Hukuk devleti

Hukuk devleti

Hukuk Devleti terimi Almanya’da, Fransız Devrimi sonrasında ve 19. yüzyıl başlarında doğdu. 

Bu terimi kullananlar herhalde Fransız Devrimi sloganlarının temelsizliğini, aldatıcılığını, içten olmadığını, içtenlikle kullanılsalar bile sağlam bir düşünce ve inanç temeline oturtulmadıkça kısa zamanda Fransa’da olduğu gibi dehşet verici bir devlet terörüne yol açacağının farkına varmışlardı. 

Nitekim yüz yıl kadar sonra, bizde de Sultan Hamid’in tahttan indirilmesinde benzer bir durum yaşandı. 

Sultan Hamid devrini aratan idamlar, suikastler birbirini izledi. 

Hukuk devleti terimi de, bunu İslam Düşüncesi’nde karşılayan Medîne-i Fâzıla terimi de duyulmuyordu.

İttihatçılar’ın fikir adamı Ziya Gökalp “Sen ben yokuz, biz varız /Hem oğan hem kullarız/ Biz demek bir demektir/ Sen ben ona taparız” demekte idi. (Oğan burada Tanrı demekmiş). 

Batı’da da bizde de “Hukuk Devleti” terimi, Anayasalar’a giremeden kaldı. Ancak, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, “küllerinden dirilme”ye mecbur kalmış Almanya’da “Hukuk Devleti” terimi hatırlandı. Aslında Almanca’da “recht” terimi sadece “pozitif hukuk”u değil, Arapça’da olduğu gibi “doğru”yu, “olması gereken”i de ifade ediyordu.

Almanya’da Anayasa’ya giren “Hukuk Devleti” terimi, on yıl kadar sonra bizim Anayasa’ya da girdi (1961). 

Ne var ki bizde “Hukuk” kelimesi “pozitif hukuk”u, yürürlükteki Hukuk’u çağrıştırıyordu. 

Nitekim Hukuk Devleti teriminin Anayasa’ya girmesine engel olmayan darbeciler MenderesZorlu ve Polatkan’ı idam etmekte tereddüt etmediler. Bu “Hukukun emri” idi, “Hakk’ın emri” değil!

Hakk Devleti” anlayışı gericilik demekti. Neuzü billah!

Hukuk Devleti” teriminin Anayasa’da geçmesi değil, toplumun bilincinde yer alması önemlidir. 

Oysa 1961 Anayasası’ndan bugüne otuz sekiz yıl geçmesine rağmen, bu terim toplum bilincine doğru anlamıyla yerleşebilmiş değildir. 

Farabi’nin “Medîne-i Fâzıla”sı da yerleşmiş değildi ve yüzyıllar, hatta bin yıl kadar süre geçtiği halde yerleşmediği gibi terim olarak da unutuldu.

1982 Anayasası, “Hukuk Devleti” terimiyle devralmakla birlikte, maalesef yine aynı anayasa, kendi alanına naklettiği bu fidanı, özellikle “Başlangıç” bölümü hızarıyla yine kendisi kesti. 

Aradan (29) yıl geçtiği halde Başlangıç kısmı düzeltilemedi.

2008’de teşebbüs edildi. Başsavcı darbesiyle rafa kaldırıldı ve vazgeçildi.

*

Yeryüzünün diğer yörelerinde de durum iç açıcı değildir.

Fransız Devrimi’nin sadece “vatandaş”a kağıt üzerinde hak tanımasına yol açan zihniyet bugün de devam etmektedir. 

Yine birçok ülkede üstelik “vatandaş” terimi “ırkdaş”, bazılarında “ırkdaş ve dindaş”, bazılarında “ırkdaş ve dindaş ve mezhebdaş” olarak anlaşılabilmektedir. “Sınıfdaşlık” anlayışının etkisi de az değildir. 

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Hukuk Devleti fidanının tutması ve yeşermesi için zorunlu zemin hükmünde olan “Tabiî Hukuk” anlayışı tekrar toplum bilincine yer etmekte iken, iktisadi şartlar düzelince “insan refah içinde olunca tekrar azdı” ve Tabiî Hukuk’u unuttu. 

Tabiî hukuk yerine, “Gayritabiî Hukuk” güçlenmeye başladı.

*

Tabiî Hukukçu” olduğunu söyleyenler de çoğunlukla Tabiî Hukuk’u yanlış anlayanlar veya kasten yanlış anlatanlardandır. 

Hatta bazılarına göre “Tabiî Hukuk”, “Orman Kanunu” demektir. 

İslam ülkeleri de Farabi’ler yetiştirecek yerde KaidecilerDAİŞ’çiler yetiştirmektedir. Daha doğrusu “yetiştirtilme”sine engel olamayacak bir zihnî dağınıklık içindedir.

İslam Ceza Hukuku, Aile Hukuku, Kamu Hukuku alanında yazılanlar “içler acısı” bir görünümdedir. 

Tabiî Hukuk, İlahi Sevgi’nin Hukukudur. 

Yeryüzü sevgi sınavı salonudur. 

Sınav düzenini sağlamak, doğru cevap verilebilmesi için gereken temel ilkeleri öğretmek için Tabiî Hukuk vardır.

Tabiî Hukuk’un üç temel ilkesinden birincisi, “Eşitlik Adaleti” ilkesidir. 

İnsan onurunda her insan eşit durumdadır. 

İkinci ilkesi “Hakkaniyet” ilkesidir. 

Üçüncüsü de “Dürüstlük” ilkesidir. 

Her ilkeye bağlı alt ilkeler de vardır. 

Hukuk fakültelerinde “Doğru Hukuk” ilkelerinin öğretilmesi gerekir. 

Hukuk fakülteleri Tabiî Hukuk’u esas almadıkça gerçek hukukçu yetiştiremez. 

Öğretenlerin de önce kendilerinin bilmesi ve inanması gerekir. 

Bunu nasıl sağlayacağız? 

Toplum bilincinde bir iyileşme olmadıkça, iyiye doğru gelişme de olacak değildir. (Kemâ tekûnu yuvellâ aleykum: Nasılsanız, buna uyun bir yönetiminiz olur-Hadîs-i şerif)

Karar gazetesinde ilk yazımın kısa bir başlangıç yazısı olması daha iyi olur diye düşünüyorum. İnşallah hayırlı olması niyazıyla bütün okuyuculara sevgi ve selamlar! Niyetim günlük siyasete girmek değil, Hukuk Devleti dellallığını yapmaktır.

.

Hüseyin Hatemi, Karar

Hukuk Devleti terimi Almanya’da, Fransız Devrimi sonrasında ve 19. yüzyıl başlarında doğdu. 

Bu terimi kullananlar herhalde Fransız Devrimi sloganlarının temelsizliğini, aldatıcılığını, içten olmadığını, içtenlikle kullanılsalar bile sağlam bir düşünce ve inanç temeline oturtulmadıkça kısa zamanda Fransa’da olduğu gibi dehşet verici bir devlet terörüne yol açacağının farkına varmışlardı. 

Nitekim yüz yıl kadar sonra, bizde de Sultan Hamid’in tahttan indirilmesinde benzer bir durum yaşandı. 

Sultan Hamid devrini aratan idamlar, suikastler birbirini izledi. 

Hukuk devleti terimi de, bunu İslam Düşüncesi’nde karşılayan Medîne-i Fâzıla terimi de duyulmuyordu.

İttihatçılar’ın fikir adamı Ziya Gökalp “Sen ben yokuz, biz varız /Hem oğan hem kullarız/ Biz demek bir demektir/ Sen ben ona taparız” demekte idi. (Oğan burada Tanrı demekmiş). 

Batı’da da bizde de “Hukuk Devleti” terimi, Anayasalar’a giremeden kaldı. Ancak, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, “küllerinden dirilme”ye mecbur kalmış Almanya’da “Hukuk Devleti” terimi hatırlandı. Aslında Almanca’da “recht” terimi sadece “pozitif hukuk”u değil, Arapça’da olduğu gibi “doğru”yu, “olması gereken”i de ifade ediyordu.

Almanya’da Anayasa’ya giren “Hukuk Devleti” terimi, on yıl kadar sonra bizim Anayasa’ya da girdi (1961). 

Ne var ki bizde “Hukuk” kelimesi “pozitif hukuk”u, yürürlükteki Hukuk’u çağrıştırıyordu. 

Nitekim Hukuk Devleti teriminin Anayasa’ya girmesine engel olmayan darbeciler MenderesZorlu ve Polatkan’ı idam etmekte tereddüt etmediler. Bu “Hukukun emri” idi, “Hakk’ın emri” değil!

Hakk Devleti” anlayışı gericilik demekti. Neuzü billah!

Hukuk Devleti” teriminin Anayasa’da geçmesi değil, toplumun bilincinde yer alması önemlidir. 

Oysa 1961 Anayasası’ndan bugüne otuz sekiz yıl geçmesine rağmen, bu terim toplum bilincine doğru anlamıyla yerleşebilmiş değildir. 

Farabi’nin “Medîne-i Fâzıla”sı da yerleşmiş değildi ve yüzyıllar, hatta bin yıl kadar süre geçtiği halde yerleşmediği gibi terim olarak da unutuldu.

1982 Anayasası, “Hukuk Devleti” terimiyle devralmakla birlikte, maalesef yine aynı anayasa, kendi alanına naklettiği bu fidanı, özellikle “Başlangıç” bölümü hızarıyla yine kendisi kesti. 

Aradan (29) yıl geçtiği halde Başlangıç kısmı düzeltilemedi.

2008’de teşebbüs edildi. Başsavcı darbesiyle rafa kaldırıldı ve vazgeçildi.

*

Yeryüzünün diğer yörelerinde de durum iç açıcı değildir.

Fransız Devrimi’nin sadece “vatandaş”a kağıt üzerinde hak tanımasına yol açan zihniyet bugün de devam etmektedir. 

Yine birçok ülkede üstelik “vatandaş” terimi “ırkdaş”, bazılarında “ırkdaş ve dindaş”, bazılarında “ırkdaş ve dindaş ve mezhebdaş” olarak anlaşılabilmektedir. “Sınıfdaşlık” anlayışının etkisi de az değildir. 

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Hukuk Devleti fidanının tutması ve yeşermesi için zorunlu zemin hükmünde olan “Tabiî Hukuk” anlayışı tekrar toplum bilincine yer etmekte iken, iktisadi şartlar düzelince “insan refah içinde olunca tekrar azdı” ve Tabiî Hukuk’u unuttu. 

Tabiî hukuk yerine, “Gayritabiî Hukuk” güçlenmeye başladı.

*

Tabiî Hukukçu” olduğunu söyleyenler de çoğunlukla Tabiî Hukuk’u yanlış anlayanlar veya kasten yanlış anlatanlardandır. 

Hatta bazılarına göre “Tabiî Hukuk”, “Orman Kanunu” demektir. 

İslam ülkeleri de Farabi’ler yetiştirecek yerde KaidecilerDAİŞ’çiler yetiştirmektedir. Daha doğrusu “yetiştirtilme”sine engel olamayacak bir zihnî dağınıklık içindedir.

İslam Ceza Hukuku, Aile Hukuku, Kamu Hukuku alanında yazılanlar “içler acısı” bir görünümdedir. 

Tabiî Hukuk, İlahi Sevgi’nin Hukukudur. 

Yeryüzü sevgi sınavı salonudur. 

Sınav düzenini sağlamak, doğru cevap verilebilmesi için gereken temel ilkeleri öğretmek için Tabiî Hukuk vardır.

Tabiî Hukuk’un üç temel ilkesinden birincisi, “Eşitlik Adaleti” ilkesidir. 

İnsan onurunda her insan eşit durumdadır. 

İkinci ilkesi “Hakkaniyet” ilkesidir. 

Üçüncüsü de “Dürüstlük” ilkesidir. 

Her ilkeye bağlı alt ilkeler de vardır. 

Hukuk fakültelerinde “Doğru Hukuk” ilkelerinin öğretilmesi gerekir. 

Hukuk fakülteleri Tabiî Hukuk’u esas almadıkça gerçek hukukçu yetiştiremez. 

Öğretenlerin de önce kendilerinin bilmesi ve inanması gerekir. 

Bunu nasıl sağlayacağız? 

Toplum bilincinde bir iyileşme olmadıkça, iyiye doğru gelişme de olacak değildir. (Kemâ tekûnu yuvellâ aleykum: Nasılsanız, buna uyun bir yönetiminiz olur-Hadîs-i şerif)

Karar gazetesinde ilk yazımın kısa bir başlangıç yazısı olması daha iyi olur diye düşünüyorum. İnşallah hayırlı olması niyazıyla bütün okuyuculara sevgi ve selamlar! Niyetim günlük siyasete girmek değil, Hukuk Devleti dellallığını yapmaktır.

.

Hüseyin Hatemi, Karar