TDV ile Diyanet İşleri’ne sorular!..
TDV ile Diyanet İşleri’ne sorular!..
- 14-11-2019 10:01
- 508
- 14-11-2019 10:01
- 508
Hareket, berekettir.
Gönül ve İman ise bir ışıklı yoldur. Işığımız bugün fecrin ışıkları olsun.
Işığımızın adı da; “Işıklı yolun bereketli, gönüldaş ve imanlı fertlerinin yeryüzündeki iyilik koşusu!”
Neden mi böyle söyledik!..
Bugün gerçekten öyle bir din ekseni, bu eksene bağlı kurum kültürü ve alt yapısı çizmeliyiz ki ülkemizin dinsel açıdan açıklarını gidermesi için katkıda bulunalım.
Şu soruları yöneltmek gerekir:
- Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye’de Müslüman kitleyi inanç ve manevi açıdan doyurabiliyor mu; doyurduğu kadar kalplerde ve zihinlerde karşılığı ne kadar var?
- Kitleleri insan formatına dönüştürme çabası ne kadar; kısaca tasavvuf ehli bir toplum perspektifi var mı?
- Fetvalarıyla toplumun nabzını (inançsal hüküm açısından) kontrol edebiliyor mu? Toplumu, ilahiyatçı hocalara mı teslim etti?
- “Tarikat-cemaat-diyanet” üçgeninde bağdaşmayan ne? Medrese eğitimli imamlar mı; İmam Hatipli veya ilahiyatçı imamlar mı?
- Türkiye Diyanet Vakfı, gerçekten yeryüzüne “İyilik Hareketi” olarak yansıdı mı? Faaliyetleri nelerdir?
- Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye’de Müslüman kitleyi inanç ve manevi açıdan doyurabiliyor mu; doyurduğu kadar kalplerde ve zihinlerde karşılığı ne kadar var?
Öğrendiğim kadarıyla Diyanet’in Cuma vaazları ve hutbeleri, vaizler ve diyanet uzmanları tarafından sayfa sayfa hazırlanmaktaymış.
Kimi imamların söylemlerine göre, bu hazırlığın vatandaşlara hiçbir etkisi olmadığı, hatta toplumun kılcal ve ince damarlarına (İslami esasların ve kaidelerin gönül deryalarına dokunmaması) ulaşamadığı aşikardır; çünkü camideki cemaatin hepsine hitap etmeyecek şekilde akademik formatla hazırlanmış olmasıdır.
Diyanet, kalplerde ve zihinlerde karşılık bulmak istiyorsa, tüm dinamiklerini harekete geçirmelidir.
Tarihsel hafızasıyla buluşmalı, insaniyet krizlerinde alternatif olmalı, toplumu ayakta tutacak “Medeniyet-i İslam” şuuruyla hareket etmeli, Türkiye’yi “Son kale ve son durak” bilincinde ihya edecek İslami okumalarla buluşturmalıdır. “İkra” serüvenini yaşatmalıdır.
- Kitleleri insan formatına dönüştürme çabası ne kadar; kısaca tasavvuf ehli bir toplum perspektifi var mı?
İnsan, beşer-şaşar bir varlıktır fakat şaştığında insani hücreleri kaybolur.
Aklın yerini nefsin ateşi sarar; o yüzdendir ki akli beşer, akli deryaya dönüşmelidir.
Ateş yakar, kül eder.
Külünden doğmak, dirilmektir.
Diriliş, özünle özümsenmektir.
İnsan toprakla özdür, toprakla özümsenir, özümsendiğiyle dirilir.
Dünyada dirilmek ise dünyevi aşklarınla (vazgeçemediklerinle) yanmaktır.
Yandığın vakit, akli beşeriyet dünyasına, dünyanın akli vuslatına hüküm olursun.
Akıl senin, akliyet farkın, farkın “Eşref-i Mahlûkat” oluşundur.
O yüzdendir ki toplum, kendini rehabilite edemiyorsa Diyanet, geçmişin deryalarıyla insanlığı buluşturmalıdır.
“Kutlu Nebi Haftası” misali, Hz. Mevlâna, Yunus Emre vs. birçok “Zat-ı deryalar”ın bıraktığı izleri, özel günlere dönüştürmeli ve nakış nakış toplumumuza işlemelidir.
Ülkemizin kanayan yarasına şifa “Tasavvuf”tur.
- Fetvalarıyla toplumun nabzını (inançsal hüküm açısından) kontrol edebiliyor mu? Toplumu, İlahiyatçı hocalara mı teslim etti?
“Fetva” toplumun en hassas noktasıdır.
Din ile sosyo-kültürel hayati faaliyetlerin kesiştiği nokta da verilecek yanlış bir yönlendirme (karar) insanın hatta insanlığın diniyle din oluşturmasına sebep olacaktır.
Karar, ince çizgidir.
Çizgiden çıkan bozulur.
Yerini İslam’ın hayatı değil, insanoğlunun İslami dini alır.
Yanlış inanışların, milyonlarca dini görüşün çıkmasının temelinde bu yatar.
Bunu fırsat bilen “İlahiyatçı” hocalarımız da toplumu inşa etmek için, ilahi bakış açılarıyla, “İLAHİ” -yat- tedrisatlarıyla yanlış dini algılar yapmaktadırlar (!) ‘’İLAHİ-YAT-ÇI’’ hocaların karşılığı şudur:
“Ey Tanrım! Ben de varım…. Yat, kalk komutunda insanlığı kontrol edecek varım… Senin dininle çıkarımı gözetecek varım…”
- “Tarikat-Cemaat-Diyanet” üçgeninde bağdaşmayan ne? Medrese eğitimli imamlar mı; İmam Hatipli veya ilahiyatçı imamlar mı?
“Tarikat”, Şeyh ile; “Cemaat”, Hoca efendisiyle; “Diyanet” de Diyanet İşleri Başkanı’yla... Anlayacağınız, herkes kendi güç odağıyla varlığını sürdürmektedir.
Allah dostları, velileri, alimleri, hepimiz için önemlidir fakat Ümmet’in Peygamberi Hz. Muhammed s.a.v. unutturulup, Müslümanlar’ın kalbine, kendi sevgisini aşılayan, kendisini kurtarıcı gibi lanse edenler var ya sözümüz onlaradır.
Hiç kimse saf, temiz dini duygularla Müslümanları istismar etmesin!
Bilsinler ki Allah-u Teâlâ’nın adalet terazisi şaşmaz…
O terazi karşında herkes amellerinin ve günahlarının ölçüsündedir.
Ölçü arıyorsak İslâm yeter.
“Diyanet’e koşan Müslümanlar” olması gerekirken o cemaate, bu tarikate koşanlar niye var!..
Diyanet kendine gel diyanet!..
Camilere koşsun istiyorsan insanlar, İmam Hatipliler ve ilahiyatçılar kadar, medrese kökenli değerli imamlar da yetiştir. Diyanet Akademi, “Medrese usulü” gibi olmalıdır.
- Türkiye Diyanet Vakfı gerçekten yeryüzüne iyilik hareketi olarak yansıdı mı? Faaliyetleri nelerdir?
Bu sorumuza cevap, hazırda şöyledir:
“Türkiye Diyanet Vakfı, “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır” düsturuyla bütün insanlığın hizmetinde olma gayesiyle çalışan bir iyilik hareketidir.
Vakıf geleneği, İslam Medeniyeti’nin insanlığa bir hediyesidir.
Ecdadımız, bu kutsal emanete sahip çıkarak, vakıflar vasıtasıyla dinimize ve milletimize büyük hizmetler yapmıştır.
Türkiye Diyanet Vakfı da 13 Mart 1975 tarihinde bu iyilik halkasının bir devamı olarak dönemin Diyanet İşleri Başkanı Dr. Lütfi Doğan, Diyanet İşleri Başkan Yardımcıları Dr. Tayyar Altıkulaç ve Yakup Üstün ile Özlük İşleri Müdürü Ahmet Uzunoğlu tarafından kuruldu.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın faaliyetlerine destek olmak, din hizmetlerinin daha geniş kitlelere ulaştırılması ve dini hizmetlerde görev alacak neslin yetiştirilmesi gayesiyle kurulan Türkiye Diyanet Vakfı, bugün ülkemizde 1.003 şubesi ve dünyanın 149 ülkesinde eğitimden kültüre, sosyal ve hayri hizmetlerden dini hizmetleri destekleme ve uluslararası yardım faaliyetlerine kadar geniş bir alanda çalışmalar yapan büyük bir sivil toplum hareketi haline geldi.
Vakfımız, yapımına 1967 yılında başlanan Ankara Kocatepe Camisini tamamlayarak halkımızın hizmetine sunmasının ardından bugüne kadar ülkemizde 3 bin 817 cami, 2 bin 866 Kur’an kursu, 25 ülkede ise 100’ün üzerinde cami ve eğitim binası yapmıştır.
MİSYONUMUZ; Yeryüzünde iyiliğin egemen olması için insanlara ve bu yolda çaba sarf eden kurumlara maddi ve manevi destek olmak.
VİZYONUMUZ; Ülkemizde ve yedi kıtada insanlığın hizmetinde bir vakıf olmak.”
Ben de şimdi, bu cümlelerin ardından diyorum ki:
TDV, sen 1975’ten beri varsın da bu ülkenin iyilik hareketini, ilmi hareketini, hizmet hareketini yıllarca insanlığı kandırarak, istismar ederek FETÖ nasıl sahiplendi.
Hala daha da senin dışında sahiplenmeye çalışan başka bir yığın, cemaat görüntülü organizasyonlar ile tarikat kisveli (tarikat edebi, usül ve geleneğinden bîhaber) yapılar kitle tutma, menfaat devşirme peşinde…
Sen neredeydin o sıra ve şu sıra neredesin çok değerli, pek saygın Türkiye Diyanet Vakfı!..
“İyilik Hareketi” demek, Ramazan-ı Şerif’te kumanya, Kurban Bayramı’nda et dağıtmak mı demektir sadece!..
“Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” düsturu, sadece midevi açlığın giderilmesini mi tavsiye ediyor; hadi bunu o çok güzel “İyilik Hareketi” ile hallettin diyelim, peki manevi açlık, zihinsel açlık kim tarafından nasıl halledilecek!..
Vesselam…
.
Muhittin Taha Çalık, dikGAZETE.com
Hareket, berekettir.
Gönül ve İman ise bir ışıklı yoldur. Işığımız bugün fecrin ışıkları olsun.
Işığımızın adı da; “Işıklı yolun bereketli, gönüldaş ve imanlı fertlerinin yeryüzündeki iyilik koşusu!”
Neden mi böyle söyledik!..
Bugün gerçekten öyle bir din ekseni, bu eksene bağlı kurum kültürü ve alt yapısı çizmeliyiz ki ülkemizin dinsel açıdan açıklarını gidermesi için katkıda bulunalım.
Şu soruları yöneltmek gerekir:
- Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye’de Müslüman kitleyi inanç ve manevi açıdan doyurabiliyor mu; doyurduğu kadar kalplerde ve zihinlerde karşılığı ne kadar var?
- Kitleleri insan formatına dönüştürme çabası ne kadar; kısaca tasavvuf ehli bir toplum perspektifi var mı?
- Fetvalarıyla toplumun nabzını (inançsal hüküm açısından) kontrol edebiliyor mu? Toplumu, ilahiyatçı hocalara mı teslim etti?
- “Tarikat-cemaat-diyanet” üçgeninde bağdaşmayan ne? Medrese eğitimli imamlar mı; İmam Hatipli veya ilahiyatçı imamlar mı?
- Türkiye Diyanet Vakfı, gerçekten yeryüzüne “İyilik Hareketi” olarak yansıdı mı? Faaliyetleri nelerdir?
- Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye’de Müslüman kitleyi inanç ve manevi açıdan doyurabiliyor mu; doyurduğu kadar kalplerde ve zihinlerde karşılığı ne kadar var?
Öğrendiğim kadarıyla Diyanet’in Cuma vaazları ve hutbeleri, vaizler ve diyanet uzmanları tarafından sayfa sayfa hazırlanmaktaymış.
Kimi imamların söylemlerine göre, bu hazırlığın vatandaşlara hiçbir etkisi olmadığı, hatta toplumun kılcal ve ince damarlarına (İslami esasların ve kaidelerin gönül deryalarına dokunmaması) ulaşamadığı aşikardır; çünkü camideki cemaatin hepsine hitap etmeyecek şekilde akademik formatla hazırlanmış olmasıdır.
Diyanet, kalplerde ve zihinlerde karşılık bulmak istiyorsa, tüm dinamiklerini harekete geçirmelidir.
Tarihsel hafızasıyla buluşmalı, insaniyet krizlerinde alternatif olmalı, toplumu ayakta tutacak “Medeniyet-i İslam” şuuruyla hareket etmeli, Türkiye’yi “Son kale ve son durak” bilincinde ihya edecek İslami okumalarla buluşturmalıdır. “İkra” serüvenini yaşatmalıdır.
- Kitleleri insan formatına dönüştürme çabası ne kadar; kısaca tasavvuf ehli bir toplum perspektifi var mı?
İnsan, beşer-şaşar bir varlıktır fakat şaştığında insani hücreleri kaybolur.
Aklın yerini nefsin ateşi sarar; o yüzdendir ki akli beşer, akli deryaya dönüşmelidir.
Ateş yakar, kül eder.
Külünden doğmak, dirilmektir.
Diriliş, özünle özümsenmektir.
İnsan toprakla özdür, toprakla özümsenir, özümsendiğiyle dirilir.
Dünyada dirilmek ise dünyevi aşklarınla (vazgeçemediklerinle) yanmaktır.
Yandığın vakit, akli beşeriyet dünyasına, dünyanın akli vuslatına hüküm olursun.
Akıl senin, akliyet farkın, farkın “Eşref-i Mahlûkat” oluşundur.
O yüzdendir ki toplum, kendini rehabilite edemiyorsa Diyanet, geçmişin deryalarıyla insanlığı buluşturmalıdır.
“Kutlu Nebi Haftası” misali, Hz. Mevlâna, Yunus Emre vs. birçok “Zat-ı deryalar”ın bıraktığı izleri, özel günlere dönüştürmeli ve nakış nakış toplumumuza işlemelidir.
Ülkemizin kanayan yarasına şifa “Tasavvuf”tur.
- Fetvalarıyla toplumun nabzını (inançsal hüküm açısından) kontrol edebiliyor mu? Toplumu, İlahiyatçı hocalara mı teslim etti?
“Fetva” toplumun en hassas noktasıdır.
Din ile sosyo-kültürel hayati faaliyetlerin kesiştiği nokta da verilecek yanlış bir yönlendirme (karar) insanın hatta insanlığın diniyle din oluşturmasına sebep olacaktır.
Karar, ince çizgidir.
Çizgiden çıkan bozulur.
Yerini İslam’ın hayatı değil, insanoğlunun İslami dini alır.
Yanlış inanışların, milyonlarca dini görüşün çıkmasının temelinde bu yatar.
Bunu fırsat bilen “İlahiyatçı” hocalarımız da toplumu inşa etmek için, ilahi bakış açılarıyla, “İLAHİ” -yat- tedrisatlarıyla yanlış dini algılar yapmaktadırlar (!) ‘’İLAHİ-YAT-ÇI’’ hocaların karşılığı şudur:
“Ey Tanrım! Ben de varım…. Yat, kalk komutunda insanlığı kontrol edecek varım… Senin dininle çıkarımı gözetecek varım…”
- “Tarikat-Cemaat-Diyanet” üçgeninde bağdaşmayan ne? Medrese eğitimli imamlar mı; İmam Hatipli veya ilahiyatçı imamlar mı?
“Tarikat”, Şeyh ile; “Cemaat”, Hoca efendisiyle; “Diyanet” de Diyanet İşleri Başkanı’yla... Anlayacağınız, herkes kendi güç odağıyla varlığını sürdürmektedir.
Allah dostları, velileri, alimleri, hepimiz için önemlidir fakat Ümmet’in Peygamberi Hz. Muhammed s.a.v. unutturulup, Müslümanlar’ın kalbine, kendi sevgisini aşılayan, kendisini kurtarıcı gibi lanse edenler var ya sözümüz onlaradır.
Hiç kimse saf, temiz dini duygularla Müslümanları istismar etmesin!
Bilsinler ki Allah-u Teâlâ’nın adalet terazisi şaşmaz…
O terazi karşında herkes amellerinin ve günahlarının ölçüsündedir.
Ölçü arıyorsak İslâm yeter.
“Diyanet’e koşan Müslümanlar” olması gerekirken o cemaate, bu tarikate koşanlar niye var!..
Diyanet kendine gel diyanet!..
Camilere koşsun istiyorsan insanlar, İmam Hatipliler ve ilahiyatçılar kadar, medrese kökenli değerli imamlar da yetiştir. Diyanet Akademi, “Medrese usulü” gibi olmalıdır.
- Türkiye Diyanet Vakfı gerçekten yeryüzüne iyilik hareketi olarak yansıdı mı? Faaliyetleri nelerdir?
Bu sorumuza cevap, hazırda şöyledir:
“Türkiye Diyanet Vakfı, “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır” düsturuyla bütün insanlığın hizmetinde olma gayesiyle çalışan bir iyilik hareketidir.
Vakıf geleneği, İslam Medeniyeti’nin insanlığa bir hediyesidir.
Ecdadımız, bu kutsal emanete sahip çıkarak, vakıflar vasıtasıyla dinimize ve milletimize büyük hizmetler yapmıştır.
Türkiye Diyanet Vakfı da 13 Mart 1975 tarihinde bu iyilik halkasının bir devamı olarak dönemin Diyanet İşleri Başkanı Dr. Lütfi Doğan, Diyanet İşleri Başkan Yardımcıları Dr. Tayyar Altıkulaç ve Yakup Üstün ile Özlük İşleri Müdürü Ahmet Uzunoğlu tarafından kuruldu.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın faaliyetlerine destek olmak, din hizmetlerinin daha geniş kitlelere ulaştırılması ve dini hizmetlerde görev alacak neslin yetiştirilmesi gayesiyle kurulan Türkiye Diyanet Vakfı, bugün ülkemizde 1.003 şubesi ve dünyanın 149 ülkesinde eğitimden kültüre, sosyal ve hayri hizmetlerden dini hizmetleri destekleme ve uluslararası yardım faaliyetlerine kadar geniş bir alanda çalışmalar yapan büyük bir sivil toplum hareketi haline geldi.
Vakfımız, yapımına 1967 yılında başlanan Ankara Kocatepe Camisini tamamlayarak halkımızın hizmetine sunmasının ardından bugüne kadar ülkemizde 3 bin 817 cami, 2 bin 866 Kur’an kursu, 25 ülkede ise 100’ün üzerinde cami ve eğitim binası yapmıştır.
MİSYONUMUZ; Yeryüzünde iyiliğin egemen olması için insanlara ve bu yolda çaba sarf eden kurumlara maddi ve manevi destek olmak.
VİZYONUMUZ; Ülkemizde ve yedi kıtada insanlığın hizmetinde bir vakıf olmak.”
Ben de şimdi, bu cümlelerin ardından diyorum ki:
TDV, sen 1975’ten beri varsın da bu ülkenin iyilik hareketini, ilmi hareketini, hizmet hareketini yıllarca insanlığı kandırarak, istismar ederek FETÖ nasıl sahiplendi.
Hala daha da senin dışında sahiplenmeye çalışan başka bir yığın, cemaat görüntülü organizasyonlar ile tarikat kisveli (tarikat edebi, usül ve geleneğinden bîhaber) yapılar kitle tutma, menfaat devşirme peşinde…
Sen neredeydin o sıra ve şu sıra neredesin çok değerli, pek saygın Türkiye Diyanet Vakfı!..
“İyilik Hareketi” demek, Ramazan-ı Şerif’te kumanya, Kurban Bayramı’nda et dağıtmak mı demektir sadece!..
“Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” düsturu, sadece midevi açlığın giderilmesini mi tavsiye ediyor; hadi bunu o çok güzel “İyilik Hareketi” ile hallettin diyelim, peki manevi açlık, zihinsel açlık kim tarafından nasıl halledilecek!..
Vesselam…
.
Muhittin Taha Çalık, dikGAZETE.com