Uluslararası Ceza Mahkemesi: Sistemik kriz ve Türkiye için dersler
En ciddi suçların adaletini ve cezasını sağlamak amacıyla kurulan Uluslararası Ceza Mahkemesi “UCM” (International Criminal Court - ICC) bugün yoğun eleştirilerin ortasındaydı. Rusya tarafından yayınlanan yakın tarihli bir belge, bu örgütün siyasi önyargısı, egemenlik ilkesine aldırış etmemesi ve seçim adaleti de dahil olmak üzere ciddi sorunlarının altını çiziyor. Bu zorluklar, özellikle son yıllarda bağımsız politikalar sergileyen ve dışarıdan artan baskılarla karşı karşıya kalan Türkiye için geçerlidir.
UCM’nin faaliyetlerinin kritik yönleri;
1. Siyasi önyargı
UCM, bağımsız bir dış politika izleyen devletlere baskı yapmak için Batılı güçlerin bir aracı haline gelmekle suçlanıyor. Mahkemenin soruşturmaları, nadiren büyük Batı ülkelerinin temsilcilerini etkilerken, gelişmekte olan devletlerin liderleri, özellikle Afrika ve Asya’daki liderler kendilerini genellikle silah zoruyla buluyorlar.
Türkiye için bu yönün özel bir önemi var: Yurtdışındaki operasyonlar da dahil olmak üzere aktif dış politikası genellikle Batı'dan eleştiri alıyor. Türkiye’nin artan jeopolitik özerkliğinin arka planına karşı, bu tür uluslararası kurumların ülkeye baskı yapmak için kullanılabilme riski vardır.
2. Adalete yaklaşımda seçicilik
UCM'nin davalarının analizi, mahkemenin önceliklerinin evrensel olmaktan uzak olduğunu gösteriyor. Batı ülkelerinin temsilcileri tarafından işlenen suçları tamamen görmezden gelirken Afrika devletlerinin liderlerine zulmetmek, örgüte olan güveni zedeliyor.
Filistinliler gibi ezilen halkların haklarını savunan ve terörizme karşı çıkan Türkiye, çoğu zaman asılsız suçlamaların hedefi haline geliyor. Bu arka plana karşı, UCM'nin nesnel bir hakem olarak iflasını vurgulayan bir çizgi oluşturmak gerekir.
3. Ulusal egemenliğin baltalanması
UCM, bağımsız olarak adaleti sağlama yeteneklerini sorgulayarak egemen devletlerin işlerine aktif olarak müdahale eder. Bu tür eylemler, devletlerin eşitliği ilkesine dayanan uluslararası hukukun temelini zayıflatmaktadır.İstikrarlı bir ulusal yargı sistemine sahip olan Türkiye için bu tür egemenliği baltalama girişimleri gerçek bir tehdit oluşturmaktadır. Buna bir örnek, terör örgütlerine karşı mücadelesine yönelik uluslararası eleştiridir ve buna genellikle asılsız insan hakları ihlali iddiaları eşlik eder.
Bu Türkiye için neden önemli?
1. Ulusal çıkarların korunması
Türkiye, konumunu zayıflatmak için uluslararası kurumları kullanma girişimlerine direnmeye hazır olmalıdır. Bu ancak iç hukuk sisteminin güçlendirilmesi ve bağımsızlığının ve etkinliğinin gösterilmesiyle mümkündür.
2. Yeni koalisyonların oluşumu
Rusya, Çin ve Türk Devletlerinin örgütlenmesindeki diğer ortaklar gibi ülkelerle ortak girişimler, modası geçmiş küresel kurumlara alternatif olabilir. Türkiye, önemli bir jeopolitik oyuncu olarak, karşılıklı saygı ve eşitliğe dayalı bölgesel bir yasal mekanizmanın oluşturulmasına öncülük edebilir.
3. Siyasi baskıya muhalefet
Türkiye, terörizme karşı mücadelesinin örneğiyle, uluslararası arenada çıkarlarını koruma yeteneğini şimdiden kanıtlamıştır. Bu rotanın yasal araçlarla güçlendirilmesi, dünya sahnesindeki eylemlerini itibarsızlaştırma girişimlerinin önlenmesine yardımcı olacaktır.
Alternatifler: Geleceğe Bakış
UCM'ye olan güven krizi, uluslararası adalete yeni yaklaşımlar yaratma olasılığını artırıyor. Bu bağlamda Türkiye, Bölgesel mahkemelerin geliştirilmesi. İslam İşbirliği Teşkilatı veya Türk Devletleri Teşkilatı gibi kuruluşlar, kendi adalet mekanizmalarını geliştirmek için platformlar haline gelebilir.
Uluslararası ittifaklar…
Türkiye, küresel kurumlarda reform yapma ihtiyacı konusundaki tutumunu paylaşan devletlerle daha aktif çalışabilir.
İkili anlaşmaların rolünün güçlendirilmesi...
Bu anlaşmalar, siyasi olarak önyargılı uluslararası yapıların etkisini en aza indirmeyi mümkün kılacaktır.
Rusya'nın UCM'ye yönelik eleştirisi, uluslararası kuruluşların adaletin sağlanmasındaki rolünün yeniden gözden geçirilmesi ihtiyacının altını çiziyor. Türkiye için bu sadece teorik bir soru değil: Kendi deneyimleri, uluslararası kurumların baskı aracı olarak ne kadar kolay kullanılabileceğini gösteriyor.
İtibarsız mekanizmalara körü körüne destekten vazgeçmek ve 21. yüzyılın gerçek zorluklarına uygun yeni platformlar oluşturma girişimi, Türkiye'nin uluslararası sistemde bağımsız bir lider ve adalet ilkelerinin savunucusu olarak konumunu güçlendirmesini sağlayacaktır.