- 14-06-2022 05:11
- 4277
Geçtiğimiz gün Van’da; “Çözüm Süreci” ile ilgili çarpıcı açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan; “Devletin 2. Çözüm Süreci”ni başlatacağını ilan etti sanki.
Çözüm Süreci; PKK Çatı Terör Örgütü tarafından sabote edilerek bir süre durdurulmuş, daha sonra da rafa kaldırılmıştı. Bu minvalde HDP de masadan kalkan taraf oldu.
2023 Seçim Süreci başlatıldı. Cumhur İttifakı, seçime eli güçlü girmek istiyor.
Bu sebeple hem ülke içerisinde hem de sınır ötesinde, PKK’ya nihai darbe indirilmek üzere.
PKK’nın Türkiye Gündeminden kalkması gerekiyor. Amerika ve İran başta olmak üzere; birçok Avrupa ülkesi, terör örgütünü siyasi, ekonomik ve askeri olarak destekliyor.
İşin ilginç tarafı; örgütte İran, Rusya, Amerika gibi farklı ülkelerle diyaloğa geçen yöneticiler var. PKK, böylelikle çok kullanışlı bir aparat vazifesi görüyor.
PKK, 2023 seçim sürecini etkileyebilecek kapasiteye sahip mi?
Uluslararası Şer Odakları ve Hegemonik Güçler, örgüt eliyle HDP üzerinden seçime müdahil olmak isteyeceklerdir.
“Teröre destek” gerekçesi ile HDP’nin kapatılması hukuken doğru ama siyasi ve sosyolojik açıdan riskli olabilir. HDP, kapatılması durumunda hızlı bir şekilde yedek bir parti üzerinden organize olabilecek kapasiteye sahip.
2023’de HDP’nin tavrı ve duruşu seçimi etkileyebilir. Tabii ki şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Demokraside yasal çerçevede her şey mubah ve HDP de üstlendiği rolü çok rahat oynayacaktır.
Buradaki problem, HDP’nin örgütün tasallutundan kurtulması ve özgür iradesi ile siyaset yapabilme arzusunda olmadığıdır. HDP, bu noktada insiyatif kullanmak istememektedir.
Uluslararası Sosyalist Enternasyonal Örgütü’ne Türkiye’den üye iki partiden biri (diğeri CHP) olan HDP; sosyalist, materyalist, ultra-laik ve feminist söylemleri esas almaktadır. Bu esaslar parti programında da açık ve net yazılı.
İşin ilginç tarafı, ülkemizdeki “Kürtleri temsil” iddiasında olan HDP’nin birçok yöneticisi ve milletvekili Kürtçe bilmiyor; yani Kürt kökenli değil. Anlayacağınız, HDP’nin Kemalist, şövenist ve mezhepçi bir örgütlenmeye gittiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
HDP, aynı zamanda feminist bir partidir demiştik. HDP’de birer aktör olarak rol alan Marksist/ Leninist teorilerden beslenen, seküler, okumuş/ elit kadın yöneticiler eliyle saf, temiz Anadolu Kürt kadınını siyasi kanala katıp, meydana çekip görünür kılıp ve militarize ederek; kadınların hangi derdine çare aranıyordu?
Tabii ki Kürt Kadını da siyaset yapabilmeli. Ama Feminist ve Materyalist Teorinin birer figüranı haline dönüşerek, kadın olma hali sömürülerek politize olmak; Kürt Kadınına daha doğrusu kadına yakışmıyor.
HDP’nin LGBT/ Cinsiyetsizleştirme eylem ve söylemlerine, Anadolu’nun yiğit evlatları neden sessiz kalıyor?
HDP’ye oy veren seçmenlerin bir kısmı özgür iradesi ile oy vermiyor!
Sadece “Erdoğan İktidarı”nın sonlandırılmasını hedefleyen HDP, son yıllarda etnik olarak Kürt olmayan, zengin, tahsilli, beyaz yakalı, kent-soylu olarak sınıflandırılan kesimlerden de rahatlıkla oy devşirebilmiştir.
HDP’nin kendisine çeki-düzen verip, örgüt baskısından kurtularak adam akıllı, merkezde siyaset yapması hem partinin kendisi için hem de Türkiye’nin geleceği için faydalı olacaktır. Özellikle dayatmacı, emperyal, şövenist, mezhepçi, feminist/ LGBT savunuculuğu HDP’nin önünü tıkayacaktır.
HDP; temel insan hak ve onuru, adalet ve özgür düşünce ile ekonomik/ soyo-kültürel kalkınmayı/ ilerlemeyi gündemine alır; terör savunuculuğundan vaz geçerse elbette siyasi konumu da hak ettiği yerde olacaktır.
Kendi çocuklarını en iyi şartlarda okutup, siyasi ortamdan ve terör yapılanmasından uzak tutan HDP yöneticileri; Kürt çocuklarını dağa, ölüme sürükleyerek siyaset yapmamalıdır. Ellerindeki kan; parti yöneticilerini, insanlığın varoluş gayesinden uzaklaştırır.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Van’daki konuşmasına geri dönersek; “Terör örgütlerine karşı verdiğimiz mücadele sizin için. Kim ne derse desin, hangi çirkefliği yaparsa yapsın; Türkiye, terörün her türlüsüyle mücadelesini eninde sonunda zafere ulaştıracaktır.
Biz niçin Diyarbakır annelerinin yanında olduk? Diyarbakır anneleri Kürt değil miydi? 13, 14 yaşındaki Diyarbakır annelerinin yavrularını Kandil'e kaçıranlara bu işin hesabını soruyoruz, soracağız ve peyderpey bu yavrular gelmeye başladı.
Birileri evlatlarınızı dağa götürüp, onların kanı üzerinden kendi çocuklarına müreffeh bir gelecek kurarken biz eğitimiyle, sağlığıyla, istihdamıyla onlara iyi bir gelecek kurmanın çabası içindeyiz.
Birileri terörden, baskıdan, zulümden, kandan beslenirken, biz her vatandaşımız gibi Van'daki insanlarımızın en ileri demokrasi ve kalkınma atılımlarından nasibini almasını istedik.
Diyarbakır'daki kardeşlerimize söylediğim bir şey, sizlere de tekrarlamak istiyorum, ağızlarını her açtıklarında sizlerin kimliğinin istismarını yapanlarını gördüğünüz her yerde yakalarına yapışın ve 'yeniden silaha sarılarak, çözüm sürecini bitirmenizi sizden kim istedi?' diye sorun.
Yine bunlara, 'insanlara, sokaklara dökülme çağrısı yapıp, masumların kanını dökerek, ülkeyi karıştırmanızı sizden kim istedi?' diye sorun. Bakalım ne cevap verecekler? Biz her ne yaptıysak ve yapıyorsak sizinle birlikte yaptık, sizin için yaptık.
Vesayete karşı verdiğimiz kavga sizin için, terör örgütlerine karşı verdiğimiz mücadele sizin için, darbecilere karşı sergilediğimiz direniş sizin için. Eser ve hizmet siyasetimizin önüne çıkan engelleri aşmak için döktüğümüz ter sizin için."
Daha önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Diyarbakır’daki konuşmasında, “2005 yılında ne dediysek bugün de aynı yerdeyiz” ve “çözüm sürecini biz başlattık, çözüm sürecini sonlandıran biz olmadık, bunların art niyetleri, gizli gündemleri sonlandırdı” demişti.
Bugün birçok ülke, kendi iç dinamikleri çerçevesinde terör örgütleri ile direkt ya da dolaylı olarak masaya oturabiliyor.
Türkiye; PKK Terörünü sonlandırmak için; Norveç’in başkenti Oslo’da düzenlendiği için adını buradan alan ilk görüşmelere Türkiye, resmi olarak katılmadıysa da Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) yetkililerinin katıldığı kaydedildi.
“Oslo Görüşmeleri”, 2009’da başladı. Görüşmeler, örgüt tarafından gizlice kayda alınmış; arşivler, Paris’te “ele geçirilerek” dünya kamuoyuna sızdırılmıştı.
Çözüm Süreci, ilk kez 10 Kasım 2009 tarihinde TBMM gündemine alındı ve tartışıldı. 10 ve 13 Kasım 2009’da Meclis’te görüşmeler yapıldı.
Başbakan Erdoğan, 1 Ekim 2012 tarihinde, demokratikleşmeye ilişkin 63 maddelik bir yol haritası açıklamıştı. Süreç içinde 4 ayrı yargı paketi, TBMM’de kabul edildi.
Çözüm sürecine ilişkin 10 Temmuz 2014 tarihinde hazırlanan düzenleme, TBMM gündemine getirilmiş ve sürece ilişkin usullerin, esasların düzenlendiği “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine” dair kanun tasarısı, TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilmişti. Tasarı, 15 Temmuz 2014’de Cumhurbaşkanı Gül tarafından onaylanarak “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun” adıyla Resmî Gazete’de yayımlanmıştı.
1 Eylül 2014 tarihinde, TBMM’de okunan 62. Hükümet’in programında, ilk kez çözüm sürecine yer verildi ve kararlılık vurgulandı.
7 Haziran 2015 seçimlerine hazırlanan AK Parti’nin seçim beyannamesi, çözüm sürecine ilişkin kararlılığa ve bu konuda yapılacaklara yer vermişti.
Çözüm Süreci ile ilgili hem meclis hem de parti bünyesinde yapmış olduğu çalışma Türkiye tarihinde önemli bir dönüm noktası oldu.
Çözüm Süreci esnasında devlet mekanizması içerisinde birçok farklı birimde görev alan Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) Üyesi bürokrat, süreci savsaklayıp, yavaşlatarak sabote etti. Uluslararası proje olan FETÖ (Fetullahçı Terör Örgütü), sürece aktif muhalefet etti. Halk gözünde olumsuz algı oluşturmaya çalıştılar. FETÖ mensuplarının PKK örgüt elemanları ile ortak hareket ettikleri ise daha sonra açığa çıkacaktı.
Gerici, pespaye ve şiddeti kutsayan PKK da süreci sabote etmeye başlamıştı. Yurt dışında suça bulaşmamış terör örgüt üyelerinin Türkiye’ye teslim olma süreci, Habur Sınır kapısında şova dönüştürüldü.
Örgüt, 11 Temmuz 2015 günü, çatışma başlatıldığını ilan etti. Bu açıklamanın detayları ise 14 Temmuz 2015 günü, Bese Hozat’ın, Özgür Gündem gazetesinde yayınlanan, “Yeni Süreç: Devrimci Halk Savaşıdır” başlıklı yazısında yer aldı. Yazıda, “devrimci halk savaşı ve serhildan” çağrısı yapıldı.
PKK, 22 Temmuz 2015 günü sabah erken vakitte Ceylanpınar’da evlerinde uyuyan 2 polis memurunu şehit etti.
Artık bu, bardağı taşıran son damla oldu.
Cumhuriyet tarihinde ileri adımlar, AK Parti hükümetleri tarafından atılmıştı. Atılan adımlar, anlık ortaya çıkan adımlar değildi. Uzun süren zihni ve pratik hazırlıkların sonucuydu. En azından, çözümün olabileceğini ve toplumun çözüm çabasını desteklediğini gösterdi.
Başlatılma işareti görülen bu “2. Çözüm Süreci”nde anayasa/ yasalarda köklü değişimler yapılmalıdır. HDP, salt kendi başına konunun yegane temsilcisi değildir. Toplumsal Barışın inşa süreci, öncelikle TBMM tarafından sürdürülmelidir.
“Ortak devletimiz Türkiye Cumhuriyeti devletidir” ifadesi anlamlı olur.
“Ayrıştıran, bölen, ötekileştiren, itibarsızlaştıran, tefrika sokan, şeytan güdümlü, tek dişli canavar kahrolmuştur. Barış ve selamet elçisi İnancımız her daim baki ve pâyidar olacaktır.”
.
Mehmet Yıldırım, dikGAZETE.com
https://www.aa.com.tr/tr/gundem/cumhurbaskani-erdogan-diyarbakir-annelerinin-yavrularini-kandile-kaciranlara-bu-isin-hesabini-soruyoruz/2611292
https://www.perspektif.online/muhalefet-kurt-meselesinde-ne-vaat-ediyor/
https://hdp.org.tr/
https://www.aljazeera.com.tr/gorus/ak-parti-ve-pkk-denkleminde-cozum-sureci
https://www.star.com.tr/acik-gorus/catismasizlik-nasil-sona-erdi-haber-1050354/
https://sahipkiran.org/2016/04/02/cozum-sureci-tarihcesi/