- 07-05-2023 00:52
- 2952
“Bu seçimi de AK Parti kazanırsa alır başımı giderim” diyenleri ayıplayanlardan biriyim.
Seçim kazanan partiyi beğenmeyip, ülke terk edecek olan varsa “iyi yolculuklar” demek isterim. Böylesi bir tavrı veya lafı, demokrasi anlayışı ile bağdaştıramıyorum.
Üstelik, bu tür lafları en çok da bu ülkede rahat koşullarda yaşayanlardan, şimdiye kadar, bu rahat koşulları bozmamak için en ufak bir fedakârlık yapmamış, hiçbir risk almamış olanlardan duyuyorum. İşin burası ayrı bahis.
Ama ilk kez, bu seçim arifesinde, iktidar ittifakının kazanmasından hoşnutsuzluk duymanın ötesinde, çok kaygılanıyorum. Konu, iktidar partisi ve müttefiklerinin siyasi görüşleri ve dahası otoriter bir siyaset sistemi kurmuş ve pekiştirmiş olmalarının da ötesinde, seçim sürecini de kavgacı, ayrıştırıcı, kışkırtıcı bir zeminde yürütüyor olmaları.
Konu, “Seçimi kazanmak için her şey mübah” anlayışının, toplumsal barışı tehlikeye atma sınırına dayanmış olması. Bu ülkeyi yirmi yılı aşkın bir süredir yönetenlerin, bu konuda gösterdikleri sorumsuzluk, anlaşılır gibi değil.
Seçim sonuçları ne olursa olsun, aradaki fark küçük olacak, nitekim, daha önceki seçimlerde de aynı durum geçerliydi. Bu koşullar altında, toplumun bir yarısını diğer yarısına düşman etmekten rahatsızlık duymayanların, toplumsal barış gibi bir kaygısı olmadığı ortada. Oysa, böylesi bir durum, her ülke için siyasi ve toplumsal kriz demektir.
Tam da bu nedenle, muhalefet ittifakının seçimi kazanması, toplumsal barış açısından önemli. Çünkü seçim, her şey bir yana kavga ile uzlaşma arasında olacak. Ülkenin geleceği açısından en önemli tercih, bu ikisi arasında yapılacak, söz konusu olan toplumsal barış ise, gerisi gerçekten de teferruat hâline geldi.
Muhalefet cenahını beğenirsiniz beğenmesiniz, ama bir gerçeği teslim etmek zorundasınız; muhalefet her şeye rağmen toplumsal uzlaşma vurgusundan vazgeçmiyor. Sosyal medyada karşılıklı düşmanca tavırlar sergileyenler olabilir, ama asıl önemli olan lider ve siyasi kadroların arasındaki derin fark.
Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, hâlen bu ülkeyi yöneten bakanların muhalefete yönelttikleri ağır ithamlar, demokratik mücadele ve rekabetin sınırlarını çoktan aşmış vaziyette.
Bu tavrın seçim kazandıracağını düşünüyorlarsa dahi, seçim kazanmak adına toplumu birbirine karşı düşman etmenin vebali üzerlerinde olacak.
En önemlisi, seçimi kazanmaları durumunda bu ülkede yaşamanın koşulları, birbiri ile kavgalı bir toplum ve iktidar ittifakı dışında kalanların düşman muamelesi görmesi olacak, hepimizi en çok kaygılandırması gereken durum bu.
Seçim sürecinde, Kılıçdaroğlu’nun uzlaşmacı, barışçı, yatıştırıcı özelliklerinin önemi daha da iyi anlaşılmış olmalı diye düşünüyorum. Diğer taraftan, kim ne derse desin Millet İttifakı’nın iyi bir fikir olduğu teyit edilmiş oldu.
“Daha seçimi kazanmadılar ki” diyebilirsiniz. Ben tam da ondan söz ediyorum; iktidar cenahının seçim sürecinde sergilediği kavgacı, dayatmacı, baskıcı tavrın karşısında, farklı siyasi görüş ve geçmişten gelen siyasi lider ve çevrelerin, demokratikleşme adına bir araya gelmesinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hissetmiş olduk.
Kim ne kadar oy alırsa alsın, Temel Karamollaoğlu’nun bu ittifak içinde yer alması ve sergilediği tutumun demokratik uzlaşma açısından sembolik önemi eksilmeyecek. AK Parti’de siyaset yapmış olan Davutoğlu ve Babacan’ın, “itaat et rahat et” kafasında olanları ve bu kafaya dayalı kariyer hesaplarını ellerinin tersi ile itip, ülkenin geleceği adına bu ittifak içinde mücadele etmesi, kıymetinden bir şey kaybetmeyecek. Milliyetçiliğin tekelini iktidar ittifakına alma çabalarına karşı İYİ Parti’nin ittifak için anlamı azalmayacak. Çünkü, oy hesabının ötesinde, Türkiye’nin her şeyden önce toplumsal barışa ihtiyacı var.
Dahası, Millet İttifakı, Cumhuriyet tarihinin siyasi fay hatlarının kırılmak yerine, demokrasiyi işletmek yönünde onarma çabası olarak da çok değerli bir misyon üstlenmiş oldu.
Ahmet Davutoğlu’nun ifadesi ile, “bir yanda otoriter, dayatmacı laiklik anlayışının, diğer yanda otoriter, dayatmacı, dini tekeline alan muhafazakârlık anlayışının” reddi üzerine kurulu demokratik uzlaşmacılık Türkiye’nin geleceği açısından çok önemli.
Naçizane tekrar hatırlatmak istiyorum; bu seçim, her şeyden önce, toplumsal kavga ile toplumsal barış arasında olacak; bu sebeple hepimize büyük sorumluluk düşüyor.