PAPAZ HER ZAMAN PİLAV YEMİYOR!
PAPAZ HER ZAMAN PİLAV YEMİYOR!
- 22-07-2016 02:03
- 525
- 22-07-2016 02:03
- 525
"Darbe bu sefer çetin cevize çattı” başlığı altındaki yazısında Rasim Özdenören, geçmiş darbelerdeki siyasilerin, özellikle de Süleyman Demirel’in tutumuna dikkat çekerken, Başbakanlık dönemlerinde darbelere maruz kalmış aynı Demirel tarafından Merhum Erbakan’ın da nasıl ketenpereye getirildiğini hatırlattı ve 15 Temmuz Darbesi için yukarı çıkardığımız ifadeyi kullandı: Papaz her zaman pilav yemiyor.
İşte 3 maddelik "sonuç” da veren o yazı
:
Bu son darbe teşebbüsüne gelinceye kadar irili ufaklı tüm darbeler yapanın kesesine kâr kaldı. Artı, tüm darbeler nerdeyse sıfır riskle sonuçlandı. Yani darbeciler muratlarına nail oldu.
Bu niye böyle oldu?
ADNAN MENDERES’İN HİÇ BİR DARBE TECRÜBESİ YOKTU… SORGUSUZ-SUALSİZ TESLİM OLDU!..
27 Mayıs (1960) darbesinin mağduru olan Adnan Menderes'in darbe konusunda hiçbir tecrübesi yoktu.
Kendisini teslim almaya gelen subaylara Eskişehir-Kütahya yolunda yakalandığında sorgusuz sualsiz teslim oldu.
Öylesine kibar, öylesine nazik biriydi ki, çıkarıldığı gayrimeşru mahkeme önünde bile duruşma reisi olarak görevlendirilmiş olan ceberut kişiye her defasında: “Reis beyefendi hazretleri…” diye hitap ediyordu.
DEMİREL, DARBECİLERE SORUŞTURMA AÇTIRACAĞINA KENDİSİ BAŞBAKANLIKTAN İSTİFA ETME BASİRETSİZLİĞİNİ GÖSTERDİ...
12 Mart (1971) muhtırasına maruz kalan zamanın Başbakanı Süleyman Demirel, muhtıra yayınlayan Genelkurmay Başkanı hakkında soruşturma açtıracağına, kendisi Başbakanlık'tan istifa etme basiretsizliğini gösterdi.
Aynı şekilde 12 Eylül hükümet darbesinde de, sorgusuz sualsiz görevinden çekilmekle yetindi.
Kendisine niçin böyle kolayca teslim olduğu sorulduğunda da: “Ben askerle çatışmaya girmem” cevabını verdi. Askerle çatışmaya girmeyecektin ki, emrinde olan bir memuru istintak edecektin.
ERBAKAN, ÖNCE REDDETTİ, 4 GÜN SONRA İMZALAYINCA BÜTÜN BÜYÜ BOZULDU… CUMHURBAŞKANI DEMİREL TARAFINDAN NASIL KETENPEREYE GETİRİLDİĞİNİ DE BİLMİYORDU...
28 Şubat (1997) tarihinde dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan başkanlığında toplanan YAŞ toplantısında kendisine rağmen alınan kararları imzalamayı reddetti.
Ancak bu tutumu dört gün sürdü.
Toplantı cumayı cumartesiye bağlayan gece sona ermişti. Erbakan, kararı dördüncü gün (Çarşamba günü) imzaladı.
Bu süre zarfında YAŞ üyeleri olsun, Erbakan muhalifleri olsun dört tedirgin edici gün yaşadılar.
O dört gün boyunca kararı imzalamayacak gibi görünen Erbakan, karara imzayı koyduğu anda bütün büyü bozuldu ve bir gün sonra çıkan gazeteler: “Paşa paşa imzaladı” diye alaycı manşetlerle haberi verdiler.
Birkaç ay sonra da görevinden istifa etmek zorunda bırakıldı.
Hem de, bu tertibin içinde Süleyman Demirel'in parmağının bulunduğunu da fark etmeden.
Çünkü istifasını sunduğu dönemin Cumhurbaşkanı Demirel'in huzurundan ayrılırken kapıda verdiği beyanatta kendisinden sonra Tansu Çiller'in başbakan olacağına dair müjdeyi (!) gazetecilerle paylaşırken ketenpereye getirildiğini bilmediği anlaşılıyordu.
15 TEMMUZ DARBECİLERİ ÇETİN CEVİZE ÇATTIKLARINI FARKETTİLER VE TESLİM ALINDILAR… BUNLARI DARBEYE SVKEDEN KİŞİ 28 ŞUBAT’TA DA DARBECİLERDEN YANAYDI...
15 Temmuz darbesine teşebbüs edenler bu sefer de işin içinden kolayca çıkacaklarını hesaplamış olmalılar.
Ama birkaç saat içinde çetin cevize çattıklarını fark ettiler ve teslim alındılar.
Bu bedhahları darbeye sevk eden kişi, 28 Şubat sürecinde de darbecilerden yana bir tutum sergilemişti.
Çünkü onun pragmatizmi iktidardan yana oynamayı öngörüyordu.
Bu sefer de darbenin başarıyla sonuçlanacağını bekliyor olmalıydı büyük ihtimalle.
Ama papaz her zaman pilav yemiyor.
Sonuç:
1. Olayın halk indindeki görüntüsü ne olur bundan sonra?
Halk, artık kuru gürültüye pabuç bırakmayacağını, kendi gücünün sınırının nerelere uzandığını öğrendi.
Onun hakkını yemek isteyen olursa, bu durumu dikkate almak zorunda kalacaktır.
2. Yasal ve yönetsel düzenlemeler için hasıl olan ortam optimum ölçüde değerlendirilmelidir.
3. İdam konusunda ortaya atılan duygusal söyleme itibar edilmemelidir. İdam hükmü yeniden yasaya konulsa bile, bu hükmün, ceza hukukunun temel ilkeleri gereği, geriye yürümeyeceği bilinmelidir.
Rasim Özdenören, YENİ ŞAFAK -21 Temmuz 2016-
Yazıda, bazı yerlerdeki siyahlaştırma ile olan vurgulamalar, ve ARABAŞLIKLARIN tamamı ile -yazıyı rahat okutma amaçlı- paragraf açmalar bize aittir.
dikGAZETE.com
"Darbe bu sefer çetin cevize çattı” başlığı altındaki yazısında Rasim Özdenören, geçmiş darbelerdeki siyasilerin, özellikle de Süleyman Demirel’in tutumuna dikkat çekerken, Başbakanlık dönemlerinde darbelere maruz kalmış aynı Demirel tarafından Merhum Erbakan’ın da nasıl ketenpereye getirildiğini hatırlattı ve 15 Temmuz Darbesi için yukarı çıkardığımız ifadeyi kullandı: Papaz her zaman pilav yemiyor.
İşte 3 maddelik "sonuç” da veren o yazı
:
Bu son darbe teşebbüsüne gelinceye kadar irili ufaklı tüm darbeler yapanın kesesine kâr kaldı. Artı, tüm darbeler nerdeyse sıfır riskle sonuçlandı. Yani darbeciler muratlarına nail oldu.
Bu niye böyle oldu?
ADNAN MENDERES’İN HİÇ BİR DARBE TECRÜBESİ YOKTU… SORGUSUZ-SUALSİZ TESLİM OLDU!..
27 Mayıs (1960) darbesinin mağduru olan Adnan Menderes'in darbe konusunda hiçbir tecrübesi yoktu.
Kendisini teslim almaya gelen subaylara Eskişehir-Kütahya yolunda yakalandığında sorgusuz sualsiz teslim oldu.
Öylesine kibar, öylesine nazik biriydi ki, çıkarıldığı gayrimeşru mahkeme önünde bile duruşma reisi olarak görevlendirilmiş olan ceberut kişiye her defasında: “Reis beyefendi hazretleri…” diye hitap ediyordu.
DEMİREL, DARBECİLERE SORUŞTURMA AÇTIRACAĞINA KENDİSİ BAŞBAKANLIKTAN İSTİFA ETME BASİRETSİZLİĞİNİ GÖSTERDİ...
12 Mart (1971) muhtırasına maruz kalan zamanın Başbakanı Süleyman Demirel, muhtıra yayınlayan Genelkurmay Başkanı hakkında soruşturma açtıracağına, kendisi Başbakanlık'tan istifa etme basiretsizliğini gösterdi.
Aynı şekilde 12 Eylül hükümet darbesinde de, sorgusuz sualsiz görevinden çekilmekle yetindi.
Kendisine niçin böyle kolayca teslim olduğu sorulduğunda da: “Ben askerle çatışmaya girmem” cevabını verdi. Askerle çatışmaya girmeyecektin ki, emrinde olan bir memuru istintak edecektin.
ERBAKAN, ÖNCE REDDETTİ, 4 GÜN SONRA İMZALAYINCA BÜTÜN BÜYÜ BOZULDU… CUMHURBAŞKANI DEMİREL TARAFINDAN NASIL KETENPEREYE GETİRİLDİĞİNİ DE BİLMİYORDU...
28 Şubat (1997) tarihinde dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan başkanlığında toplanan YAŞ toplantısında kendisine rağmen alınan kararları imzalamayı reddetti.
Ancak bu tutumu dört gün sürdü.
Toplantı cumayı cumartesiye bağlayan gece sona ermişti. Erbakan, kararı dördüncü gün (Çarşamba günü) imzaladı.
Bu süre zarfında YAŞ üyeleri olsun, Erbakan muhalifleri olsun dört tedirgin edici gün yaşadılar.
O dört gün boyunca kararı imzalamayacak gibi görünen Erbakan, karara imzayı koyduğu anda bütün büyü bozuldu ve bir gün sonra çıkan gazeteler: “Paşa paşa imzaladı” diye alaycı manşetlerle haberi verdiler.
Birkaç ay sonra da görevinden istifa etmek zorunda bırakıldı.
Hem de, bu tertibin içinde Süleyman Demirel'in parmağının bulunduğunu da fark etmeden.
Çünkü istifasını sunduğu dönemin Cumhurbaşkanı Demirel'in huzurundan ayrılırken kapıda verdiği beyanatta kendisinden sonra Tansu Çiller'in başbakan olacağına dair müjdeyi (!) gazetecilerle paylaşırken ketenpereye getirildiğini bilmediği anlaşılıyordu.
15 TEMMUZ DARBECİLERİ ÇETİN CEVİZE ÇATTIKLARINI FARKETTİLER VE TESLİM ALINDILAR… BUNLARI DARBEYE SVKEDEN KİŞİ 28 ŞUBAT’TA DA DARBECİLERDEN YANAYDI...
15 Temmuz darbesine teşebbüs edenler bu sefer de işin içinden kolayca çıkacaklarını hesaplamış olmalılar.
Ama birkaç saat içinde çetin cevize çattıklarını fark ettiler ve teslim alındılar.
Bu bedhahları darbeye sevk eden kişi, 28 Şubat sürecinde de darbecilerden yana bir tutum sergilemişti.
Çünkü onun pragmatizmi iktidardan yana oynamayı öngörüyordu.
Bu sefer de darbenin başarıyla sonuçlanacağını bekliyor olmalıydı büyük ihtimalle.
Ama papaz her zaman pilav yemiyor.
Sonuç:
1. Olayın halk indindeki görüntüsü ne olur bundan sonra?
Halk, artık kuru gürültüye pabuç bırakmayacağını, kendi gücünün sınırının nerelere uzandığını öğrendi.
Onun hakkını yemek isteyen olursa, bu durumu dikkate almak zorunda kalacaktır.
2. Yasal ve yönetsel düzenlemeler için hasıl olan ortam optimum ölçüde değerlendirilmelidir.
3. İdam konusunda ortaya atılan duygusal söyleme itibar edilmemelidir. İdam hükmü yeniden yasaya konulsa bile, bu hükmün, ceza hukukunun temel ilkeleri gereği, geriye yürümeyeceği bilinmelidir.
Rasim Özdenören, YENİ ŞAFAK -21 Temmuz 2016-
Yazıda, bazı yerlerdeki siyahlaştırma ile olan vurgulamalar, ve ARABAŞLIKLARIN tamamı ile -yazıyı rahat okutma amaçlı- paragraf açmalar bize aittir.
dikGAZETE.com