- 28-04-2024 04:47
- 2032
Avrupa’nın kurtuluşu Ukrayna’da değil Rusya’da
MOSKOVA
Tarihte emperyal zihniyetin merkezi olan Avrupalılar günümüzde zayıflamış, küçük bir kıta konumuna düşmüş durumda. Dünyayı yönetmeye alışmış olan Avrupalılar, bugün kendilerini dahi yönetemez hale geldi.
Tarihte Afrika, Asya ve Latin Amerika’da birçok ülkeyi işgal eden veya sömüren Avrupalılar, bugün ise artık sözü geçmeyen, kültürel hezeyan altında bulunan, ekonomik olarak neredeyse batmış olan, Amerika ve İngiltere’nin kontrolü altında adeta batmaya devam ediyor.
Yüzyıllardır Avrupalıların sömürdüğü Afrika kıtasında ülkeler bu sömürüye karşı başkaldırdı. Fransa, Almanya, İngiltere, İtalya ve İspanya gibi ülkeler, Afrika kıtasında artık sözü geçen değil, istenmeyen ülkeler konumunda. Asya ülkeleri açısından da bunu düşünebiliriz. Yüzyıllardır Angola – Saksonlar’ın sömürdüğü Latin Amerika’da her ülke, kendi kaderlerini kendileri tayin ediyor ve egemenlik savaşları veriyor.
Ekonomik olarak bu ülkeler, sömürü araçlarını kaybetti. Bugüne kadar var oldukları kıtalarda ve ülkelerde ne kukla hükümetleri ve ne de orduları. Emperyalist orduları olmadığı için artık ekonomik sömürü de tamamen bitmiş durumda. Örneğin Afrika kıtasında Avrupalı şirketleri görmek neredeyse imkansız. Tam liberal ülkelerde global şirketlerini tutundurmaya çalışan Avrupalılar bu nedenlerle de ekonomik olarak zayıflamaya devam ediyor.
Gelelim Rusya ve Ukrayna meselesine.
Avrupa, Angola – Saksonlar’ın baskısıyla Rusya ve Ukrayna arasında seçim yapmak zorunda kaldı. Enerji ve ticarette Rusya’dan beslenen ve daha önce Rusya ile iyi ilişkileri sürerken ekonomik refahını sürdüren Avrupa, bugün kendini bir kaos içinde bulmuş durumda.
ABD ve İngiltere’nin boyunduruğu altına giren Avrupa Birliği, 24 Şubat 2022’de, Rusya’nın Ukrayna’ya başlattığı özel askeri operasyonlarda Rusya’yı karşısına aldı, tarafsız kalmak yerine Ukrayna’ya silah, paralı asker ve ekonomik desteklerde bulundu.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Rusya ve Avrupa ülkeleri arasında ilişkiler gelişmiş, NATO’nun Rusya sınırlarına yaklaşmaması için 1998 yılında özel anlaşmalar yapılmış ve daha sonraki dönemde de Rusya ile Avrupa Konseyi arasındaki ilişkiler oldukça ileri seviyeye ulaşmıştı.
Ancak 2007 – 2008 tarihlerinden sonra Avrupalılar, Rusya’ya küçük oyunlar başlatmış, Gürcistan ve Ukrayna üzerinde ajanlar yoluyla Rusya’ya karşı başkaldırılar tertiplemişti.
Örneğin; Gürcistan, AB ve NATO üyeliği sözüyle Rusya’ya karşı kışkırtılmış, Ukrayna’da da bu gibi yöntemler kullanılmıştı. Tüm bunların sonucunda, bu ülkelerde iç savaşlar başlamış ve bu ülkeler denge politikasını yitirip, Rusya’ya karşı ‘piyon’ rolünü üstlenmişti. Sonuçta her iki ülke de bugün siyasi istikrarsızlıktan yakınır hale düşmüştür.
Renkli devrimlerin kışkırtıcısı olan Avrupalılar ve Angola – Saksonlar, 2014 yılında Ukrayna’da iç savaş çıkarmıştı. 2015 yılında Rusya, bu planları bozmak için Kırım’da demokratik seçimler gerçekleştirmiş ve Kırımlılar, Rusya ile birleşmekten yana tercihini yapmıştı.
Maalesef özellikle Almanya ve Fransa, Ukrayna üzerinde Rusya’yı hedef alırken geldiğimiz noktada bu düşmanlığa Avrupa Birliği ülkelerini de alet etmişti.
NATO sözünde durmadı, sınırlarını Rusya’nın dibine kadar taşıdı.
Avrupa Birliği, Rusya’ya karşı ekonomik, kültürel ve askeri çatışmalar başlattı. Hemen hemen her an Rusya sınırlarında bir Avrupa ülkesinin tacizini duyar hale geldik.
Avrupa Birliği, asıl beslendiği Rus kaynaklarını reddederek, ambargolarla kendi sonunu hazırlarken bugün sınırlarını genişleten Avrupa Birliği de özellikle Doğu’daki ülkeleri ekonomik olarak besleyememe noktasına geldi.
Ancak ne yaptığını bilmeyen, sadece Angola – Saksonlar’ın yönlendirmesiyle hareket eden Avrupalıların son hamlesi de Moldova oluyor.
Ancak Rusya, tüm bunların karşısında ekonomik, askeri ve diplomatik olarak aynı gücüyle durmaya devam ediyor.
Peki bundan sonra ne olacak?
Avrupa Birliği içerisinde Almanya ve Fransa arasında liderlik savaşı kızıştı. Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron, birliğin lideri oldukları varsayımıyla ve gücünü göstermek için Ukrayna’ya daha güçlü destek vermeye çalışıyor. Çünkü eğer bunu Fransa sürdürürse hem Angola – Saksonlar için vazgeçilmez müttefik olduğunu ispatlayabilir hem de Avrupa Birliği ülkeleri arasında popülerliğini arttırabilir. Ukrayna’ya destek, aynı zamanda Fransa’nın birlik ülkelerine baskı kurmasının önemli bir aracıdır.
Ukrayna’ya en güçlü desteği verenin en güçlü göründüğü algısı, Macron’un başını döndürmüş durumda. Almanya ise Rusya’nın Ukrayna’ya başlattığı özel askeri operasyonlarının başında yine aynı yolla Ukrayna’ya büyük destekler vermiş ve AB içerisindeki liderlik konumunu pekiştirmeye çalışmıştı.
Avrupa Birliği içerisindeki liderlik yarışı, birlik içerisindeki diğer ülkeler için kaygılandırıcı boyuta ulaşmış durumda.
Ekonomik refah düzeyine henüz ulaşmamış Doğu bloğu ülkelerinin sırf Rusya’ya karşı Avrupa Birliği’ne dahil edilmesi, birlik içerisinde ekonomik yetersizliğe neden olurken Moldova’nın da birliğe dahil olma çabaları Avrupa Birliği’ndeki birçok ülkeyi kaygılandırmaya devam ediyor.
Avrupalı hükümetler önlerine yeni ekonomik ve sosyal programlar koyamıyor. Rus kaynaklarından uzaklaşan Avrupalılar, üretimde gerilemeye başladı. Ticaret yolları artık Rusya ve Çin’in kontrolü altına geçmeye başladı. Rusya ve Çin’in yeni ticaret yollarına Asya – Pasifik, Afrika ve birçok Avrupa ülkesi katılmak için çabalıyor. Çünkü dünya ticaretinde yeni oluşan Rus ve Çin yolları, birçok ülkenin de kaderini belirliyor.
Avrupa ise Angola – Saksonlar’ın kışkırtmasıyla bu ticaret ağından uzaklaşmaya devam ediyor, kıtada ekonomik ve sosyal istikrarsızlıklar devam ediyor. Angola – Saksonlar’ın savaşlar çıkardığı Orta Doğu’dan birçok göçmen, Avrupa’da yeni sorunlar çıkarmaya devam ediyor.
Avrupa tüm bu sorunları nasıl aşabilir?
Elbette Rusya ile tekrar iyi ilişkiler kurarak.
Avrupa’nın güvenliği Rusya’nın elinde. Avrupalıların, Rusya’nın bir tehdit değil de kıtanın güvenilir bir ortağı olduğunu anlaması ve düşmanlıklardan vazgeçmesi gerekir.
Angola – Saksonlar’ın baskısından kurtulup, zıtlaşmayı değil de müzakereleri tercih etmesi gerekir.
Çünkü Rusya’nın ekonomik kaynakları sayesinde Avrupalılar tekrar ekonomik refah düzeyine ulaşabilir. Avrupa’da istikrar tekrar oluşur.
Elbette Ukrayna’nın Avrupalılar ile ortak hareket etme hakkı var. Ancak askeri Rusya’nın Ukrayna’ya karşı durduğu durum, Kiev’in politik tercihi değil de Rusya’ya karşı askeri tehditler oluşturmasıydı. Avrupalıların artık bu gerçeği görmesi gerekiyor. Ukraynalılara verilen askeri desteğin kesinlikle politik işbirliği özelinde kalması gerekiyor.
Yoksa Avrupa’nın geleceğinde Rusya olmayacak ve Avrupa ülkeleri gelecekte yeni krizler yaşayarak yok olmaya başlayacak. Avrupa Birliği içindeki çatlaklara bakarsak eğer bu yaklaşımlar sürdürülürse gelecekte Avrupa Birliği’nin de parçalandığına şahit olabiliriz. Birliği korumak için ne Almanya’nın ne de Fransa’nın gücü yeter. Bu risk, bence bazı Avrupa Birliği ülkeleri tarafından da görülmeye başlandı. Örneğin bunu gören ilk ülkelerden biri Macaristan’dı.
Tüm bunlara dayanarak Avrupa ülkeleri artık doğru karar almak zorunda. Ya tüm risklerle Ukrayna’ya destek vermeye devam edecek ve Rusya’yı karşısına alacak ya da Rusya ile ortaklıklarını sürdürecek.
Ben bunun Rusya’ya karşı bir yenilgi olduğunu düşünmüyorum. Bu, ancak Avrupa kıtasındaki refahın sürdürülmesi için politik bir yaklaşımdır.
Eğer, Avrupalılar Rusya’ya karşı bir savaşın içinde olduğunu düşünüyorsa elbette Rusya ile ortaklık yolunu seçmeyecektir.
Ancak bu durumda Avrupa halklarının yakın zamanda hükümetlerine karşı isyanlarına da şahit olabiliriz.
Çünkü Avrupa halkları, istikrarsızlık değil refahı tercih edecek, Rusya’ya karşı savaşı değil barışı tercih ediyor.
Avrupalılardan bu sesleri artık daha fazla duymaya başladık.
Sonuçta Avrupalılar kendilerine hiçbir değer katmayan Ukrayna’ya askeri desteği değil, kıtanın gücüne güç katan Rusya’yı tercih etmeli.