- 04-06-2019 11:57
- 2507
Merhum Üstad Abdurrahim Karakoç “Bayramlar Bayram Ola” başlıklı altı şiir kaleme alarak bayramın nasıl bayram gibi yaşanabileceğini okuyucularına aktarmaya çalışmıştı.
Bayramlar, bayram gibi yaşanırsa kıymetlenir ve anlamını bulur.
Fakir için bayram hüzündür, gamdır ve kederdir.
‘Bayramlar Bayram Ola -1’ şiirinde Abdurrahim Karakoç, bayram namazından evine gelen babanın, kocanın ruh halini veciz bir şekilde temas ediyor.
“Kızı “Bayram” dedi, yalın ayaklı
Adam “Bayram” dedi, tam ağlamaklı..”
“Oğlu “Bayram” dedi, sırtı yamalı
Adam “he ya” dedi, gözü kapalı..”
“Avrat “Bayram” dedi, eğdi başını
Adam “evet” dedi, sıktı dişini..”
“Takvim “Bayram” dedi, silindi yazı
Adam “öyle” dedi, bağrında sızı..”
Bayramın bayram tadında geçmesi için fakirin halinden anlamamız gerekiyor. Vereceğimiz zekat ve fitrelerle onları hoşnut etmemiz mümkündür.
Çocuğuna bayram elbisesi bile alamayan babanın halini düşünmemiz ve ona göre vicdanımızın sesini duymamız gerekiyor.
Baba olarak çocuğuna istediği kıyafeti, ayakkabıyı alıp onu hoşnut ederken akrabanın, komşunun, iş arkadaşının vs. senin kadar huzurlu olmadığını biliyorsan o halde bayramdan istifade etmen mümkün değildir.
O manevi huzur seni bulmayacak ve sen sıradan bir güne uyanacaksın!
Ağlamaklı, gözünü hüzünle kapatan, dişini sabırla sıkan, bağrında sızı olan eşlerin, babaların o ruh hali bize yansımayacak mı sanıyoruz?
Alışılagelmiş bir söz ve deyiş olan "Nerede o eski bayramlar" hayıflanmasına ‘Bayramlar Bayram Ola -2’ şiirinde cevap arar üstad.
Bayram af günüdür, barış günüdür
Bayramlar rahmete giriş günüdür
Bayram, Hak menzile varış günüdür
Gönlümü verdiğim bayramlar hani?
Son dörtlüğünü paylaştığım şiir, eski bayramları arayan dizelerle örülmüştür.
Oysa ki her bayram aynıdır değişen insanlar, duygular ve eylemlerdir.
İnsanlar bayramın değerini bilip ona göre davransa, yardımlaşsa ve kaynaşsa eski bayramları özlemle anma ihtiyacını hisseder mi?
Bayramı "tatil" olarak algılayan ve uygulayanlar için eski bayramları anmak bile boş gevezeliktir.
‘Bayramlar Bayram Ola -3’ şiiri, babanın oğluna hitaplarından oluşmaktadır. Birbirinden ayrı düşen baba ile oğlunun hasretliği, babanın bir nevi ağıdına dönüşür.
“Bayramlar kurşundur, canımda kalır
Yazdığım tebrikler yanımda kalır
Postacı pul vermez, salamam oğul!”
Ailenin bir arada olmadığı bayramın bayram olması mümkün değildir.
Büyüklerini ziyaret etmek yerine, tatile koşanlar bayramın lezzetini alamazlar. Huzurevlerinde, çocuk yuvalarında, hapishanelerde olanlar en azından bayramda sevdiklerini yanlarında görmek isterler.
Askerde olan oğlunu, başka memlekete gelin olarak gönderdiği kızını bayramda yanında görmek isteyen anne babalar bu arzuları yerine gelmeyince "Bağrından kurşun yemiş" gibi olurlar.
"Altta kalanın canı çıksın... Bana ne insanların sıkıntılarından..." diyenler için bayram gelmiş mi gelmemiş mi önemli değildir.
“Bayram gelmiş.. gelir belki
Ben tebrik-mebrik bilmem ki
“Bayram bayram ola” derim
Allah kerim.”
Son kıtasını aldığım ‘Bayramlar Bayram Ola - 4’ şiirinde Karakoç, bu vurdumduymazları işlemiştir.
Zengin olmak isteyen ve bu yolda her yolu mubah gören fakirler, zulmü-işkenceyi görmezden gelenler, yokluk karşısında çaresiz olanlar veya hepsini bir arada yaşayıp hissedenler şiirden nasibini almışlardır.
Belli bir zamandan sonra her şey sıradanlaşıyor ve normalleşiyorsa bu durum, belli kanıksamalara kapı açabiliyor.
"Nemelazım... Olduğu kadar!.. Ben ekmeğime bakarım..." türünden sorumsuzluklar, insan ilişkilerinde yozlaşmaya sebep oluyor.
Bayram günü vesilesiyle çevrenizdeki insanları gözlemleyip onlara kulak verdiğinizde bu vaziyete siz de şahit olacaksınız.
Daha kötüsü, iç sesinizi fırsat bulup dinleyebilirseniz benzer şeyleri duyacak ve kendinize bile kulak tıkayacaksınız.
Eğer iç sesiniz sizi rahatsız etmediyse o zaman dış sesler huzurunuzu bozacaktır.
İşte o zaman ‘Bayramlar Bayram Ola - 5’ şiirini açıp okuyabilirsiniz.
İçinde boğulduk derdin, acının
Uykusu bitmedi şeyhin, hacının
Üç gardaşı şehit veren bacının
Oğulsuz ananın bayramı nasıl?
Doğduğundan beri çamlar deviren
Ekranda iftira, yalan savuran
Salyası, ülkeyi göle çeviren
Boynuzlu dananın bayramı nasıl?
İki kıtasını paylaştığım bu şiir, dış seslerin, karmaşanın, kargaşanın, sorumsuzluğun vs. iç sesinize hitap edecektir.
"Huzur bulmak için nasıl bir bayram yaşamalı" diye düşünmeye başlarsanız bu arayışınız sizi serinin son şiirine taşıyacaktır.
Üstad Abdurrahim Karakoç, ilk beş şiirinde ortaya koyduğu bayram tasvirini son şiirinde bayram bayram havasında nasıl geçeceğini işleyerek toparlamıştır.
Öncesinde sorunları ve tespitleri ustaca işleyen üstad sonrasında çözümü de yazmıştır.
“Ne makam, ne para, ne senet, ne çek…
“Kurtuluş İslâm’da” vallahi gerçek
Bu mübarek sevda bizleri tek tek
Yaksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.”
Bayram yaklaştığı zaman veya bayramdayken bu şiirleri okumaya anlamaya çalışmak bir nebze olsun bayramın tadını almaya vesile olabilir.
Müslümanlığı dilinden düşürmeyen bizler için bayramın kuru kuruya yaşanması dert olarak yeterlidir.
Bayramdan hiç tat almayan, iç huzur bulmadan günler geçip gidiyorsa iç dünyamıza dönüp bir sorgulama yapmamız gerekmiyor mu?
Hocam, fitre ve zekatını yine vakfa, derneğe cemaate mi bağışladın? Boşuna keyif çatıyorsun, övünüyorsun.
Attığın taş ürkütmedi ki kurbağayı!
Bir fakiri sevindirmedin, bir öksüzü giydirmedin, bir yetimin karnı senin yüzünden doymadı!
Hısım akraban, komşun, değer verdiklerin dururken sen vakfına, derneğine, cemaatine hibe ettin paranı!
Yazık oldu bayramına!
Bir baba, yine boynu bükük girecek evine bayram sabahı ve sen bayram edeceksin öyle mi?
.
Muhammed Işık, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @leyli_serd , @dikgazete