Mesele rezil olmaksa: C. Dündar, Demirtaş, FETÖ…

Mesele rezil olmaksa: C. Dündar, Demirtaş, FETÖ…

“Can Dündar, Demirtaş, FETÖcüler” diye başlık attığı yazısında Özlem Albayrak, bu üçlünün yapıp ettikleri ile kendi yandaşları tarafından bile nasıl terk edildiklerine ve geldikleri son noktada nasıl rezil olduklarına işaret etti. İşte yazısı

:

Kendi söylediklerine bir an olsun inanmıyorlardı, inanmaları da gerekmiyordu. Çünkü zaten yaptıkları operasyon çekmekti. Başkalarını inandırsalar kafiydi. 

Olmadı. Kimse inanmadı. 

Çünkü söyledikleri de eyledikleri de yalandı. 

Tüm çalışmalarını, çabalarını, emeklerini, gayretlerini, kendileri iş yapmak üzerine değil, başkasına iş yaptırmamak üzerine; inşa etmek değil bozmak, ortaya çıkarmak değil yok etmek, temize çıkarmak değil kötüye çıkarmak üzerine kurmuşlardı. 

SÖZÜMONA MÜCADELENİN ALICILARI...

Bu yüzden kaybettiler, çünkü samimiyetsizdiler, çünkü içlerinde gerçek bir dert taşımadılar. 

Bu topluma az ya da çok faydalı olmak değil, olanı yok etmek olmadı, değersizleştirmekti amaçları. Bir ajandaları vardı, o ajandayı takip ettiler. 

O ajandada yapmak yoktu, yapılanı bozmak, mahvetmek vardı. 

O yüzden FETÖ'cülerin, Can Dündar ve avanesinin, Selahattin Demirtaş ve HDP'li yoldaşlarının yürüttüğü sözümona mücadelenin küresel güçler dışında, gerçek bir alıcısı olmadı. 

Kürtler
 Demirtaş'ı, dindarlar FETÖ'yü terk etti. 

Can Dündar'ı hele de Alman Cumhurbaşkanıyla verdiği pozdan sonra Türk gazeteciler arasında bile utanmaksızın savunabilenler daha da azaldı… 

İTİBAR TANIMINI UNUTTULAR...

Hem siyasi, hem sivil muhalifler aynıydı. 

Yapmaya gönüllü olmadıkları yapanı engellemeye niyetli oldukları, Demirtaş'ın “seni başkan yaptırmayacağız” kampanyasıyla izhar olmuştu aslında.

Can Dündar'ın MİT TIRları haberi de “seni Ortadoğu'da oyuncu yaptırmayacağız” cümlesinin gazete sayfalarına dökülmüş haliydi. 

Erdoğan itibarını kaybetsin diye dört koldan tırtıklamaya başlayan FETÖ'cülerin ise itibarın tanımını unuttuklarına eminim... 

Oysa bundan iki sene önce Selahattin Demirtaş'ın bir sözüyle sokaklara dökülmüştü Kürtler. 

Onlar da Demirtaş'ın asıl derdinin Türkiye'nin Kobani'ye destek verip-vermemesi olmadığını, çoğumuz gibi çok sonra anladı. 

Hem devlet eski devlet değildi, köstebek yuvasına dönmüş Kürt sokaklarını tamir etmeye çalışan, evsiz kalmışlara ev, kimsesiz kalmışlara el vermeye çalışan bir devlet vardı artık. 

DERDİ KÜRTLER OLANIN...

Üstelik, HDP'nin PKK ile birlikte elele verip barış masasını devirmesine neden olan kışkırtıcılar “yerli” bile değildi.

Eskiden PKK'nın Leninist dinsiz yapısı çoğu sıkı dindar Kürtler tarafından tolere edilebilir bulunuyordu belki ama PKK, HDP, PYD, YPG dörtlüsünün topunun birden küresel güçlerin maşası olduğunun ortaya çıkması Kürt halkını durup düşünmeye sevk etti. 

Hem derdi Kürtler olanın bu kadar çok Kürt öldürmesi ya da ölmesine sessiz kalması da neydi? 

Sonunda Kürtler Selahattin Demirtaş'a sırtını döndü. 

Ne hendek “siyaseti (!)”için Sur'a yürüme çağrısını duydu, ne de Selahattin Demirtaş ve avanesi tutuklandığında kılını kıpırdattı. 

Durum böyle olunca kuklaların ipleri ve onları tutan eller daha da görünür oldu. 

CAN DÜNDAR’IN TIRLARI...

Keza Can Dündar'ın yaptığı MİT TIRları haberinin hangi amaca hizmet ettiği de belki o dönem ilk bakışta anlaşılmadı. 

Ama şimdi Türkiye, DAEŞ'le mücadele etmeye başladığında, ABD ve Batı'da oluşan rahatsızlık ve hatta Irak Başbakanı El İbadi'nin Türkiye'ye yönelik tehditleri bile “Türkiye DAEŞ'e destek veriyor” tezinin aslında Türkiye'yi bölgeden uzak tutmak için uydurulmuş bir bahane olduğunu açık ediyor. 

Peki, “Türkiye DAEŞ'e destek veriyor” ithamını dolaşıma sokanlar kimlerdi. 

MİT TIRlarını durduran FETÖcüler ve olayın haberini Cumhuriyet'te defalarca yayınlayan Can Dündar

Demirtaş başta olmak üzere HDP'lilere verilen tutuklama kararı elbette tartışılır. 

Can Dündar için çıkarılan yakalama kararı ile Cumhuriyet tutuklamaları da öyle… 

FETÖ'cüler açıktan darbe yaptıkları için, onların hukuki sürecini “tartışmalı” bulan yok ama… 

İYİYLE KÖTÜNÜN MÜCADELESİ...

Kararlar tartışılır ama mühim olan bu süreçlerden çok bu insanların yaptıkları kanaatimce. 

Siyasetçisinden, gazetecisine, cemaatçisine dek; o kadar çok Erdoğan'ın yaptıklarını yıkmaya uğraştılar ki, kendi etnik kökenine, kendi mesleğine, kendi inancına ihanet etme noktasına savruldu insanlar. 

Bu yüzden Erdoğan'ın mücadelesi bütün toplumun sırtlandığı bir kurtuluş savaşına dönüştü. 

Bu yüzden Erdoğan'ı kusurlu hatalı bulup, törpülenmesi gereken yönleri olduğunu düşünenler dahil herkes canı pahasına O'nun arkasında durdu. 

Erdoğan dışındaki tek seçenek, art niyet, hinlik, ayak oyunculuğu, arkadan iş çevirmecilik, hıyanet ve tilkilikti çünkü. 

O yüzden bu savaş iyiyle kötünün mücadelesi, neredeyse hayat memat meselesi gibi algılandı… 

KİMSE İNANMIYOR!..

Artık ne kimse Can Dündar'ın gazetecilik saikiyle MİT TIRları haberini yayınladığına inanıyor, ne FETÖ'cülerin dini bir cemaat olduğuna ne de Demirtaş'ın Kürtlerin taleplerini siyaset arenasına taşımak şeklinde bir amacı bulunduğuna… 

Ceza alırlar almazlar, orasını bilemem; ama mesele rezil olmaksa bundan daha görkemlisini düşünemem…

Özlem Albayrak, Yeni Şafak -9 Kasım 2016, Çarşamba-

:

Yazıda, siyahlaştırma, paragraf açma ve ara başlıklar bize aittir.

dikGAZETE.com

“Can Dündar, Demirtaş, FETÖcüler” diye başlık attığı yazısında Özlem Albayrak, bu üçlünün yapıp ettikleri ile kendi yandaşları tarafından bile nasıl terk edildiklerine ve geldikleri son noktada nasıl rezil olduklarına işaret etti. İşte yazısı

:

Kendi söylediklerine bir an olsun inanmıyorlardı, inanmaları da gerekmiyordu. Çünkü zaten yaptıkları operasyon çekmekti. Başkalarını inandırsalar kafiydi. 

Olmadı. Kimse inanmadı. 

Çünkü söyledikleri de eyledikleri de yalandı. 

Tüm çalışmalarını, çabalarını, emeklerini, gayretlerini, kendileri iş yapmak üzerine değil, başkasına iş yaptırmamak üzerine; inşa etmek değil bozmak, ortaya çıkarmak değil yok etmek, temize çıkarmak değil kötüye çıkarmak üzerine kurmuşlardı. 

SÖZÜMONA MÜCADELENİN ALICILARI...

Bu yüzden kaybettiler, çünkü samimiyetsizdiler, çünkü içlerinde gerçek bir dert taşımadılar. 

Bu topluma az ya da çok faydalı olmak değil, olanı yok etmek olmadı, değersizleştirmekti amaçları. Bir ajandaları vardı, o ajandayı takip ettiler. 

O ajandada yapmak yoktu, yapılanı bozmak, mahvetmek vardı. 

O yüzden FETÖ'cülerin, Can Dündar ve avanesinin, Selahattin Demirtaş ve HDP'li yoldaşlarının yürüttüğü sözümona mücadelenin küresel güçler dışında, gerçek bir alıcısı olmadı. 

Kürtler
 Demirtaş'ı, dindarlar FETÖ'yü terk etti. 

Can Dündar'ı hele de Alman Cumhurbaşkanıyla verdiği pozdan sonra Türk gazeteciler arasında bile utanmaksızın savunabilenler daha da azaldı… 

İTİBAR TANIMINI UNUTTULAR...

Hem siyasi, hem sivil muhalifler aynıydı. 

Yapmaya gönüllü olmadıkları yapanı engellemeye niyetli oldukları, Demirtaş'ın “seni başkan yaptırmayacağız” kampanyasıyla izhar olmuştu aslında.

Can Dündar'ın MİT TIRları haberi de “seni Ortadoğu'da oyuncu yaptırmayacağız” cümlesinin gazete sayfalarına dökülmüş haliydi. 

Erdoğan itibarını kaybetsin diye dört koldan tırtıklamaya başlayan FETÖ'cülerin ise itibarın tanımını unuttuklarına eminim... 

Oysa bundan iki sene önce Selahattin Demirtaş'ın bir sözüyle sokaklara dökülmüştü Kürtler. 

Onlar da Demirtaş'ın asıl derdinin Türkiye'nin Kobani'ye destek verip-vermemesi olmadığını, çoğumuz gibi çok sonra anladı. 

Hem devlet eski devlet değildi, köstebek yuvasına dönmüş Kürt sokaklarını tamir etmeye çalışan, evsiz kalmışlara ev, kimsesiz kalmışlara el vermeye çalışan bir devlet vardı artık. 

DERDİ KÜRTLER OLANIN...

Üstelik, HDP'nin PKK ile birlikte elele verip barış masasını devirmesine neden olan kışkırtıcılar “yerli” bile değildi.

Eskiden PKK'nın Leninist dinsiz yapısı çoğu sıkı dindar Kürtler tarafından tolere edilebilir bulunuyordu belki ama PKK, HDP, PYD, YPG dörtlüsünün topunun birden küresel güçlerin maşası olduğunun ortaya çıkması Kürt halkını durup düşünmeye sevk etti. 

Hem derdi Kürtler olanın bu kadar çok Kürt öldürmesi ya da ölmesine sessiz kalması da neydi? 

Sonunda Kürtler Selahattin Demirtaş'a sırtını döndü. 

Ne hendek “siyaseti (!)”için Sur'a yürüme çağrısını duydu, ne de Selahattin Demirtaş ve avanesi tutuklandığında kılını kıpırdattı. 

Durum böyle olunca kuklaların ipleri ve onları tutan eller daha da görünür oldu. 

CAN DÜNDAR’IN TIRLARI...

Keza Can Dündar'ın yaptığı MİT TIRları haberinin hangi amaca hizmet ettiği de belki o dönem ilk bakışta anlaşılmadı. 

Ama şimdi Türkiye, DAEŞ'le mücadele etmeye başladığında, ABD ve Batı'da oluşan rahatsızlık ve hatta Irak Başbakanı El İbadi'nin Türkiye'ye yönelik tehditleri bile “Türkiye DAEŞ'e destek veriyor” tezinin aslında Türkiye'yi bölgeden uzak tutmak için uydurulmuş bir bahane olduğunu açık ediyor. 

Peki, “Türkiye DAEŞ'e destek veriyor” ithamını dolaşıma sokanlar kimlerdi. 

MİT TIRlarını durduran FETÖcüler ve olayın haberini Cumhuriyet'te defalarca yayınlayan Can Dündar

Demirtaş başta olmak üzere HDP'lilere verilen tutuklama kararı elbette tartışılır. 

Can Dündar için çıkarılan yakalama kararı ile Cumhuriyet tutuklamaları da öyle… 

FETÖ'cüler açıktan darbe yaptıkları için, onların hukuki sürecini “tartışmalı” bulan yok ama… 

İYİYLE KÖTÜNÜN MÜCADELESİ...

Kararlar tartışılır ama mühim olan bu süreçlerden çok bu insanların yaptıkları kanaatimce. 

Siyasetçisinden, gazetecisine, cemaatçisine dek; o kadar çok Erdoğan'ın yaptıklarını yıkmaya uğraştılar ki, kendi etnik kökenine, kendi mesleğine, kendi inancına ihanet etme noktasına savruldu insanlar. 

Bu yüzden Erdoğan'ın mücadelesi bütün toplumun sırtlandığı bir kurtuluş savaşına dönüştü. 

Bu yüzden Erdoğan'ı kusurlu hatalı bulup, törpülenmesi gereken yönleri olduğunu düşünenler dahil herkes canı pahasına O'nun arkasında durdu. 

Erdoğan dışındaki tek seçenek, art niyet, hinlik, ayak oyunculuğu, arkadan iş çevirmecilik, hıyanet ve tilkilikti çünkü. 

O yüzden bu savaş iyiyle kötünün mücadelesi, neredeyse hayat memat meselesi gibi algılandı… 

KİMSE İNANMIYOR!..

Artık ne kimse Can Dündar'ın gazetecilik saikiyle MİT TIRları haberini yayınladığına inanıyor, ne FETÖ'cülerin dini bir cemaat olduğuna ne de Demirtaş'ın Kürtlerin taleplerini siyaset arenasına taşımak şeklinde bir amacı bulunduğuna… 

Ceza alırlar almazlar, orasını bilemem; ama mesele rezil olmaksa bundan daha görkemlisini düşünemem…

Özlem Albayrak, Yeni Şafak -9 Kasım 2016, Çarşamba-

:

Yazıda, siyahlaştırma, paragraf açma ve ara başlıklar bize aittir.

dikGAZETE.com