Liyakat de ne ki! Her şey nasip azizim...

Liyakat de ne ki! Her şey nasip azizim...

Epeydir kullanımda, sonunda o kelimeyi en son kullanması gereken birinin daha ağzına düştü ki artık “Liyakat”ten kastın ne olup ne olmadığı da iyice anlaşılsın.

Liyakat esas olacak idiyse, senin orada olmaman gerekirdi eeeeykılıçdarooooluuu!..” demek de haktır öyle ise...

Liyakat” esas olsa, göze sokulan pek çok yerde olduğu gibi herhangi birinin olduğu gibi, şunun-bununonun-bunun da şu-bu koltukta olmaması lazım değil mi idi!

Kimse hiç bir yere hiç bir şeye layık görülmez çünkü genel bakışta.

Liyakat” esaslı söylemlerde dile getirilen, makama gelen/getirilenin o yere “Layık” olmadığı kanaatini pekiştirmekten başka bir şey değilse ne!

Bu dönemin anahtar kelimesi de buymuş.

Esas olan “Ehliyet” ya da “Ehil olmak”tan da geçtik, bütün olan-biten, gelen-giden nasip değilse nedir peki!..

Hazır kullanımdayken üzerinde bunca kıyametin koparılmaya çalışıldığı, her türden çeşitli makamlara atanan, yerleştirilen bazılarının, o makamlara “Layık” olmadıkları söylemlerinin sebebi nedir ona bir bakmalı asıl.

Sebep, aslında çekememekten öte, kimilerinin bulunduğu yeri dolduramaması, makamının hakkını verememesi, bulunduğu yerin gereğini yerine getirememesi, “Pat” diye oralara gelmiş, getirilmiş olması vesaire tamam…

Da...

Amma…

Bu ve benzer başka sıralanabilecek pek çok sebep arasında, aslında kaçırılan nokta şu; ister bir “görevli", ister "amir-memur", ister "… üyesi/başkanı", isterse “vekil" ya da daha başka ne ise o olsun; o makamların o hakketmediği layık olmadığı düşünülenlere, hayıflanılsa da “Bu olmaz… Bu mu olmalıydı, olmamalıydı…” denilse de öyle veya böyle, bir şekilde orada konumlanana NASİP olduğudur. “Torpille” de haksızca da olsa, haram da helal de olsa her şey nasip azizim!..

Kiminin boğazından haram geçmez, kiminin nasibi de haramdan öteye geçmez!

Ve eğer “Nasip” dışında bir şey olmuyorsa bu böyledir!..

Kariyerist” tipler ve oturdukları makama ne kadar layık olduklarını göstermek için “Özgeçmiş”lerine en olmadık noktaları ekleyip, işaretleyerek bir ömre sığmayacak gelişme ve “başarılar”ı dolduran, her türden “girişkenlik" ve hırçın bir “Kariyer planlaması” ile de olsa “Kimdir” sorusuna uzun uzadıya kendince “CV” cevapları verse de bu böyledir.

Yırta yırta, yırtına yırtına da olsa, kendisine tepeden beklenmedik bir biçimde bahşedilmiş de olsa, haketmiş de hak etmemiş de olsa, ele geçen, alta kaçan, üste çıkan gerçekte nasip değilse nedir!

Liyakatkuvvetli kariyer demek değildir bir de.

Kişinin herhangi bir şeye “layık” olmasından öte, “ehliyet”i olup olmadığıdır asıl önemlisi de.

Bir de derler ya; “Nasipse gelir Şam’dan, Yemen’den; nasip değilse ne gelir elden…"

İyi, belki beklenmedik bir “Nasip”se gelen, ona layık olunmaya çalışılır, layık olunamadığı ve layığı ifa edilmediğinde, o nasip bir de bakmışsınız ki musibete evrilmiş.

Benzerlik, ses ve köken itibariyle her iki kelime de “isabet”e işaret.

Hangi hal ve durumunun ne kadarını insan kendisi seçebilir ki…

Birine bir mülk/makam ne ise artık o isabet eder bir şekilde bir yerden yahut peşinde koştuğu, uğraşıp didindiği başka bir vesileden. 

Ve girilen o aşamada başlar, düşüşün ya da yükselişin serencamı da.

Kimi, hiç beklemediği ummadığı bir “yükseklik”te öyle işler becerir, öyle işler yapar ve mülkün/makamının hakkını fazlasıyla, layığı ile verir ki hem bulunduğu yer, onun varlığı ile daha bir ihtişam kazanır hem de o yer, onun sayesinde daha bir değer, itibar görür. 

Örnekleri tarihin derinliklerinden bu yana vardır ve çoktur.

Tam zıddı da öyle.

Kimine de Allah nasib eder, ummadığı beklemediği bir yüksekliğe çıkar o ki o mertebenin layığını/hakkını verebilirse ne âlâ; değilse, o irtifadan düşer ve parça parça olur.

Hal bu ise o takdirde, her şey nasip değilse nedir!

Ve her hâle şükürden ötesi ne!

.

Yunus Fırat, dikGAZETE.com

Epeydir kullanımda, sonunda o kelimeyi en son kullanması gereken birinin daha ağzına düştü ki artık “Liyakat”ten kastın ne olup ne olmadığı da iyice anlaşılsın.

Liyakat esas olacak idiyse, senin orada olmaman gerekirdi eeeeykılıçdarooooluuu!..” demek de haktır öyle ise...

Liyakat” esas olsa, göze sokulan pek çok yerde olduğu gibi herhangi birinin olduğu gibi, şunun-bununonun-bunun da şu-bu koltukta olmaması lazım değil mi idi!

Kimse hiç bir yere hiç bir şeye layık görülmez çünkü genel bakışta.

Liyakat” esaslı söylemlerde dile getirilen, makama gelen/getirilenin o yere “Layık” olmadığı kanaatini pekiştirmekten başka bir şey değilse ne!

Bu dönemin anahtar kelimesi de buymuş.

Esas olan “Ehliyet” ya da “Ehil olmak”tan da geçtik, bütün olan-biten, gelen-giden nasip değilse nedir peki!..

Hazır kullanımdayken üzerinde bunca kıyametin koparılmaya çalışıldığı, her türden çeşitli makamlara atanan, yerleştirilen bazılarının, o makamlara “Layık” olmadıkları söylemlerinin sebebi nedir ona bir bakmalı asıl.

Sebep, aslında çekememekten öte, kimilerinin bulunduğu yeri dolduramaması, makamının hakkını verememesi, bulunduğu yerin gereğini yerine getirememesi, “Pat” diye oralara gelmiş, getirilmiş olması vesaire tamam…

Da...

Amma…

Bu ve benzer başka sıralanabilecek pek çok sebep arasında, aslında kaçırılan nokta şu; ister bir “görevli", ister "amir-memur", ister "… üyesi/başkanı", isterse “vekil" ya da daha başka ne ise o olsun; o makamların o hakketmediği layık olmadığı düşünülenlere, hayıflanılsa da “Bu olmaz… Bu mu olmalıydı, olmamalıydı…” denilse de öyle veya böyle, bir şekilde orada konumlanana NASİP olduğudur. “Torpille” de haksızca da olsa, haram da helal de olsa her şey nasip azizim!..

Kiminin boğazından haram geçmez, kiminin nasibi de haramdan öteye geçmez!

Ve eğer “Nasip” dışında bir şey olmuyorsa bu böyledir!..

Kariyerist” tipler ve oturdukları makama ne kadar layık olduklarını göstermek için “Özgeçmiş”lerine en olmadık noktaları ekleyip, işaretleyerek bir ömre sığmayacak gelişme ve “başarılar”ı dolduran, her türden “girişkenlik" ve hırçın bir “Kariyer planlaması” ile de olsa “Kimdir” sorusuna uzun uzadıya kendince “CV” cevapları verse de bu böyledir.

Yırta yırta, yırtına yırtına da olsa, kendisine tepeden beklenmedik bir biçimde bahşedilmiş de olsa, haketmiş de hak etmemiş de olsa, ele geçen, alta kaçan, üste çıkan gerçekte nasip değilse nedir!

Liyakatkuvvetli kariyer demek değildir bir de.

Kişinin herhangi bir şeye “layık” olmasından öte, “ehliyet”i olup olmadığıdır asıl önemlisi de.

Bir de derler ya; “Nasipse gelir Şam’dan, Yemen’den; nasip değilse ne gelir elden…"

İyi, belki beklenmedik bir “Nasip”se gelen, ona layık olunmaya çalışılır, layık olunamadığı ve layığı ifa edilmediğinde, o nasip bir de bakmışsınız ki musibete evrilmiş.

Benzerlik, ses ve köken itibariyle her iki kelime de “isabet”e işaret.

Hangi hal ve durumunun ne kadarını insan kendisi seçebilir ki…

Birine bir mülk/makam ne ise artık o isabet eder bir şekilde bir yerden yahut peşinde koştuğu, uğraşıp didindiği başka bir vesileden. 

Ve girilen o aşamada başlar, düşüşün ya da yükselişin serencamı da.

Kimi, hiç beklemediği ummadığı bir “yükseklik”te öyle işler becerir, öyle işler yapar ve mülkün/makamının hakkını fazlasıyla, layığı ile verir ki hem bulunduğu yer, onun varlığı ile daha bir ihtişam kazanır hem de o yer, onun sayesinde daha bir değer, itibar görür. 

Örnekleri tarihin derinliklerinden bu yana vardır ve çoktur.

Tam zıddı da öyle.

Kimine de Allah nasib eder, ummadığı beklemediği bir yüksekliğe çıkar o ki o mertebenin layığını/hakkını verebilirse ne âlâ; değilse, o irtifadan düşer ve parça parça olur.

Hal bu ise o takdirde, her şey nasip değilse nedir!

Ve her hâle şükürden ötesi ne!

.

Yunus Fırat, dikGAZETE.com