Türk toplumlarında mahalle halkı birbirine kefildir yani bu Osmanlı geleneğinden bu zamane süregelmiş adettir.
Eski hukuk sisteminde, nezir adı altında halk arasında kefalete kadar süregelen bir anlayışla, o saha halkının belirli cezaları kabul ettiği şekilde yöneticilerince, ileri gelenlerince yapılan anlaşma biçimine sokulmuş idi ki karışıklık çıkaran veya isyan eden olursa hukuki hakkı verilirdi.
Osmanlı kanunnameleri, cemaat içerisinde eğer bir can alınırsa, suçlunun yakalanıp, teslimiyetini o cemaate verir idi ki aksi takdirde ağır cezalar öngörülürdü.
Toplumlarda günlük yaşamında mahalle ilişkileri, mahalle namusu, çocuğu, kahvesi, esnafı gibi kavramlarla insanların şahsi münasebetinin bilinçlendirilmesi öngörüldüğünden ananelerine sahip çıkabilmektedirler.
Bu toplum içerisinde azınlık olarak tabir edilen gayrimüslimlerce de uygun görülür ki Müslümanlarla her daim iç içe yaşamayı sürdürebilmişlerdir. Yerleşim yerlerinde hukuki boyutu halen de o beldenin siyasal, kültürel, sosyal yaşamlarıyla paralel olduğu gibi adaleti sağlayabilmeyi de bilmişlerdir.
Kamusal görev ve işlevlerince mahalle muhtarı, imamı, eğitimcisi olan insanlar, modern standartlara, ulusal eşitlik haklarına uyduğundan, toplumun en alt kesiminden başlayan huzur, büyüyerek kendini gösterebilmektedir.
Birlikte büyüyen insanların daha çok empati sahibi olduğu kanısıyla atasına, ailesine sahip çıkarak serkeşliğin ve başıboşluğun önüne çıkmıştır.
Batı toplumlarında, bunları görememenin en büyük sebebi elbette şu ana yazdıklarımın olmayışındandır.
Toplum içerisinde asayişin sağlanabilmesi ancak her bireyin sorumluluk altında yetişme bilincine bağlıdır.
Dışarıdan gelenlerin hayretlerle takip ettiği şey de budur. Çünkü yozlaşmış toplumlarda yetişenler adaleti, huzuru, sosyalleşmeye ülkemizde şahit oldukça gıpta ettikçe daha da misyoner zihniyeti öne çıkmaktadır.
Kendileri gibi yaşanmışlıklarını adapte etmeyi arzuladıklarından, geçmişten günümüze halen kendi pis adet ve inançlarını dayatma politikalarını yöneticilerimizden başlatmak suretiyle güdmektedirler.
İdeolojik spekülatif içerikli birçok subliminal projelerini başta medya, basın olmak suretiyle gençlerimize enjekte ederek bozmayı hedeflerler ki zamane ‘z kuşağı’ adlandırılan gençlerimizin akıllarını karıştırırlar.
Teknoloji çağında yaşanmışlıklarımızın faydalı kısmını alarak yol almamızın yanında, geçmişten süregelen deneyimlerimizi unutmamalıyız.
Özellikle kapitalizm dayatmaların, nakit sıkıntısı çektirerek kredi kartı kullandırılmasıyla, geri dönüşü olmayan borç altında yaşamını tedarik ettiren toplumlara dönüştürülmesiyle sonun başlangıcı başlatılmıştır.
Teyakkuzu, Arifane uzmanlarımızın, siyasetçilerimizin, politikacılarımızın, eğitimcilerimizin dört duvar arasından çıkarak, gerçekleri görerek toplumları uyarmaları gerekirken maalesef bir çoğu uyumayı kendilerine görev bilmektedir.
Önderlerin yanında köstek olmak yerine, destekleyenlerin olmasıyla engeller hep beraber aşılır.
Hususi siyaset yapılan, gazete ve edebiyat tartışmaları yürütüldüğü alanların kahvehane köşelerinden çekilerek temiz topluma yakışan şekilde ferah, güzide mekanların çoğaltılması temennisiyle…