‘Bilim, bilim, bilim…’ nedir sahi?

‘Bilim, bilim, bilim…’ nedir sahi?

‘Bilim, bilim, bilim…’ nedir sahi? ‘Bilim, bilim, bilim…’ nedir sahi?

Alandaki başka uzmanları can kulağıyla dinliyorlar ve kendileri arasında da net olarak anlaşmışlar sanırsın.

Bize henüz ilkokulda öğretilen: "Bilimsel deneylerin etkilenmemiş kontrol grubuyla değerlendirmesi elzem. Yoksa halen bir teori, varsayım olarak değerlendirilmeli."

Sonraları eğitim-öğretim de bitti, yalnızca 'eğitim' kaldı.

Eğitim! Ucu çok açık bir konu. Son dönemde insanların ne kadar 'şahane' eğitilebileceklerini açıkça görüyoruz.

Öğretim başka. Kişisel beceri ve değerlendirmeye alan bırakır. 

Anlaşıldığı üzere 'eğitile eğitile' bazı kafalar uçmuş. "İşin uzmanıyım" diyenler dahil, kendileri şahsen araştırmayı gözlemlemeyi bırakmış. Merkezi otoritenin ekranına düşürdüğünü bilim diye satıyor. Israrla hem de. Şaşılacak had emin.

Asıl şaşkınlığım, belirli bir yaş üzeri grubun da bu furyaya kapılması.

Her şeyleri ekranlardan öğrenmeyen nesil, hangi ara bu hale geldi asıl?

Yıllarca 'bilim' diye yutturulanların bir bir çürütülmesini bizzat yaşamış olanlar siz değil misiniz sahi?

Bilim; her şeyleri kesin bilen sabit fikir mi demek? 

Çok fazla bilinmezlik barındıran bir konuda "Kesin biliyorum!..” denilebilir mi?

Bizim bildiğimiz bilim 'bilmemekle' başlar. 

Göz boyayan, burnun dibindekileri görmeye izin vermeyen hep bu sabit fikirler değil midir?

Matematik "Sonsuz olasılık" diyor, bir düşün!.. 

Bu olasılık deryasında, bir gün bilinen yarın küçücük bir ayrıntı eklendiğinde hükümsüz kalabilir veya bambaşka bir bakış açısıyla değerlendirilebilir.

Televizyonlarda 'haber' sayılanları, 'bilim' denilenleri, okutulanları, dayatmaları yalayıp yutmadan önce şöyle bir gözlem ve düşünce süzgecinden geçirmeyi öğrettiler bize. 

Hadi başlangıçta halen ‘bilinmez'di. Şüpheci olmak veya korkmak anlaşılır bir durumdu.

Aradan koca 2 yıl geçti.

Ekranlardan yağdırılan nosebo etkilerine bağışık koca bir kitle, yok hükmünde yaşamış. Kendileri ve yakınları hep iyi.

Ötesi, maskeli faşist dikta ortadan kaldırılsa, etrafta tek delili bulunmayan bir salgın güya.

Kaldı ki bu kadar uzatılmış sündürülmüş 'salgınsal' bir 'güncelleme', tabiatın tabiatına aykırı.

"SALGIN YOK!..” diyemeyen, 

"Maskeleri de çıkarın atın. Allah'ın verdiği nefese karışmak kimsenin haddi değil. Oksijen temel yaşam kaynağınız." konusunu ifade edemeyen, 

halen "Aşı" tanımını kullanarak olumlu veya olumsuz önermelerde bulunan bir tek siyasiyi de tanımıyorum. 

Bazıları boşuna 'aşı karşıtları' olarak etiketledikleri kitleye arka çıkarak prim yapmaya da çalışmasın.

Ortadaki bir 'aşı' dahi o-la-maz.

NOKTA.

Bunun tartışılacak başkaca bir hususu da yok haliyle. Basitçe süre yetmiyor ve araştırma normları oldukça bilimdışı.

İnsan çıldıracak gibi oluyor.

'Bilmiyorum' bakış açısı ile araştırıyorsun. Tüm resmi belgeler, websitesi içerikleri de iddialarla taban tabana çelişiyor

Deneysel bakış açısı açık seçik ortada.

Fakat 'deney' bile denemez zira deney için yaptığını gözlemek ve takip etmek şart. Sonuca etkilerini her yönüyle kabul etmek de. 

Burada, ne olduğu belirsiz, sonuçları kısa uzun vadede bilinemeyecek bir uygulamanın toplumlara toptan sıkılıp geçilmesi söz konusu. 

Buna ne denir kendileri karar versin artık.

Kontrol grubu desen hak gettire. 

Etkilenmemiş demek etkilenmemiş demektir. 

'Plasebo kontrollü' dahi etkilenmiş demektir. Bu kişi, öncelikle bu hastalığın varlığına ve ilacının verildiğine inanıyor.

Onu da geçelim. Kontrol grubu olarak başka ilaçlar kullanılmaya başlanmış.

Bunlar da olabilir. Lakin halen etkilenmemiş kontrol grubuyla beraber incelenmek şartıyla.

Misal, bazıları için de 'hastalık' tanımı ilginçtir. Hastalık denilen bedenin zihin-duygu-fizik bütününde bir 'parazite' karşı verdiği tepkilerin belirtileri.

Yeni icat, sözde virüs bulduğu sanılan testsiz asla bilinemeyen 'potansiyel taşıyıcı' filan gibi icatlar da saçmalığın daniskası.

Beden dediğimiz muazzam bir-bütün sır. Tek bilebileceğin gözlemci etkin olarak etkin.

Zihin ve duygu alanı ayrı tutulamaz. Bunu da bal gibi biliyorlar aslında.

Zihinlere, duygulara aşırı doz korku soslu 'nosebo' etkileri salmaları da bundan.

Peki neden neden neden?

Tek dert korku titreşimini aktif tutmak. Düşük titreşimli bilinçlerin daha yüksek titreşimlerde barınması mümkün değil.

Sevgi ve korku tek bir enerji esasında. Hepimize deneyimle malumdur:

Korkan’da sevgi barınamaz, özden sevende korku...

Tıpkı nefes alıp verdiğimiz, göz açıp kapadığımız gibi, bu alemin enerjisinin de tabii bir ahengi-ritmi var.

Bunun yükselişe pik yaptığı dönemlerde insanlık mtDNA enerji alanında kendiliğinden silkeleniyor ve enerjisi kayıtlardan zanlardan saflaşarak bir şekilde yükseliş bilincine 'güncelleniyor.'

Beklenen 'aydınlanma çağı' hiç gelmesin yani...

DNA deyince de hep yalnızca hücre çekirdeği paketi konuşulur. Şekillendiren enerji-alan diyebileceğimiz 'eşi' mtDNA, nam-ı diğer mitokondri DNA lügatlarında yok sanki.

DNA tohum, mtDNA bunun şekillendiği beslendiği büyüdüğü enerji, rahim say. Bunlar ayrı değerlendirilebilir mi?

Diyelim ki elinde iki boyutlu bir inşaat mavi kopyası var. Bu kaç mimar elinde ve çevre koşullarında kaç farklı şekil alırdı? Hepsi benzersiz olurdu değil mi?

Mavi kopya’ hep aynı. Ama bunu üçüncü boyuta şekillendiren bununla ne yapacağına karar veren bilinç.

Ekranlardan salgın nosebo etkilerine bağışık kitle, şu iki senede önemli bir bulgu ortaya koydular. Sosyal medyadan da bas bas bağırıyorlar. "Bizi görün tanıyın artık!

Çoğu öncesinde aktif bir kullanıcı bile değilken 'yalnızlıktan' bakınmış ilkin.

Çığ gibi büyüseler de “duymak isteyen, can kulağıyla dinleyen var” diyemeyiz.

Verilenler ise kesinlikle cevap değil hep tepki

Bu kitleyi tanımak o kadar zoruna gidiyor. Tanırlarsa bütün foyalar ortaya çıkar, tüm 'bilinenler' hükümsüz kalır. Asıl bu korkuyla yaşıyor aslında. 

Zira karşısındaki bildiğin bilimsel kontrol grubu. Etkilenmemiş grup.

Bağışıklık sistemi ifadesi de ilginç. Sistemin esası bu. Zaten öyle. 

Bütünsel sistem, muazzam gizemli bir şaheser.

Bir Allah'ın kulu da bunun parçalarını bizleyip kurcalayıp daha iyisini yapabileceğini iddia edecek kadar bir halt bilmiyor. Bu sistem hakkında en ufak bir fikrimiz yok aslında. Hiçbirimizin.

Tek bildiğimiz bu: Plasebo etkisi deyip geçmiş.

Aslında bu, nosebo etkileri ortadan kaldırıldığı vakit sistemin kendi mükemmel işlevine geri dönmesi demek.

Zihniyete manipülasyon ortadan kaldırılınca duygu alanı dinginleşir. 

Korku ortadan kalkınca enerji saflaşır. Bu da sistemin özüne dönmesini sağlar.

Hepsi bu.

Ötesi bilinmez. 

Ondandır, bunlara "Var böyle bir şey ama nesini nasılını bilmiyoruz!..” ifadeleriyle 'bilimdışı' algısı da yaparlar. 

Evet, bu sistem çok bilinmediğinde çalışır.

Saf itimatla.

Zira asıl 'hastalandıran', bir bir biriktirip şişirdiğimiz sabit fikirli inançlarımız. Bu inançların köpürttüğü ve de üstelik ötelediğimiz duygular. 

O beğenmediğimiz duygular öz be öz yaşam kaynağı enerjimiz. Bedenimizin içeriden veya tezahür dediğimiz 'dışarıdan' bunlara verdiği tepkiyi görüyoruz.

Sağlam vücut sağlam kafada bulunur:

Ne biliyorsun ki bu derya denizde?:

"Bunun hakkında hiçbir fikrim olmasaydı neleri fark ederdim?

Sonsuz olasılıklardan yalnızca biri ya her an:

"Başka neler mümkün?"

***

Peki 'bilimsel şüpheci' ne yapar, nasıl olur?

Birkaç ay önce ‘twitter'da paylaştığım bir dizide bir olasılıktan bahsetmiştim:

BİLİMSEL DENEY 

Herkes yapabilir. Asıl konu imkanlar dahilinde gözlemlemek neticede. 

Hani ünlü bir pirinç deneyi var. Olumlu ve olumsuz etkilenmiş kapların sonucunu inceler.

Bir bilimsel şüpheci ne yapar? Oturur deneyi kendisi yapar.

:

Üç bardak aldım ve etiketledim. Üçüncüde etiket yok. Başıboş bırakılmış. Etkilenmemiş kontrol grubunu da ekledim:

1- Seni Seviyorum.

2- Senden nefret ediyorum.

3-

“Facebook” sayfamdan süreci başından itibaren fotoğraflarla paylaştım. 

Sonuç:

Bunların olumlu etkilenmiş olanı en iyi durumdaydı fakat halen ufak tefek küflenmeler mevcuttu.

KONTROL GRUBU

Bu 1. Grup gözlemci inanç ve etkilerine maruz kalacaktı. Bu nedenle eşzamanlı olarak 2. bir grup daha hazırlamıştım. 

Bunu yalnızca hazırlarken gördüm. Sonrasında kendim veya bir başkası gözlemlemedi.

1. grubun değerlendirilmesinin ardından bunu da kontrol ettim.

Gözlemci etkilerinden uzak tutulmuş bu 2. grupta sonuç:

Hiç etkilenmemiş seçenek şaşırtıcı bir şekilde halen lekesizdi. 

Olumlu etkilenen de olumsuzdan biraz daha iyiydi yalnızca. 

Yine burada düşünülmesi gereken. 

Tek gözlemci etkisi olarak: "Gölge etme başka ihsan istemez." inancım.

Bu deneyde, tek gözlemcinin bu inancı ne kadar etkiliydi? Bu halen deneydeki bilinmeyen.

Bu deneyi çok sayıda başkaları da yaparsa biraz daha netleşir belki.

Halen gözlemci etkisine maruz kalmamış olanı olmayacak...

Halen, sonsuz benzersizlerin açık kanıtı bulunan bu alemde o kadar da bilenemeyecek.

İşte bana soruyorsa, bilim budur. Ne kadar bilim sayarsa artık...

Ötesine de "Varsayımlardan bir demet." çok zorlarsa da "Ezberden tırıvırı" deyip geçebiliriz. Kim olursa olsun. 

Yeri geldiğinde bu kendi zihniyetimiz de olabilir elbet. 

Şuurla baktığımızda;

BU

BU?

BU hayatı yalnızca tek bir 'kişi' gözlemledi.

ve

GÖLGE ETME BAŞKA İHSAN İSTEMEZ

.

Sümeyya Demirel, dikGAZETE.com

Çürütülen bilimsellik güncel bir konuymuş da!.. Yıl geçmeden çürütülen 'bilimselliğe' örnek:

Favipiravir KÜB içeriksizliği

Alandaki başka uzmanları can kulağıyla dinliyorlar ve kendileri arasında da net olarak anlaşmışlar sanırsın.

Bize henüz ilkokulda öğretilen: "Bilimsel deneylerin etkilenmemiş kontrol grubuyla değerlendirmesi elzem. Yoksa halen bir teori, varsayım olarak değerlendirilmeli."

Sonraları eğitim-öğretim de bitti, yalnızca 'eğitim' kaldı.

Eğitim! Ucu çok açık bir konu. Son dönemde insanların ne kadar 'şahane' eğitilebileceklerini açıkça görüyoruz.

Öğretim başka. Kişisel beceri ve değerlendirmeye alan bırakır. 

Anlaşıldığı üzere 'eğitile eğitile' bazı kafalar uçmuş. "İşin uzmanıyım" diyenler dahil, kendileri şahsen araştırmayı gözlemlemeyi bırakmış. Merkezi otoritenin ekranına düşürdüğünü bilim diye satıyor. Israrla hem de. Şaşılacak had emin.

Asıl şaşkınlığım, belirli bir yaş üzeri grubun da bu furyaya kapılması.

Her şeyleri ekranlardan öğrenmeyen nesil, hangi ara bu hale geldi asıl?

Yıllarca 'bilim' diye yutturulanların bir bir çürütülmesini bizzat yaşamış olanlar siz değil misiniz sahi?

Bilim; her şeyleri kesin bilen sabit fikir mi demek? 

Çok fazla bilinmezlik barındıran bir konuda "Kesin biliyorum!..” denilebilir mi?

Bizim bildiğimiz bilim 'bilmemekle' başlar. 

Göz boyayan, burnun dibindekileri görmeye izin vermeyen hep bu sabit fikirler değil midir?

Matematik "Sonsuz olasılık" diyor, bir düşün!.. 

Bu olasılık deryasında, bir gün bilinen yarın küçücük bir ayrıntı eklendiğinde hükümsüz kalabilir veya bambaşka bir bakış açısıyla değerlendirilebilir.

Televizyonlarda 'haber' sayılanları, 'bilim' denilenleri, okutulanları, dayatmaları yalayıp yutmadan önce şöyle bir gözlem ve düşünce süzgecinden geçirmeyi öğrettiler bize. 

Hadi başlangıçta halen ‘bilinmez'di. Şüpheci olmak veya korkmak anlaşılır bir durumdu.

Aradan koca 2 yıl geçti.

Ekranlardan yağdırılan nosebo etkilerine bağışık koca bir kitle, yok hükmünde yaşamış. Kendileri ve yakınları hep iyi.

Ötesi, maskeli faşist dikta ortadan kaldırılsa, etrafta tek delili bulunmayan bir salgın güya.

Kaldı ki bu kadar uzatılmış sündürülmüş 'salgınsal' bir 'güncelleme', tabiatın tabiatına aykırı.

"SALGIN YOK!..” diyemeyen, 

"Maskeleri de çıkarın atın. Allah'ın verdiği nefese karışmak kimsenin haddi değil. Oksijen temel yaşam kaynağınız." konusunu ifade edemeyen, 

halen "Aşı" tanımını kullanarak olumlu veya olumsuz önermelerde bulunan bir tek siyasiyi de tanımıyorum. 

Bazıları boşuna 'aşı karşıtları' olarak etiketledikleri kitleye arka çıkarak prim yapmaya da çalışmasın.

Ortadaki bir 'aşı' dahi o-la-maz.

NOKTA.

Bunun tartışılacak başkaca bir hususu da yok haliyle. Basitçe süre yetmiyor ve araştırma normları oldukça bilimdışı.

İnsan çıldıracak gibi oluyor.

'Bilmiyorum' bakış açısı ile araştırıyorsun. Tüm resmi belgeler, websitesi içerikleri de iddialarla taban tabana çelişiyor

Deneysel bakış açısı açık seçik ortada.

Fakat 'deney' bile denemez zira deney için yaptığını gözlemek ve takip etmek şart. Sonuca etkilerini her yönüyle kabul etmek de. 

Burada, ne olduğu belirsiz, sonuçları kısa uzun vadede bilinemeyecek bir uygulamanın toplumlara toptan sıkılıp geçilmesi söz konusu. 

Buna ne denir kendileri karar versin artık.

Kontrol grubu desen hak gettire. 

Etkilenmemiş demek etkilenmemiş demektir. 

'Plasebo kontrollü' dahi etkilenmiş demektir. Bu kişi, öncelikle bu hastalığın varlığına ve ilacının verildiğine inanıyor.

Onu da geçelim. Kontrol grubu olarak başka ilaçlar kullanılmaya başlanmış.

Bunlar da olabilir. Lakin halen etkilenmemiş kontrol grubuyla beraber incelenmek şartıyla.

Misal, bazıları için de 'hastalık' tanımı ilginçtir. Hastalık denilen bedenin zihin-duygu-fizik bütününde bir 'parazite' karşı verdiği tepkilerin belirtileri.

Yeni icat, sözde virüs bulduğu sanılan testsiz asla bilinemeyen 'potansiyel taşıyıcı' filan gibi icatlar da saçmalığın daniskası.

Beden dediğimiz muazzam bir-bütün sır. Tek bilebileceğin gözlemci etkin olarak etkin.

Zihin ve duygu alanı ayrı tutulamaz. Bunu da bal gibi biliyorlar aslında.

Zihinlere, duygulara aşırı doz korku soslu 'nosebo' etkileri salmaları da bundan.

Peki neden neden neden?

Tek dert korku titreşimini aktif tutmak. Düşük titreşimli bilinçlerin daha yüksek titreşimlerde barınması mümkün değil.

Sevgi ve korku tek bir enerji esasında. Hepimize deneyimle malumdur:

Korkan’da sevgi barınamaz, özden sevende korku...

Tıpkı nefes alıp verdiğimiz, göz açıp kapadığımız gibi, bu alemin enerjisinin de tabii bir ahengi-ritmi var.

Bunun yükselişe pik yaptığı dönemlerde insanlık mtDNA enerji alanında kendiliğinden silkeleniyor ve enerjisi kayıtlardan zanlardan saflaşarak bir şekilde yükseliş bilincine 'güncelleniyor.'

Beklenen 'aydınlanma çağı' hiç gelmesin yani...

DNA deyince de hep yalnızca hücre çekirdeği paketi konuşulur. Şekillendiren enerji-alan diyebileceğimiz 'eşi' mtDNA, nam-ı diğer mitokondri DNA lügatlarında yok sanki.

DNA tohum, mtDNA bunun şekillendiği beslendiği büyüdüğü enerji, rahim say. Bunlar ayrı değerlendirilebilir mi?

Diyelim ki elinde iki boyutlu bir inşaat mavi kopyası var. Bu kaç mimar elinde ve çevre koşullarında kaç farklı şekil alırdı? Hepsi benzersiz olurdu değil mi?

Mavi kopya’ hep aynı. Ama bunu üçüncü boyuta şekillendiren bununla ne yapacağına karar veren bilinç.

Ekranlardan salgın nosebo etkilerine bağışık kitle, şu iki senede önemli bir bulgu ortaya koydular. Sosyal medyadan da bas bas bağırıyorlar. "Bizi görün tanıyın artık!

Çoğu öncesinde aktif bir kullanıcı bile değilken 'yalnızlıktan' bakınmış ilkin.

Çığ gibi büyüseler de “duymak isteyen, can kulağıyla dinleyen var” diyemeyiz.

Verilenler ise kesinlikle cevap değil hep tepki

Bu kitleyi tanımak o kadar zoruna gidiyor. Tanırlarsa bütün foyalar ortaya çıkar, tüm 'bilinenler' hükümsüz kalır. Asıl bu korkuyla yaşıyor aslında. 

Zira karşısındaki bildiğin bilimsel kontrol grubu. Etkilenmemiş grup.

Bağışıklık sistemi ifadesi de ilginç. Sistemin esası bu. Zaten öyle. 

Bütünsel sistem, muazzam gizemli bir şaheser.

Bir Allah'ın kulu da bunun parçalarını bizleyip kurcalayıp daha iyisini yapabileceğini iddia edecek kadar bir halt bilmiyor. Bu sistem hakkında en ufak bir fikrimiz yok aslında. Hiçbirimizin.

Tek bildiğimiz bu: Plasebo etkisi deyip geçmiş.

Aslında bu, nosebo etkileri ortadan kaldırıldığı vakit sistemin kendi mükemmel işlevine geri dönmesi demek.

Zihniyete manipülasyon ortadan kaldırılınca duygu alanı dinginleşir. 

Korku ortadan kalkınca enerji saflaşır. Bu da sistemin özüne dönmesini sağlar.

Hepsi bu.

Ötesi bilinmez. 

Ondandır, bunlara "Var böyle bir şey ama nesini nasılını bilmiyoruz!..” ifadeleriyle 'bilimdışı' algısı da yaparlar. 

Evet, bu sistem çok bilinmediğinde çalışır.

Saf itimatla.

Zira asıl 'hastalandıran', bir bir biriktirip şişirdiğimiz sabit fikirli inançlarımız. Bu inançların köpürttüğü ve de üstelik ötelediğimiz duygular. 

O beğenmediğimiz duygular öz be öz yaşam kaynağı enerjimiz. Bedenimizin içeriden veya tezahür dediğimiz 'dışarıdan' bunlara verdiği tepkiyi görüyoruz.

Sağlam vücut sağlam kafada bulunur:

Ne biliyorsun ki bu derya denizde?:

"Bunun hakkında hiçbir fikrim olmasaydı neleri fark ederdim?

Sonsuz olasılıklardan yalnızca biri ya her an:

"Başka neler mümkün?"

***

Peki 'bilimsel şüpheci' ne yapar, nasıl olur?

Birkaç ay önce ‘twitter'da paylaştığım bir dizide bir olasılıktan bahsetmiştim:

BİLİMSEL DENEY 

Herkes yapabilir. Asıl konu imkanlar dahilinde gözlemlemek neticede. 

Hani ünlü bir pirinç deneyi var. Olumlu ve olumsuz etkilenmiş kapların sonucunu inceler.

Bir bilimsel şüpheci ne yapar? Oturur deneyi kendisi yapar.

:

Üç bardak aldım ve etiketledim. Üçüncüde etiket yok. Başıboş bırakılmış. Etkilenmemiş kontrol grubunu da ekledim:

1- Seni Seviyorum.

2- Senden nefret ediyorum.

3-

“Facebook” sayfamdan süreci başından itibaren fotoğraflarla paylaştım. 

Sonuç:

Bunların olumlu etkilenmiş olanı en iyi durumdaydı fakat halen ufak tefek küflenmeler mevcuttu.

KONTROL GRUBU

Bu 1. Grup gözlemci inanç ve etkilerine maruz kalacaktı. Bu nedenle eşzamanlı olarak 2. bir grup daha hazırlamıştım. 

Bunu yalnızca hazırlarken gördüm. Sonrasında kendim veya bir başkası gözlemlemedi.

1. grubun değerlendirilmesinin ardından bunu da kontrol ettim.

Gözlemci etkilerinden uzak tutulmuş bu 2. grupta sonuç:

Hiç etkilenmemiş seçenek şaşırtıcı bir şekilde halen lekesizdi. 

Olumlu etkilenen de olumsuzdan biraz daha iyiydi yalnızca. 

Yine burada düşünülmesi gereken. 

Tek gözlemci etkisi olarak: "Gölge etme başka ihsan istemez." inancım.

Bu deneyde, tek gözlemcinin bu inancı ne kadar etkiliydi? Bu halen deneydeki bilinmeyen.

Bu deneyi çok sayıda başkaları da yaparsa biraz daha netleşir belki.

Halen gözlemci etkisine maruz kalmamış olanı olmayacak...

Halen, sonsuz benzersizlerin açık kanıtı bulunan bu alemde o kadar da bilenemeyecek.

İşte bana soruyorsa, bilim budur. Ne kadar bilim sayarsa artık...

Ötesine de "Varsayımlardan bir demet." çok zorlarsa da "Ezberden tırıvırı" deyip geçebiliriz. Kim olursa olsun. 

Yeri geldiğinde bu kendi zihniyetimiz de olabilir elbet. 

Şuurla baktığımızda;

BU

BU?

BU hayatı yalnızca tek bir 'kişi' gözlemledi.

ve

GÖLGE ETME BAŞKA İHSAN İSTEMEZ

.

Sümeyya Demirel, dikGAZETE.com

Çürütülen bilimsellik güncel bir konuymuş da!.. Yıl geçmeden çürütülen 'bilimselliğe' örnek:

Favipiravir KÜB içeriksizliği