Türkiye, Rusya ve Ukrayna Savaşı ile başlayan süreçte, kendi jeopolitiğinde etkin bir şekilde fırsatlar yakalayan bir ülke oldu.
Dışişleri Bakanlığımız, küresel alanda meydana gelen bu olayları iyi bir şekilde okuyarak, barış diplomasisi ve Karadeniz’in deniz ticaret sahası kısımlarıyla birlikte, 1936 senesinde imzalanan “Montrö Boğazlar Sözleşmesi”ni kendi çıkarlarını garantiye alarak usta bir virtüöz gibi kullanmıştır- kullanmaktadır.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı, 1923 yılından günümüze kadar birçok yönetici değiştirdi. Bu yöneticiler, vazifelerini imkanlar nazarıyla çok iyi bir şekilde icra ettiler. Lakin şu anki Dışişleri Bakanımız Sayın Mevlüt Çavuşoğlu, kendi maiyetindeki heyeti ve ülke dışındaki Türkiye’nin vazifeli sinir uçlarını usta bir orkestra şefi gibi yönetmekte.
Belki Türkiye Dışişleri, tarihinde ender rastlanan bu taktiksel-akli-milli hareket tarzı 100 yıldan sonra tekrar kendini Sayın Bakanla birlikte göstermekte. Buradan Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’na, vatanını seven ve milli düşünen yazan bir kardeşi olarak teşekkürü bir borç bilir; çalışmalarında başarılar ve sağlık dilerim.
Makalemin konusunda bulunan ve başta ülkemiz olmak üzere KKTC’ni çok yakından ilgilendiren, belki bir asırda bir ülkemize fırsat olan bir konuyu sizler ile paylaşmak isterim. En önemlisi bu yazımla beraber, Sayın Dışişleri Bakanlığımızın tüm çalışanlarını da makale içeriği konusunu milli bir aydın olarak arz ediyorum.
Fillandiya ve İsveç, Mayıs ayı içerisinde NATO’ya (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) üyelik için başvurularını yapmış, NATO Genel Sekreteri iki ülkenin üyeliklerini memnuniyetle karşılamıştı. Konuyla alakalı olarak Türkiye, Fillandiya ve İsveç’in üyeliklerini veto edeceklerini; bunun nedenin ise; iki ülkenin Türkiye’yi içeriden ve dışarıdan bölmek isteyen terör örgütlerine ev sahipliği yaptıklarını, kesinlikle bu iki ülkenin NATO Üyesi olamayacaklarını Sayın Cumhurbaşkanımız, sözlü olarak hem kamuoyuna hem de muhataplarına basın aracılığı ile iletmiş oldu.
Akabinde iki ülke liderleri, ülkeleri adına konuyu konuşmak ve uzlaşıya bağlamak için Türkiye’ye yetkili heyetler gönderdiler.
Ülkemize gelen heyetler Sayın Dışişleri Bakanlığımızın yetkilileriyle görüşme yaptılar. Hatta, kendi ülkelerindeki etkin medyalara “Türkiye’nin hassasiyetini anlıyoruz. Türkiye ile müşterek bir noktada buluşabiliriz..” diye açıklamalarda bulundular.
İşte tam bu açıklamalar olduğu sırada ülkemin, Türkiye’nin asırlık bir fırsatı yakaladığını düşündüm ve bu makalemi vücuda getirmeye karar verdim.
Değerli okuyucular!
2008-2018 tarihleri arasında yakın coğrafyamızda yaşanan diplomatik bir hadise söz konusu oldu.
Yunanistan ve Makedonya arasında yaşanan, Makedonya’nın isminin tartışılması meselesi; Makedonya’nın AB sürecinde ve NATO’ya üyeliği sürecinde Yunanistan tarafından veto edilmesine neden oldu.
Yunanistan, Makedonya’nın AB ve NATO’ya girmesine karşı çıktı. Daha sonraki görüşmeler, biraz ılımlı geçerek Makedonya ile Yunanistan arasında; Yunanistan’ın her istediği hususu kabul eden 25 Maddelik bir anlaşma yapıldı.
Ve böylelikle, Makendonya’nın adı: Kuzey Makedonya Cumhuriyeti oldu ve NATO’ya üye oldu. Diplomasinin galibi ise Yunanistan oldu.
Buraya kadar olan bölümler akademik yazımlardan; meraklılar bulabilirler. Kendi konumuza gelir isek, elimizde Yunanistan’ın, Makedonya’nın NATO üyeliğinde izlemiş olduğu diplomasi şablonu yer almakta. Bu şablonu, günümüzde NATO’ya üye olmak isteyen Fillandiya ve İsveç’e, KKTC’nin resmen tanınması şeklinde terör örgütleri dosyasından ayrı bir dosya olarak önlerine koymalıyız.
Fillandiya ve İsveç, NATO’ya üye olmak istiyorlar ise “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti”ni resmen tanımaları gerekmektedir.
Ülkemizin eline geçen bu kozu KKTC’nin tanınması, Terör Örgütlerinin, İsveç ve Fillandiya’dan bertaraf edilmesi, hatta ekonomik ve kültürel her alanı “Büyük şekilde hevesli olan bu ülkelere ‘diplomatik’ bir şekilde dayatmalı ve sonuç almalıyız.”
KKTC’nin bu iki ülke tarafında resmen tanınması, Kıbrıs Rum Yönetimi ile Yunanistan’ın, hem “Mavi Vatan” hem de Türkiye aleyhine adalara yapmış olduğu askeri yığınakların imhasına; süt dökmüş kedi gibi Ankara ile dostane ilişkilere adım atmasına neden olacaktır.
Fillandiya ve İsveç’in NATO üyelik hevesleri kırılmamalı.
Gerekli tedbirler alınarak, KKTC’nin tanınması başta olmak üzere, bu konuya her türlü yönden hakim olan Sayın Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu ile Türkiye’nin isteklerinin gerçekleşmesi doğrultusunda masaya oturulmalı.
Tabiri yerinde ise bir asırda bir önümüze gelmiş olan bu fırsatı değerlendirip, masadan alacaklarımızı aldıktan sonra kalkılmalı, böylelikle bir taşla birkaç kuş vurmuş olacağız.