“Gençlerimiz neden ateist ya da deist oluyor?” başlığı altında, kendisine ulaşan bir mektuptan hareketle başta gençlerin dahası bütün toplumun içinde bulunduğu tehlikeye karşı, ayet-i kerimelerle hatırlatmalarda bulunan Faruk Beşer,süregiden durumu özetledi.
İşte yazısı
:
Beni çok üzen bir mektubu, belki katkınız olur diye sizinle paylaşmak istiyorum.
“Hocam; ben … Teknik Üniversitesinde idari personel olarak çalışıyorum. Üniversitede okuyan bir oğlum var. Öğrenciliğinin bir döneminde çeşitli vakıf evlerinde kaldı, bu arada … Hocanın derslerine katıldı. Okumayı seven hem İslami hem ilmi bilgisi yüksek bir genç. İki ay öncesine kadar her şeyin normal olduğunu sanırken, bize artık ateist olduğunu söyledi. Anne ve Baba olarak yıkıldık ancak elimizden bir şey gelmiyor. Bu hususta bize yardımcı olmanızı istirham ediyorum. Anladım ki iman olmayınca sağlığın da bir değeri yokmuş”.
Ona aceleden şunları yazdım:
ALLAH’TAN GELEN TESELLİ...
Zor bir durum. Allah hepimize yardım etsin. Ama hidayeti verenin sadece Allah olduğunu bilmeliyiz.
Hz. Peygamber de amcasını bir türlü ikna edemeyince, belki sizin üzüntünüzün yüz katı üzülmüş, Allah da onu şöyle teselli etmişti: “Sen dilediğine hidayet veremezsin, hidayeti dilediğine ancak Allah verir”.
DUALARINIZI ARTTIRIN…
Bence çocuğunuzla tartışmayı ve ona telkini bırakın, dualarınızı artırın.
Eğer nasibi varsa düşünüp anlayacaktır, çünkü imansızlık insanı sıkar, siz de onunla ilişkinizi, tamamen kesmeyin ama azaltın.
Yalnızlığını hissedecek ve sıkılıp tekrar sizin gibi inanmaya devam edecektir inşaallah.
Böyle dedim ama bu konuda yapılacak şey budur diye kesin bir bilgiye dayalı olarak değil.
DEİZM, ŞİRKİN BİR ÇEŞİDİ...
Herkesin durumuna göre farklı davranışlar da belirlenebilir.
Daha önce de bir öğretmen, lisedeki öğrencilerinin hep deizme kaymakta olduklarından yakınmış, çare sormuştu.
Ona da çok emin olmadığım tavsiyelerde bulunmuştum.
Malum deizm kısaca, tanrı var ama bize karışmaz demek.
Yani şirkin bir çeşidi.
Sanıyorum imanın bozulma sürecinde ateizmden önce deizmgeliyor.
Bunun sebebi ne?
Kesin bir şey söyleyemeyiz, inanmayanların sayısınca farklı sebep olabilir.
İşin en başında şeytanın niçin inanmadığını düşünelim.
Kibre kapıldı, aslını bahane ederek kendisinin daha üstün olduğunu sanıp Âdem'e secde etmedi.
Firavun'da Nemrut'ta ve Ebucehil'de de belki aynı hastalık vardı.
Ama sebebin sadece bu olmadığı da açık.
"İBAHİYYE” DENEN CANININ İSTEDİĞİ HER ŞEYİ YAPABİLİRSİN İNANCI YAYGINLAŞTI...
Cumhuriyet nesli pozitivizmin ilmihâliyle yetişti.
Bu tahribat en az yüz sene daha gider.
Bilimin tanrılığını belki yine ancak bilim sonlandırabilir.
Şu anda modern dünyanın, tarihinde hiç görmediği kadar bir bolluk yaşıyor olması öbür âlem inancını örseledi.
İnananlar için bile cennet dünyaya taşınır gibi oldu.
İbahiyye denen, canının istediği her şeyi yapabilirsin inancı yaygınlaştı.
Medya da bunu körükledi.
Şeytan modern döneme kendini daha çabuk uyarladı ve mutasyona uğrayıp yeni numaralarla karşımıza çıktı.
İbahiyye anlayışı tam ve hakikat anlamında bir deccal olarak karşımızda duruyor.
Çocuklarımız yatağına girip yorganı başına çektikten sonra bile akıllı (!) telefonlarıyla istedikleri dehlizlere girebiliyorlar.
Bunun diğer adı da dünyevileşme.
Beşer tarihi hep bu nefis ve şeytan putuna karşı savaşım tarihidir.
Ya onlar mağlup edilip mukabilinde medeniyetler kurulmuş, ya onlara mağlup olunup helake gidilmiş.
ŞEYTANLARIN BİLE “ALLAH’TAN KORKARIM…” DEDİĞİ NOKTA...
O halde şeytan, nefis ve onları besleyen zevkusefa hayatıdeizmin de, ateizmin de baş sebebi.
Bu sahada şeytanlaşmış insanların ve düşünce sistemlerinin asıl şeytanlardan daha çok iş gördükleri de açık.
Zaten asıl şeytanın bir noktadan sonra insana, 'sen devam et, ben bundan fazlasını yapamam, Allah'tan korkarım' dediğini bize Kuranıkerim haber veriyor.
Allah'ın (cc) “ey müminler, takva ile kendinizi koruyun ve dürüst insanlarla beraber olun” emrine uyarak böyle dürüst mektepler, arkadaş grupları bulamamak, yalnızlığı ve yine modernizmin bir hastalığı olan bireyselliği tercih etmek de bunun bir başka sebebi.
İnsanın kötülüğe en yakın olduğu an, tek başına kaldığı andır.
Bu arada daha önce açıklamaya çalıştığımız cemaat, fırka ve mektep ayırımını da yeniden ve iyi anlamak gerek.
BATI KALIPLARIYLA İSLAM’A YAKLAŞAN "BİZİMKİLER”...
Bir başka sebep, bazı köksüz (bu anlamda kopuk da diyebilirsiniz) akademisyenlerin Batı kalıplarıyla İslam'ışekillendirme, beşeri ilahlaştıran Hümanizmin metotlarıyla Kuranıkerim'i anlama denemeleri, müminlerin bile kafalarını karıştırmaya yetiyor.
Müsteşrikler inancımızı bizimkiler kadar sarsamadılar.
Çünkü biz onları zaten kötü niyetli olarak tanıyoruz.
Ama bizim bazı hocalarımızın; bırakın Sünneti ve fıkhı, Kuranıkerim'i bile baştan sona tutarsız ve çelişkilerle dolu ve yarısından çoğu bugün uygulanamaz eskimiş bir kitap gibi takdim ediyor olmaları, din ve iman konusunda bilgisi yeterli olmayan gençlerin akidelerini bozdu, kafalarını allak bullak etti.
Her şeyden şüphe eder hale geldiler.
Ama bu hocalar, Kuranıkerim ifadesiyle 'yine de zannediyorlar ki, güzel şeyler yapıyorlar'.
Anlaşılan bu durum biraz daha sürecek.
On dokuzuncu asrın başlarında 'artık din öldü' denirken, yeniden canlandığı gibi, biz de önce kendimizi düzelteceğiz ve Allah nurunu yeniden tamamlayacak.
Tesellimiz bu.
Faruk Beşer, Yeni Şafak -14 Nisan 2017, Cuma-
:
Yazıda, siyahlaştırma ve bazı paragraf açmalarla ara başlıklar bize aittir.
dikGAZETE.com