- 19-11-2022 08:02
- 1594
Yazmanın da bir laneti var!
Sorsanız, sorduk mu!..
İhtiyaç değil de isteğe yönelen eğitim, yüzleşmeyle sonuçlanır.
İhtiyaca binaen alışkanlıkla edinilmiş ve tutulmuş dostluklar da elbette yolun bir yerlerinde yorgundur.
Danışmanlık aldığınız kişiler de böyledir.
İhtiyacınızı demelidirler; sizi memnun etmeye çalışmak, sizin daha büyük sıkıntılarla tekrar onlara gitmenizi sağlar ama her sorunun da aklı başka olduğundan ve bir üst akıl gerektiğinden biçare kalakalırız öylece; yetmez!
“Ahlakını beğendiğiniz kaç arkadaşınız var” desem!..
“İyiler ki arkadaşım” diyenler olacaktır.
Elbette iyilik de ahlakın bir nüshasıdır ama tümden ahlak değildir; bu vechile ahlaklı olmak nedir ki ahlakı beğenelim; bizim beğendiğimiz mi ahlak, ahlakı mı beğenelim?
Ben muamelatçı biriyim mesela ne yapıldığından ziyade nasıl yapıldığına daha dikkat ediyorum; sıkıntılı yanları da var tabii
sadece sonuca bakanların yaşadığı kadar.
Ne cevap verdiğinden ziyade nasıl sorular sorduğuna bakıyorum ahbabımın.
Sorularda birinin cibilliyetinden tutun da tümden yaşamışlığı ve gayet tabii ahlakı da yatmakta çünkü.
Ahlak, yaratılışa uygun demekse ve insan yaratıldığından uzaklaştıkça ahlaksızlaşıyorsa…
İnsan olmak için adem, adem olmak için insan aranıyorsa!..
- Vallahi doğru söyledin sen hak söyledin.
“Söyledin de ben orada değilim” desek olmuyor mu!
- Olmuyor!
Çünkü ilk önce karşımıza dikilen, kendini savunman gerektiğini, övmen gerektiğini söyleyen; “sen tutup kaldırmazsan kimsenin seni anlayacağı falan yok” diyen inancımız.
Yorum, insana verilmiş en büyük acziyetlerden biri…
Zaaf yani.
Yorum, ortaya çıkan bilim-sanat-felsefe olduğunda da acziyet, dedikodu, kınama ve zan olduğunda da…
Zira her ikisinde de kendini bişey sanmak var.
Bir adım daha yaklaşmaktan bahseden çay ehli insanlar vardır.
Azlar, biliyorum ama var; denk gelesiniz...
Bereketin içinden çıkıp, fırlatıldığımız yerden çamura batmış, yan yatmış, kanadı örselenmiş, ayağı burkulmuş, canı feci sıkılmış insanlar olarak konuşmalıyız.
“Ne var ki halimizde!” diyenler konunun dışındadır.
Arkadaş da rızık…
Ahlak da rızık…
Ahlakını beğendiğiniz kaç arkadaşınız var!..
Size ihtiyacınızı öğreten, canınızı sıksa da paçalarınızdan teyelli, atsan atılmaz, satsan satılmaz.
“Hay seni tanıdığım güne” dediğimiz ama ihtiyaçlarımızı duymaya devam ettikçe ona daha da tutunduğumuz…
İhtiyacımız bittiğinde arkadaşlık biter!
Bu her iki manada da böyledir!
Bunu bilecek yaştaysak ne dediğimi anlamaya başladınız.
Ama bunu itiraf edebilenlerin ihtiyaçları hiç bitmez…
Rızıkları bol, bereketleri daim…
Ahlakları yaratılışa en yakın mesafede olanlardır.
Muamelatçı olduğumu söylemiştim…
Bitmez ihtiyaçlar içinde…
“Müşteri” bir yıldızsa da berekettir, bir insansa da...
Bir adım daha atmak için demlenmiş çaylar aşkına!..
Verecek bir şeyi olmayanın müşterisi olur mu