Hepimiz, her şey yolunda gitsin istiyoruz!

Hepimiz, her şey yolunda gitsin istiyoruz!

Bir gün kalktığımızda güneş doğmamış olsa… 

Bir gün bahar gelmeyi unutsa… 

Ay ile güneş rotalarını şaşırsa… 

Beşer yapımı makinalar gibi ara ara arıza verselerdi…

Bir gün bedenimiz “ben yoruldum” dese, komutayı size verse…

Trilyonlarca askeri olan bir orduda görev paylaşımını, askerlerin sevkiyatını size bıraksa… 

Sadece bağışıklık sisteminin komutasını, yoksa muazzam hormonal dengeyi, saçların düzenli büyümesini, kan hücrelerinin dengeli üretimini, kasların oryante kasılıp gevşemesini değil… 

Ne yapardınız?

İnsan, her gün yaşadığı ve gördüğü mucizeleri kanıksıyor. 

Değerini unutuyor.

Her gün zamanında doğan güneş, insanın gözünde mucizesini yitiriyor. 

Sağlıklı bir gözün değerini doktor, gözlük yazınca anlıyoruz.

Bir gün kulak çınlamaya başlayınca, seslerin frekansları birbirine karışmaya başlayınca anlıyoruz duymak ne kadar değerliymiş.

Günlerce kıvrandıran baş ağrısı, sanki hiç geçmeyecekmiş gibi büyük bir ıstırap verirken bedenimize; ağrımayan bir başın değerini, baş ağrısı geçtiğinde yine unutuyoruz. 

Bir azamızda bize eziyet veren ağrının bir gün olmadığını fark etmek bile zoraki oluyor, şükretmiyoruz!

Hepimiz, her şey yolunda gitsin istiyoruz. 

Dert olmasın, tasa olmasın, hastalık olmasın, ağrı olmasın… 

Bunlar olmazsa, iyilik halinin değerini nasıl anlayabileceğiz?

Güneş, her gün zamanında doğduğu için mucizesini anlamakta zorluk çekiyoruz, etrafımızda ve bedenimizde her şey dört dörtlük olsaydı, dört dörtlük yaratılmış olan sayısız nimetin kıymetini bilemeyecektik.

İnsan Rabbine karşı çok nankördür. Ve o da buna şahittir.” (Adiyat Suresi 6-7)

Bizlere, sahip olduğumuz her şeyi armağan eden ve benliğimizin de sahibi olan bir Rabb’e karşı nankörlüğümüze şahidiz. 

Sayısız nimet verip, bir eksilttiğinde insanoğlu hemen moralini bozuyor. 

Hemen isyan sözleri sarf ediyor, başkalarına koşup, başkalarına sığınıyor.

Atamız İbrahim (a.s) bize hastalandığımızda sığınacağımız kapıyı gösteriyor: “Hastalandığım zaman bana O şifa verir.” (Şuara Suresi 80)

Şifayı Allah’a havale etmek demek, şifaya giden yolların da meşru olmasını gerektirir. 

Dua ederken de, ilaç kullanırken de, şifa için vesile ararken de meşru sınırları aşmamamız gerekir.

.

Dr. Bekir Tok, dikGAZETE.com

Bir gün kalktığımızda güneş doğmamış olsa… 

Bir gün bahar gelmeyi unutsa… 

Ay ile güneş rotalarını şaşırsa… 

Beşer yapımı makinalar gibi ara ara arıza verselerdi…

Bir gün bedenimiz “ben yoruldum” dese, komutayı size verse…

Trilyonlarca askeri olan bir orduda görev paylaşımını, askerlerin sevkiyatını size bıraksa… 

Sadece bağışıklık sisteminin komutasını, yoksa muazzam hormonal dengeyi, saçların düzenli büyümesini, kan hücrelerinin dengeli üretimini, kasların oryante kasılıp gevşemesini değil… 

Ne yapardınız?

İnsan, her gün yaşadığı ve gördüğü mucizeleri kanıksıyor. 

Değerini unutuyor.

Her gün zamanında doğan güneş, insanın gözünde mucizesini yitiriyor. 

Sağlıklı bir gözün değerini doktor, gözlük yazınca anlıyoruz.

Bir gün kulak çınlamaya başlayınca, seslerin frekansları birbirine karışmaya başlayınca anlıyoruz duymak ne kadar değerliymiş.

Günlerce kıvrandıran baş ağrısı, sanki hiç geçmeyecekmiş gibi büyük bir ıstırap verirken bedenimize; ağrımayan bir başın değerini, baş ağrısı geçtiğinde yine unutuyoruz. 

Bir azamızda bize eziyet veren ağrının bir gün olmadığını fark etmek bile zoraki oluyor, şükretmiyoruz!

Hepimiz, her şey yolunda gitsin istiyoruz. 

Dert olmasın, tasa olmasın, hastalık olmasın, ağrı olmasın… 

Bunlar olmazsa, iyilik halinin değerini nasıl anlayabileceğiz?

Güneş, her gün zamanında doğduğu için mucizesini anlamakta zorluk çekiyoruz, etrafımızda ve bedenimizde her şey dört dörtlük olsaydı, dört dörtlük yaratılmış olan sayısız nimetin kıymetini bilemeyecektik.

İnsan Rabbine karşı çok nankördür. Ve o da buna şahittir.” (Adiyat Suresi 6-7)

Bizlere, sahip olduğumuz her şeyi armağan eden ve benliğimizin de sahibi olan bir Rabb’e karşı nankörlüğümüze şahidiz. 

Sayısız nimet verip, bir eksilttiğinde insanoğlu hemen moralini bozuyor. 

Hemen isyan sözleri sarf ediyor, başkalarına koşup, başkalarına sığınıyor.

Atamız İbrahim (a.s) bize hastalandığımızda sığınacağımız kapıyı gösteriyor: “Hastalandığım zaman bana O şifa verir.” (Şuara Suresi 80)

Şifayı Allah’a havale etmek demek, şifaya giden yolların da meşru olmasını gerektirir. 

Dua ederken de, ilaç kullanırken de, şifa için vesile ararken de meşru sınırları aşmamamız gerekir.

.

Dr. Bekir Tok, dikGAZETE.com