Seçimler öncesi son durum: Almanya’yı ne bekliyor?

Seçimler öncesi son durum: Almanya’yı ne bekliyor?

Kampanya sürecinde partilerin programında ekonomik, sosyal, enerji, iklim politikaları ve Ukrayna savaşı gibi konular öne çıksa da, ocak ayı ortası itibarıyla siyasetçilerin söylemlerinde özellikle göç konusu daha fazla tartışılmaya başlanmıştır

İstanbul

SETA Berlin Araştırma Direktörü M. Erkut Ayvaz, Almanya seçimlerinin son düzlüğünde seçim sürecini ve sonuçlara dair olası ihtimalleri kaleme aldı.

***

Aralık 2021 itibarıyla görevde bulunan ve üç partiden oluşan Almanya’daki federal hükümet Kasım 2024’te sona ermiştir. Bunun neticesinde esasen Eylül 2025 için planlanan Federal Meclis seçimleri erkene çekilmiş ve 23 Şubat 2025’te gerçekleştirilmesi kararlaştırılmıştır. Geride bırakılan yaklaşık 2 ayda partilerin kampanya sürecine şahit olunurken şansölye adaylarının söylemlerinin yanı sıra siyasi partilerin seçim programları da gündemde kısmen yer bulmuştur. Seçimlerin ardından koalisyon görüşmelerinin gerçekleşmesi ve en nihayetinde yeni bir koalisyon hükümetinin kurulmasına kadar Şansölye Olaf Scholz liderliğindeki Sosyal Demokrat Partinin (SPD) ve Yeşillerden oluşan azınlık hükümeti göreve devam edecektir.

Şansölye adayları...

2021’e kadar geleneksel olarak yalnızca Hristiyan Birlik Partileri (CDU/CSU) ile SPD birer şansölye adayı belirlerken, bu iki partiden birisinin seçimleri birinci sırada bitirmesi muhtemeldi. Almanya tarihinde federal düzlemdeki seçimler geleneksel olarak bu şekilde sonuçlanmıştır. Merkezde yer aldığı ileri sürülen bu iki büyük partiden birine mensup şansölyelerin kurduğu koalisyon hükümetleri göreve gelmiştir. Diğer yandan ilk kez 2021’de Yeşiller bir şansölye adayı belirleyerek, o dönemin anketlerindeki kısmen başarılı oy oranlarını baz alarak yüksek bir hedef koymuştur. Ancak arzu edilen başarı o dönemki şansölye adayının kampanya sürecindeki performansı sebebiyle yakalanamamıştır.

Son olarak 2025 seçimlerine yönelik de Yeşiller’in güncel anketlerde bu defa daha düşük oy oranları söz konusu olmasına rağmen yine bir şansölye adayı belirlemesi dikkati çekmiştir. Bu seçim döneminde aşırı sağcı Almanya için Alternatif Partisi (AfD) de bir şansölye adayı açıklamıştır. Özellikle Yeşiller’in seçimleri birinci sırada bitirmesine gerçekçi bir zeminde yaklaşılmamasına rağmen bir şansölye adayının açıklanması, 2024’ün başında kurulan sol popülist çizgideki Birlik Sahra Wagenknecht (BSW) Partisinin de bir şansölye adayını belirlemesine neden olmuştur.

Partilerin seçim programları...

Partilerin seçim programlarında benzerliklere rağmen farklılıklar da dikkati çekmektedir. SPD’nin seçim programında 2021’deki seçimlere benzer şekilde sosyal güvenlik, maaşlarda ve özellikle asgari ücrette artış gibi vaatler öne çıkarken, CDU’nun seçim programında vergi indiriminin yanı sıra göç ve güvenlik konusunun öne çıktığı gözlenmektedir.

Hür Demokrat Parti (FDP) ekonomi odaklı vaatlerle öne çıkarken Yeşiller de iklim koruma hedeflerinin ne ölçüde finanse edilebileceği üzerinde durmaktadır. AfD’nin ise Avrupa’daki diğer popülist partilere benzer şekilde göç ve güvenlik odaklı son derece keskin hedeflerine rastlanmaktadır. BSW özellikle Almanya’nın Ukrayna’ya yönelik sürdürdüğü silah yardımlarının sonlandırılması ve Rusya’dan yeniden doğal gaz alımına başlanarak ekonomideki sorunların üstesinden gelinmesi hedeflemektedir.

Kampanya sürecinde partilerin seçim programlarında ekonomik sorunlara dair çözüm önerileri, sosyal, enerji, iklim politikalarının yanı sıra Ukrayna’daki savaş gibi konular öne çıksa da siyasetçilerin söylemlerinde ve tartışmalarda özellikle ocak ayı ortası itibarıyla bilhassa göç konusu üzerinde durulduğu söylenebilir.

Kampanya sürecinde öne çıkan husus: Göç meselesi...

Seçimleri birinci sırada bitirmesi tahmin edilen CDU/CSU’nun şansölye adayı Friedrich Merz bu seçimlerde Almanya’daki ekonomik sorunları ve buna yönelik çözüm önerilerini konuşmak istediğini, göç meselesine ise odaklanmak istemediğini açıklamıştı. Gelinen aşamada ise ağırlıklı olarak göç konusunun ele alındığı söylenebilir. Bilhassa ocakta Aschaffenburg, şubatta ise Münih’te gerçekleşen saldırıların akabinde göç konusu siyasetin merkezinde yer aldı.

CDU/CSU’nun Federal Meclis’e AfD’nin de desteğini göze alarak sunduğu önerge ve hatta bir yasa tasarısı kampanya sürecine damga vurdu. Her ne kadar bağlayıcılığı bulunmayan önerge başta CDU/CSU ve AfD’li milletvekillerinin oylarıyla kabul edilse de daha sonraki günlerde meclise gelen ve göçü sınırlandırma hedefi taşıyan spesifik bir yasa tasarısı ise bazı CDU’lu milletvekillerinin oylamaya katılmaması sebebiyle gerekli çoğunluğu sağlayamadı. Bir önceki dönem Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in de (CDU) şaşırtıcı bir şekilde konuya dahil olarak Merz’in bu yaklaşımına yönelik eleştirel bir açıklamada bulunması, bazı CDU’luların kararını etkiledi.

Merz’in CDU/CSU’da geçerli olan, aşırı sağcı AfD ile işbirliği yapmama ilkesini fiilen askıya alan bu adımının kendisine ve partiye olumsuz yansıyacağı öngörüleri dahi yapıldı. Ayrıca Şansölye Scholz (SPD) uyarılarda bulunarak Avusturya’daki güncel gelişmelere ve aşırı sağcılarla muhafazakarların koalisyon görüşmelerine işaret etti. CDU/CSU-AfD arasında bir koalisyon olasılığının da gündeme gelebileceği endişeleri dile getirilirken Merz ve partisi ise AfD ile işbirliği yapılmadığını ve gelecekte de yapılmayacağını dile getirdi. Buna rağmen Almanya’nın çeşitli şehirlerinde aşırı sağa karşı yüksek katılımlı protesto gösterileri düzenlendi.

Genel olarak ise Alman ekonomisindeki durgunluk, dış politikadaki zorluklar ve bilhassa Almanya’nın Ukrayna politikası veya ABD ile ilişkilerinin nasıl olacağı ve hatta Orta Doğu politikasındaki inandırıcılık sorununun nasıl giderileceği soruları kampanya sürecinde sadece cılız bir şekilde gündeme geldi. Göç konusunun merkezde yer aldığı kampanya sürecinde neredeyse tüm partilerin “düzensiz göç” meselesinde daha katı bir çizgiyi ve sınırlandırma yanlısı politikaları savunduğu, ancak uygulama ve yöntem açısından farklı yaklaşımları benimsedikleri söylenebilir. Partiler arasındaki bu benzeşen söylem ve tutumun ise bilhassa uzun yıllardır bu konuyu öne çıkaran aşırı sağcı AfD’ye yine olumlu yansıdığı tahmin edilebilir.

23 Şubat öncesi yapılan güncel anketlerde meclisteki tartışmalı oylamalara rağmen genel olarak büyük oy değişimlerinin yaşanmadığı gözlendi. CDU/CSU yüzde 29-34’lük oy oranıyla birinci sırada yer almayı sürdürürken Merz’in rakibi Scholz’un partisi SPD ise uzun bir süre yüzde 15 ve kısmen birkaç puan üstüne çıkmak dışında başarılı olamadı. Scholz’un kampanya sürecinin başında oy farkını kapatacağı yönündeki iddiasının ise muhtemeldir ki kalan birkaç gün içerisinde gerçekleşmesine dair inanç da zayıfladı. Aşırı sağcı AfD’nin oy oranı ise yüzde 20 ve üstünde yer alarak uzun bir süre ikinci sırada olmayı sürdürdü. Yeşiller yüzde 12-15’lik bir oy oranıyla SPD’nin ardından dördüncü sırada yer alırken, FDP’nin baraj altı kalması olasıdır. Sol Parti ve BSW’nin de yüzde 5 seçim barajını geçip geçemeyecekleri ise belirsizdir.

Seçimlerin ardından CDU/CSU liderliğinde SPD ile bir “büyük koalisyon” veya CDU/CSU-Yeşiller koalisyonunun kurulabileceğine işaret ediliyor. Ancak kardeş parti CSU’nun, bilhassa ekonomik sorunları Yeşiller’le yoğun bir şekilde ilişkilendirerek bu partiyle koalisyonu katı bir şekilde reddetmesi ilk ihtimali daha olası kılıyor.

Tüm partilerin aşırı sağcı AfD ile koalisyon kurmayı reddetmesi sebebiyle AfD’nin birinci parti gelse dahi şimdilik herhangi bir şekilde iktidar ortağı olması öngörülmüyor. Aşırı sağcı AfD’nin uzun vadeli yükselişinin devam etmesi tahminleri bir yana, seçim sürecinde de geçmişte olduğu gibi aşırı sağcı ve popülist söylemlerinin diğer partiler tarafından da doğrudan veya dolaylı olarak tercih edildiği söylenebilir.

Seçim kampanya sürecinde başta ekonomik sorunlar olmak üzere, enerji krizi, bütçe sorunu, altyapı eksiklikleri, dış politikadaki belirsizlikler ve özellikle yeni ABD Başkanı Trump döneminde ikili ilişkileri nelerin beklediği soruları, tam anlamıyla ele alınamadı. Geçmişteki seçimlerde olduğu gibi daha çok popülist söylem ve tercihlerin normalleştirilmeye devam edilmesine şahit olundu. Tüm bunlar göz önüne alındığında, bu yaklaşımların kronikleşmekte olan sorunlara çözümler sunması beklenmemelidir.

[M. Erkut Ayvaz, SETA Berlin Araştırma Direktörüdür.]

Kaynak: AA

.

dikGAZETE.com

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ
...