Düşman varsa eğer... Ve dost varsa eğer!.. Gün gelecek…

"Özensiz bir özelsizliğe yelken açtık gidiyoruz” dediği ve  "Umum Olduk Vesselam” diye başlık attığı yazısında Ahmet Özdemir, sosyal medya ortam-lar-ındaki durum-lar-a dikkat çekti..

Başka benzer ve farklı formlarda olanları da var amma genelde “Facebook” denilen o mecra üzerinden ya kendine başka bir alan bulamadığından ya orayı kendine ait ve kendikontrolündeymiş gibi zanneden yahut “özgür” ve her istenilenin söylenip gösterilebildiği ya da birileri ile birbirlerine en kolay “ulaşıp” bir şeyleri paylaşanların üst üste bindiği ve alabildiğine “sınırsız” gibi hissettirilen bir ortam…

İşte o ortamda yazılar serdeden ve ortamın getirdikleri ile götürdüklerine dair düşünceleri “..eninde sonunda bu sularda bir fırtına çıkacağını biliyoruz..“ diyerek aktaran AhmetÖzdemir’in “Arşiv-Lik” o yazısı

:

Bir garip âlemdir sürüp gidiyor. 

Aklımız, evreni yaratan bir Rabb'e inansa bile, zihnimiz bir başka türlü işliyor. 

Yapıp ettiklerimiz, edip işlediklerimiz giderek savruluyor, dağılıyor; kimi, nesi, neresi, nedeni, zamanı olmayan bir hal alıyor; en ilkel varlıkların yaşamsal reflekslerinin bile ötesine düşüyor.

Hepimiz, en kendimize özel anlarıen kendimize özel tadları, en kendimize özel hisleri ulu orta, sere serpe döküyoruz, tüm insanlığın önüne. 

Hırlı hırsız, huylu huysuz, kanlı kansız, yanlı yansız milyarlarca bireyden oluşan muhataplarımızın ne olduğunu, kimlerden oluştuğunu, bizimle ilgili ne düşündüğünü ve düşüneceğini, bugünden yarına önümüze ne çıkacağını veya neler çıkarılacağını ölçüp biçmeden sürdürüyoruz paylaşımlarımızı.

En onulmaz dertlerimizi, en giderilemez tasalarımızı, en paylaşılamaz duygularımızı faş ediyoruz. 

Aile albümlerinde torunlarımıza saklayacağımız fotoğraflarımızıherkese servis ediyoruz. 

Akrabamıza göstermekten imtina ettiğimiz anlarımızı tüm gözlere sunuyoruz. 

"Ola ki alacak gücü yoktur, görür de canı çekerse ben bunun vebalinden nasıl kurtulurum" diye pazarda simit yemeyen ecdadın torunları olarak paylaştığımız yeme içme ayinlerimizin görselleriyle nasıl bir gafletin içinde debeleniyoruz farkında bile değiliz.

Düşman, varsa eğer, hakkımızda bilgi ve belge toplamak için nitelikli çalışma yapmasına gerek yok artık. 

Biz zaten onun ihtiyaçlarının çok ötesinde bilgi ve belge sunuyoruz kendilerine. 

Profillerimizi incelemesiyle beraber ne yapıp ettiğimizi ve ne düşünüp söylediğimizi hemencecik buluverir. 

Yeter ki bir biçimde rasatının altına düşelim. 

Bundan sonrası sadece onun insafına kalmış. 

İster süründürür, ister öldürür. 

Ve dost, varsa eğer, bizi düşünmesine ve gözetmesine gerek yok artık. 

Milyarlarca dostumuz var sanaldan

Kendimizi üzgün hissettiğimizi belirten bir emoji paylaşmamız yeter, bizi sevindirecek ve güldürecek onlarca mesajın taymlaynımıza akması için.

Bir günün seherinde paylaştığımız selfimize yüzlerce paylaşım birden eklenir. 

Günümüzü aydınlayanından hayırlayanına, yüzümüzün güzelliğinden dem vuranından bedenimizin fitliğine vurgu yapanına...

Paylaşanımızın zihninde ne mahrem var, ne namahrem

Sade, "benim ben" diyoruz, gök kubbenin altında var olan her şeye ve her kese. 

"Herşey bize aksın ve herkes bize dönsün" istiyoruz. 

Herşey bize akıp, herşey bize dönünce ne yapacağımızı bilmiyoruz oysa. 

Ve el sallıyoruz gülümseyerek akanlara ve dönenlere, mutmainolmuş bir nefisle.

Özensiz bir özelsizliğe yelken açtık gidiyoruz. 

Bu gemi nerede bir liman bulur bilinmez. Ama eninde sonunda bu sularda bir fırtına çıkacağını biliyoruz. 

Bildiğimiz bir şey daha var ki, bu seyir hep denizde sürmeyecek.

Gün gelecek bu gemiden inip, bilinmez kıstaklarda yol alacağız. 

Bakalım o berzahta hesabımız nice olur..

Ahmet Özdemir, -Facebook sayfası, 14 Aralık 2018 Cuma-

.

Yazıda fazladan bazı paragraf açmalar ve siyahlaştırmalar ile aradaki “görsel” bize aittir.

dikGAZETE.com

...