?>

Küresel soğumaya dikkat!

Emrah Bekçi

3 yıl önce

Yaşadığımız dünya, bizlere muhteşem olanaklar sağlayan ilahi bir nizam barındırıyor.
Gezegenimiz dünya, sevdiklerimizle huzur içerisinde yaşadığımız büyük evimiz. Her evin belli zamanlar diliminde bakıma ihtiyacı olduğu gibi, dünyamızın da ilahi bir nizam içerisinde kendisini onaran bir sistem ile hareket ettiğine şahitlik ediyoruz-etmekteyiz.
Dünya genelinde en fazla endişe uyandıran konulardan birisi “İklim Değişikliği”, “Küresel Isınma”. Bu başlıklar, günümüzde en küçük yaşta olan çocuklarımızdan, en yaşlı olan insanlara kadar hafızalarda yer etmiş durumda.
Peki, “İklim Değişikliği - Küresel Isınma” Nedir?

Tüm dünyayı nasıl etkilemekte, ileriki zaman diliminde nasıl etkileyecektir?

Bu makale içerisinde mevcut bilgilerimizi ve görüşümüzü değiştirecek olan bazı akıl yürütmeleri ve yapılan araştırmalara denk geleceksiniz.
Öncelikle şahsımın bu konu hakkında, neden yazı yazma ihtiyacı duyduğumu arz etmek isterim.
Bir iletişimci ve büyük resmi her seferinde gören, görüşüne ve çalışmalarına değer verip önemsediğim, bir araya geldiğimiz vakit, gelecek kuşaklarımız ve dünyamızın daha yaşanır olarak ne hale gelmesi gerektiği konusunda konuşmalar yaptığım, yakın bir arkadaşımın, “Sıfır Atık”, “Çevre Koruma-Kültür, Sanat” ve son günlerde ülkemizde gerçekleşen, Çevre ve Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın ev sahipliğinde yapılan “İklim Şurası” konusunda ne düşündüğümü sarması üzerine, şu an okuyacağınız makale vücuda geldi.
Arkadaşımın İklim değişikliği ile ilgili olarak şahsıma danışması, fikrimi sorması ile “doğru olarak bildiğim yanlışları” düzeltme imkanına sahip oldum.
Kendisine buradan teşekkürlerimi arz ederim. İklim Değişikliği ve Küresel ısınma ile ilgili bilimsel birçok çalışma okudum (En az bilimsel 800 sayfa diyebiliriz.). Okuduğum bilimsel verilerde ve anlatımlarda ülkemizin de içinde olduğu dünyamız, +2 Derecelere kadar ısınma tehlikesinde.
Bu tehlikelerin başlangıcı, dünyada yaşanan sanayi devrimi, insan nedeni ile doğaya salınan sera gazları, karbon monoksitler, enerji üretiminde kullandığımız fosil yakıtların dünyamıza bıraktıkları karbon ayak izleri vs.
Kısacası, insan faktörü dünyamızın gelecek 20-30 yılda +2 derece ısınmasına neden olacak ve böylelikle kuraklık, sel felaketleri, tufanlar, kıtlık gibi birçok insan yaşayışını etkileyecek olayla karşılaşacağız. (Tabii önlemini almaz isek)
Dünya üzerinde yaşayan hiçbir insan açlık, salgın, kuraklık, sel gibi afetler ile karşılaşmak istemez.
Peki bu bilimsel veriler ile gelecek zaman diliminde yaşanacak olan bu olayların önüne geçme imkanımız var mıdır?
Günümüzde araştırma yapan bilim insanları ve ülkelerin “İklim Değişikliği” ile ilgili bakanlık birimleri bu konuda geç kalınmış bir çalışma içine küresel ölçekte girmiş durumundalar.

İnsanlardan istedikleri, karbon ayak izini azaltacak şekilde sosyal yaşantımıza devam etmemiz (!)

Aksi halde, kıtlık, salgın, sel felaketleri, kuraklık gibi hususların bizleri tehdit edeceğini söylemekteler. Hatta, salgınlar konusunda at başı olan ana etkenin “iklim değişikliği-küresel ısınma” olduğunu belirten düşünce insanlarımız bile var.
Dünyamızın ısındığını ve bu ısı +2 Derece daha artar ise büyük felaketlere neden olacağının dünya genelinde yaşayan insanların yüzde 60’ından fazlası endişe ile izlemekte ve düşünmekte.

Peki, dünyamız ısınmıyor “soğuyor” ise ne olur?

Dünyada meydana gelen tüm iklimsel değişiklikleri günümüz bilim adamları, karbon salınımı ve sera gazı etkisinin yaptığını belirtmelerine rağmen “bilimin yanıldığını” söyler isek ne olur?

Gerçekten “Küresel ısınma” var mı?

Küresel ısınmayı ön plana çıkartıp, dünya gündemine alan ve bu konuda dünyada yaşayan insanların psikolojik olarak ruhsal yapılarıyla oynayan bir yapı-zihin-sistem ola bilir mi?

Bu konuda çok soru sorulabilir. Yaşadığımız iklim değişikliği ve küresel ısınma konusunda dünyamızın tarihine bir göz atıp, geçmişte bu gibi olayların yaşanıp yaşanmadığını görüp, ona göre tedbir almak akla göre daha izafi değil midir?
Türk Milletinden olan ülkemin münzevi bırakılmış bir aydını olarak sizlere dünya genelinde insanların zihinlerinde kaos oluşturan “İklim Değişikliği ve Küresel Isınma” ile ilgili bilinenlerin ve insan faktörünün olmadığını, tüm bu şişirilmiş medyasal konuların farklı bir hazırlığa zemin hazırladığının resmini çizmek isterim.

**

Bu makaleyi okuyan zihinlere şu soruyu sormak istiyorum:

Güncel bilimin söylediği gibi “Dünya Isınıyor mu?” Eğer tedbir almaz isek dünya gelecek 30-40 yılda +2 Derece ısı artışı yaşayacak mı?

Sizler bu sorulara “EVET!” diyeceksiniz…
Oysa şahsım olarak ben, “HAYIR!” diyorum…
Şimdi “HAYIR!” dememin bilimsel dillendirmesini sizlere sunmak isterim. Dünyamızı insan karbon ayak izi ve sera gazları mı ısıtıyor?
Cevabı dünyada küresel ısınma konusunda farklı görüş sergileyen bilim insanlarından birkaçının, bence doğrucu yaklaşım sergileyen yorumlarını sizlere sunuyorum. Çünkü sizler kadar bilime inanıyor ve güveniyorum:
Sallie Baliunas, Astronom, Harvard-Smithsonian Merkezi, Astrofizik: "Yüzey ısı kayıtlarında yaşanan ısınma akımı, insan eliyle üretilmiş sera gazlarının havadaki artışıyla meydana gelemez. "
Khabibullo Abdusamatov, Matematikçi ve Astronom, Rus Bilim Akademileri Pulkovo Gözlemevi: "Küresel ısınma sera gazlarının atmosfere yayılımının sonucunda değil, sıra dışı yüksek seviyelerde güneş radyasyonu ve yoğunluğundaki kapsamlı büyümenin sonucunda meydana gelir...
'Sera gazı' etkisinin özelliklerini Dünyanın atmosferine atfetmek bilimsel olarak desteklenmez.... Isınan ve genleşmenin bir sonucu olarak hafifleyen sera gazları atmosfere yalnızca emilen ısıyı dağıtmak için yükselir."
William M. Gray, Emekli Profesör, Colorado Eyalet Üniversitesi Atmosferik Bilim Departmanı, Tropikal Meteoroloji Projesi Başkanı: "Bu küçük ısınma, okyanus suyundaki tuzluluk çeşitliliğiyle ortaya çıkan küresel okyanus akıntılarındaki doğal değişimlerin olası bir sonucudur.
Okyanus dolaşım varyasyonları henüz tam anlamıyla anlaşılmamaktadır. İnsanlığın yakın zamanda yaşanan ısı değişiklikleriyle yok denecek kadar az ilgisi olabilir. Biz o kadar etkili değiliz."
George V. Chilingar, İnşaat ve Petrol Mühendisliği Profesörü, Güney California Üniversitesi: "Doğanın şu küresel kuvvetleri Dünyanın iklimini yönlendirmektedir:

1- Güneş radyasyonu…

2- Gazların Dünya Okyanusuna ve atmosfere boşaltımı ve büyük olasılıkla mikrobiyal aktiviteler...
Bunların Dünyanın iklimi üzerindeki etkilerinin derecesi ve kapsamlılığına dair niceliksel tahminler insanın yol açtığı iklim değişikliklerinin göz ardı edilebilir olduğunu göstermektedir.”
lan Clark, Jeolog, Ottawa Üniversitesi, Dünya Bilimleri Profesörü: "Bilim dünyasının iklim ısınmasını CO/ye yoran kısmı, aslında minör bir sera gazı olan CO2 artışının çok daha büyük bir su-buharlaşma tepkisini tetiklediği ve bunun atmosferi ısıttığı kuramına dayanmaktadır.
Bu mekanizma, aşırı ısınmayı öngören matematiksel modellerin ötesinde asla bilimsel olarak test edilmedi ve soğutucu bir etkisi olan bulut oluşumunun karmaşıklığıyla sarsıldı...
Geçmişte [güneşin] iklim değişikliklerinden sorumlu olduğunu ve net bir şekilde mevcut ve gelecekteki iklim değişikliklerinde de başrol oynayacağını biliyoruz. Ve ilginç bir şekilde... Güneş aktivitesi yakın zamanda aşağı doğru döngüsüne başladı bile."
Chris de Freitas, Jeoloji ve Çevresel Bilim Profesörü, Auckland Üniversitesi: "Küresel ısınmaya dair kanıtlar vardır... Ama ısınma buna karbon dioksitin sebep olduğunu doğrulamaz. İklim her zaman ısınmakta veya soğumaktadır. Isınmanın doğal değişkenlik teorileri vardır. Buna karbon dioksitin sebep olduğu argümanını desteklemek için kanıtlar insan sebebiyle oluşan ısınma ile doğal ısınmayı ayırt edici nitelikte olmalıdır. Bu henüz yapılmış değildir."
David Douglass, Fizik ve Astronomi Profesörü, Rochester Üniversitesi: "Gözlemlenmiş ısınma kalıbı, yüzey ve atmosferik ısı akımları karşılaştırıldığında, sera gazları ısınmasıyla özdeşleştirilen karakteristik izi göstermez.
Kaçınılmaz netice, insan katkısının önemli olmadığı ve karbon dioksit ve diğer sera gazlarındaki gözlemlenmiş artışın iklimsel ısınmaya yalnızca önemsiz seviyede bir katkı sağlayabileceğidir."
Don Easterbrook, Emekli Jeoloji Profesörü, Batı Washington Üniversitesi: "1900'den beri küresel ısınma C02'nin hiçbir etkisi olmadan da meydana gelebilirdi. Döngüler geçmişte olduğu gibi devam ederse, mevcut ısınma döngüsü yakın zamanda sona erecek ve küresel dereceler 2035 yılı gibi hafif soğumaya başlayacaktır.” (1)
Yukarıda açıklama yapmış olan ve konu üzerinde uzmanlıkları bulunan dünyanın değişik yerlerinde çalışmalar yapmış bilim insanları “Küresel Isınma-İklim Değişikliği” konusunda insan faktörünün olmadığını ve insan faktörü hususunun ise bilimsel olarak ispat edilemediğinin, bilimsel olarak altını çizmekteler.
Peki günümüzde küresel alanda dillendirilen iklim değişikliği ve küresel ısınma ile ilgili olarak, neden insan faktörlü bir karbon ayak izinin azaltılması konusunda projeler üretilmesini teşvik ediyorlar?
Günümüzde “Küresel Isınma ve İklim Değişikliği” konusunda söylemler ve alınması gereken tedbirler ana başlıklar altında şu şekilde kategorize edilmekte:
Yerküre, 18.000 yıl sabit bir ısıda kaldı ve bugün bildiğimiz ekosistemin varlığı bu sayede oluştu. Bildiğimiz sistemlerin tümü bu sabit ısı sayesinde var.
Lakin 18.yy’da başlayan sanayi devrimi ile birlikte sadece 200 yıl gibi kısa bir sürede yerkürenin ısısı arttı ve toplamda 1°C ısındı. Fosil yakıt tüketimi ile artan sera gazı emisyonları ve insan eli ile yapılan tüm tahribatların sebep olduğu bu 1°C ısı yükselmesiyle; doğa ölmekte, insanlık dahil birçok varlığı büyük tehlikeler beklemekte.
Binlerce yıl tek bir derecede kalan yerküre, her geçen gün daha da ısınırken bu koşullar sürerse önümüzdeki 50 yılda 2°C daha artacak. Bu ısı artışı gerçekten 2°C olursa, yerküre geri dönüşü mümkün olmayan bir yıkımla, insanlık ise şimdiye kadar yüzleştiği en zorlu süreçle yüz yüze kalacak.
Yerkürenin “Havale Eşiği” olarak tanımlanan bu ısıya ulaşmasına engel olmak için ülkemizin de içinde bulunduğu dünya devletleri hep birlikte ortak hareket etmekte.
Dünya devletleri, bu konuda en büyük iş birliğini bir araya gelerek imzaladıkları Paris İklim Anlaşması ile yaptılar. Paris İklim Anlaşmasının belirlediği düzenlemeler, yerkürede ısınmanın 2 °C’nin altında tutulmasını, sınır hedefinde 1,5 °C olmasını öngörüyor.” (2)
Yukarıdaki manifesto tüm dünyanın ve ülkemizin üzerinde üniversite ölçekli çalışma ve farkındalık oluşturdukları bir yaklaşım. Bu yaklaşımda dünyanın 18.000 Yıl sabit bir ısıda kaldığını söylüyor.

Gerçekten öyle mi?

Konuyla alakalı olarak farklı bir araştırmaya göz atmak gerekiyor. Bu araştırma 1999 yılının Haziran ayında, bilim insanlarından oluşan uluslararası bir ekiple, buzulların en kalın kısımlarının altındaki bir kazı projesini içeriyor. Kazının yapıldığı yer: Vostok, Antarktika.
Bilim insanları aldıkları buz katmanları ile bizleri, geçmişe doğru, yani  420.000 Yıllık bir yolculuğa çıkardılar. Dünya tarihinde bu kadar geriye gitmek daha önce hiç mümkün olmamıştı. Bu buz çekirdekleriyle ortaya çıkan bilgiler, Greenland buz katmanlarından alınan ilave verilerle birlikte, geçmişin iklimlerini anlamak ve bugün dünyamızda olan şeyin doğal döngülerin ötesinde bir şey olup olmadığını belirlemek için güçlü bir anahtar sunuyor.
Vostok, Antarktika’da 1999 senesinde yapılan kazı ve yer seçiminin nedeni şuydu: Yüz binlerce yıldır her sene doğal bir süreç dünyanın iklimini "dondurur." Her sene mevsimler değişip ısı düşerken, dünyanın buz başlıklarının üzerine yeni bir buz tabakası eklenir.
Yeni katman donduğunda, bu katman oksijeni, karbon dioksiti ve diğer elementleri muhafaza eder ve donma oluşmadan önce biriken yağmur, kar, mikroskobik yaşam ve tozla birlikte yoğunlaşır.
Her senenin birikimi, bir önceki yıl her ne toplandıysa onları örter ve mühürler, buzun kalınlığını artırırken kalıcı bir katman yaratır. Kutup bölgelerindeki buz donuk kaldığı sürece, gezegenimizin tarihine dair binlerce yıl boyunca üst üste konmuş binlerce katmanlı görsel bir kütüphane haline gelir.
Bu tarih bilim insanlarına dünyanın uzak geçmişindeki küresel ısılar, edinilen güneş ışını miktarı, deniz seviyeleri ve buz başlıklarının kalınlığı hakkında ise bilgiler verir. İşte bundan dolayı 1999 senesinde kutuplarda yapılan kazı ve alınan numuneler günümüz için çok önemlidir.
Ayrıca, buradan alınan numuneler bilim insanları tarafından incelendiğinde elde edilen sonuçlar “bilinen doğruların yanlış” olduğunu gösterdi.

Yukarıda 18.000 Yıllık değişmeyen bir yerküre ısısından bahseden gençlik manifestosu gibi. Dünyada ısı değişimi 420.000 Yıldır süre gelen bir döngü içerisinde sabit kalmamış, hep değişmiş olduğu 1999 senesinde yapılan bilimsel çalışma ile netleşti.

Bugün, araştırmacıların Dünyanın geçmişteki iklimi hakkında bilmek istediklerini almak için kullandıkları dört ana veri kaynağı vardır. Kısaca, bu veri tabanları aşağıdaki kuruluşlar tarafından sağlanır:

1- Ulusal İklim Veri Merkezi, Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi.

2- Uzaktan Algılama Sistemleri, Alabama Üniversitesi, Birmingham.

3- İklim Araştırma Birimi, East Anglia Üniversitesi, İngiltere.

4- NASA Goddard Uzay Araştırmaları Enstitüsü.

Dünyamız 420.000 Yıl boyunca ısınıp-soğuyor ise, bu kuruluşlar neden 18.000 Yıldır dünyamızın sabit bir ısıda olduğunu, son 200 Yılda, sanayi devrimi ile birlikte dünyanın ısındığını savunuyorlar?
Metan seviyeleri (CH4) ve karbon dioksit seviyeleri (C02) döngülerinin son 800,000 yıl için karşılaştırması. Antarktika buz çekirdeklerinden alınan bu veri, C02 seviyelerinin ısıdaki yükselişin gerisinde kaldığını ve ısınmanın sebebi olamayacağını göstermektedir. (Leland Mclnnes/GNU Free Documentation License.) (3)
Burada üzerinde durulması-düşünülmesi gereken çok önemli bir konu var. Bu kuruluşlar hangi millete ve hangi devletin çıkarlarına hizmet ettiği. Burası öncelikli düşünülmesi gereken yerdir!
Bizlere karbon salımı ile birlikte dünyamızın ısındığını söyleyen bu kurumlar, gelecek 50 senede +2 Dereceye çıkan dünyada kuraklık olacağını ve bunun insanların dünyada bırakmış oldukları karbon ayak izi ile sanayi kuruluşlarının atmosfere yaydıkları sera gazının neticesi olduğunu.
Bundan dolayı yenilenebilir enerji kaynaklarına geçilmesi gerektiğini, fosil yakıtların kullanımını azaltıp (Hatta kaldırıp), dünyamızın gereken tüm tedbirlerin alındığında 10-15 sene içerisinde kendini onaracağını-dünyanın sabit ısıda kalacağını savunmaktalar. Ve en önemlisi ücretlerini kendilerinin ödedikleri bilim insanlarına da bu konuda “bilimsel içerikli anlaşılması zor” veriler üretmeleri için fonlayıp beraber çalışmaktalar.

Peki doğrusu ne?

Buradan ilanen söylemek istiyorum!

Dünyamız ısınmıyor! Hatta +1.5, +2 Derecelere kadar ısınmayacak!

Dünyamız 2050 senesinde bir buzul çağına girecek!

Yani soğumaya başladık!

Bu görsel tutarlı kayıtların başladığı 1880 yılı ile 2010 yılı arasındaki küresel ortalama kara-okyanus ısı değişikliklerini göstermektedir.
Dikey çubuklar belirsizlik alanlarını, noktaları birleştiren çizgiler küresel ortalamayı ve düz çizgi beş-yıllık ortalamayı göstermektedir (Görsel hakkı: NASA Goddard Uzay Araştırmaları Enstitüsü).
Bu tespitleri yapan ben değilim. Bu tespitler 1999 senesinde Vostok, Antarktika’da yapılan kazının laboratuvar sonuçları.
Bu sonuçlara göre, dünyamız her 100 senelik dilimde ısınıyor ve sonraki 100 senelik dilimde soğumaya başlıyor. Bizler 20.Yüzyıl başlarında soğuma döngüsüne girdik.
Bu döngü 22. Yüzyılın başlarında kendini ısınmaya bırakacak. Dünyamıza insan yaşam etkeniyle küresel ölçekte mevsimsel değişiklik yapmak, bilimin gösterdiği doğrultuda imkansız bir durum. (Gayri bilimsel) 

Bu 100 Yıllık döngü neden kaynaklanıyor?

Bilim insanları, yaklaşık 100 Yıllık ısı döngülerinin, Dünya'nın güneş etrafındaki yörüngesinin zaman içinde değişmesiyle meydana geldiğine inanıyorlar. Bu, dış merkezlik adı verilen doğal bir olay.
Bazen gezegenimizin güneş yörüngesinde izlediği rota uzamış bir oval veya elips, bazı zamanlardaysa daha çok bir daire gibi görünür. Bu rota 100 Yıl boyunca değiştikçe, Dünyanın güneşe olan uzaklığı da değişiyor.
Bu eğim hareketi bizi güneşten 1.5 derece uzaklaştırır ya da ona 1.5 derece yakınlaştırır. Son girdiğimiz 100 Yıllık döngüde ise güneşten uzaklaşmaya başladık. Konu bu kadar basit…

Üşüyeceğiz!

Burada açık yüreklilik ile şunu ifade etmek istiyorum. Dünyamız bizlerin evidir.
Ailemiz ile huzur içerisinde yaşadığımız ve çocuklarımıza yaşanabilir bir şekilde emanet edeceğimiz kutsal bir ev. Bu evi kullanırken, evimize besin sağlayan toprağımızı, bizlerin ve gelecek kuşakların soluyacağı oksijeni sağlayan denizleri ve tabiatı korumak birinci önceliğimiz olmalı. Ama bu koruyacağımız yaşamsal tüm unsurlar, yaşamlarımızı sürdürmüş olduğumuz tükettiğimiz ve kullandığımız karbon ayak izi bırakan diye tarif edilen materyaller, küresel ısınma, sera etkisi, karbon salımına yok denecek ölçüde etki etmektedir.
Antarktika'nın buzul çekirdeklerinde tespit edilen ısıların ritmik yükselme ve düşüşleri, Dünya'nın ısınma ve soğuma döngülerinin en azından son 420,000 yıldır yaklaşık olarak 100,000 yıllık aralıklarla düzenli olarak meydana geldiğini göstermektedir. (Petit/NOAA/GNU Free Documentation License.)
Burada “İklim Değişikliği” konusunda huzurlu bir nefes alıp, asıl tedbir alacağımız konulara odaklanmamız ülke ve millet olarak gereklidir.
Dünyamız ısınmıyor, tam tersine bilimsel veriler ışığında soğuyor ise “karbon salımının önüne geçme-sera gazı salımının önüne geçme-fosil yakıtların kullanımını azaltma-dünya enerjisinin yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlama” gibi söylemler ve projeler neden medya ve küresel ölçekte ön plana çıkartılmaktadır?
Burada büyük resmi yapan ressam, tuvalinin neresine hangi rengi fırçasıyla vuracağını, resmin konusunun ne olacağını, yapmış olduğu resminin senaryosunu yazmış ve oyunculara hangi karakterde olacaklarını söylemektedir.
Açık ifade ile dünya 2050 senesinde Türkiye’nin kuzey bölgeleri de dahil olmak üzere yoğun bir iklim değişikliği yaşayacaktır. Hatta buradan şimdiden iddia ederim ki İngiltere’nin başkenti Londra sokakları 5 yıl sonra 50 cm karla kaplanacak. Bu iklim değişikliği küresel çapta bir enerji krizine neden olacak.
Gelişmiş dünya ülkeleri, son 200 yıl içerisinde 2-3 Milyardan, 7-8 Milyar civarına çıkan dünya nüfusunu yaklaşan soğuma nedeni ile ısıtamayacağından dolayı, fasil yakıtlar başta olmak üzere (Petrol-Doğal Gaz-Uranyum) stoklarını arttırmış durumdalar.

Bir taraftan dünyaya küresel ısınma başlığı altında enerji kaynaklarının kullanımının kötülüğünü anlatırlarken; diğer taraftan yaklaşan felaket ve kaosa kendi ülkelerini emin kılmak istemektedirler.

Burada tefekkür edecek, stratejik düşünecek zihinlere ihtiyaç vardır. Dünyamızda küresel ısınma olsa, dünya enerji kaynaklarının kullanımı azalır, hatta talep ve arzı ise düşük seviyelere inerdi.

Son araştırma ve veriler, dünyada fosil yakıtlar başta olmak üzere enerji kaynaklarının, gelişmiş ülkeler tarafından stoklandığı; hatta yaklaşan soğuma verileri nedeni ile gıda stoklarına gidildiğine işaret etmektedir.

Tüm bu veriler ışığında Türkiye olarak bizler ne yapmalıyız?

Bu makalenin yazıldığı 2022 senesinden 10 yıl sonra ülkemiz hissedilir bir şekilde soğuma iklimine girecek, ısınma için enerji ihtiyacı fazlalaşacaktır.

Bundan dolayı, son 10 senede yapılan enerji araştırmaları ile Akdeniz ve Karadeniz’de bulunan ve ileriki zaman diliminde ülkemizin ihtiyacına sunulacak olan yeraltı “Gaz ve Petrollerimiz” ülkemizin ve milletimizin yaşam teminatı olacaktır.

Milletimiz bu gibi araştırma ve çalışmaları kesinlikle gönülden desteklemelidir.

Türkiye yönetimi olarak şimdiden tarım politikamıza ülkemizin her ferdine, “ithal etmeden” yetecek her türlü gıda üretimini kendisi yapmalı; tahıllarını stoklamalı, konserve, hatta et ürünlerini dahi konserve haline getirip devlet olarak gelecek zaman dilimine saklamalıdır.
Bunun nedeni gelecek 10-20 yıl içerisinde Anadolu coğrafyasında yetişen ürünlerin “soğuk kuraklık” nedeni ile kıtlığa dönüşecek olmasıdır.

Biraz açık bir ifade ile; domates üretimi için toprağın sıcaklığı (tava gelmesi), ayçiçek, şeker pancarı, pamuk, buğday, arpa, fasulye, fındık, fıstık vs. Tüm toprak ısı dereceleri düşeceğinden, verim azalacak; hatta toprak soğuktan üretemez, verim vermez hale gelecektir.

Ülkemizde seracılık teşvik edilmeli, tarımla iştigal eden köylüye şimdiden tüm devlet imkanları sağlanmalı, tam zamanlı ve dört mevsim üretime zorlanmalıdır.
Ayrıca denizlerimiz ve tatlı su kaynakları ile nehirlerimiz konusunda yapılacaklar var. (Burada bu konuya yer vermek istemiyorum, ayrı bir proje ve alınacak tedbir)
Ülkemiz, 100 Yıllık bir soğuma sürecine doğru girmektedir. Bu konuda başta ülkemiz olmak üzere tün Türk Dünyası konu hakkında uyarılmalı, ülkemizin komşuları ile 2050 yılına kadar gıda ve enerji konusunda işbirliği hususunda ülkemiz menfaatine önemli paylaşımlar - ilişkiler kurulmalıdır.
Bu makaleyi yazma konusunda zihnime ilham olan yakın arkadaşıma teşekkürlerimi sunar, tüm dünya insanlarına harflerimin kuvvetini kullanarak seslenip; dünyamızın ısınmadığını, aksine soğumaya başladığını, bu konuda ülkelerini yöneten insanlara gerekli önlemleri almaları gerektiğini anlatmalarını umut ediyorum.

Dünyamız 22. Yüzyıldan 23. Yüzyıl arası sıcak olacak. O sıcak günler için bir asır üşümek zorundayız. İlahi irade, 100 Yıllık döngü ve bilim bunu bize haber veriyor…

Selâm, Sevgi, Sıhhat İle...

.

Emrah Bekçi, dikGAZETE.com

-Yazar / Yönetmen, İnceleme / Araştırma, 2022-

 

(1) Bilim insanlarının bu bilimsel değerlendirmeleriyle ilgili ayrıntılı listeyi internet sitesinden okuya bilirsiniz. https://en.wikipedia.org/wiki/List_of_scientists_opposing_the_mainstream_scientific_assessment_ ofglobal_ warming.
(2) Şubat, 2022 Tarihinde Türkiye Konya’da gerçekleştirilen “İklim Şurası Kongresi”nde +1.5 Derece Gençlik Platformunun tanımladığı “Küresel Isınma ve iklim Değişikliği” manifestosundan.

(3) Grafikler, "Deep Truth", Gregg Braden, 2011.

YAZARIN DİĞER YAZILARI