"Kal-û Bela”da Evet Demiştik!..

"Kal-û Bela”da Evet Demiştik!..

Kendisi tam olarak bu başlıktaki gibi değil amma yazısının sonunda o manada bir cümle kurdu -ve doğrusunu kullandı biz ise daha iyi anlaşılsın diye böyle bir başlık attık- "Evet ve hayırla hakikatte neyi oyluyoruz?” diye soru işaretli bir başlık altındaki yazısında Leyla İpekçi, birbirinden anlamlı ve üzerinde düşünülesi cümleler arasında bir güzel cümleyi de şöyle kurdu:

“Aşk” ile yoğrulan yazısında: "Neye rağbet ettiğini bilmeli insan. Günleri, yılları, dakikaları ömrün devirlerine dağıttığında rızkını bitirene dek hakkını alıyor herkes. Müstahak olduğunu. Nasibini, kendi biriktirdikleriyle yapıyor.”

İşte yazısı

:

Evet.

Hayır.

Mana dilinin bütün genişliğini vadeden iki kelime.

Bugün bu iki kelimenin tek anlamıyla saf tutuyor bu dünyanın savaşçıları.

Siyasetin dili de manaya dahil, elbet hikmeti içinde. Ama bugünkü gibi soru formatında bir gerçeklik ne kadar da eksik kalıyor her seferinde.

Bir halden diğerine durmadan evrilip çevrilen, inkılap eden kalbin referandumu hangi resmi kayda geçebilir ki tek mana üzre?

Evet derken daha fazlasını kast ediyorum.

Cevabı kendinden ilhamlı bütün soruların.

Hepsi kaynağından çekiyor cevabın kast ettiği bütün anlamları.

O kadar ki, bu dünyanın evetlerine gide gide hayırlarını da içeriyorsun.

Kabe'de tavaf eder gibi, bütün yönlere.

Nihayetinde yönsüzlüğe döndüğünü bile bile.

***

Neye rağbet ettiğini bilmeli insan.

Günleri, yılları, dakikaları ömrün devirlerine dağıttığında rızkını bitirene dek hakkını alıyor herkes. Müstahak olduğunu. Nasibini, kendi biriktirdikleriyle yapıyor.

Nasibine giderken savaşma eğiliminin duyulmadığı Recep ayında içe yönelmeli.

Cevaplardan soruya dönmeli.

Evet'in sorusuna, hayır'ın sorusuna kendi izlerine basa basa, aslına dek dönebilmeli. İçine dek.

Hangi Recep'indesin ömrün? Evet'in hangi Recep'e? Ya hayrın?

İçe yönelmeli insan evet.

İçeride ne var?

Sözsüz ayetler.

Sustuğumuz dillerde, gerçeği kendinden kanıtlı bir ilim.

Kalp.

En içeride, en mahrem.

Evetleri hayırları özünde bir'leyen, aslına gittikçe celalinden de cemalinden de Hakkı gören, Hakkı bilen gönül.

Aşık olan.

Bugünün aşıkları yine tenhada.

Tenini can eyleyenlerin suskunluğunda, içten içe Hakkın dili, eli, gözü olmaklarda…

Ömrün Regaib gecesinde rağbet ettiklerine karışıp dönüşmekte, Hakta fani olmaklarda…

Aşıklar evet.

Hep üç aylarda!

***

Aşk engel tanır mı?

Hayır'da da evet'te de hem öyle hem böyle.

Ne öyle ne böyle.

Her şekle girer, her elbiseye bürünür.

Evet de kendi.

Hayır da.

Atan el ile tutan el bir.

Arzuda da korkuda da.

Gazabıyla kavuran da, rızasıyla kavuran da kendi.

Evet derken muhatabın kimse, hayır derken muhatabın da aynı.

Aşk aynılık.

Sen ben / ben sen.

Burada batırdığım iğnenin acısını orada sen duyduğunda…

Böyle tevhid.

Hepsi kendi.

Şimdi burada fark alemindeyiz.

Bilip de bilmezlenmek durumundayız.

Kurallara göre sövmek, kızmak, zulmete dur demek gerekiyor.

Hayır'a karşı evet demek gibi.

İçinden takip edenler, işin aslını Sensin Yarabbi diyerek bilenler de fark aleminde ellerine kılıç almak durumunda.

Ama söverken bile severek.

Hakkın eli, gözü, kulağı olup da nefretle kılıç sallamak tevhid olabilir mi?

Kılıcı da aşk ile sallamaktır marifet.

Hakkın eli olup kılıç sallayabiliyor musun?

Kime saplanıyor kılıcın?

Kılıç kimin biliyor musun?

Sen kimsin?.

Kimi anıyorsan, Rabbin odur.

Bu dünya, “ben sizin Rabbiniz değil miyim” sorusuna belî diyenlerin referandumudur, muhatabını bilenler için son bir oylama!

Bilmeyenler içinse oyalanma!

Evet ve hayır'ın kast ettiği nice anlam katmanlarından herkes kendi cevaplarına göre soru hazırlıyor, kendinden kendine.

Aşık; önceden verdiği cevabını şimdi onaylamaya gidiyor.

Bu dünyanın eksik sorularına gitgide tamamladığı cevaptan varıyor.

***

Asıl cevap yüzündedir.

Ama kendi yüzünü görmesi imkansızdır insanın.

Aynaya bakmadıkça da en büyük sır kendi yüzü olarak kalıyor kişiye.

İnsanın kendi kalp kandilini yakması ve kalbindeki nuru ayna gibi parlatması gerekir ki baktığı her şey, giderek bütün alem ona ayna olsun, nur-ı Muhammedî olan kendi sırrına kavuşsun.

Yüzünü gösterecek aynanın sırrı alemde tezahür eden her şeyin yansımalarıdır.

Fiillerin, sıfatların, isimlerin birleştiği, hepsinin kendinde saf tuttuğu Zat'ın sırrı.

Kainat, kalbimizdeki o ilahi noktanın / sırrın açılımlarıdır.

Kamilin gönlüdür o.

Aşk ile varılır.

Hazreti Gönül. Kainata sığmayanın sığdığı…

Lütfi Filiz pek güzel anlatır:

“İnsan bir manadır. Bu mana haşrolup insan, neşrolup kainat olmuştur... Kainatta olup biten, insan-ı kamilin ahvalinden ibarettir. Çünkü bu vücudun sahibi odur ve yaptığı her şey cemal ve celal sıfatlarının tecellisiyle gerçekleşmektedir.”

Korkmayın, sahibinin “ataerkil otoriter” Beştepe'li lider olduğunu sanan ey ikilik ehli.

Verdiğimiz her cevap nefsimizin geldiği suret olur alemde.

Bize öyle görünür!

Sultan içimizde.

Bir kez olsun evetle hayırla oyalanmayın.

Siyasette ikilik var, aşkta cevap yoktur; ne evet ne hayır.

Şimdi verdiğiniz cevapla hakikatte neyi oyladığınızı bilin!

Biz tevhid ederek evet ve hayır arasından sıyrılıp Rabbimizin “Ben sizin Rabbiniz değil miyim” sorusuna ta gönülden kalu bela diyeceğiz.

Bilakis, evet.

Recep Şaban ve Ramazan hilalinin uç gösterdiği bu zamanda hep birlikte kurbana ve bayrama gideceğiz vesselam.

Leyla İpekçi, Yeni Şafak, -1 Nisan 2017, Cumartesi-

:

Yazıda, siyahlaştırmalar ile paragraf ayırmaların çoğu bize aittir.

dikGAZETE.com

Kendisi tam olarak bu başlıktaki gibi değil amma yazısının sonunda o manada bir cümle kurdu -ve doğrusunu kullandı biz ise daha iyi anlaşılsın diye böyle bir başlık attık- "Evet ve hayırla hakikatte neyi oyluyoruz?” diye soru işaretli bir başlık altındaki yazısında Leyla İpekçi, birbirinden anlamlı ve üzerinde düşünülesi cümleler arasında bir güzel cümleyi de şöyle kurdu:

“Aşk” ile yoğrulan yazısında: "Neye rağbet ettiğini bilmeli insan. Günleri, yılları, dakikaları ömrün devirlerine dağıttığında rızkını bitirene dek hakkını alıyor herkes. Müstahak olduğunu. Nasibini, kendi biriktirdikleriyle yapıyor.”

İşte yazısı

:

Evet.

Hayır.

Mana dilinin bütün genişliğini vadeden iki kelime.

Bugün bu iki kelimenin tek anlamıyla saf tutuyor bu dünyanın savaşçıları.

Siyasetin dili de manaya dahil, elbet hikmeti içinde. Ama bugünkü gibi soru formatında bir gerçeklik ne kadar da eksik kalıyor her seferinde.

Bir halden diğerine durmadan evrilip çevrilen, inkılap eden kalbin referandumu hangi resmi kayda geçebilir ki tek mana üzre?

Evet derken daha fazlasını kast ediyorum.

Cevabı kendinden ilhamlı bütün soruların.

Hepsi kaynağından çekiyor cevabın kast ettiği bütün anlamları.

O kadar ki, bu dünyanın evetlerine gide gide hayırlarını da içeriyorsun.

Kabe'de tavaf eder gibi, bütün yönlere.

Nihayetinde yönsüzlüğe döndüğünü bile bile.

***

Neye rağbet ettiğini bilmeli insan.

Günleri, yılları, dakikaları ömrün devirlerine dağıttığında rızkını bitirene dek hakkını alıyor herkes. Müstahak olduğunu. Nasibini, kendi biriktirdikleriyle yapıyor.

Nasibine giderken savaşma eğiliminin duyulmadığı Recep ayında içe yönelmeli.

Cevaplardan soruya dönmeli.

Evet'in sorusuna, hayır'ın sorusuna kendi izlerine basa basa, aslına dek dönebilmeli. İçine dek.

Hangi Recep'indesin ömrün? Evet'in hangi Recep'e? Ya hayrın?

İçe yönelmeli insan evet.

İçeride ne var?

Sözsüz ayetler.

Sustuğumuz dillerde, gerçeği kendinden kanıtlı bir ilim.

Kalp.

En içeride, en mahrem.

Evetleri hayırları özünde bir'leyen, aslına gittikçe celalinden de cemalinden de Hakkı gören, Hakkı bilen gönül.

Aşık olan.

Bugünün aşıkları yine tenhada.

Tenini can eyleyenlerin suskunluğunda, içten içe Hakkın dili, eli, gözü olmaklarda…

Ömrün Regaib gecesinde rağbet ettiklerine karışıp dönüşmekte, Hakta fani olmaklarda…

Aşıklar evet.

Hep üç aylarda!

***

Aşk engel tanır mı?

Hayır'da da evet'te de hem öyle hem böyle.

Ne öyle ne böyle.

Her şekle girer, her elbiseye bürünür.

Evet de kendi.

Hayır da.

Atan el ile tutan el bir.

Arzuda da korkuda da.

Gazabıyla kavuran da, rızasıyla kavuran da kendi.

Evet derken muhatabın kimse, hayır derken muhatabın da aynı.

Aşk aynılık.

Sen ben / ben sen.

Burada batırdığım iğnenin acısını orada sen duyduğunda…

Böyle tevhid.

Hepsi kendi.

Şimdi burada fark alemindeyiz.

Bilip de bilmezlenmek durumundayız.

Kurallara göre sövmek, kızmak, zulmete dur demek gerekiyor.

Hayır'a karşı evet demek gibi.

İçinden takip edenler, işin aslını Sensin Yarabbi diyerek bilenler de fark aleminde ellerine kılıç almak durumunda.

Ama söverken bile severek.

Hakkın eli, gözü, kulağı olup da nefretle kılıç sallamak tevhid olabilir mi?

Kılıcı da aşk ile sallamaktır marifet.

Hakkın eli olup kılıç sallayabiliyor musun?

Kime saplanıyor kılıcın?

Kılıç kimin biliyor musun?

Sen kimsin?.

Kimi anıyorsan, Rabbin odur.

Bu dünya, “ben sizin Rabbiniz değil miyim” sorusuna belî diyenlerin referandumudur, muhatabını bilenler için son bir oylama!

Bilmeyenler içinse oyalanma!

Evet ve hayır'ın kast ettiği nice anlam katmanlarından herkes kendi cevaplarına göre soru hazırlıyor, kendinden kendine.

Aşık; önceden verdiği cevabını şimdi onaylamaya gidiyor.

Bu dünyanın eksik sorularına gitgide tamamladığı cevaptan varıyor.

***

Asıl cevap yüzündedir.

Ama kendi yüzünü görmesi imkansızdır insanın.

Aynaya bakmadıkça da en büyük sır kendi yüzü olarak kalıyor kişiye.

İnsanın kendi kalp kandilini yakması ve kalbindeki nuru ayna gibi parlatması gerekir ki baktığı her şey, giderek bütün alem ona ayna olsun, nur-ı Muhammedî olan kendi sırrına kavuşsun.

Yüzünü gösterecek aynanın sırrı alemde tezahür eden her şeyin yansımalarıdır.

Fiillerin, sıfatların, isimlerin birleştiği, hepsinin kendinde saf tuttuğu Zat'ın sırrı.

Kainat, kalbimizdeki o ilahi noktanın / sırrın açılımlarıdır.

Kamilin gönlüdür o.

Aşk ile varılır.

Hazreti Gönül. Kainata sığmayanın sığdığı…

Lütfi Filiz pek güzel anlatır:

“İnsan bir manadır. Bu mana haşrolup insan, neşrolup kainat olmuştur... Kainatta olup biten, insan-ı kamilin ahvalinden ibarettir. Çünkü bu vücudun sahibi odur ve yaptığı her şey cemal ve celal sıfatlarının tecellisiyle gerçekleşmektedir.”

Korkmayın, sahibinin “ataerkil otoriter” Beştepe'li lider olduğunu sanan ey ikilik ehli.

Verdiğimiz her cevap nefsimizin geldiği suret olur alemde.

Bize öyle görünür!

Sultan içimizde.

Bir kez olsun evetle hayırla oyalanmayın.

Siyasette ikilik var, aşkta cevap yoktur; ne evet ne hayır.

Şimdi verdiğiniz cevapla hakikatte neyi oyladığınızı bilin!

Biz tevhid ederek evet ve hayır arasından sıyrılıp Rabbimizin “Ben sizin Rabbiniz değil miyim” sorusuna ta gönülden kalu bela diyeceğiz.

Bilakis, evet.

Recep Şaban ve Ramazan hilalinin uç gösterdiği bu zamanda hep birlikte kurbana ve bayrama gideceğiz vesselam.

Leyla İpekçi, Yeni Şafak, -1 Nisan 2017, Cumartesi-

:

Yazıda, siyahlaştırmalar ile paragraf ayırmaların çoğu bize aittir.

dikGAZETE.com