- 30-06-2020 09:07
- 10
Yaratılışın ve neslin devamlılığının özünde olmayan şeyleri meşru hak görmek, kişisel olarak mümkün kabul edilebilir sayılsa da toplumsal vakaların birbirini tetiklemesinden dolayı bireylerin cinsel eylemleri, topluma çoğu zaman örneklik teşkil etmektedir.
Popüler kültürün bir parçası olarak, her türlü reklam unsurunu kullanıp, “PR” yapıp, “fenomen” olan bazı ünlü örnekler, toplumun yozlaşmasını hızlandırırken hastalıklı olmayan bireyleri de ruhen etkilemektedirler.
Ayakta durmaya çalışan, hastalığı ile mücadele etmeye gayret eden, cinsiyet değiştirip hayatına normal daire çerçevesinde devam etmek isteyen insanları hor görmeye kimsenin hakkı yoktur.
Son yıllarda gelenek haline getirilmeye çalışılan “onur yürüyüşleri” ile arzu edilen nedir?
Reklamı yapılan şey, topluma dayatılmak mı isteniyor?
Elbette ki insan hakkı çerçevesinde toplumdan izole edilmeye çalışılan, ikinci sınıf insan muamelesi gören “bedenen a cinsiyetle doğmuşken ruhu, hisleri ve arzuları b cinsiyeti yönünde olan” insanımızı koruma altına almak zorundayız.
Aileler çocuklarına her koşulda sahip çıkmalı, tedavisine destek olmalı, toplumdan evladını dışlamamalıdır.
Doğuştan gelen hastalık, asla ahlak sorunu değildir. Bu konuda toplumun doğru bilinçlendirilmesinde fayda vardır.
Aile bağları zayıfladığında evlilik dışı ilişkiler arttığı gibi “LGBT” türü eğilimlerde artış meydana gelmektedir.
Doğal olanın anormal bir şekilde işlev görmeye başlaması yaratılış felsefesine terstir.
Cinsiyete dayalı arzuları dindirmek için doğal yöntem, karşı cinslerin birbiri ile evlenmesidir.
Neslin devamlılığı için esas olan yöntem budur.
Bu tercih meselesi olmamalıdır.
Evlilik dışı cinsi ilişkiler, temel olarak cinsi arzuları dindiriyor olsa da birçok sorunu beraberinde getirmektedir. (Evlilik dışı çocuk, kadın cinayeti vs.)
Aynı cinsteki insanların birbirine cinsel yönelimi oyun ve eğlenceden öteye geçmemektedir (Özel alan - kimseyi ilgilendirmez lakin göz önünde olmamak kaydıyla.).
Erkek erkeğe cinsel ilişki kurmaya ihtiyaç duyanlar ile kadın kadına cinsel ihtiyaç duyanların karşı cinsi itici bulması, kendinde kadınsı / erkeksi duygular hissetmesi, hormon sorunları yaşamasından kaynaklanmaktadır.
Bu özellikleri, bünyesinde taşıyanların tedavi olmaları mümkünse, onlar dış baskılara göğüs gererek cinsiyet değiştirmeyi tercih etmektedirler. Tabi ki bunu isteme hakları vardır ve olmalıdır.
Cinsiyet değişikliğiyle birlikte, doğal olarak sosyal hayata karışma ve cinsel hayatını özgürce yaşama hakkına sahiptirler.
Dış baskılara dayanamayanlar, evden kaçarak tedavi olmaya güç yetirebiliyorsa tedavi olmaktadırlar. Bunu başaramayanlar mevcut haliyle cinsel yönelimde bulunmaya çalışmaktadırlar. Bu durum, toplum tarafından suç unsuru olarak görülüp, ahlaksızlık olarak yorumlanmaktadır.
Bu konuda çok ciddi empati eksikliği içindeyiz.
Sebepler teşhis edilmeden sonuçlar üzerinden “LGBT” yönelimlerine savaş açmak, adeta yel değirmenlerine cihat ilan etmek hükmündedir ve bu cihadın daha çok negatif sonuçları olmaktadır.
“LGBT” faaliyetlerindeki artışın ana ekseninde kolaycılığa kaçıp sonuç odaklı düşünmek, yeterince sebepler üzerine araştırma yapmamak ve tefekkür etmemek yatmaktadır.
Temeli olmayan saldırılarda bulunmanın topluma, dine ve aile yapısına zerre faydası yoktur.
Bireylerin zevk tercihlerine karışma hakkına sahip değiliz.
Göz önünde olmayan, toplumdan uzak, gizli lezbiyen ve homoseksüel ilişkiler kişiseldir ve tercih meselesi veya zorunluluktur. Yeter ki bu kişiler, toplum önünde bu yöntemi meşru bir hak gibi göstermeye çalışmasınlar.
Sorun alanlarını baskılamak, isyanın daha da büyümesine sebep olmaktadır.
Bu konuda kafası karışık olanlar netice itibariyle taraf seçme durumunda kalmaktadırlar.
Şimdiye kadar “LGBT” konusunda rasyonel bir çözüm önerisi olmadığı gibi aksine onlara karşı saldırı politikası uygulanmaktadır.
Konuya taraf olmayanların bile “LGBT taraftarı” oluvermesi, eylemlerine katılması, onlar adına mücadele etmesi yapılan hataların bir sonucudur.
Tıbben kabul edilen şeyleri inkâr etmenin hiçbir faydası yoktur.
“LGBT”li hasta (tedavi edilebilir) insanların olduğu bilinmektedir.
Tıbbi rahatsızlığı olmamakla birlikte tercihen “LGBT” içinde yer alanların da olması muhtemeldir.
Bunların ayrıştırılması ve her iki kesim için de akılcı, çözüm üreten çalışmaların yapılması elzemdir.
Toplumu yönlendirenler ve kamu gücünü kullananlar, acaba bu iki kesim hakkında çözüm olarak ne düşünmektedir?
Hangi yöntemle bu sorunu çözmeyi planlamaktadırlar?
Kötü fiil işledikleri gerekçesiyle, toptancı bir yaklaşımla bu kişileri yok saymaları asla uygun bir yöntem değildir.
Kültür ve yaşayış olarak ahlaksızlığı, hukuksuzluğu, bozgunculuğu meşru gören toplumlarla mücadele yöntemi tarihsel olarak bakıldığında, iyilik ve güzelliği tavsiye etme üzerine kurulmuştur.
O halde günümüzde yaşanan sorunların çözümü için de aynı yöntemler kullanılabilir.
Şayet bu unsurlar, her türlü çözüm önerisine rağmen uygulama ve eylemlerinde ısrarcı olurlarsa işte o zaman cezai müeyyideler gündeme gelebilir.
Toplum tarafından kabul görmüş ve uluslararası sözleşmelerde yer alan insan hakları ve özgürlük maddelerinin LGBT’li kişilere adil ve eşit olarak uygulanması gerekmektedir.
Kişi, doğuştan gelen rahatsızlığı, hastalığı, meyli sebebiyle ‘doğal suçlu’ ilan edilemez.
Hastalığını kabul edenler için ücretsiz tedavinin olması gerekmektedir. Bunun dışında olanlar (keyfi yere - zevk için) ise fiillerini toplum önünde ikrar etmedikleri sürece özgür bırakılmalıdır.
“LGBT”li diye tabir edilen kişilerin tedavi edildikten sonra iş yerlerinde çalışmalarına, ev kiralamalarına, kendilerini ifade edebilmelerine engellemeler olmamalıdır.
Baskı ve şiddet yöntemleri ile bu sorunların çözülemeyeceği açıktır.
Gençler arasında bu türden cinsel eğilim ve tercihlerin gözlemlenmesi bir nevi baskılamadan kaynaklanabilir. Çünkü gençliğin her zaman mazlumlardan yana olduğu yine toplum tarafından gözlemlenen bir olgudur.
Gençliğin “LGBT” eylemlerine verdiği destek iyi anlaşılmalıdır.
Sosyal mecralarda homoseksüel ve lezbiyenliğin reklam ve “PR” çalışmasının gençlik eliyle yürütülmesi sebep sonuç ilişkisinden dolayıdır.
Gençlerin evlilikten ziyade sevgilisi ile aynı evi paylaşmayı tercih etmesi, homoseksüel ve lezbiyen ilişkilerin gençler arasında normalleşmeye başlaması, asıl sıkıntının ilerleyen zamanlarda ortaya çıkacağını göstermektedir.
Bu sorunla mücadele etmesi gerekenlerin yukarıda da belirttiğim gibi, baskılama ve inkâr politikalarında ısrar etmeleri, sorunun daha da büyüyeceğinin ön görüntüsüdür.
Toplumda önder olan kişilerin ve kamu yöneticilerinin meşru evlilikler konusunda gençlere daha fazla yardım ve imkân sağlamaları, meşru evliliği cazip hale getirmeleri ve çocuk yapmaları konusunda ciddi teşviklerinin olması gerekmektedir.
18 - 22 yaş arasındaki gençlerin evliliğine belli bir miktarda devlet ve özel vakıflar tarafında çeyiz yardımı yapılabilir. Evlenmek isteyenlerin masrafları, çeşitli yöntemlerle karşılanabilir.
“LGBT” ile mevcut mücadele yönteminin ve uygulamalarının ateşe körükle gitmekle eş değer olduğunun bilinmesi lazımdır.
Dini hassasiyetler göstererek “LGBT” oluşumlarına toptancı yaklaşımla karşı çıkanlar, Allah vermesin, evlatları doğuştan hastalıklı doğarsa ne yapacaklar?
Ülkemizde “LGBT” oluşumlarının prim yapmasında kendilerinin hiç mi suçu yoktur?
Şapkayı önlerine koyup “nerede hata yaptık?” diye düşünmeden, bu oluşumlara karşı çıkıp ses çıkartmalarının ne kendilerine ne de çevrelerine faydası olmayacaktır.
Üstelik, Allah’ın öyle yarattığı bir canlıyı, nasıl olur da aşağılayabilirler? Bu olacak iş midir?
İnsana insan olduğu için değer vermekte imtina edenler ile var olan rahatsızlıklardan istifade edenler çoğunlukla aynı kişilerdir.
Dert, üzüm yemekse çözüm yolu illa ki kırıp dökmeden, aşağılamadan, kötü muamele olmadan bulunur.
Mesele bağcıyı dövmekse işte meydan!..
.
Muhammed Işık, dikGAZETE.com