Güncelleme Birleşmiş Milletler’den Başlayacak

Güncelleme Birleşmiş Milletler’den Başlayacak

Cumhurbaşkanımızın geçtiğimiz aylarda kullandığı “Güncelleme” sözünü herkes kendi açısından değerlendirmektedir… Buradaki niyet nedir, cumhurbaşkanı neyi anlatmaya çalışıyor?.. Hangi gaye ve manada böyle bir konuşmaya ihtiyaç duymuştur?.. Konuşması gerekiyor muydu? Gerekmiyor muydu?

Bütün bu suallere doğru cevap bulmak, önce iyi niyetli olmak, şartlanmışlık ve egodan uzaklaşmakla mümkündür…

Sosyal medyada cumhurbaşkanımızın sözüne karşı birçok yazı çıkmaktadır. Olumsuz yazıların çoğunun ego ya da cahillikten kaynaklandığı anlaşılıyor…

Cahil, aslında bilgisiz veya tahsilsiz anlama gelmez… Cahil kişi bilmeyen değil, bilmeye karşı olandır… Ebu Cehil’lin esas anlamı Cehaletin babası anlamındadır… Oysa gerçek ismi “Ebûl Hakem”dir… Türkçesi: Bilgeliğin babası… İşte günümüzde karşılaştığımız tabloda başta cahillik olmak üzere, egoistlik ve de şartlanmışlıklar bir türlü yakamızı bırakmıyor…

Öncelikle “güncelleme” konusundan ne anlıyoruz?.. İslam Dinine karşı bir söz söylenmiş ise, önce İslam dinine bakmak icap etmez mi?.. O halde bu güncelleme sözü,  Kur'an ilkelerini, emirlerini ve yasaklarını mı değiştirmeye yönelik?.. Yahut da İslam’da reformu mu kastediyor?..

Tabi ki bunların hiçbiri doğru değil…  Birileri şimdiye kadar olduğu gibi İslam adına bir takım istenmeyen sözler saffetmiş… Bundan dolayı cumhurbaşkanımız da ikaz da bulunmuş… Konu aslında bu kadar basit… Aslında İslam adına bazı hocaların söylediği bu yanlış sözler, pek de sürpriz sayılmaz. Çünkü asırlardır geleneksel yanlışları kuşaktan kuşağa nakleden yüzlerce âlim var!..

O halde birden bire neden bu iş abartılı bir şekilde ortaya çıkıyor?.. Birileri bir zamanlama yapıp kadın konusunu gündeme getirip, başka projeler mi üretmek istiyor? Bunu ben şahsen çözemedim. Zamanlama da enteresan…

Beni rahatsız eden, sosyal medyadaki çarpık ve olumsuz çıkışlar… İki milyar Müslümanın dünyadaki perişanlığına sebep olan fikirleri savunanlar, birden kazan kaldırıyor ve maksadını aşan aykırı yazılar yazıyor…

İSLAM DİNİ

Dini konulara girmek için önce Kur'an hakkında doğru bilgilere sahip olmak gerekir... Kur'an'da 6236 Ayet mevcuttur... Kur’ân' da ki din anlayışı, aklı, ahlâkı, sosyal ve beşeri konuları ortaya koymaktadır... Kısacası Kur’an, insanı hedef alıyor… İnsan, kıyamete kadar özelliklerini koruyacağına göre, Kur'an'ın da insana hitap eden yapısı, ebedi devam edecektir... İnsan değişmeyeceğine göre Kur'an'da bütün zamanlara hitap edecektir...

O zaman neyi güncelleyeceğiz?.. İslam dini veya Kur’an hakkında konuşmak için önce Kur’an’ı doğru anlamak lazım… Kur’an’a baktığımızda, emir ve yasaklar, tavsiyeler, ibretler, öğütler, nasihatler, şekli ibadetler, hikmetler, ahlak, vb. konuları görmekteyiz...

ALİ İMRAN - 138. ayet: Bu, bütün insanlığa iletilmiş tarifsiz bir bildiridir ve sorumluluk bilincini kuşananlar için de bir rehber ve öğüttür… Bu anlamdaki ayetler, Kur'an'da çoktur... Öğüt ve ibretle ilgili kıssalara baktığımızda, Kur’ân-ı Kerim içinde yer alan kıssalar, insanın geçmişinden ders almasını ve geleceği doğru görebilmesine yardımcı olmaktadır... Kur’an’da kıssalarla ilgili 1600 civarında ayetin olduğu anlaşılıyor…

“Kıssa”nın tanımı: Geçmişte olmuş bir olayı, daha sonraki
insanların ders çıkarabilmesi sağlamak maksadıyla aktarılan kısa hikâyelerdir…

Kur’an’da ayrıca tavsiyeler vb. konuları görüyoruz... Kur'an, insana dair ne varsa ortaya koymuştur... Peki buna rağmen neden bu kadar tefsirler, hadisler, ilmihaller yazılmış?.. Ya da şöyle söyleyelim, Kur'an dışında yazılan, din kitapları, sosyal bilimler, biyolojik bilimler, fizikokimya bilimleri, vb. milyarlarca kitaba ne gerek vardı?..

Kur'an bütün ihtiyaçları karşılayamaz mıydı?.. Kur'an'ın nasıl bir kitap olduğunu bilmeyenler, bu soruya cevap vermekte zorlanacaklardır... Oysa Kur'an, "akletmez misiniz?.. düşünmez misiniz?.." diyor... Kur’an’daki yüzlerce ayet, bizi düşünmeye ve akıl yürütmeye yönlendiriyor...

Allah'a karşı sadece akıllı olanlar sorumlu tutulduğuna göre, Allah, akıl sahiplerinin dünyadaki kulluk faaliyetlerini doğru dürüst yapması için okumalarını, düşünmelerini ve faaliyet yapmalarını istiyor… Düşünme devreye girince felsefenin “neden, niçin, nasıl” sorularını sorarak madde ve olayları araştırmamız gerekiyor ki bilim yapabilelim… Bilim yapmadan ise, kulluk görevi doğru olarak yerine getirilemez.

Dinimizin ilk emri "ikra" yani, oku!.. Kısacası okumadan, düşünmeden, anlamadan, araştırmadan, uygulamadan Allah'ın emrettiği kulluk görevini yapamayız... Çünkü Allah, kitabında yalnızca namaz kıl, oruç tut, dua et demiyor... İslam’da dar anlamda bir ibadet söz konusu değil.

Bazı şekli ibadetler, kulluk görevini doğru yapabilmemiz için verilmiştir.  Kısacası İslam’daki ibadet kavramı hayatın bütününü içine almaktadır… Namaz olayına baktığımızda da buradaki gayenin net olarak ortaya çıktığına şahit oluyoruz…

Ankebut Sûresi 45.ayet: Sana kitaptan vahyedileni oku, namazı dosdoğru kıl! Çünkü namaz, yüz kızartıcı şeylerden ve kötülüklerden alıkoyar… 

Kötülüklerden alıkoyar ne demek?.. Peki, sahtekârlık, bencillik, yalan, rüşvet, adaletsizlik, züllüm içerisindeysek namazımız olur mu?

Zâriyât Sûresi 56. ayet:  Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım… Yaratan, maksatı da Kur’an’da belirtmiş... Amaç: Kulluk yapmak… Demek ki esas ibadet, kulluk görevi oluyor.

Bu ayetin gösterdiği kulluk kelimesinin anlamını tanımlamak da fayda görüyoruz… Kulluk nedir? Kulluğun gayesi nedir? Kulluk nasıl yapılır? Kulluk, Allah’ın evrende insanları konumlandırdığı statünün adıdır. Kulluğun gayesi ise, yaratanı tanımak ve üç boyutlu dünyayı insanlık adına doğru kullanarak iyi işler üretmektir…

O zaman kulluk nasıl yapılacak sorusu karşımıza çıkıyor... Kulluk, dünya sahasında yapılacaktır... Peki nasıl yapılacak?..  Tabi ki oturduğumuz yerde, mistik bir şekilde kulluk yapılamaz... Hiçbir insan dünyaya yemek içmek ve havayı kirletmek için gelmemiştir… Allah, dünya üzerinde iyi faaliyetler göstererek kulluk imtihanını başarmamızı istiyor...

Kulluk yapmak, önce dünyayı ve insanları anlamakla mümkündür... Dünyayı, insanları ve olayları anlamadan kulluk görevi doğru yapılamaz…

Kitap okumadan, bilim ve araştırma yapmadan İslam’ı doğru anlayabilmemiz mümkün değildir...

BİLİM VE KİTAPLAR NİÇİN VAR?

Bilim ve kitaplar olmadan kulluk görevi yapmak söz konusu olamaz. Yaratılanları doğru tanımadan ve yaradılış maksadına uymayan çalışmalar, günümüzde olduğu gibi dünyayı kaosa sürükleyecektir.

Kitaplardaki bilgilerin birçoğu zamanla yetmez veya değişebilir... Bunun sebebi, yeni buluşlar ve bilimdeki yeni gelişmelerdir. İnsan ihtiyaçlarının değişmeleriyle bazı kurallar da değişmek zorundadır… Eskiden olmayan nakil vasıtaları olan uçak, tren ve otomobil hizmete girdiğinde yeni kurallar da devreye sokulmuştur… Yolda nasıl gidileceği, kırmızıda durulacağı vb.leri…

1876'da Ahmet Cevdet Paşa bir heyetle birlikte "Mecelle" denen hukuk kitabını yazdı... Kur'an varken neden 1851 maddeden oluşan bu koca kitap yazıldı?.. “Kur'an'da yeterince hukuk maddeleri yok muydu” diyebilir miyiz?.. Medeniyet geliştikçe bu hukuk kanunları da değişecek ve de gelişecektir.  

Dünya üzerinde milyarlarca kitabın yazılması sebepsiz değildir. Medeniyet gelişimiyle birlikte ihtiyaçların da çeşitlenmesi tabiîdir… Evrensel medeniyete katkı sağlamayan, insanlık için bilim yapmayan, insanlara yardımcı olmayan faaliyetler kullukla bağdaşmaz…

Maalesef Müslümanlar, 700 senedir bilimden uzaklaşmışlardır... Kısacası, gerçek kulluk görevinden çekilmişler ve dünyayı gayrimüslimlere teslim etmişlerdir...

Farabi, İbn-i sina, Buruni, Battani, Razi, Cezeri, İbn-iRüşt gibi Müslüman âlimlerin yetiştiği 850 ve 1200 senesi arası dünya tarihi bilimde en önemli dönemlerini yaşamıştır… Bu 350 senelik dönemde dünyanın en ileri bilimlerini Müslümanlar üretmiştir. Hâtâ Müslümanların Endülüs’te kurduğu üniversitelerle Avrupalı insanlara da ders verdiklerine şahit oluyoruz…

Ne yazık ki dünyadaki iki milyar Müslümanın sözü artık bilimde de askeri güçte de ekonomide de siyasette geçmiyor. Din konusunda ise iyice çuvallamışız... Zaten bugünkü Müslümanların geri kalışının sebebi de dinin esas hedeflediği anlamdan uzaklaştırılmasıyla başlamış.

TAASUBA  KARŞI  GÜNCELLEME

Şimdilerde farklı görüşler olması bir yana, birbirimizi öldürmek için savaşlar yapıyoruz… Kur’an’dan iyice uzaklaşmışız, hurafecilik ve mezhepçilik taassubu da giderek artmıştır… Geleneksel yanlışların da taşındığı ata dini anlayışı yüzünden bir türlü belimizi doğrultamıyoruz...

Orta Doğu'da Müslümanlar bir birlerini öldürüyorlar... Kimi Daiş, kimi Şia, kimi El Kaide, kimi, El Nusra vb... Hepsinde de mezhep taassuplar mevcut... Kur'an'ı kendi mezhep anlayışlarına göre yorumlayan Müslüman grupların tahribatı hâlâ devam ediyor...

Konuyu emperyalist ülkelere yıkıp, tatmin oluyoruz… Oysa Müslüman topluluklar güçlü ve omurgalı olsaydı onları kimse yanlışa itemezdi… Müslümanların güçlü olması da hurafelerden arınıp, bilime sahip çıkmasıyla mümkündür…

Bu vahim tabloyu değiştirmek için önce hurafelerden uzaklaşıp Kur'an'a yönelmeliyiz... Allah'ın murat ettiği din Kur'an dinidir... Bu yüzden mevcut geleneksel yanlışların ayıklanması gerekiyor...

Bu yüzden “güncelleme” gerekiyor... Güncelleme gereken Kur'an dini değil, geleneksel dindeki taşıdığımız yanlışlardır… Cumhurbaşkanının derdi de budur... Bunu iyi niyetle söylüyor, üzülüyor ve Müslümanların güç kazanmasını istiyor... Müslümanların tekrar bilime yönelmesini istiyor...

Güçlenebilmemiz ve insanlığa örnek olabilmemiz, ancak evrensel medeniyeti yakalamak ve seviyemizi yükseltmekle mümkün olacaktır…     

Cumhurbaşkanımız yanlışları gördükçe güncellemenin yapılmasını istiyor... Cumhurbaşkanının sözleri, Kur'an'a aykırı değil, aksine Kur'an'ın teşvik ettiği anlama uygun olan güncellemeden bahsediyor...

Cumhurbaşkanımız bütün emperyalist ülkelere açıkça meydan okuyor ve “Dünya beşten büyüktür” diyerek birleşmiş milletleri de güncellemeye çalışıyor…

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) reforma ihtiyaç olduğunu ve bu konuda gelen çağrıları desteklediklerini bildirdi… Cumhurbaşkanımız Tayip Erdoğan’ın ısrarlı çıkışları sonucu Rusya’nın bile “günceleme” ihtiyacını dile getirmesi anlamlıdır…

Cumhurbaşkanımız Amerika’yı da Almanya’yı da İslam ülkelerini de güncelliyor… Dünyayı güncellemeye çalışan bir evrensel “Başkan”ın kendi ülkesini de güncellemesinden tabiî ne olabilir…

Kendi ülkesini çağ atlatan liderimiz, evrensel medeniyeti yakalamak için hamle üstüne hamle yapıyor… İstiyor ki kendi ülkesini geri bırakan, her türlü yanlış fikirlerin değişmesini arzuluyor… Evrensel medeniyete giden yoldaki engellerin, tuzakların, entrikaların kaldırılması için insanüstü bir mücadele veriyor.

Tabi ki bu ülkede yaşayan ve bu ülkenin nimetlerinden faydalananların böyle bir kalkınma hamlesine yardım etmesi gerekiyor. Üstelik önemli bir savaşın içindeyken bu desteklerin daha da güçlü olmasını istiyor…

Bütün bu mücadeleye rağmen bir yandan muhalefetin mantıksız ve olumsuz çıkışları, diğer yandan gelişmelere aykırı hurafeci grupların yaptığı yanlışlara oy kaybına rağmen cevap vermek zorunda bırakılıyor… Oysa bunu Diyanet işleri daha önceden yapabilirdi…

Reis, cumhurun başkanıdır, referandum da yapıldığına göre halkın her konusu onu ilgilendiriyor ve onun sorumluluğundadır… Bu yüzden Reis her konuyu düzeltmekle vazifelidir.

Çevresindeki vizyon darlığı ve pasif çalışmalar yüzünden Reis, betonlaşmaya da işçi emeklilerin ihmaline de müdahale etmek zorundadır… Sosyoekonomik, sosyokültürel konular gibi, din konuları da Reisicumhur için aynı öneme sahiptir… Bu yüzden uyarı görevini yapmıştır.

Güncellemeyi, Kur'an'ı değiştirmek veya dinde reform olarak algılamak yanlış bir yaklaşımdır... Güncelleme, Kur’an dışı,  geleneksel din anlayışının yanlışlarını hedef almaktadır…

Müslümanların gereksiz ve hurafe anlayışları bırakıp, bir an önce bilime yönelmeleri gerekiyor... Aksi takdirde dünyayı başkaları yönetir, biz de iki Milyar Müslüman olarak pazar olmaya ve sömürülmeye ve de emir almaya devam ederiz... Akıllı olmak zorundayız...

Selam ve saygılar…

.

Raşit Anaral, dikGAZETE.com

Cumhurbaşkanımızın geçtiğimiz aylarda kullandığı “Güncelleme” sözünü herkes kendi açısından değerlendirmektedir… Buradaki niyet nedir, cumhurbaşkanı neyi anlatmaya çalışıyor?.. Hangi gaye ve manada böyle bir konuşmaya ihtiyaç duymuştur?.. Konuşması gerekiyor muydu? Gerekmiyor muydu?

Bütün bu suallere doğru cevap bulmak, önce iyi niyetli olmak, şartlanmışlık ve egodan uzaklaşmakla mümkündür…

Sosyal medyada cumhurbaşkanımızın sözüne karşı birçok yazı çıkmaktadır. Olumsuz yazıların çoğunun ego ya da cahillikten kaynaklandığı anlaşılıyor…

Cahil, aslında bilgisiz veya tahsilsiz anlama gelmez… Cahil kişi bilmeyen değil, bilmeye karşı olandır… Ebu Cehil’lin esas anlamı Cehaletin babası anlamındadır… Oysa gerçek ismi “Ebûl Hakem”dir… Türkçesi: Bilgeliğin babası… İşte günümüzde karşılaştığımız tabloda başta cahillik olmak üzere, egoistlik ve de şartlanmışlıklar bir türlü yakamızı bırakmıyor…

Öncelikle “güncelleme” konusundan ne anlıyoruz?.. İslam Dinine karşı bir söz söylenmiş ise, önce İslam dinine bakmak icap etmez mi?.. O halde bu güncelleme sözü,  Kur'an ilkelerini, emirlerini ve yasaklarını mı değiştirmeye yönelik?.. Yahut da İslam’da reformu mu kastediyor?..

Tabi ki bunların hiçbiri doğru değil…  Birileri şimdiye kadar olduğu gibi İslam adına bir takım istenmeyen sözler saffetmiş… Bundan dolayı cumhurbaşkanımız da ikaz da bulunmuş… Konu aslında bu kadar basit… Aslında İslam adına bazı hocaların söylediği bu yanlış sözler, pek de sürpriz sayılmaz. Çünkü asırlardır geleneksel yanlışları kuşaktan kuşağa nakleden yüzlerce âlim var!..

O halde birden bire neden bu iş abartılı bir şekilde ortaya çıkıyor?.. Birileri bir zamanlama yapıp kadın konusunu gündeme getirip, başka projeler mi üretmek istiyor? Bunu ben şahsen çözemedim. Zamanlama da enteresan…

Beni rahatsız eden, sosyal medyadaki çarpık ve olumsuz çıkışlar… İki milyar Müslümanın dünyadaki perişanlığına sebep olan fikirleri savunanlar, birden kazan kaldırıyor ve maksadını aşan aykırı yazılar yazıyor…

İSLAM DİNİ

Dini konulara girmek için önce Kur'an hakkında doğru bilgilere sahip olmak gerekir... Kur'an'da 6236 Ayet mevcuttur... Kur’ân' da ki din anlayışı, aklı, ahlâkı, sosyal ve beşeri konuları ortaya koymaktadır... Kısacası Kur’an, insanı hedef alıyor… İnsan, kıyamete kadar özelliklerini koruyacağına göre, Kur'an'ın da insana hitap eden yapısı, ebedi devam edecektir... İnsan değişmeyeceğine göre Kur'an'da bütün zamanlara hitap edecektir...

O zaman neyi güncelleyeceğiz?.. İslam dini veya Kur’an hakkında konuşmak için önce Kur’an’ı doğru anlamak lazım… Kur’an’a baktığımızda, emir ve yasaklar, tavsiyeler, ibretler, öğütler, nasihatler, şekli ibadetler, hikmetler, ahlak, vb. konuları görmekteyiz...

ALİ İMRAN - 138. ayet: Bu, bütün insanlığa iletilmiş tarifsiz bir bildiridir ve sorumluluk bilincini kuşananlar için de bir rehber ve öğüttür… Bu anlamdaki ayetler, Kur'an'da çoktur... Öğüt ve ibretle ilgili kıssalara baktığımızda, Kur’ân-ı Kerim içinde yer alan kıssalar, insanın geçmişinden ders almasını ve geleceği doğru görebilmesine yardımcı olmaktadır... Kur’an’da kıssalarla ilgili 1600 civarında ayetin olduğu anlaşılıyor…

“Kıssa”nın tanımı: Geçmişte olmuş bir olayı, daha sonraki
insanların ders çıkarabilmesi sağlamak maksadıyla aktarılan kısa hikâyelerdir…

Kur’an’da ayrıca tavsiyeler vb. konuları görüyoruz... Kur'an, insana dair ne varsa ortaya koymuştur... Peki buna rağmen neden bu kadar tefsirler, hadisler, ilmihaller yazılmış?.. Ya da şöyle söyleyelim, Kur'an dışında yazılan, din kitapları, sosyal bilimler, biyolojik bilimler, fizikokimya bilimleri, vb. milyarlarca kitaba ne gerek vardı?..

Kur'an bütün ihtiyaçları karşılayamaz mıydı?.. Kur'an'ın nasıl bir kitap olduğunu bilmeyenler, bu soruya cevap vermekte zorlanacaklardır... Oysa Kur'an, "akletmez misiniz?.. düşünmez misiniz?.." diyor... Kur’an’daki yüzlerce ayet, bizi düşünmeye ve akıl yürütmeye yönlendiriyor...

Allah'a karşı sadece akıllı olanlar sorumlu tutulduğuna göre, Allah, akıl sahiplerinin dünyadaki kulluk faaliyetlerini doğru dürüst yapması için okumalarını, düşünmelerini ve faaliyet yapmalarını istiyor… Düşünme devreye girince felsefenin “neden, niçin, nasıl” sorularını sorarak madde ve olayları araştırmamız gerekiyor ki bilim yapabilelim… Bilim yapmadan ise, kulluk görevi doğru olarak yerine getirilemez.

Dinimizin ilk emri "ikra" yani, oku!.. Kısacası okumadan, düşünmeden, anlamadan, araştırmadan, uygulamadan Allah'ın emrettiği kulluk görevini yapamayız... Çünkü Allah, kitabında yalnızca namaz kıl, oruç tut, dua et demiyor... İslam’da dar anlamda bir ibadet söz konusu değil.

Bazı şekli ibadetler, kulluk görevini doğru yapabilmemiz için verilmiştir.  Kısacası İslam’daki ibadet kavramı hayatın bütününü içine almaktadır… Namaz olayına baktığımızda da buradaki gayenin net olarak ortaya çıktığına şahit oluyoruz…

Ankebut Sûresi 45.ayet: Sana kitaptan vahyedileni oku, namazı dosdoğru kıl! Çünkü namaz, yüz kızartıcı şeylerden ve kötülüklerden alıkoyar… 

Kötülüklerden alıkoyar ne demek?.. Peki, sahtekârlık, bencillik, yalan, rüşvet, adaletsizlik, züllüm içerisindeysek namazımız olur mu?

Zâriyât Sûresi 56. ayet:  Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım… Yaratan, maksatı da Kur’an’da belirtmiş... Amaç: Kulluk yapmak… Demek ki esas ibadet, kulluk görevi oluyor.

Bu ayetin gösterdiği kulluk kelimesinin anlamını tanımlamak da fayda görüyoruz… Kulluk nedir? Kulluğun gayesi nedir? Kulluk nasıl yapılır? Kulluk, Allah’ın evrende insanları konumlandırdığı statünün adıdır. Kulluğun gayesi ise, yaratanı tanımak ve üç boyutlu dünyayı insanlık adına doğru kullanarak iyi işler üretmektir…

O zaman kulluk nasıl yapılacak sorusu karşımıza çıkıyor... Kulluk, dünya sahasında yapılacaktır... Peki nasıl yapılacak?..  Tabi ki oturduğumuz yerde, mistik bir şekilde kulluk yapılamaz... Hiçbir insan dünyaya yemek içmek ve havayı kirletmek için gelmemiştir… Allah, dünya üzerinde iyi faaliyetler göstererek kulluk imtihanını başarmamızı istiyor...

Kulluk yapmak, önce dünyayı ve insanları anlamakla mümkündür... Dünyayı, insanları ve olayları anlamadan kulluk görevi doğru yapılamaz…

Kitap okumadan, bilim ve araştırma yapmadan İslam’ı doğru anlayabilmemiz mümkün değildir...

BİLİM VE KİTAPLAR NİÇİN VAR?

Bilim ve kitaplar olmadan kulluk görevi yapmak söz konusu olamaz. Yaratılanları doğru tanımadan ve yaradılış maksadına uymayan çalışmalar, günümüzde olduğu gibi dünyayı kaosa sürükleyecektir.

Kitaplardaki bilgilerin birçoğu zamanla yetmez veya değişebilir... Bunun sebebi, yeni buluşlar ve bilimdeki yeni gelişmelerdir. İnsan ihtiyaçlarının değişmeleriyle bazı kurallar da değişmek zorundadır… Eskiden olmayan nakil vasıtaları olan uçak, tren ve otomobil hizmete girdiğinde yeni kurallar da devreye sokulmuştur… Yolda nasıl gidileceği, kırmızıda durulacağı vb.leri…

1876'da Ahmet Cevdet Paşa bir heyetle birlikte "Mecelle" denen hukuk kitabını yazdı... Kur'an varken neden 1851 maddeden oluşan bu koca kitap yazıldı?.. “Kur'an'da yeterince hukuk maddeleri yok muydu” diyebilir miyiz?.. Medeniyet geliştikçe bu hukuk kanunları da değişecek ve de gelişecektir.  

Dünya üzerinde milyarlarca kitabın yazılması sebepsiz değildir. Medeniyet gelişimiyle birlikte ihtiyaçların da çeşitlenmesi tabiîdir… Evrensel medeniyete katkı sağlamayan, insanlık için bilim yapmayan, insanlara yardımcı olmayan faaliyetler kullukla bağdaşmaz…

Maalesef Müslümanlar, 700 senedir bilimden uzaklaşmışlardır... Kısacası, gerçek kulluk görevinden çekilmişler ve dünyayı gayrimüslimlere teslim etmişlerdir...

Farabi, İbn-i sina, Buruni, Battani, Razi, Cezeri, İbn-iRüşt gibi Müslüman âlimlerin yetiştiği 850 ve 1200 senesi arası dünya tarihi bilimde en önemli dönemlerini yaşamıştır… Bu 350 senelik dönemde dünyanın en ileri bilimlerini Müslümanlar üretmiştir. Hâtâ Müslümanların Endülüs’te kurduğu üniversitelerle Avrupalı insanlara da ders verdiklerine şahit oluyoruz…

Ne yazık ki dünyadaki iki milyar Müslümanın sözü artık bilimde de askeri güçte de ekonomide de siyasette geçmiyor. Din konusunda ise iyice çuvallamışız... Zaten bugünkü Müslümanların geri kalışının sebebi de dinin esas hedeflediği anlamdan uzaklaştırılmasıyla başlamış.

TAASUBA  KARŞI  GÜNCELLEME

Şimdilerde farklı görüşler olması bir yana, birbirimizi öldürmek için savaşlar yapıyoruz… Kur’an’dan iyice uzaklaşmışız, hurafecilik ve mezhepçilik taassubu da giderek artmıştır… Geleneksel yanlışların da taşındığı ata dini anlayışı yüzünden bir türlü belimizi doğrultamıyoruz...

Orta Doğu'da Müslümanlar bir birlerini öldürüyorlar... Kimi Daiş, kimi Şia, kimi El Kaide, kimi, El Nusra vb... Hepsinde de mezhep taassuplar mevcut... Kur'an'ı kendi mezhep anlayışlarına göre yorumlayan Müslüman grupların tahribatı hâlâ devam ediyor...

Konuyu emperyalist ülkelere yıkıp, tatmin oluyoruz… Oysa Müslüman topluluklar güçlü ve omurgalı olsaydı onları kimse yanlışa itemezdi… Müslümanların güçlü olması da hurafelerden arınıp, bilime sahip çıkmasıyla mümkündür…

Bu vahim tabloyu değiştirmek için önce hurafelerden uzaklaşıp Kur'an'a yönelmeliyiz... Allah'ın murat ettiği din Kur'an dinidir... Bu yüzden mevcut geleneksel yanlışların ayıklanması gerekiyor...

Bu yüzden “güncelleme” gerekiyor... Güncelleme gereken Kur'an dini değil, geleneksel dindeki taşıdığımız yanlışlardır… Cumhurbaşkanının derdi de budur... Bunu iyi niyetle söylüyor, üzülüyor ve Müslümanların güç kazanmasını istiyor... Müslümanların tekrar bilime yönelmesini istiyor...

Güçlenebilmemiz ve insanlığa örnek olabilmemiz, ancak evrensel medeniyeti yakalamak ve seviyemizi yükseltmekle mümkün olacaktır…     

Cumhurbaşkanımız yanlışları gördükçe güncellemenin yapılmasını istiyor... Cumhurbaşkanının sözleri, Kur'an'a aykırı değil, aksine Kur'an'ın teşvik ettiği anlama uygun olan güncellemeden bahsediyor...

Cumhurbaşkanımız bütün emperyalist ülkelere açıkça meydan okuyor ve “Dünya beşten büyüktür” diyerek birleşmiş milletleri de güncellemeye çalışıyor…

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) reforma ihtiyaç olduğunu ve bu konuda gelen çağrıları desteklediklerini bildirdi… Cumhurbaşkanımız Tayip Erdoğan’ın ısrarlı çıkışları sonucu Rusya’nın bile “günceleme” ihtiyacını dile getirmesi anlamlıdır…

Cumhurbaşkanımız Amerika’yı da Almanya’yı da İslam ülkelerini de güncelliyor… Dünyayı güncellemeye çalışan bir evrensel “Başkan”ın kendi ülkesini de güncellemesinden tabiî ne olabilir…

Kendi ülkesini çağ atlatan liderimiz, evrensel medeniyeti yakalamak için hamle üstüne hamle yapıyor… İstiyor ki kendi ülkesini geri bırakan, her türlü yanlış fikirlerin değişmesini arzuluyor… Evrensel medeniyete giden yoldaki engellerin, tuzakların, entrikaların kaldırılması için insanüstü bir mücadele veriyor.

Tabi ki bu ülkede yaşayan ve bu ülkenin nimetlerinden faydalananların böyle bir kalkınma hamlesine yardım etmesi gerekiyor. Üstelik önemli bir savaşın içindeyken bu desteklerin daha da güçlü olmasını istiyor…

Bütün bu mücadeleye rağmen bir yandan muhalefetin mantıksız ve olumsuz çıkışları, diğer yandan gelişmelere aykırı hurafeci grupların yaptığı yanlışlara oy kaybına rağmen cevap vermek zorunda bırakılıyor… Oysa bunu Diyanet işleri daha önceden yapabilirdi…

Reis, cumhurun başkanıdır, referandum da yapıldığına göre halkın her konusu onu ilgilendiriyor ve onun sorumluluğundadır… Bu yüzden Reis her konuyu düzeltmekle vazifelidir.

Çevresindeki vizyon darlığı ve pasif çalışmalar yüzünden Reis, betonlaşmaya da işçi emeklilerin ihmaline de müdahale etmek zorundadır… Sosyoekonomik, sosyokültürel konular gibi, din konuları da Reisicumhur için aynı öneme sahiptir… Bu yüzden uyarı görevini yapmıştır.

Güncellemeyi, Kur'an'ı değiştirmek veya dinde reform olarak algılamak yanlış bir yaklaşımdır... Güncelleme, Kur’an dışı,  geleneksel din anlayışının yanlışlarını hedef almaktadır…

Müslümanların gereksiz ve hurafe anlayışları bırakıp, bir an önce bilime yönelmeleri gerekiyor... Aksi takdirde dünyayı başkaları yönetir, biz de iki Milyar Müslüman olarak pazar olmaya ve sömürülmeye ve de emir almaya devam ederiz... Akıllı olmak zorundayız...

Selam ve saygılar…

.

Raşit Anaral, dikGAZETE.com