Devletin Hastalığı ve Şifa Yöntemi

İnsanlar gibi devletler de hastalanır, tedaviye ihtiyaç duyar. Anayasaları, yasaları günün gerek ve gerçeklerine göre değişir. Devlet bazen kalp krizi de geçirebilir. İyi bir doktor, idareci anında gerekli tedaviyi uygular ve devlet eski sağlığına tekrar kavuşur.

Devlet hastalandığında kamuda kriz olur, çalışma hayatında yavaşlama ve hatta durmalar yaşanır, işler yavaşladığı için beklentilerin verimliliği düşer. Sorunlar yumak haline gelir, problemler çözümsüz kalır. 

Devleti tedavi etmenin, çalıştırmanın yolu bürokrasiyi en verimli şekilde işletmekten geçer.

Bürokrasi ne kadar verimsiz çalışırsa devlet o kadar çok hata yapar, hastalık belirtileri gösterir. Yapılan her hata, devlet işleyişini daha da bozar.

O halde kriz ortamından, hastalıktan devleti uzak tutmaktan başka çaremiz yok. Bunu başarmak için tıkanıklıkların nerede ve nasıl oluştuğunu çok iyi bilmemiz gerekiyor. Aksi durumda sorunsuz bir alana müdahale edip o alanı da sorunlu hale getirebiliriz. 

Buna “kaş yaparken göz çıkartmak” deniyor. Neyin, nasıl yapılması gerektiğini iyice bilmediğimiz için bu hataya düşüyoruz. 

İyi bir tedavi yöntemi için hastalığın nereden yayıldığını tespit etmemiz şart. 

Rastgele, deneme yanılma yöntemi ile hastalığı tedavi etmek mümkün olmadığı gibi var olan hastalığın ilerlemesine de yol açabiliriz.

Günümüzde kamuda, devlette hastalığın oluştuğu en belirgin alan güncelliğini yitiren ve yamalı bohçaya dönen ‘657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’dur.

Kamudaki çarpıklığın, çeşitliliğin, eşitsizliğin ve adaletsizliğin baş sorumlusu bu kanundur. Bu kanunu günün gereklerine göre sıfırdan ele almadığımız zaman kamuda müdahale ettiğimiz alanlar şifa değil hastalık üretmeye devam edecektir.

“4A, 4B, 4C, 4D…” diye ayrımların bugün hiçbir değeri ve özelliği yoktur.

“4D”, daimi işçi kadrosundaki bir çalışan, “4A” memur gibi çalışıyor ve fakat bunlar arasında mevzuat ve mali haklarda farklılıklar yüzünden biri diğerine göre haksızlığa uğradığını düşünüyor. 

Kamuda çalışan “4D”li bir şoförün makam şoförlüğünü yaptığı “4A”lı bir yöneticiden fazla maaş alması bile bu kanunun çivisinin çıktığını göstermeye yeterlidir.

Devleti yönetenler ile yönlendirenler, karmaşık sistemin dar koridorlarında kaybolmadan kariyer planlamasını yapabilmelidir. Bunun olabilmesi için gerekli materyallerin oluşturulması şarttır.

Mevcut sistem, siyasete pası atarak -atamalar, görevde yükselmeler- çözüm -sorun- üretmiştir. 

Bu sefer de klik kadrolaşmalar ortaya çıkmış, siyaseti belirleyenleri bile zora sokan (FETÖ gibi) bir durum oluşmuştur. Bunun için “657 Devlet Memurları Kanunu” bir an evvel sil baştan yazılmalıdır. 

Bugün kamudaki bu hastalık, belirgin bir şekilde tüm hücrelere zarar vermektedir. Bu hastalık tedavi edilmeyip sorunu başkaca alanlarda aramaya devam edersek -geçmişte olduğu gibi- bürokrasi çalışamaz, iş göremez duruma gelecektir. 

Bu kanun anlaşılır bir şekilde günün gereklerine göre yazılır ve uygulamaya koyulursa kamuda yaşanan kargaşa ve dağınıklık şifa bulabilir. 

Karmaşanın giderilmesi için çalışanların görev ve yetki tanımlarının net ve uygulanabilir olması, hak ve alacaklarının makul düzeye göre düzenlenmesi, görevde yükselmenin standartlara bağlanması gereklidir. 

Kamuda çalışan tüm personellere işçi, memur ayrımı yapmadan, meslek kodları ile çalışanları birbirinden ayırarak çalışma barışı sağlanabilir. 

Kamu çalışanları hizmet yıllarına göre basit bir çizelge ile ücret hesabına tabi tutulabilir. 

Bugünkü sistemde iyi bir mutemet bile ücret hesaplamasını yaparken zorluk çekebilmektedir. 

Kamu kurumlarında ayrım olmaksızın tüm çalışanlar meslek koduna göre aynı sosyal ve mali haklara sahip olmalı ve kurumlar arasında eşitsiz uygulamalar kaldırılmalıdır. 

Yönetici ile çalışan arasındaki ayrım için belirli bir prosedür uygulanabilir. 

Liyakat ve çalışma hayatındaki başarılarına göre yönetici atamaları yapmak, kurumlardaki çalışma hayatını ve iç barışı pozitif etkileyecek ve çalışanlar yönetici olabilmek için kendilerini yetiştireceği gibi işlerini daha verimli, hızlı yapmaya gayret göstereceklerdir. 

Üst amirin, yöneticinin yetkisine bırakılacak yönetici görevlendirmeleri kurumun başarılı olabilmesi için önemlidir. 

Burada akla gelen temel soru elbette ki üst yöneticinin keyfi uygulamaları veya seçimlerinde yapacağı adaletsizlikler olabilir.

Eğer üst yönetici görevini en iyi şekilde yapmak veya kurumun başarılı hizmetler yapmasını istiyorsa böyle bir keyfilik içinde olmayacaktır. Şayet böyle bir uygulama içinde olursa kurum başarılı hizmetler yapamayacağı için ve ayrıca kurumda çalışma barışı bozulacağından üst yöneticiyi atayan amiri başka birini bu göreve atayabilir. Başarılı olan yöneticiler görevinde yükselirken başarısız olanların görevleri düşer. 

Yapılması gereken şeylerden biri de en üst düzey kamu görevlisinin başarısız olması halinde en alt düzey kamu görevlisi olabilecek bir düzenlemenin yapılmasıdır. 

Savcılık mesleği ile kamuya atanan birinin Cumhurbaşkanı İdari İşler Başkanı olması halinde görevinde başarısız olduğunda veya vazifeden alındığında gerektiğinde tekrar savcılık görevine atanması mümkün olmalıdır. 

Bu durum kamu çalışanlarının daha disiplinli olmalarını sağladığı gibi üst düzey kamu görevlisi olmak için çaba harcamalarını da sağlar.

Yönetici olan birinin maaşı nasıl yükseliyorsa görevinden alınan kişinin, yeni görevindeki maaş neyse onu alması gereklidir. Eğer disiplinsizliği süreklilik arz ediyorsa kamudan ihraç edilmesi de şarttır.  

Bu kanunun tek başına değişmesi sistemin tamamen iyileşeceği anlamına gelmez. 

Kamu, aynı anda birçok hastalığa yakalanan bir bünyeye sahiptir.

Tamamen iyileşme için tüm hastalıkların tespiti ve doğru tedavisi lazımdır. 

Yeni Hükümet Sistemi içerisinde mevcut hastalıklar ve eski sistemden gelen kronik rahatsızlıklar halen kamuda mevcuttur ve tedavisini beklemektedir.

.

Muhammed Işık, dikGAZETE.com

...