakışlardan, vaktin kirpiklerine...

Umutlar bir kez daha öldürülüyor.

Yerini cumhuriyete bıraktığı mutlak monarşinin rahatsız edici homurtuları yayılıyordu uyanmaya çalışan ruhların üzerine…

Asırlar önce, hürriyet, eşitlik, kardeşlik...

Veya ‘ölüm’ sloganlarının atıldığı devrimin, ihtilale galebe çaldığı

“İnsan Hakları Evrensel Bildirisi” ile demokratik hak ve özgürlüklere kavuşanlar, Ma(cron)avirüs ile kuşatılan hakları için meydanlarda adalet kovalıyor.

Aynı günlerde, dünyanın her yerinde korku ve panik ile kitleleri kısa sürede etkisiz hale getiren virüs komiteleri, kompleks ve eşzamanlı heyulalar ile yönetimleri esir alarak, ulus devletlerin kalbinde oluşturdukları baskıcı ve totaliter karar merkezleriyle halklara deli gömleklerini giydirip, dünyayı adeta tımarhaneye çeviriyorlar.

Hürriyet, eşitlik, kardeşlik”ten…

Tekillik” üstünlük seçilmiştik.

Ulus devletlerden, akıllı hükümet sistemlerini yönetecek global federasyon rejim yönetimine doğru sürükleniyor devletler.

İnsanlar, çaresizlik içinde korku ve panikle, psikolojik bariyerlerin yıkılışını ve yarış halindeki diz çöküşü izlerken, dünyayı örgütler ve kukla siyasetçilerle yöneten “Kabal” sistemin devir-teslim ve teslimiyetle planları tıkır tıkır işliyor.

İnsanlığın Sonu” film setlerinden, gerçekliğin gözlerine iniyor ve korkudan tir-tir titreyerek, Ortaçağ karanlığında çarmıha gerilmeye hazırlanıyor dünya el birliğiyle; ses çıkmıyor!..

Deccalizmin merkezinden “Hubel”e adanacak kurbanlar, müşrik bir ritüel ile kutsanırken…

Müşfik bir dudakla okunuyor, sağırlaşmış insanlığın kulaklarına şeytan ayetleri...

Ölümün “yeniden doğmak” olduğunu bile bile konfor alanlarımıza biraz daha sıkı sarılıyor, ölmemeye secde ettiriliyoruz…

Görmek istemiyoruz!

Şeytanın küresel devşirmeleri, ateşin babasıyla aynı masada, aynı kirli planlarıyla, insanlık avında…

İnsanı, “Yaratılmışların en şereflisi… Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi” kılan, Allah’ın rûhundan yüklenen sıfatlar, yazılım kodları, dikenli bir telle amma tereyağından kıl çeker gibi tahrife maruzla baş başa…

Millet ve ulus oluşumunun kök hücresi olan tarih bilincinin asırlık dalları kesiliyor!

İnsanlığın geçmişle olan bağı koparılıyor…

Geleneklerle beslenen kültür ünitelerimiz, deneyim transferi konumundaki atalarımız ile çocuklarımız arasına soğuk savaşın blokları dikiliyor, aileler izole edilerek hafızalar yeniden güncelleniyor…

Dini, mabedi yıkılmış, adalet ve vicdan duygusu preslenmiş, soyut zekası, şeytani somutlukla kaplanmış kof bir beden, bilinçsiz bir beyinden müşterek köle planlar hazırlanıyor ve “dijital deus”un kucağına itiliyor çocuklarımız bilinçli bir şekilde...

Ve ne yazık ki tüm bunlar ‘yaşamak’ ve ‘yaşatmak’ adına yapılıyor!..

Finans baronları, sermayedarlar, zulüm, haksızlık, sömürü, çıkarcılık, yandaşlık, yalakalık tüccarları...

Sınıfsal kast sisteminin uşakları...

Cahiliye adetlerini, Ortaçağ karanlığında harmanlayarak 

insanlık rahmine etnisite, din ve dil üzerinden toplumsal kaosun teorik planlarının nefret tohumları ekiliyor.

Covid” maskesinin arkasında, maneviyat dünyamızda korkunç cinayetler işleniyor; en kutsal insani değerler ayaklar altında çiğneniyor, “Firavun’un Sihirbazları”na taş çıkartır bir ustalıkla zihinsel izolasyon ve ziftleme ile iradeler teslim alınıyor…

Sterilizasyon’ ile süslenmiş ambalajıyla hayat yerine ölüm pompalanıyor.

Üst seviyeden akıl dışı beyanatlarla, korku tünelinin çıkmaz sokağında insanlık, ölüme mahkum ediliyor.

Kabal örgütün insana tahammülü kalmadığı, karşılığını; “Ekonomik değeri olmayan” diye tanımladığı, insanın insani istekleri yerine, artık o istekleri değil, “istenileni yapmaya programlı” ve çalışmaları, 80’li yılların öncesine dayalı “İnsanın biyolojik sınırlarının aşılması projesi” olarak tanımlanan “Trans-hümanizm” karşısında, yaşayan “Son insan nesli” dedikleri, dünya halklarını, şiddeti zor günler beklerken, geleceğin “robot-insan karışımı” varlıkları olan “Cyborg”lar da sahnedeki yerlerini almaya hazırlanıyor.

Duygularından arınmış, emir-komuta hiyerarşisi içinde, emirleri yerine getirmeye programlı “köle cyborglar” ve “insanüstü varlık” olduğunu düşünen küresel şeytani düzenin ‘reptilian’ yönetim kadrosu, “DSÖ” eliyle “şifa niyetine!” diye zehir sunmakta; korku ve dayatmalarla, faşist bir imparatorluk için insanlığı biata zorlamakta…

DSÖ” denen nasipsizlerden müşterek kabalist örgüt militanları, biyolojik sınırların ötesine geçen bir dünya kurulması planlarının bozulmadan, yolunda gitmesi için her şeyi yapmaya kararlı!..

İnsanları, genetik açıdan kontrol altında tutmak ve ayıklamak yöntemiyle “ırkın ıslah edilmesi” esasına dayalı, kimlerin üreyip kimlerin üremeyeceğine karar veren, en uygun genetik kombinasyonları ve “üstün insan ırkı” oluşturulması amacı güden Hitler’in kanlı projesi olan “insan üstü hayat”, “insan üstü zeka” ve “insan üstü sağlık” başlıklarıyla “Öjenizm” uyandırılmakta, ‘dizayn insan’ için.

Firavun zorbalığı, anne rahimlerinde “Peygamberi Nur”un cellatlığına hazırlanmakta.

Ağızlarına taktıkları kölelik damgasını görmesin diye gözler, işitmesin diye kulaklar, sözler efsunlanmakta, kelimelere hile civası sürülmekte..

Oysa civalı hokkabazlıklara değil, “HAARP” silahı ile “İyonosfer” tabakasında “ısıya bağlı buharlaşmanın önüne geçmek, bulutları tohumlamak için” kullanılmalıydı “kuraklığa dayalı kıtlık” tellallığının yapıldığı bu günlerde, gümüş iyodür

İnsanlığa rahmet olarak…

Unutulmamalıdır ki;

Kazanmak, daimi bir uyanıklık ve diri bir şuûrla gerçekleşir!

Zorun zorunda olacağımız günler kapıda!

Hak ve adalet soyut söylem olmaktan çıkarılıp, toplumu ayrıştırıcı zıtlıkları birleştirecek somut eyleme dönüştürülmeli.

Kaos ve iç kargaşanın dinamitlerini oluşturan fay hatları, adaletin vicdanları onarıcı yasaları ile kardeşlik bağları kuvvetlendirilmelidir.

Kıtlık, gıdaya erişememe durumlarının yaşanmaması için hayati öneme haiz çalışmalar, ivedilikle ilgili bakanlıklarca yürütülmelidir.

Sembolik dayatmaların şifreleri çözülmeli…

Feraset, akıl-nizam, güçlü siyasi irade ve kararlarla, milletin geleceği sağlam politik metotlarla garanti altına alınmalıdır.

Rasyonel, stratejik çalışmalar yapılmalı, konjonktürel etki oluşturacak politikalar hayata geçirilmeli, değişimi yakalayan ve dünyanın içinde bulunduğu kompozisyonu iyi analiz eden, karşılaşacağımız zorluklara karşı destek planları oluşturulmalıdır.

Ülkeleri kapatmaya zorlayan, sınırların kapatılmasını isteyen, kendilerini “Kâinatın efendileri” olarak görenler, ekonomik dalgalanmaların oluşturacağı tsunami ile millet ve ulus devletlerin sonu olacak kaos, işsizlik, kuraklık, açlık, kıtlık, yağmacılık ve yıkılışı zevkle izlemek için ellerini ovuşturarak ve salyalarını akıtarak beklerken…

Maske” dayatması!..

HES” kodlaması!..

Aşı” zorbalığı!..

Ve karşımıza gelecek bir çok uygulama ile dayatmalar için direnecekler!..

D İ R E N E C E K L E R!

Uyanın artık!

Silkelenin!

Hedef yine aynı...

Devlet-i Âlî -Osmanlı- rûhunun hala diri olduğu coğrafyalar ve elbette ki Türk Milleti… 

Unutmayalım ki gelecek dünyasının patronları olacak Türk milletinin gençliğinin inandırıcılığını yitirmiş, maskesi düşmüş, makyajı akmış ülkelerin aşıları ile aşılanmasıyla genetik kodların ve ırkın asimile edilmesine göz yummayanların iradesi de aynı masada bu satrançta!

Yollara düşen ataları gibi Türk kavmini, Çin’in habis planlarından korumak için diri hafızalar, tarih nöbetinde ayakta!..

.

Ya tarih yazmaya devam edersiniz

ya da tarihin tozlu sayfalarında yok olup gidersiniz.

.

Ya şeytanı iddiasında haklı çıkartırsınız

ya da Adem’in ‘ademlik’ iddasını ispat için çıktığı bu yolda, yaratılış kodlarını değiştirmek isteyen süfyani düzene karşı olursunuz!..

.

Ya kâinatın sahte efendilerine uşak olursunuz

ya da mülkün tek Maliki Allah’a kul.

.

Herkes ajandasında altını çizili notları iyi düşünmeli; kime niye hizmet ettiğinin kritiğini bir kere daha operasyon etmelidir.

Millet olarak her birey, beynini, irade bariyerlerini, psikolojik kriz yönetme potansiyelini, otokontrol sistemini, baskı anında vereceği tepkileri gözden geçirmeli…

Baskı anında doğru tepki vermek için küresel darbenin kodlarını iyi okumalı.

İnsanlık bariyerini yarmak isteyen karanlığın yarasalarına karşı her türlü ayrışmayı ve farklılığı bir kenara bırakıp, kenetlenmeliyiz.

Hep beraber göreceğiz!..

Tarihin karanlık süreçlerinden geçerken dünya, yüzleştiği büyük oyunda yüzyıllık planların taassup ve donukluğunun dar ve karanlık duvarlarını aşıp yeniden uyanabilecek mi İNSAN!..

Ve…

İnsan…

Öyle bir inkişafla uyanmalı ki “Cebel-i Nur’dan doğan güneş” gibi vurmalı düny-an-ın sırtına, Nübüvvet mührünü.

Öyle uyanmalı ki…

Dijital-deus”ların ateşi sönmeli, ‘Kisra’ devşirmelerinin sarayları yıkılmalı!..

Mutlu solucanların oynaştığı ve kaynaştığı mezbahaneler kurutulmalı. 

Yaratılış gayesini ‘nüsha’ olmaktan kurtarıp, insan olmanın aslında diriltmeli..

İNSAN!

*

Vakti geldi!

Umudu kuşanıp, insan olmanın sorumluluğunu üstümüze alıp, rotamızı aslımıza yolculuğa doğru ayarlamanın.

Yol uzun ve zorlu…

Allah, yar ve yardımcımız olsun.

.

Elif Rana, dikGAZETE.com