Nerede kadın hakkı!.. Yahudi ve Hristiyanların yanlışları, Müslümanların doğruları olmuş durumda!

Yağmur Mirzayeva, sosyal medya üzerinden paylaştığı yazılarla takipçilerine bilgiler verirken, çeşitli konularda açıklamalarla örnekler de getirerek toplumsal yaralar ve sorunlara işaret ediyor.

İşte, son yazısı

:

Haçlı seferleri sırasında Lübnan'da bulunan Munaytıra Kalesi’ne, haçlıların ricası üzerine bir çok yerden doktorlar, hastalara yardım için giderler. 

Bunlardan biri de Usame B. Munkiz'in doktorlarından olan Sabit'tir..

Sabit, geri döndüğünde morali oldukça bozulmuştur.

Sebebini ise şöyle açıklar:

- Ben kaleye vardığım zaman veremli bir kadın ile ilgilenmem gerekti. Onu muayene ettim ve şifa bulması için aç kalmasını önerdim.

Bundan ziyade sarımsak ve zeytinyağı karışımı yedirdim. Kadın günden güne iyileşmeye başlamıştı. Bu sırada haçlı doktorlarından biri geldi ve kadına:

"Senin ruhunu şeytanlar ele geçirmiş!" diyerek kadıncağızın bütün saçlarını kazıdı. Daha sonra kafa derisine derin bir haç çizerek içerisine bir de tuz bastı. 
Kadın hem psikolojik olarak, hem de bedenen acılar içinde kıvranarak can verdi."

Bunu yapan hristiyan bir din adamıydı!

Şimdi söylesin biri bana;

Nerede kadın hakkı?

Nerede merhamet?

Tarih boyunca Müslümanlara göre, haçlıların tıbbi yöntemleri ve kadınlara yaklaşımları son derece barbarca ve primitif bir haldeydi..

İşte tam olarak bu zihniyette olan; kadını "şeytan" diye nitelendiren bu çirkin medeniyetlerin sahibi batılılar, ne ara kendilerini akladılar da, bugün "Müslüman kadınların haklarının olmadığını" empoze edip, bir de üzerine bizleri "özgürleştirmeye" çalışıyorlar?

Son günlerde tam olarak saldırıya geçmiş gibi görünseler de, aslında bu işin temelini çoook önceleri attılar..

Bugün sadece muhallebi kıvamına getirdikleri Müslümanlara son darbelerini vuruyorlar!

İlk olarak Havva annemizden başladılar oyunlarına.

Adem Aleyhisselam'a "yasaklı meyve"yi yemesi için Havva annemizin ısrar ettiğini yani bir nevi kandırdığını öne sürdüler.

Aslında her birimiz de böyle biliyoruz değil mi? 

Oysa kitabımız Kur’an'da asla böyle bir ifade geçmez.

Bilakis, Allah Subhan ve TealaTaha Suresi'nde;
"Nihayet şeytan ona vesvese verdi. Şöyle dedi: Ey Adem! Sana sonsuzluk ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi?"
"...Adem Rabbinin emrinden çıktı da şaşırdı.”
 Ayetleri ile bize durumu net şekilde açıklıyor.

Yani Adem Aleyhisselam'ın aklını karıştıran Havva annemiz değil, apaçık şeytandır.

Peki Kuran'da Havva annemiz ile ilgili bir tek ibare dahi geçmezken, kim bizim zihnimize "cennette dahi kadının fitne verdiği" yalanını soktu?

Elbette her taşın altından çıkan yahudiler!

Çünkü yahudiler, itikadi olarak her zaman kadını suçluyorlar.

Havva annemizi de ifsad ettikleri Tevrat’ta, Adem Aleyhisselam'ı kandırmakla suçlarlar. Ve onun yüzünden bugün kadınların adet ve doğum sancısı çektiklerine inanırlar.

Farkında mısınız; Yahudi ve Hristiyanların yanlışları, bugün biz Müslümanların doğruları olmuş durumda!..

Oysa bizim kitabımız, kadınları tertemiz edip, onları paklarken, hatta Kur’an'da "Kadın" manasına gelen sure ismi dahi var iken, yahudilerin aklına hizmet edip aşağılık kompleksine giren Müslüman hanımlar, kime hizmet ediyor olabilir?

İlk fitneleri, kadını aşağılamak olan bu kirli eller, ikinci planlarını da Hatice annemiz üzerinden yaptılar.

Bugün biz bunları bir çok kadının ağzından duyar olduk:

- Ama Hazreti Hatice'de çalışıyordu!

- Peygamber'de karısını çalıştırıyordu!

Bu sözler Vallahi, Billahi, Peygamberimize atılan bir iftiradır!

Çünkü Hatice annemiz, daha Rasulullah ile tanışmamışken ona miras kalan ticaret kervanlarını yönetiyordu.

Bakın ne diyorum "yönetiyordu" yani çarşı-pazar gezip o malları satışa sunan, reklamını yapan, tonlarca erkekle muhattap olan kendisi değildi.

Hatice annemiz, evliliğinden sonra tüm işlerini kocasına devretmiş, kendisi evinde evlatlarıyla ilgilenen bir hanım pozisyonu almıştı.

İslamiyet’ten sonra ise tamamen Rasulullah'ın tebliği için hizmet etmiş; malını, mülkünü canını bu uğurda hiçe saymıştı.

Şimdi ise sırf dışarıda çalışıp, kariyer uğruna; canını, evini, evladını ve hatta kocasından ayrılmayı göze alıyor kadınlar!..

Peki bu durumda nasıl olur da "Hatice annemiz çalışan bir kadındı" diyebilirler?

Nasıl, Hatice annemizi kendilerine referans gösterebilirler Allah aşkına?

Biz daha bunu hazmedememişken, son darbeyi de Aişe annemiz ile vurdular.

Her yerde, "Cemel vakası"nda onun siyasi işlere girdiğini, kadının da yüzlerce erkeğin içinde başkanlık misali konuşabileceğini empoze ettiler.

Oysa Aişe annemiz, o gün sadece "Allah rızası" için yaptığı o işten bile son derece pişman olduğunu bildirmiştir.

Bugün hangi kadın bakanın, hangi kadın başkanın amacı Allah'ın rızasını kazanmaktır?

Feminizmi körüklemekten başka bir icraatı olmayan bu insanlar nasıl olur da Aişe annemizin yolundan gittiklerini söyleyebilirler?

Bilmezler mi Aişe annemiz, Cemel vakasını yaşayıp oraya gitmektense, "daha önce ölmeyi tercih ettiğini” söylemiştir!

Ve sonraları "Peygamber hanımlarının evlerinde oturmalarını emreden" ayeti her okuduğunda baş örtüsü ıslanıncaya kadar ağlamış ve evinde oturup asla siyasete karışmamıştır!

Hala anlamıyor musunuz! Bizim Kur’an'ımıza el süremediler ama bizim zihinlerimizi tahrif ettiler!

Bizim evlerimizden "anneyi" çıkardılar!

Ve bunu bize alınması gereken bir "intikam" gibi lanse ettiler.

Kadınları öyle bir komplekse soktular ki, öcünü dininin yarısı kocasından, öz evlatlarından aldırdılar.

Kendi ülkelerindeki kadın zulümlerini gizleyip, bizim erkeklerimizi vahşi bir yaratığa dönüştürdüler gözlerimizde.

Hem de bunu bizim ayetlerimizi kullanarak, bizim Rasulümüzün hanımlarını alet ederek yaptılar!

Ve netice olarak bugün bir çok kadını feminist edip, ailelerinin başına bela ettiler.

Yeniden tekrar ediyorum ki, belki sızlatır kalbinizi:

- Yahudi ve Hristiyanların yanlışları, bugün biz Müslümanların doğruları olmuş durumdadır, ne acı!

Son olarak;

Size acıyan ve sızlayan bir kalp ile söylüyorum! Ey Muhammedî hanımlar:

- Mutluluk; sıcacık kaynayan bir tencere çorbanızda, selamet; yuvanızın içinde, dininizin yarısı; kocanızın avuçlarında, sabrınızın sonu; cennette, cennetin kokusu da; yavrularınızın boynundadır.

Bunları yitirdiğiniz taktirde, hiçbirşeyi kazanmış olmayacaksınız!

.

Yağmur Mirzayeva

...