Tefrika Öykü: Tapınak Şövalyeleri, Basın ve Muhabir Icke…

Tefrika Öykü: Tapınak Şövalyeleri, Basın ve Muhabir Icke…

Epeydir gizemin peşindeydi. Deneme üstüne deneme…

Komplo teorisin de senaryosun da kalkışmaların heyecanı içerisindeydi. 

Zenginliğin kâğıda sığmadığı birleşik devletlerin, teminat mektuplarıyla var olan sırrını arıyordu. 

Bir gün “homofis”de çalışmalarını sürdürüyordu. 

İstihbarat haber şefi David, Yahudi kökenli bir gazeteci idi. 

Ailesi, NAZİ katliamında yok olmuş, dünya savaşında yer almış bir Musevi kabile idi. 

Tarihsel aile silsilesin de çok yoğun bir “anti-haberist” anlayışı vardı. 

Tüm akışın onun kontrolünde ve tüm haber alma yollarının hırsındaydı. 

Ta ki bu “diojen tavrı”, Avrupa ayağındaki kandan alıyordu. 

Ne Tevrat’a karşı geliyor ne de hahamların çizelgesinde hareket ediyordu. 

Aykırılık, tüm bedeninde olması gerek ki bilimin iletişimini, iletişim metotlarını beyin ve kalbin sihrini yok etmiş mabet-siz bir kentin, “İttihat ve Terakki” modelinde tarihin kurallarını sigortalamak anlayışına hakimdi. 

Bilim, dil, kalp ve beyin tüm bunlar İsrail’e altın başlangıçların, demir bitişlerin devleti yolculuğuna çıkarıyordu. 

Altın ve demir…

Bir gün, bir haber dosya çalışması ve bir televizyon saati programı için veri endeksli bir basın-yayın yolculuğuna çıkmıştık. 

Şef David litman ile… 

Beyaz Saray ve muhafız gücü… 

Sizi medyadan uzak tutacak kitap… 

“Ey dostum işte, tam da bu lanet kalıpların, lanet varlığında var olacağız” (!) deyişini hiç unutmuyorum. 

Daha yeni basmıştık Venezüella sınırlarına ki… 

Bizi bir holdingin bir şirketi karşıladı. 

Meğerse Venezüella da, Amerika muhafız gücü eski komutanı Anton karşılayana dek. 

Anton general, “Ortadoğu aslanı” diye bilinen bir askeri ordu mensubu idi. 

Afrika’daki iç çatışmalara, solisttik ve Lojistik yardımlarla daha doğrusu silah ve kimya numunelerini taşıyan taşıyıcı olarak bilinirdi. 

Bizi Venezüella kırsal kasabalarına götürdü. 

Gittiğimizde yerliler ve halk çalışmalara devam ediyordu. 

Bizi onların çekimin yapmamız için sahaya getirmişti. 

Tüm bunlar benim zihnimde zelzele oluşturana dek…

Röportaj yapmaya başlayınca:

“Ey Amerika ve Amerikan halkı, sizler bizim tanrıya olan düşkünlüğümüz ve masal kitabımızsınız” deyince…

Bir an “ne diyor bu” dedim… 

Sonra devam etti:

“Tanrı’ya olan varlık gücümüz işte bu topraklar ve kaynaklar. Kitabımız İncil olduğu kadar, kitap bir devletin yüzyılında, güç ve kitap her şey ama her şey bizim elimizde Amerikan halkı… Tarih muhafızı, tarihin gözünde gerçek evlat olduğunu bilir. Medya yok olmamak meselesini de görmelidir; gerçek gücün kitabına ve kitap gibi devletine… Ey Şabat, Ey İsrail okunacaksınız ama okunacaksınız… Zihinler de siz olacaksınız…”

Tüm bu şaşkınlıklar içerisinde ben bir Katolik Hristiyan ve Kuzey Avrupalı Zürih kökenli bir Amerikan vatandaşı… 

Muhabir-Metin yazarı Icke…

“Kalk insanlık ayağa” çığlığında ilk belirtilerim olmaya başlamıştı. 

Sırlar odasında, sırrın kurbanı mı olacaktım, aktivizm gerçek aktivist mi olacaktım!..

Tüm olay silsilesi yatağında başlıyor!..

Tapınakçılar ve bu hikâyenin  şövalye muhabiri Icke…

İster istemez gidilecek noktaya, varılacak hedefe… 

Bakalım gayesinde neler olacak?

-Devam edecek…-

.

Muhittin Taha Çalık, dikGAZETE.com

Epeydir gizemin peşindeydi. Deneme üstüne deneme…

Komplo teorisin de senaryosun da kalkışmaların heyecanı içerisindeydi. 

Zenginliğin kâğıda sığmadığı birleşik devletlerin, teminat mektuplarıyla var olan sırrını arıyordu. 

Bir gün “homofis”de çalışmalarını sürdürüyordu. 

İstihbarat haber şefi David, Yahudi kökenli bir gazeteci idi. 

Ailesi, NAZİ katliamında yok olmuş, dünya savaşında yer almış bir Musevi kabile idi. 

Tarihsel aile silsilesin de çok yoğun bir “anti-haberist” anlayışı vardı. 

Tüm akışın onun kontrolünde ve tüm haber alma yollarının hırsındaydı. 

Ta ki bu “diojen tavrı”, Avrupa ayağındaki kandan alıyordu. 

Ne Tevrat’a karşı geliyor ne de hahamların çizelgesinde hareket ediyordu. 

Aykırılık, tüm bedeninde olması gerek ki bilimin iletişimini, iletişim metotlarını beyin ve kalbin sihrini yok etmiş mabet-siz bir kentin, “İttihat ve Terakki” modelinde tarihin kurallarını sigortalamak anlayışına hakimdi. 

Bilim, dil, kalp ve beyin tüm bunlar İsrail’e altın başlangıçların, demir bitişlerin devleti yolculuğuna çıkarıyordu. 

Altın ve demir…

Bir gün, bir haber dosya çalışması ve bir televizyon saati programı için veri endeksli bir basın-yayın yolculuğuna çıkmıştık. 

Şef David litman ile… 

Beyaz Saray ve muhafız gücü… 

Sizi medyadan uzak tutacak kitap… 

“Ey dostum işte, tam da bu lanet kalıpların, lanet varlığında var olacağız” (!) deyişini hiç unutmuyorum. 

Daha yeni basmıştık Venezüella sınırlarına ki… 

Bizi bir holdingin bir şirketi karşıladı. 

Meğerse Venezüella da, Amerika muhafız gücü eski komutanı Anton karşılayana dek. 

Anton general, “Ortadoğu aslanı” diye bilinen bir askeri ordu mensubu idi. 

Afrika’daki iç çatışmalara, solisttik ve Lojistik yardımlarla daha doğrusu silah ve kimya numunelerini taşıyan taşıyıcı olarak bilinirdi. 

Bizi Venezüella kırsal kasabalarına götürdü. 

Gittiğimizde yerliler ve halk çalışmalara devam ediyordu. 

Bizi onların çekimin yapmamız için sahaya getirmişti. 

Tüm bunlar benim zihnimde zelzele oluşturana dek…

Röportaj yapmaya başlayınca:

“Ey Amerika ve Amerikan halkı, sizler bizim tanrıya olan düşkünlüğümüz ve masal kitabımızsınız” deyince…

Bir an “ne diyor bu” dedim… 

Sonra devam etti:

“Tanrı’ya olan varlık gücümüz işte bu topraklar ve kaynaklar. Kitabımız İncil olduğu kadar, kitap bir devletin yüzyılında, güç ve kitap her şey ama her şey bizim elimizde Amerikan halkı… Tarih muhafızı, tarihin gözünde gerçek evlat olduğunu bilir. Medya yok olmamak meselesini de görmelidir; gerçek gücün kitabına ve kitap gibi devletine… Ey Şabat, Ey İsrail okunacaksınız ama okunacaksınız… Zihinler de siz olacaksınız…”

Tüm bu şaşkınlıklar içerisinde ben bir Katolik Hristiyan ve Kuzey Avrupalı Zürih kökenli bir Amerikan vatandaşı… 

Muhabir-Metin yazarı Icke…

“Kalk insanlık ayağa” çığlığında ilk belirtilerim olmaya başlamıştı. 

Sırlar odasında, sırrın kurbanı mı olacaktım, aktivizm gerçek aktivist mi olacaktım!..

Tüm olay silsilesi yatağında başlıyor!..

Tapınakçılar ve bu hikâyenin  şövalye muhabiri Icke…

İster istemez gidilecek noktaya, varılacak hedefe… 

Bakalım gayesinde neler olacak?

-Devam edecek…-

.

Muhittin Taha Çalık, dikGAZETE.com