Yüzyüzeyken konuşuruz
Yüzyüzeyken konuşuruz
- 01-02-2019 06:57
- 452
- 01-02-2019 06:57
- 452
Tamamlanmamış bir cümle… “Beni onlara verme” deyişi.
Hiçbir şeymiş hiçliğim. Benimki yılların uykusu…
Bir parça ölüm uykusu.
Bugünün insanı, yarının düşüncesi…
Ne iyi olurdu değil mi!.. Eskisi/ gibi kelimesi, eski/ keşkeliğine dönüşmese…
Çokça hayat hikâyesi ve bir gerçek…
Ölümün dünyasında insan…
Kirpikleri okşayan bir yaş var.
Adı yok mu acaba bu yaşın…
Belki adı ateşe süzülen yaş. Ölüm ateşi belki de…
Son deminde. Ağzından çıkan helallik, bir şarkı gibi…
Taşıyor bir Kuğu, zamanın aşamadığı ya da hiçbir zaman ulaşamamış bedene, nasihat kıvamında ceza.
Saklanmış labirentte, birbirine karışan iki beden.
Sorgu sual meselesidir dünyan.
“Sen” der… Hayat mısın? “Sen” der… Issız bir sokakta, ıssız bir gölge mi?
“Yürü”, “Yürü…” sesleri…
Yürüdüğün, bastığın yerde biten son haykırış…
Alnı düşük, boynu bükük bedene son haykırış…
Ah ağabeyim! Hüzünlü bakışlı ağabeyim…
Toprak zemin, bedene karşı sessizliğini koruyamadı.
Günleri saymaya başlıyorum ey dost!..
Günler benle mi yok oluyor? Yoksa ben zamanın yudumladığı bir kadeh miyim!..
Ben özgür kılınmış bir beden… Bedenim şu an hapse mahkûm… Kendi kafesimi kendim ördüm, özgürlük güvercini beni bekliyor gibi… Karşıma çıkan ne oldu biliyor musunuz!
Gösterişsiz dünyama, zuhur eden gösterişli kafes….
Beni demir parmaklıklara iten, kafamdaki kafes…
Bu dünyada yeniden çırak olmak gerekirmiş.
Neden mi!
Öğrenmeye çok hevesli bir çırak….
Meğerse öğrendiklerim hiçbir şeymiş.
Bir can vardır, diyar gibi… Diyarın da canhıraş bir suskunluk….
Bedenler labirentte, bedenler ölüm döşeğinde, bedenler ıssız sokaklarda, bedenler kafeslerde!..
Bedenlerin ruhu yansıyor dünyama… Bir de bakıyorum ki:
İncinmiş bir kadın, gururu kırılmış bir erkek…
.
Muhittin Taha Çalık, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @TahacalikCal , @dikgazete
Tamamlanmamış bir cümle… “Beni onlara verme” deyişi.
Hiçbir şeymiş hiçliğim. Benimki yılların uykusu…
Bir parça ölüm uykusu.
Bugünün insanı, yarının düşüncesi…
Ne iyi olurdu değil mi!.. Eskisi/ gibi kelimesi, eski/ keşkeliğine dönüşmese…
Çokça hayat hikâyesi ve bir gerçek…
Ölümün dünyasında insan…
Kirpikleri okşayan bir yaş var.
Adı yok mu acaba bu yaşın…
Belki adı ateşe süzülen yaş. Ölüm ateşi belki de…
Son deminde. Ağzından çıkan helallik, bir şarkı gibi…
Taşıyor bir Kuğu, zamanın aşamadığı ya da hiçbir zaman ulaşamamış bedene, nasihat kıvamında ceza.
Saklanmış labirentte, birbirine karışan iki beden.
Sorgu sual meselesidir dünyan.
“Sen” der… Hayat mısın? “Sen” der… Issız bir sokakta, ıssız bir gölge mi?
“Yürü”, “Yürü…” sesleri…
Yürüdüğün, bastığın yerde biten son haykırış…
Alnı düşük, boynu bükük bedene son haykırış…
Ah ağabeyim! Hüzünlü bakışlı ağabeyim…
Toprak zemin, bedene karşı sessizliğini koruyamadı.
Günleri saymaya başlıyorum ey dost!..
Günler benle mi yok oluyor? Yoksa ben zamanın yudumladığı bir kadeh miyim!..
Ben özgür kılınmış bir beden… Bedenim şu an hapse mahkûm… Kendi kafesimi kendim ördüm, özgürlük güvercini beni bekliyor gibi… Karşıma çıkan ne oldu biliyor musunuz!
Gösterişsiz dünyama, zuhur eden gösterişli kafes….
Beni demir parmaklıklara iten, kafamdaki kafes…
Bu dünyada yeniden çırak olmak gerekirmiş.
Neden mi!
Öğrenmeye çok hevesli bir çırak….
Meğerse öğrendiklerim hiçbir şeymiş.
Bir can vardır, diyar gibi… Diyarın da canhıraş bir suskunluk….
Bedenler labirentte, bedenler ölüm döşeğinde, bedenler ıssız sokaklarda, bedenler kafeslerde!..
Bedenlerin ruhu yansıyor dünyama… Bir de bakıyorum ki:
İncinmiş bir kadın, gururu kırılmış bir erkek…
.
Muhittin Taha Çalık, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @TahacalikCal , @dikgazete