Türkiye - Rusya ilişkileri ve perspektifler

Türkiye - Rusya ilişkileri ve perspektifler

Türkiye - Rusya ilişkileri ve perspektifler

Küresel sistem, günümüzde ciddi bir yapısal dönüşüm geçirmektedir. ABD hegemonyasındaki “tek kutuplu dünya düzeni” sona ererken; bölgesel güçler ön plana çıkmaya başlıyor ve buna bağlı olarak da jeopolitik ve stratejik işbirlikleri, yeni dünya düzeninin geleceğini oluşturmaktadır.

Buna bağlı olarak Türkiye ve Rusya gibi jeopolitik hedefleri çakışan; bazen çatışan ve bazen de ortaklık gösterebilen iki ülkenin bölgesel ve küresel hedeflerine ulaşabilmek için işbirliği içerisinde hareket etmeleri elzemdir.

Türkiye Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu’nun ikili ilişkilerine karşılıklı fayda çerçevesinde bakacak olursak; hem geniş bir tarihsel arka plan hem de ekonomik, siyasi, güvenlik ve jeopolitik birimlerinin yaptığı stratejik hatalarını ve pozitif yaklaşımlarını kısaca değerlendirmek gerekir.

Türkiye’nin NATO üyesi ve “Batı İttifakı”nda yer almasına karşın, ABD merkezli planlanan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) çerçevesinde bölge ülkelerinde uyguladığı yıkımlar ve Türkiye’yi de ilgilendiren sözdeKürdistan” hayali nedeni ile uyguladıkları politikalar ile teröre verdikleri destek, Türk devleti açısından Batı’nın “güvenilmez” olduğunu ve Türk milleti açısından ise “Dost mu? Düşman mı?” ikilemi içerisinde gidip gelmesine neden olmaktadır.

Bu süreçte Türkiye-Rusya ilişkileri, her iki ülkenin jeopolitik ve stratejik açıdan işbirliğini kaçınılmaz hale getirmiştir. Rusya’nın ABD merkezli darbe girişimi olan 15 Temmuz kalkışmasında Türkiye’nin yanında yer alması ve aktif istihbarat ve askeri destek vermesi Türk-Rus ilişkileri açısından dönüm noktası olmuştur.

Yine bu sürece bağlı gelişen ilişkileri incelersek: Türkiye’nin, Rusya’nın Ukrayna’ya askeri operasyonlar yaptığı dönemde yaptırımlara destek vermeyerek Rusya’nın yanında yer alması nedeniyle daha da güçlenmiştir. Aslında yaptırımların dışında yer alması Türkiye’ye ekonomik bir katkı sağlamamakla birlikte “Kollektif Batı” karşısında zor duruma düşmesine de neden olmuştur.

Sanayicimizden iş adamlarına herkesin etkilendiği ve yaptırım listesi riskine karşı her şeye rağmen kararının arkasında durduğu bu süreçte Rusya’nın bunu yeterince değerlendirememesi nedeni ile ilişkiler taban siyasetine etki etmemiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Rusya ile olan ilişkilere ciddi önem ve destek vermesi; buna karşı Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Türkiye’yi içerisinde bulunduğu ikilemi doğru değerlendirerek anlaması, ilişkilerin güçlenmesine vesile olmuştur.

Ancak Türk hükumetinin son dönemlerde kurulan baskı nedeniyle Batı merkezli politikalara destek vermesi ve Rusya’yı zaman zaman yalnız bırakması, Rusya’da hayal kırklığına neden olmakla birlikte, “güvenilmez partner” pozisyonuna sokmaktadır.

Pekala şu unutulmamalıdır ki; Türkiye, 1952’den bugüne NATO ve Batı endeksli politikalar nedeniyle sadece bir ittifak değil hayatımızda siyasal, ekonomik, teknoloji ve askeri yaşamına girmiş bir yaşam tarzı olmuştur. O yüzden ki bu geçişin sancılı olması normaldir. Rusya, bunu duygusal ele almamalıdır.

Türkiye’nin bu çıkmaz karşısındaki en önemli hamlelerinden birisi, BRICS üyeliği başvurusu iken Rusya’nın yeterince destek vermeyerek, Türkiye’nin üyelik dışında tutulmasına göz yumması, Küresel Güney ile işbirliği yapılmasını savunanlar için ciddi bir hayal kırıklığı yaratmış ve güçlerinin zayıflamasına neden olmuştur.

Ayrıca Orta Asya’daki Türk Devletleri, Türkiye için sadece bir işbirliği bölgesi değil; tarihi ve etnik bağlar içeren bir idea bölgesidir. Son yıllarda Rusya’nın bölge politikalarında etkinliğini artırması ve buna karşın Türkiye’nin bölgedeki gücünü zayıflatmayı hedefleyen politikalar yürütmesi, iki devletin kurmaya çalıştığı güçlendirilmiş dostluğun önündeki önemli bir engeldir. Bu bölgede karşılıklı işbirliği yapmak şarttır.

Türkiye’nin önceki dönemlerde yaptığı FETÖ terör örgütü aracılığıyla ABD politikalarının bölgeye taşınmasına hizmet etmesi büyük bir hatadır. Ancak 15 Temmuz sonrası bu stratejiden dönülmüş, bölgede temizlik yapılması için ciddi istihbarat aktarmış ve bu konu bizzat takip edilmektedir.

Burada iki ülke, işbirliği içerisinde hareket ederek ve bölgesel kalkınmayı teşvik ederek ilerlemesi durumunda ülkelerin kamuoyunda ciddi zemin bulacaklardır. Türkiye’deki milliyetçilerin ciddi takip ettiği bu konu, Rusya karşıtlığı için işlenen en önemli propaganda mevzusunu oluşturmaktadır.

Yine ayrıca Rusya’nın Batı ile işbirliği içerisinde Türk Devletlerinin, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni tanımaya zorlanması ve bu konuda karar aldırtmaları Türkiye’de hem Rusya açısından hem Türk devletleri açısından büyük hayal kırıklığı yaratmıştır.

Her iki ülke halkı, son yıllarda birbirlerini çok yakından tanıma fırsatı buldu. Bu husus da ilişkilerin güçlendirilmesi konusunda oldukça önemlidir. Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkiler, turizm dışında çok tabana yayılmamıştır. Turizm ilişkileri kırılgandır. Ancak ilişkiler, sanayiciler arasındaki işbirliği ile güçlendirilmelidir. Bölgesel sanayi odaları, kardeş bölgeler seçmeli ve her bölgede ticari işbirliklerini güçlendirmeli, ortaklıklar geliştirmelidir. Bu konu için teşvikler ve devlet destekleri şarttır.

Rusya, Türk kamuoyunda hiçbir zaman Batı kadar etkili olamamıştır. Bunun nedeni, öncelikle Türkiye’deki “marjinal sol” ve iktidara yakın “radikal dinci” gruplarla çalışmayı azaltıp; daha merkezden bakan ve ekseriyetle kendini “milliyetçi” olarak nitelendiren kesimlerle ticari işbirliğini geliştirmelidir.

Türkiye, en fazla ithalatı Rusya’dan yaptığı halde; ithal kalemlerinde iktidarın önerdiği birkaç işadamı grubu dışında bir kitleye ulaşamamaktadır; bu, işin kolayıdır. Ancak Batının Türkiye’de kamuoyunu etkileyen en büyük silahı, ülkesinden ticaret yapan şirketlerle oluşturduğu “iş dünyası” olmaktadır.

Oluşturulan ekonomik büyüklük, kamuoyunu yönlendirmekte ve krizler çok çabuk atlatılmaktadır. Binlerce işletme, milyonlarca çalışan ve aileleri, sempatik bir duvar oluşturmaktadır. Ancak Rusya, bu konuda çok zayıf olduğu gibi; bunun organize edilmesi yerine üç-beş kişi ile ticaretini organize ederek, “dar kadrolu çalışma” pratiği ile işin kolayına kaçmaktadır.

Karşılıklı ticaretin tabana yayılması, her iki ülkenin insanları arasındaki işbirliği ve dostluğu daha da güçlendirecektir. Siyasetten uzak bir işadamları topluluğu oluşturulması, onların desteklenmesi ve ticari faaliyetlerin siyaset dışı tutulmasının kamuoyu gücünü artıracağı kesindir.

Türkiye-Rusya ilişkileri, tek kutuplu bir diktatörlüğün çökmesi için çok önemli bir güç dengesi oluşturmaktadır. Türkiye, Rusya’yı kaybetmeyi göze alamazken; Rusya da Türkiye’yi kaybetmeyi göze alamaz.

Öte yandan Türkiye ve Rusya, 15 Temmuz 2016 FETÖ darbesinden sonra karşılıklı gelişen güven bunalımını gidermek ve yeni işbirlikleri kurmak adına çok çaba sarfettiler. Suriye’de kurdukları ittifak, Karabağ sorununa ortak yaklaşım ve çözümü konusunda Rusya’nın desteği, Amerika’nın bölücü terör örgütü PKK ve onun Irak ile Suriye’deki uzantıları konusundaki baskıcı tutumuna karşı denge sağlaması; ayrıca buna karşılık Türkiye’nin Ukrayna operasyonuna tamamen komşuluk ve insani açıdan yaklaşarak tarafsız tutum izlemesi, diğer NATO ülkeleri gibi topyekûn bir askeri destek vermemesi, geçmişte Rusya’dan S-400 sistemlerini alması önemli gelişmelerdi. Yine “TürkAkım” doğalgaz boru hattı ve Akkuyu Nükleer Santrali’ni de bu çerçevede değerlendirmek gerekir.

Ancak Türkiye’nin NATO’nun baskısına daha fazla dayanamayarak, İsveç’in NATO’ya girişi konusundaki vetosunu kaldırması, arkasından terör örgütü Azov Taburu elebaşlarını Ukrayna’ya iade etmesi, Ukrayna’nın NATO’ya girebileceği konusundaki açıklamaları, ilişkiler üzerindeki bahar havasını söndürdü.

Öte yandan Rusya’nın Suriye’de 33 askerimizi şehit etmesi hem askeri hem iç kamuoyu tarafından olumsuz bir etki yarattı. Son yıllarda Rusya’nın Türk devletleri ile aramızdaki işbirliği konularını kontrol etmeye çalışması, Türkiye’nin bölgedeki stratejik hedeflerinin önündeki engellerden birisi olarak durmaktadır.

Ayrıca Karadeniz’in bir ticaret denizi olması için güvenliğinin sağlanarak Türkiye ve Rusya başta olmak üzere bölge ülkelerini de içine alan ortak bir barış gücü oluşturulması ve denetlenmesi gerçekleştirilebilir.

Karabağ konusunda Rusya’nın verdiği destek, Türk kamuoyu tarafından iyi karşılanmakla birlikte; yeterince kamuoyuna aktarılamamıştır. Bu durum bir propaganda eksikliğini gözler önüne sermektedir.

Kaldı ki Sovyetler Birliği döneminde yaşadıkları topraklardan sürülen Türk kökenli halkların, haklarının iade edilmesi, rehabilitasyon süreçleri ve yaşadıkları bölgelere geri yerleşimleri gibi hususlar ne Türkiye’de bu halklara ait diasporalar tarafından ne de bizzat Türk kamuoyu tarafından bilinmemektedir.

Öte yandan her iki ülkenin de komşusu konumundaki Gürcistan’ın temel halklarından birisi olan Ahıska Türklerinin tarihi anavatanlarına geri dönüşleri konusunda ortaklaşa bir çaba yürütmek, belki de Türk kamuoyunda bazı dengelerin değişmesine katkı sağlayabilir.

Bir diğer husus ise; Rus güvenlik güçlerinin 15 Temmuz darbe girişimi konusundaki Türkiye’ye verdiği istihbarat, Türkiye’nin bağımsızlığı konusunu dahi etkileyecek hayati öneme sahipti. Her iki ülkenin ayrıca özellikle Suriye’de yapmış olduğu istihbarat paylaşımları, Türkiye’nin elini güçlendirmiştir.

Bu çerçevede karşılıklı istihbarat teşkilatlarındaki işbirliğini artırmak ve geliştirmek, ülkeler arasındaki güveni de güçlendirecektir. Özellikle Karadeniz, Ortadoğu, Suriye ve Kuzey Afrika’daki istihbarat paylaşımları, her iki ülkenin stratejik avantajına olacak ve ellerini güçlendirecektir.

.

Ünver Sel, dikGAZETE.com

-Kırım Tatar Kültür Dernekleri Federasyonu (KTDF) Genel Başkanı, Kırım Kalkınma Vakfı Başkanı, Uluslararası Kırım Dostları Derneği Başkanı, Uluslararası Rusofili Hareketi Kurucu ve İcra Kurulu Üyesi, Nogay Kalkınma ve Kültür Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı, Vietnam Eğitim ve Dostluk Derneği kurucu üyesi-

...