Sapkınlığın özgürlüğünü reddediyorum!

İnsanları iyiliğe davet edip kötülükten sakındırmak” insan olarak vazifemiz olmalıdır. 

Hakkı, hukuku, adaleti, özgürlüğü, hürriyeti ve insana saygıyı insanımıza, insanlığa öğretmeliyiz.

Sevmeyi, değer vermeyi, sadakati, hoşgörüyü, güzel ahlakı savunmalı ve aksi durumda olanları uyarmalıyız.

İnsanca yaşama erdemine sahip bireyler yetiştirmek, devletimizin en önemli görevlerinden biridir.

İnsanların ırz ve namuslarına göz dikenleri, dikmeye yeltenenleri en ağır şekilde cezalandırabiliriz. Ne yazık ki adli tedbirler tek başına yeterli olmamaktadır.

Eğitimin ve öğretimin önemi kötü olaylarla karşılaştığımız zaman bir kez daha gündeme gelmektedir. 

Görsel ve basılı yayıncılık her türlü kötülüğü, pisliği ve kötü ahlakı topluma orantısız ve ölçüsüz bir şekilde sunarken küçücük çocuklarımızın tecavüze uğraması ve öldürülmesi olağan bir üçüncü sayfa haberine dönüşüveriyor.

Bu duruma seyirci kalmamız mümkün değildir! Toplum olarak en sert tepkiyi her vaka sonrası veriyoruz. Lakin üçüncü sayfa haberleri olmaya devam ediyor. 

Aciz ve çaresiz miyiz!..

Küçücük bedenlere göz diken ruh hastalarına karşı elimiz kolumuz bağlı mı? Genç kızlarımızı, kadınlarımızı, küçük çocuklarımızı bu habis ruhlu yaratıklardan nasıl koruyacağız?

Aile Bakanlığımız, Milli Eğitim Bakanlığımız, İçişleri Bakanlığımız veya Adalet Bakanlığımız, kısaca devletimiz bu konu hakkında ne planlıyor, düşünüyor?

RTÜK, ahlaksızlığı meşru gösteren televizyon dizileri ve programları hakkında ne yapıyor?

Gençlerimiz yoğun bir şekilde ruhlarına servis edilen ahlaksızlığı normal görmeye başlamışsa ve namus algıları değişmişse bunun mesuliyeti kimdedir?

Babası kızını veya oğlunu zina halinde yakalayıp çocuğunu dövdüğünde suç işlemiş kabul ediliyorsa, kötü fiili işleyenler bir nevi ödüllendirilmiş olmuyor mu?

Çocuklarının kendinden olmadığını öğrenen bir koca, bu sebeple eşini boşadığında ömür boyu nafaka ödemeye mahkûm ediliyorsa ahlâktan, edepten, namustan boşuna bahsediyoruz.

Türkiye Yazarlar Birliği 2000 Yılı "Yılın Yazar, Fikir Adamı ve Sanatçıları Ödülü" kapsamında, içerisinde pedofili içerikleri bulunan Elif Şafak’ın skandal romanı “Mahrem”e “En iyi roman ödülü” veriyorsa, gidilecek bir yer varsa toparlanıp oraya gidelim. 

Zümrüt Apartmanı romanı” denetlemesi gereken yerlerce yayınlanabilir kabul edildiğine göre, bizim çoktan tası tarağı toplamamız gerekirdi. 

Kültür Bakanlığı’nın nasıl olur da bandrol verdiği kitapları inceleme yetkisi olamaz!

Muzır Neşriyat” kapsamına giren yayınlar için devletin eskiden olduğu gibi (eskisinden daha etkin) bir kurul, kurum oluşturması veya bir kurulu, kurumu yetkilendirmesi elzemdir.

RTÜK, “Ahlâk dışı yayınlar” için TV kanallarına en ağır cezaları vermeli, bir hafta, gerekirse bir ay o kanalı yayından kaldırmalıdır.

Nereye gittiğimizin veya nerede olduğumuzun bilmem farkındalar mı?

Aile çöküyor, gençliği kaybediyoruz, çocuklarımız vahşice öldürülüyor.

Ahlâk değerlerimiz, namus algılarımız yerlerde sürünüyor. Yakın orta gelecekte, nelerle karşılaşabileceğimizi yazmak dahi istemiyorum. 

Dibin dibindeyiz zaten! 

Bugün internet sitelerine düşen görüntüler o kadar meşru görülür halde olabilir ki göz önünde, toplumun içinde birçok rezillikle karşılaşabiliriz.

Bireyin özgürlüğü”, bir başkasının özgürlüğünü tehdit eder duruma gelince sona erer. 

Hiçbir birey, namussuzluğunu toplum önünde teşhir etme hakkına sahip değildir. 

Bir yazar, “Bunlar benim özgün düşüncelerim” diyerek ahlaksızlığı, sapkınlığı dilediği gibi yazıp kitap olarak bastıramaz! Ülkemizde bu şekilde kaç kitap yazıldı, bastırıldı ve topluma sunuldu bilmiyoruz.

Kaç çocuk, genç kız-erkek bu kitapları okuyup etkilendi farkında değiliz. 

Keloğlan masalları”na kadar düşen rezilliği görüp çıldırmamak elde değil!

Bu ne başıbozukluktur, sorumsuzluktur!

O halde karar verelim. “Bunlar yazılabilir, dizileri çekilebilir…” diyorsak ne diye sapkınlıklar karşısında isyan edelim ki!..

Bir kadın, “kocasını aldatabilme” hakkında sahipse, “bir kocayı ayartıp eşini boşatabilme özgürlüğü” varsa, “gençlerin sevgilileri ile zina etmeleri” haksa -toplu taşıma araçlarında, parklarda, okulda, topluma açık her yerde sevişmek meşru ise- bunu bilmeye de hakkımız var. 

Küçücük çocukları aldatıp, onlara tecavüz edenlere “Bu senin özgür iradenle aldığın bir karar; bizi ilgilendirmez…” diyeceksek bunu da bilelim. 

Kızını, oğlunu, gelinini, eşini bir başkasıyla yatakta gören kişi, “Pardon” deyip kapıyı kapatacak mideye sahip olmalı; “Kişiler arası ilişkilere karışmaya hakkımız yok!..” diyeceksek bunu da ilan etmeniz gerekmez mi?

Biz, “Doğu toplumu” içinde olduğumuzdan, bu konulara karşı öteden beri bir hassasiyetimiz var. “Kişi hak ve özgürlüklerinin sınırı” yeniden çizilirse -neye ne kadar müdahil olacağız iyice açıklanırsa- biz de rahat edeceğiz.

Kadınlar istediklerini yapabilir; erkekler buna karışamaz…” deniyorsa, bu kabul edilebilir bir şeydir; hiç itiraz etmeyiz!

Çocuğun, genç kızın-erkeğin, kadının taciz ve tecavüze uğraması normaldir!..” diyenler olacaksa o alanda benim yerim olamaz. Bunun dışında çizilen tüm sınırlara, özgürlük seviyelerine saygı duyarım. 

Hiç kimse kusura bakmasın! O kitapları yazanları, o dizi ve filmleri çekenleri ve buna izin verenleri normal görmem, “Onların hakkıdır-hukukudur…” demem mümkün olmayacaktır. 

Böyle bir hakkı, hukuku, özgürlüğü tanımıyorum. Siz öyleyseniz ben sizden değilim!

.

Muhammed Işık, dikGAZETE.com

Twitter'da bizi takip edin: @leyli_serd , @dikgazete

...