1982 yılında Gazi Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu’nun 2. sınıf öğrencileri, Türkiye Ekonomisi dersinin hocasını beklerken, bekleme adabına uymayan bir gürültü ile sınıfı adeta savaş alanına çevirirler. Az sonra yüzünde sert bir ifade ile hocaları içeri girer.
Kürsüye geçerek ve hiçbir şey söylemeden, eline tebeşiri alır ve tahtaya kocaman “bir” (1) rakamı çizer.
“Bakın!” der. “Bu “Kişilik” tir. Hayatta sahip olabileceğiniz en değerli şey…
Ardından “1”in yanına bir sıfır (0) ekler ve bunun “Başarı” olduğunu söyler. Başarı, kişiliği 10 kat değerli hale getirmektedir. Bir “0” daha ekler ve bunun “Tecrübe” olduğunu, tecrübenin çok büyük bir değer kattığını belirtir…
Sıfırlar böylece uzar gider: Yetenek, disiplin, sevgi.. Eklenen her yeni sıfırın “kişiliği” 10 kat zenginleştirdiğini anlatır.
Sonra eline silgiyi alıp, en baştaki “1”i siler. Geriye kalan bir sürü sıfırı işaret ederek şu çarpıcı yorumu yapar:
- Kişiliğiniz yoksa, öbürleri hiçtir!
Mesaj alınmıştır ve sınıfta kısa bir süre derin bir sessizlik hakim olur.
Bu 40 yıllık hikaye, bir çok yazıda, paylaşımda, anlatımda yer bulmuş çok ünlü ve yaşanmış bir hikayedir.
Bu hikayede en baştaki “1”in Sağlık olabileceği, çünkü sağlık olmayınca kalan sıfırların hiç bir anlamının kalmadığını söyleyenlere de rastlamak mümkün.
Hatta geçtiğimiz üç hafta boyunca Covit 19 virüsü ile mücadele etmiş ve çok şükür mücadeleyi kazanmış biri olarak, sağlığın da “1” rakamına çok yakıştığını kabul ediyorum.
Ya da inanç konusunu da dahil edip bu “1”in İman olduğunu, bu dünya hayatını değerli kılan ilk şeyin bu olduğunu düşünenlere de katılmamak elde değil.
Biri kalkıp “Özgür değilseniz diğerleri hiçtir” derse bu da yabana atılacak bir durum değil.
Aslında herkes buradaki “1”e hayatında en önemli gördüğü, “olmazsa olmazım” dediği şeyleri koyabilir. Ardından hangi sıfırın hangi anlama geldiği de kişiden kişiye değişebilir.
Bu, kişinin kendisini tanıması açısından uygulayabileceği güzel bir test aynı zamanda.
TDK’ya göre “kişiliksiz” kelimesinin anlamı şöyle: Şahsiyetsiz, insaniyetsiz (insanlıktan çıkmış).
Uzmanlara göre, kişiliğin oluşmasında aile ve okulun etkisi çok azaldı. Bu konuda son 20 yılın en etkili kavramı ise: Sosyal Medya Platformları ve Sanal Alem.
Dolayısı ile 21. yüzyılda, bu hikayenin “1”i, yani “kişilik”, bu alemden çok olumsuz etkileniyor. Üstelik 7’den 77’ye hepimizi etkiliyor. “Topladığı verilerle, analizini yaptığı kişiliğin” zayıf taraflarını kullanarak yaptığı yönlendirmelerle;
- İnsanı gerçeklerden koparıp köleleştiriyor!..
- Sağlığını ve ahlakını bozuyor!..
- İnançlarından ediyor!..
- İnsanlıktan çıkarıp “şahsiyetsiz”leştiriyor!..
1999 yılında Matrix film serisinin ilk filmi vizyona girer. İzleyenlere, yaşadığımız bu dünyanın gerçekliğini sorgulatmayı başarır.
Felsefesi çok derindir.
Kişi, yer ve araç isimleri İncil ve Tevrat’tan alıntılar içermektedir. Hatta “tasavvufi öğeler taşıdığı” şeklinde yorumlayanlar bile olur.
“İnsan tarlaları” diye ifade edilebilecek devasa kulelerde yapay zekalı robotlara pil üretimi için kullanılan ve bilinçsiz bir halde canlı tutulan insanlardan bir kısmı, imkansızı başarır ve bir yer altı şehrinde insanlığı makinelerin elinden kurtarmanın mücadelesini verirler.
Tek derdi gerçeği ortaya çıkarmak olan bu bir avuç insanın içinde “gerçekten haberdar olduğu için pişmanlık duyan” ve “matrix’deki sahte dünyaya dönmek isteyen” ve bu yüzden arkadaşlarını makinelere satan “Cypher Reagan” isimli hain karakterin ihanet sahnesini, filmi izleyenler mutlaka hatırlayacaktır:
Ajan Smith: [O ve Cypher restoranda yemek yemektedir.]
- Anlaştık mı Mr. Reagan?
Cypher: [biftekten bir parça keser ve önüne koyar]
- Bu bifteğin var olmadığını biliyorum. Bunu ağzıma koyduğumda, Matrix'in beynime bunun, sulu ve lezzetli olduğunu söylediğini biliyorum. Dokuz yıldan sonra, ne fark ettiğimi biliyor musun?
[Bir parça biftek yer ve iç geçirerek]
- Cehalet Mutluluktur.
Ajan Smith:
- Öyleyse anlaştık.
Cypher:
- Hiçbir şey hatırlamak istemiyorum. Hiçbir şey! Anladın mı? Zengin olmak istiyorum. Bilirsin, önemli biri. Örneğin bir aktör.
Ajan Smith:
- Siz nasıl isterseniz, Bay Reagan.
Cypher:
- Tamam. Vücudumu bir santrale götürün. Beni Matrix'e geri alın. Ben de istediğinizi vereyim.
Film serisi 3 bölümle tamamlanır.
20 yıl aradan sonra filmin 4. Bölümü gündeme gelir. Benim sizinle paylaşmak istediğim konu ise, bu 4. Bölümün çekimleri gündeme geldiği sıralarda filmin başrol oyuncusu Keanu Reeves’in katıldığı bir programda anlattıkları. (thevenge.com) (barisozcan.com)
Özetle şunları söylüyor namı diğer Neo:
- Bir film yönetmeni arkadaşım, bir akşam yemeğine evine davet etti. 13, 15, 17 yaşlarındaki çocukları da bizimle birlikte yemekteydiler. Arkadaşım beni tanıtırken epey zorlandı. Çünkü Matrix film serisini, hiçbir çocuğu izlememişti.
Ben, Matrix filmlerinin konusuna biraz değindim ve insanları gerçeğe çağırmam ve onları bu sahte dünyalarından uyandırmaya çalışmam konusundaki rolüm hakkında bilgi verdim;
“İşte, bir adam var, bir çeşit sanal dünyada ve fark ediyor ki gerçek bir dünya var. Bunun üzerine neyin gerçek olup olmadığını sorgulamaya başlıyor…”
Bunun üzerine 13 yaşında olan şöyle sordu:
- Neden?
- Ne demek, neden?
- Gerçek olup olmaması kimin umurunda?
- Nasıl yani? Gerçek olup olmaması seni ilgilendirmiyor mu?
- Hayır!
Keanu Reeves’i bile ürküten bu cevap, günümüzde artık yetişkinlerin de dahil olduğu “Gerçeğin bir önemi yok. Olsun da Sanal olsun. Yeter ki rahatım yerinde olsun” anlayışının ilk temelleriydi.
Yapay Zeka’ya insanlığı satan “Cypher” karakteri gibi “Beni Pil olarak kullanabilirsiniz. Matrix’e bağlayın, ve her şeyi unutayım” diyecek kıvama hemen hemen geldik sayılır.
Bu durum, kişiliğin ve özgürlüğün silindiği ve geriye kalan sıfırların bir anlamının kalmadığı günlerin fazla uzakta olmadığının da habercisi aslında.
Keanu Reeves’in o gençlerle yaptığı “gerçeği aramak” ile ilgili sohbeti, en azından kendi kutsal kitaplarında Hz. İsa’nın söylediği şu sözle tamamlasaydı kanaatimce çok isabetli olurdu: