Sultan 2. Abdülhamid ve Kral 1. Nikola’nın dostluk ilişkileri ile Osmanlı - Karadağ diplomatik ilişkileri

Sultan 2. Abdülhamid ve Kral 1. Nikola’nın dostluk ilişkileri ile Osmanlı - Karadağ diplomatik ilişkileri

SULTAN II. ABDÜLHAMİD VE KRAL I. NİKOLA’NIN DOSTLUK İLİŞKİLERİ / OSMANLI-KARADAĞ DİPLOMATİK İLİŞKİLERİ

Karadağ Cumhuriyeti, kuzeyinde Sırbistan, güneyinde Adriyatik Denizi, batısında Hırvatistan ve Bosna-Hersek’in yer aldığı küçük bir güneydoğu Avrupa ülkesidir. Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’nin dağılması sürecinde, Sırbistan’la birlikte kalan Karadağ, daha sonra 2006 yılında, bağımsızlığı konusunda referanduma gitmiş ve bağımsızlığını kazanmıştır.

Sultan II. Abdülhamid Han, 19. yüzyılın son çeyreği ve 20. yüzyılın başlarında Avrupa'yı ve Osmanlı Devleti’ni etkisi altına alan olayların yaşandığı bir dönemde (1876-1909) hükümdarlık yapmıştır.

Dünyada ve Avrupa'daki özellikle Balkanlar’daki gelişmeler sebebiyle Devletin yönetimini ve siyasetini etkileyen zorlu şartlar altında Osmanlı Devleti’nin varlığını sürdürebilmesi adına yürüttüğü devlet ve yönetim anlayışı, onu son dönem Osmanlı Padişahları içinde ayrıcalıklı bir yere koymaktadır. Dolayısıyla Karadağ, Osmanlı Devleti’nin karşılıklı iyi ilişkileri Sultan II. Abdülhamid döneminde gerçekleşmiştir.

Berlin Anlaşması sonrası, bir anlamda Karadağ ile Osmanlı Devleti ilişkilerinin ‘filizlenerek’ büyüdüğü bir dönem olarak kabul edilebilir.

Osmanlı, 14. yüzyılda Balkanlara yerleşmeye başlamıştır. 14-20. yüzyıllar arası Osmanlı Hükümetinde kalan Balkanlar, Osmanlı Devleti’nde multi etnik bir yapıyı oluşturmuştur. Bu durum, devletin güçlü olduğu dönemlerde bir zenginlik unsuru iken zayıf olduğu dönemlerde ise, milliyetçilik akımının etkisiyle de yabancı devletlerin çıkar çatışmalarına sahne olmuştur.

Karadağ, Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’da en son fethettiği ülkelerden birisidir. Osmanlı Devleti, bu bölgede coğrafi koşullar, toplumsal, siyasi ve iktisadi yapı nedeniyle yüzyıllarca egemenlik kurma çabası içinde olmuştur. Karadağ, 382 yıl göreceli de olsa Osmanlı himayesinde kalmıştır.

Karadağ, Osmanlı Devleti’nin yıkılış sürecinde geçirdiği evrelerin tamamına şahit olmuş ve I. Balkan Savaşı’nda Osmanlı’nın karşısında yer alarak Osmanlı’nın dağılmasında önemli bir unsur olmuştur.

İleri görüşlü bir siyasetçi olan Sultan II. Abdülhamid Han, Balkanlar Politikası çerçevesinde Karadağ’la ilgili olarak, topraklarını genişletme isteği içerisinde olan büyük devletlerin, birbirleri arasındaki rekabetten ve husumetten ne ölçüde faydalanacağını öngören birisi olmuştur.

İç ve dış politikada amacı, Osmanlı Devleti’nin büyük devletlerle dostluğunu korumak suretiyle savaş tehlikesini ortadan kaldırmak üzerine kurulmuştur.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi Sultan II. Abdülhamid’in dış politikada üzerinde hassasiyetle durduğu bir konu da Balkanlar olmuştur. Buradaki küçük devletler ve komşular; Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan, Romanya ve Karadağ bir müddet önce Osmanlı’nın birer vilayetiyken ondan ayrılarak bağımsız hale gelmişlerdir.

Osmanlı Devleti, bu devletlere Makedonya, Epir, Yanya, Yeni Pazar’la sınır olmuştur. Adı geçen beş bağımsız Balkan devleti, sınırlarının çizilmesinde haksızlık yapıldığı iddiasıyla bu Osmanlı topraklarına göz dikmişlerdir. Bu sebepten ötürü hem Osmanlı hem de kendi aralarında ihtilaf oluşmuştur.

Sultan Abdülhamid Han, devletler arasındaki bu ihtilaflardan faydalanarak Balkanlar’da Osmanlı’yı yaşatma politikasını izlemiştir. Sultan II. Abdülhamid, hatıralarında bu durumdan şöyle bahsetmektedir:

“Bizim Avrupa’daki kudretimizin, Balkan devletlerinin birbirleriyle anlaşmamaları üzerine kurulduğu doğrudur. Sırplarla Bulgarlar birbirlerini sevmezler, Bulgarlar Romenlerden nefret ederler; Romenler, Bulgarlar ve Yunanlılar kendi aralarında birbirlerine ölesiye düşmandırlar.

Bulgarlara göre Makedonya’da kendi milletleri hakimdir. Yunanlılar ise, Makedonya’daki Yunanlıların zorla Bulgarlaştırıldıklarını iddia ederler.

Kiliseler arasında 1870 senesinde meydana çıkan ihtilaf, Bulgarlarla Yunanlıları tamamıyla ayırmıştır. Bu şartlar altında Ruslar, Balkan Devletleri Birliğinin kurulabileceğini nasıl düşünebilirler?”

Osmanlı Devleti’nin Balkan devletlerine karşı takip ettiği siyasetin esası, bu devletler arasındaki rekabet, zıddiyet ve gizli düşmanlığı aralıksız olarak körüklemek, bu devletlerin anlaşmalarına imkân bırakmayacak meseleler çıkarmak olmuştur.

Bu hususta Sultan II. Abdülhamid, en ziyade Karadağ Prensi Nikola’dan istifade etmiştir. Prens Nikola, İstanbul’a geldiği zaman kendisine fevkalade ikramlarda bulunmuş, Zat-ı Şahane, Prens’e Boyacıköyü’nde güzel bir yalı hediye etmiştir. Sultan II. Abdülhamid, Prens’in kötü zamanlarında da yardım ederek kendisine iki defa 20 bin altın hediye etmiştir. Karadağ Prensi Nikola’nın amacı Sırbistan ile Karadağ’ı birleştirip Sırbistan Kralı olmaktı. Bu niyetini İstanbul’u ziyareti sırasında Sultan’a açmıştır fakat Sultan II. Abdülhamid, Prens Nikola’yı üzmemek ve onu elinden kaçırmamak için Prens’in bu durumunu idare etmiş, karşı çıkacak bir davranışta bulunmamıştır.

Sultan Abdülhamid, Balkan ülkelerinin Osmanlı Devleti aleyhine genişlemesini veya faaliyetlerde bulunmasını önlemek için Balkanlar'dadenge politikası” uygulamayı amaç edinmiş, coğrafi ve jeopolitik özellikleri sebebiyle askeri bakımdan kontrol edilmesi oldukça güç olan Karadağ’a özel olarak ehemmiyet göstererek 1879 yılından itibaren Çetince'de bulunan elçilerden özellikle sınır çatışmalarının tekrarlanmasını engellemelerini istemiştir.

Bu tarihten itibaren II. Meşrutiyet’in ilan edildiği 1908 yılına kadar yaklaşık 30 yıllık dönemde Karadağ ile dostluğa dayandırılan ikili ilişkilerde, sorunların savaş yerine diplomasi ve barış yolu ile çözümlenmesi amacı güdülmüştür.

Bunun sağlanması da Sultan Abdülhamid ile Prens Nikola arasındaki dostluğa dayanmaktadır.

Berlin Antlaşması sonrası Osmanlı Devleti’nin Karadağ’ın bağımsızlığını tanımasının ardından 1879 yılına gelindiğinde ise, iki devlet arasındaki ilk resmi diplomatik ilişkiler başlamıştır.

Halil Bey, Osmanlı Devleti’nin Karadağ’a gönderdiği ilk elçidir. Halil Bey, 1879-1881 yılları arasında yaklaşık olarak bir yıldan biraz daha fazla süren görevi süresince akıllı ve yetenekli bir diplomat olduğunu kanıtlayarak, Berlin Antlaşması kararlarının uygulanmasını engelleyen, çatışan çıkarlar ve büyük sorunlar olmasına rağmen, Karadağlı yetkililerle iyi ilişkiler kurmuş ve iki devlet arasındaki dostluk tohumları ekilmeye başlanmıştır.

1884 yılına gelindiğinde ise, Albay Cevat Bey, Karadağ’a yeni temsilci olarak atanmıştır. Albay Cevat Bey’in temsilciliğe atanması Çetince’deki Rus elçisine göre, iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştiğine dair gösterilen çabanın önemli bir işaretidir. Bu çabalar, Glas Crnogorca gazetesinin 1884 yılındaki sayısına şöyle yansımıştır:

“Karadağlılar, Türkleri kahramanlar olarak görüyorlar ancak Türklerin Karadağlıları böyle gördüğünü söylemek zor. Bir kahraman, kahramanca savaşır ve savaş durduğunda taraflar birbirlerine onurlu savaşçılar olarak saygı gösterirler. Bunun ötesinde, unutulmaması gereken nokta Türk İmparatorluğu’nun yakın bir coğrafyasında yaşıyor olduğumuzdur.

Barış zamanında, komşularla iyi geçinilmesi ve onlara saygı gösterilmesi öğütlene gelmiştir. Birçok ticari ve ekonomik çıkarımız, Osmanlı İmparatorluğu’yla ilişkilidir ve bu çıkarlar ancak iyi niyet ve işbirliğiyle hayat bulabilir.”

Albay Cevat Bey, prens ve prensesin 25. evlilik yıl dönümleri dahil olmak üzere, Aziz Nikola Günü kutlamaları, Rusya ve Avusturya-Macaristan misyonlarının gerçekleştirilmesi gibi pek çok faaliyette Osmanlı Devleti adına ön sıralarda yer almıştır.

Osmanlı elçiliği tarafından gösterilen bu ihtimam, Karadağ tarafından da önemsenmiş ve onlar da Türklerin önemli günlerinde ziyaretlerde bulunmuşlardır.

.

Hülya Ayhan, dikGAZETE.com

...