HÖH! Bunlar gerçek olamaz!
HÖH! Bunlar gerçek olamaz!
- 11-12-2023 08:38
- 3198
- 11-12-2023 08:38
- 3198
HÖH!
BUNLAR GERÇEK OLAMAZ!
İnsanlar, saçma-sapan diziler ve filmler izliyorsa, gerçekler fazlasıyla saçma gelmeye başlamıştır.
Gerçek diyaloglar, yazılanlardan çok daha saçma.
Gerçekte olup bitenler, gösterilenlerden çok daha tuhaf.
Söylenenlerin, yapılanların, olup bitenlerin bir acayip tuhaf olduğunu hep hissederdim de;
Şu son dört yıl, rölantide takılıp giden 'aklımızı aldı' resmen.
O kadar,
Ama o kadar,
Fakat o kadar büyük saçmalık ki!
Saçmalıkların daniskası konular, dünyanın en normal işleri gibi konuşuluyor.
Koca koca etiketler için ömrünü vermiş insanlar bunlar.
İnsanlar mı cidden? Artık ona da emin olamıyoruz.
Veya halk gücü ile 'liyakat' kazananlar.
'Liyakat' da değilmiş konu, ona eminiz de artık;
Halk gücü ne?
Halk, bunların gözünde koca bir kitle enerjisi.
Halkın birey olarak kıymetine pek bakılmaz.
Kalıcı çözümlere odaklı nitelikli gruplar toplanmaya başlarsa, hemen ana kitleler içinde eritilmelidir.
'Sorunların' sorun olarak kalması üzerine kurulu düzenler.
Sorunları üreten, çözmek istemeyen de kendileri.
Boş-beleş kuklalara en kolay 'liyakat', 'kurtarıcı' rolü.
Aslında kurtarmasalar da fark etmez artık. Kitlesel etiket yapıştı bir kere: "Kurtarıcı".
Hakikatin peşinde birlenenlerin aralarına da nifak, çomak, kripto kurtarıcılar sokup hayal kırıklığına uğratırlar,
Güçleri çatır çatır kırılır.
Çatıştırmak için bölüp çarparlar, fakat önünde sonunda hepsi tek ağda toplanır.
Ağla balık avlayanın, sadece çıkan ağın büyüklüğünü gördüğü gibi;
"Topluluğun gücü adına, güç bende artık!"
Çoğunluk ondan hep 'haklı’dır.
Zira, çoğunluğun haklılığına çok ama çok ihtiyaçları var.
Yoksa koca bir hiçler!
'Demokrasi' diye bir yalan uydurmuşlar.
Soy aristokrasisi yerini, 'eğitilmişlik' ve yine bir başka 'seçilmişlik' almış.
Yine yeniden bir başka 'imtiyazlılar'.
Küllerinden yeniden doğmuş sanki;
Hanedanlar yerine, çoğunluğu üç harfli partiler.
Bunların sözde 'davaları' da 'seçilmiş' kralları, prensleri de hep en 'haklı'.
Sırf, arkasında koca bir güç 'kitlesi' var diye...
Bu kitle, ne kadar büyükse o kadar 'haklı' bir de!
Medya, propagandasını ne kadar iyi yapıyorsa, o kadar haklı.
Bazı halk 'kitlelerinin' gücünün orduları aştığını ezelden bilenler;
Orduların yerini propaganda almış.
"Daha insancılız, barışcılız..." havalarıyla bi de...
Yeter ki; Sorgulanamayan dogma olsun. Aşırı uçlar, kendiliğinden çatışır o zaman.
Yeter ki; Dogmalar çatışsın.
Yeter ki; Birileri bir şeyler yapıyor sanılsın.
Popüler sahneler, herkesin 'mal' gibi baktığı ekranlar;
Bombala bombalayabildiğin kadar.
Doğru yanlış fark etmez.
Manipülasyonun ilk hamlesi kafa karıştırmak.
Gerçek ortada durup duruyorken; Artık göremeyecek, kalabalıktan görülmeyecek hale getirir.
Basitçe, başka taraflara baktırır. İllüzyonistlere taş çıkartırcasına...
Maksat;
Tüm güç-kudret, gizemli çakma 'tek'te kalsın.
Affola; Artık gizemsiz. Tüm yüzlerini, ayaklarını, kollarını görünür kılan, saklanmayan;
Sanki artık 'tek' derdi; GÖRÜNÜR KILINMAK ve sorgulanmayan NORMAL olmak olan 'tek' düzen.
Ve bunlara halen "Teori" derken, bizzat 'komplolara' gelenler, en büyük savunucuları.
Kitleleri belirli bir amaca yönelik 'tek' 'bir-bütün' güce dönüştürmenin en kolay yolu; KORKU.
Korku, beden sistemimizin anlık bir savunma mekanizması sadece.
Gerçek bir tehlike anında oturup zanlarımızı düşünecek vakit yoktur.
Sadece gereği yapılır.
Koşulacaksa koşulur; Durulacaksa durulur; Savunulacaksa savunulur...
'Korku' sakız gibi sündürülürse, esasında şimdi-burada olmayan ihtimaller sebebiyle, düşünme yetisi dumura uğratılmış demektir.
Düşünebiliyor musun?
E o zaman esasında şimdi-burada korkulacak bir şey yoktur.
Şimdi-burada sebep yokken korkuyor musun?
Bilinçle düşünemiyorsun, bilinçdışı bombardıman etkisi altındasın demektir.
Halkın bir kısmı korkmamış, görüyormuş önemsiz;
Korkanları, öyle bir korkuturlar ki, bunlar hiç düşünmeden 'gereğini yapacak' hale gelir.
Halkı çatıştırdıkları gibi;
Kendi aralarında çatışıyor gibi de görünürler ki;
Taraftar olmaya zorlasın.
Ve
'Er meydanı' meydan savaşlarından;
Çocuk çoluk ayırmadan sivil bombalamaya evrilmiş 'savaş tarihi.'
!!!
Çocuk katli, tarihte sadece 'soykırım' bağlantılı anlatılır.
Veya bazı 'ruhu' barbar ilkel topluluklar. Hatta 'insan kurban' geleneğinin gücüne inananlar.
Yeri gelmişken;
Tuhaf ötesi 'tarihi eser' rölyef, heykel ve resimlerle ifade edilenleri de kimse görmemiş, sorgulamamış mı şimdiye kadar?
Korku filmleri dahi bu kadarına cüret edemez.
Çocuklar ve çocuklara yapılanlar kırmızı çizgimiz güya.
Bunlara 'sanat eseri' mi demişler bir de?
Kitaplarında ve kayıtlarda açıkça görülen bir konu:
Dünyanın gözü önünde 'çocuk ritüeli' yapmıyorlarsa, soykırım yapıyorlar.
Buna "Savaş" mı diyorlar bir de?!
Buna SAVAŞ demek suç olmalı asıl.
"Danışık-dövüş madem, bu kadar insan ölü taklidi mi yapıyor?"
Yok, bu kadar insanın, kendi halklarının, 'taban' !!! dedikleri topluluğun, o kadar da umurlarında olmadığı anlamına gelir yalnızca.
Birileri gider, birileri gelir.
'KİTLE' gücü önemli onlar için.
Kalan ne varsa önemsiz.
Gerçekleri de hiç çekinmeden kendileri yayımlarlar.
İnanç sisteminde andlaşma esastır.
Alan-satan razı ise, ne olursa olsun, 'kul hakkı' gözetilmiş oluyor.
Kandırılmışsa da fark etmez.
Kandırılmayacak.
Çünkü donanımı bu alemde tek, biricik.
Kendisine kullanacak.
"Biz söyledik, gösterdik, baksaydın, akletseydin... Sen ne yaptın? Bizi şuursuzca alkışladın..."
Yazılmış, çarpıtılmış, gösterilmiş yalan tarih bile, gelecek kurgularının hayal dünyamıza temel atma töreni gibi.
Bir ortama 'coşku' ile katılmışsan, olan biteni ve bilinçdışına kodladığı inanç sistemini onaylamış sayılıyorsun.
Koca kitleleri meydanlara toplamalar, 'coşkulu' hitaplar da hep bu.
"İzninizle soruyorum: "
Sordu. Çılgınca alkışladın. Bireysel-Kitlesel hayal gücünü hüpletti bile.
Tek manipülasyon, yanıltma değil.
Asıl manipülasyon, HAYAL GÜCÜNÜ sömürme.
Beyaz sayfalara korku filmleri yazmak gibi...
Biricik muazzam donanımınızı kendi kurgularına kullandırtma.
Bu konuda o kadar katılar ki.
Filmler, diziler, çoğu kitaplar, eğitim; Tüm çaba, 'beyaz sayfalarımız’ı, 'hayalci hücrelerimiz'i işgal etmek için.
En çok HAYAL GÜCÜNDEN korkarlar.
#HÖH
Hayallere Özgürlük Hareketi.
Hayal gücümüzü kendimiz kullanırsak 'ortak havuz’daki kurguya odaklanacak enerji, bunun için çalışan neferler kalmaz.
Yoksa, hayal gücü başı boş bırakılmamalı misali, saçmalıklarla bombalar da bombalar.
Ta ki, çocuklara çeşitli bombalar atılırken de duyarsızca bakana kadar.
Masumiyet timsali ne varsa şeklinde devam eder bu.
Yine anca birilerine taraf, diğerine düşmansan konuşabilirsin.
Diyemezsin;
ÇOCUKLAR ÖLDÜRÜLÜRKEN hepsi boş!
Konuşmak boş.
Yazmak boş.
Üzülmek boş.
Atarlanmak boş.
Taraf olmak boş.
Tüm bölünmüş taraf 'kitlelere' de, ipler bunların elindeyse izin verilir.
Yoksa hissiyatımdaki insanlık, çocuklar, masumlar söz konusu olduğunda sadece yapılması gerekeni yapardı.
Önce bunu durdurur ve kalıcı olarak önlerdi.
Kalan ne varsa, ondan sonra gelir.
İlle de bir taraf olacaksan, tarafı da ancak o zaman belirleyebilirsin;
Çocuklara dokunanların, çocukları kullananların tarafı olamaz!
Tarafını insanlıktan yana kullananlar, birilerine taraf olamaz.
Ve bir an gelir; bilinçli-bilinçsiz, taraflı-tarafsız halk, sadece seyredebilir artık.
Kimi normal-normal, kimi endişe ile...
Ta ki;
Sıra kendine gelene kadar!
**
Ortalıkta bir dava dolaşıyor;
X'de bir kullanıcının sağlıklı bebeğinden jandarma zoruyla topuk kanı isteniyormuş.
Şuna taktım:
Hemşire demiş ki, "Çocuklar 18 yaşına kadar devletin malı."
Dediyse, bu hadsizliğin hesabını versin.
1. İnsan evladına 'mal' gözüyle bakan herkes hesap versin.
2. Evladın dahi 'senin değilse', bunun ucu nerelere uzanır bir düşünülsün artık.
3. Milletin malını ve canını korumak için görevli değil miydi bunlar?
4. Gerçekte ne soktuğunu ne yaptığını hangisi tam olarak biliyor?
Burada şu sahne gelir hep aklıma: "Dr. 'salıveriyor' sanıyor. Bunun ne demek olduğunu gerçekte bilmiyor."
Öte yandan, bu davanın, insanlara gözdağı vermek için danışık-dövüş olduğu görüşü de hakim.
Dava belgeleri paylaşılmış.
O zaman da bir yetkili çıksın açıklama yapsın.
ANAYASA denilen TÖRE, öncelikle insanlarının özlük haklarını, insanlık onurunu, varoluş haklarını korumak için vardır.
Esasen, halkın haklarını HAN'dan korumak içindir.
Beşerdir, şaşar-şımarırsa, duracağı yeri bilsin diye.
Yani öyle kafana göre Anayasa filan da yazamazsın.
ADALET, halka başka kendi hukukunu yazanlara başka çalışamaz.
HAK-HUKUK-ADALET derken;
Esasen kim oldukları da belirsiz İMTİYAZLI 'sınıflara' farklı çalışan bir ADALET sisteminden bahsediliyorsa;
Kime olduğu belirsiz 'HUKUK' da sadece sana-bana yaptırım demektir.
İMTİYAZ algısı deva ettiği sürece, isimler-unvanlar, kafaya takılanlar değişir sadece.
Kafaya takılan ne varsa, hepsinin tek bir anlamı var; Sosyal sınıf ve statü göstergesi.
'The Giver' filminden hallice ortamların normalleştirilmesini ve 'bilimşartı' gibi konuşulmasını hayretle izlemekteyiz.
Bu kadar BİLİNMEYENde, bu kadar kesin 'BİLLDİĞİNİ' iddia ediyorsan;
Bir halt 'billmiyorsundur'!
Hatta 'BİLİM' kavramına operasyon çekmişsin demektir.
Aşı sokarak insanlığı, karbon sayarak dünyayı kurtarmışlar mı sahi?!
Yahu, çocuklara bile-isteye bomba atılan bir alemde, bunlarla 'ölümsüzlük’ mü bahşediyormuş yani?!
'Küresel bilim’in memleketine-milletine çektiği operasyondan bihaber, her bi şeyleri 'billiyorlar.'?!
Kesin emin. Risk ölümcül ve bu 'önlemler' kurtarıcı. Adeta ölümsüzlük iksiri.
Kolayca kurtarılabilecek o kadar hayat varken, yüz yıllarca umurunda da olmamış bunların. Son halde de ortada.
İnsan, dünya hepsi yanlış yaratılmış-mış ve bir tek bunların 'billdikleriyle' ıslah edilebilirmiş. Bunun adı da 'bilim'miş?!
Sor, konuya dair bilmedikleri çok daha fazla. 'Billdikleri' de neyse artık?!
'Öğretim' kısmı da ondan atıldı.
Eğitim, 'şahane eğitilmişi' makul artık.
"Millet" kavramının içini ise çoktan boşalttılar.
TBMM duvarında herkesin göreceği şekilde yazar:
EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR
'MİLLET' ayrıntısını çoktan yutmuşlar:
"Meclis", "Vekil" söylemleri ağızlara pelesenk olmuş.
Türkiye Büyük MİLLET Meclisi
MİLLETvekili
Lütfen.
Neden yutmuşlar peki?
KİŞİ KENDİNDEN BİLİR İŞİ.
Doğru diyorlar. Malumunuz artık;
'Meclis' de, 'vekil' de milletin değil.
Tek ihtiyaçları olan kitlesel gücü aldıktan sonra, memlekete-millete ne fayda?
İtiraz edene; "Kaç milletlerarası andlaşma okudun?" derim.
'Yönetenler' ve 'Yönetilenler' varmış bir de.
Son derece sakıncalı söylemler.
Hani, monarşi devri kapanmıştı?
Hani, efendi MİLLETti?
'Devlet' deyince, özel birilerinden ve bazı devlet kurumlarından bahsedildiğini sananlar var artık. Çılgınca...
'Devlet' Sözlük:
1. Toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal örgütlü BİR ULUSUN ya da uluslar topluluğunun oluşturduğu tüzel varlık.
2. TOPLUMUN siyasal örgütlenişi ve örgütlerinin tümü.
Öte yandan:
Sosyal platformlarda da sıkça eğip-bükülen İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ, "Kendini nasıl ifade edersen et" demek değildir.
BAŞKALARININ ALANINA GİRİLDİĞİNDE, ÖZGÜRLÜK HAD SINIRINDA BEKLER;
EDEP KONUŞUR.
Ne istersen ifade edebilirsin fakat ifade ediş şekli önemli.
Etiketler, rumuzlar, lobiler, kitleler ardında saklanan maskelilerin 'haklılık' edepsizliğini sevsinler.
Anlaşılır bir durum; O etiketleri yapıştırana kadar, neler 'çektiler' kim bilir değil mi?
Sırf fikrini söyledi diye, kimse kimseye, hiçbir sebeple veya etiketle edepsizlik yapamaz.
İşin içine edepsizlik girerse, 'özgürlük had sınırı' aşılmış demektir.
Anlatma seviyesi geçilmiş. Gereğini yaparsın sadece.
Bu düzeyle tartışmanın, dil dökmenin bir anlamı yok. Önemsiz bir ayrıntıya enerjini sömürtmek gibi...
"Peki kim haklı, nereden bileceğiz?".
Zaten 'saçmalık' diyoruz.
Ortada bir haklılık yok.
Konu, şu son yıllarda şahit olduğumuz saçmalıklarda kimin haklı olduğu değil;
Defalarca dile getirdiğimiz üzere;
HAK
VAROLUŞ HAKLARI
İNSANLIK ONURU
Kimse vermediği için, kimsenin de alamayacağı HAKla...
Varoluş mayasındaki öz-saf sevginin,
bilinçle ahenkli muhabbeti gibi...
İnsanlık, bu HAKkı kendinde hissedebildiğinde,
İnsanlık onuru ve kırmızı çizgilerini esasıyla bildiğinde,
Tarih yazar.
Tarihin yazmadığı en büyük sessiz devrim olur.
İNSANLIK DEVRİMİ.
**
KÖKTÜRÜK
?
.
Sümeyya Demirel, dikGAZETE.com
HÖH!
BUNLAR GERÇEK OLAMAZ!
İnsanlar, saçma-sapan diziler ve filmler izliyorsa, gerçekler fazlasıyla saçma gelmeye başlamıştır.
Gerçek diyaloglar, yazılanlardan çok daha saçma.
Gerçekte olup bitenler, gösterilenlerden çok daha tuhaf.
Söylenenlerin, yapılanların, olup bitenlerin bir acayip tuhaf olduğunu hep hissederdim de;
Şu son dört yıl, rölantide takılıp giden 'aklımızı aldı' resmen.
O kadar,
Ama o kadar,
Fakat o kadar büyük saçmalık ki!
Saçmalıkların daniskası konular, dünyanın en normal işleri gibi konuşuluyor.
Koca koca etiketler için ömrünü vermiş insanlar bunlar.
İnsanlar mı cidden? Artık ona da emin olamıyoruz.
Veya halk gücü ile 'liyakat' kazananlar.
'Liyakat' da değilmiş konu, ona eminiz de artık;
Halk gücü ne?
Halk, bunların gözünde koca bir kitle enerjisi.
Halkın birey olarak kıymetine pek bakılmaz.
Kalıcı çözümlere odaklı nitelikli gruplar toplanmaya başlarsa, hemen ana kitleler içinde eritilmelidir.
'Sorunların' sorun olarak kalması üzerine kurulu düzenler.
Sorunları üreten, çözmek istemeyen de kendileri.
Boş-beleş kuklalara en kolay 'liyakat', 'kurtarıcı' rolü.
Aslında kurtarmasalar da fark etmez artık. Kitlesel etiket yapıştı bir kere: "Kurtarıcı".
Hakikatin peşinde birlenenlerin aralarına da nifak, çomak, kripto kurtarıcılar sokup hayal kırıklığına uğratırlar,
Güçleri çatır çatır kırılır.
Çatıştırmak için bölüp çarparlar, fakat önünde sonunda hepsi tek ağda toplanır.
Ağla balık avlayanın, sadece çıkan ağın büyüklüğünü gördüğü gibi;
"Topluluğun gücü adına, güç bende artık!"
Çoğunluk ondan hep 'haklı’dır.
Zira, çoğunluğun haklılığına çok ama çok ihtiyaçları var.
Yoksa koca bir hiçler!
'Demokrasi' diye bir yalan uydurmuşlar.
Soy aristokrasisi yerini, 'eğitilmişlik' ve yine bir başka 'seçilmişlik' almış.
Yine yeniden bir başka 'imtiyazlılar'.
Küllerinden yeniden doğmuş sanki;
Hanedanlar yerine, çoğunluğu üç harfli partiler.
Bunların sözde 'davaları' da 'seçilmiş' kralları, prensleri de hep en 'haklı'.
Sırf, arkasında koca bir güç 'kitlesi' var diye...
Bu kitle, ne kadar büyükse o kadar 'haklı' bir de!
Medya, propagandasını ne kadar iyi yapıyorsa, o kadar haklı.
Bazı halk 'kitlelerinin' gücünün orduları aştığını ezelden bilenler;
Orduların yerini propaganda almış.
"Daha insancılız, barışcılız..." havalarıyla bi de...
Yeter ki; Sorgulanamayan dogma olsun. Aşırı uçlar, kendiliğinden çatışır o zaman.
Yeter ki; Dogmalar çatışsın.
Yeter ki; Birileri bir şeyler yapıyor sanılsın.
Popüler sahneler, herkesin 'mal' gibi baktığı ekranlar;
Bombala bombalayabildiğin kadar.
Doğru yanlış fark etmez.
Manipülasyonun ilk hamlesi kafa karıştırmak.
Gerçek ortada durup duruyorken; Artık göremeyecek, kalabalıktan görülmeyecek hale getirir.
Basitçe, başka taraflara baktırır. İllüzyonistlere taş çıkartırcasına...
Maksat;
Tüm güç-kudret, gizemli çakma 'tek'te kalsın.
Affola; Artık gizemsiz. Tüm yüzlerini, ayaklarını, kollarını görünür kılan, saklanmayan;
Sanki artık 'tek' derdi; GÖRÜNÜR KILINMAK ve sorgulanmayan NORMAL olmak olan 'tek' düzen.
Ve bunlara halen "Teori" derken, bizzat 'komplolara' gelenler, en büyük savunucuları.
Kitleleri belirli bir amaca yönelik 'tek' 'bir-bütün' güce dönüştürmenin en kolay yolu; KORKU.
Korku, beden sistemimizin anlık bir savunma mekanizması sadece.
Gerçek bir tehlike anında oturup zanlarımızı düşünecek vakit yoktur.
Sadece gereği yapılır.
Koşulacaksa koşulur; Durulacaksa durulur; Savunulacaksa savunulur...
'Korku' sakız gibi sündürülürse, esasında şimdi-burada olmayan ihtimaller sebebiyle, düşünme yetisi dumura uğratılmış demektir.
Düşünebiliyor musun?
E o zaman esasında şimdi-burada korkulacak bir şey yoktur.
Şimdi-burada sebep yokken korkuyor musun?
Bilinçle düşünemiyorsun, bilinçdışı bombardıman etkisi altındasın demektir.
Halkın bir kısmı korkmamış, görüyormuş önemsiz;
Korkanları, öyle bir korkuturlar ki, bunlar hiç düşünmeden 'gereğini yapacak' hale gelir.
Halkı çatıştırdıkları gibi;
Kendi aralarında çatışıyor gibi de görünürler ki;
Taraftar olmaya zorlasın.
Ve
'Er meydanı' meydan savaşlarından;
Çocuk çoluk ayırmadan sivil bombalamaya evrilmiş 'savaş tarihi.'
!!!
Çocuk katli, tarihte sadece 'soykırım' bağlantılı anlatılır.
Veya bazı 'ruhu' barbar ilkel topluluklar. Hatta 'insan kurban' geleneğinin gücüne inananlar.
Yeri gelmişken;
Tuhaf ötesi 'tarihi eser' rölyef, heykel ve resimlerle ifade edilenleri de kimse görmemiş, sorgulamamış mı şimdiye kadar?
Korku filmleri dahi bu kadarına cüret edemez.
Çocuklar ve çocuklara yapılanlar kırmızı çizgimiz güya.
Bunlara 'sanat eseri' mi demişler bir de?
Kitaplarında ve kayıtlarda açıkça görülen bir konu:
Dünyanın gözü önünde 'çocuk ritüeli' yapmıyorlarsa, soykırım yapıyorlar.
Buna "Savaş" mı diyorlar bir de?!
Buna SAVAŞ demek suç olmalı asıl.
"Danışık-dövüş madem, bu kadar insan ölü taklidi mi yapıyor?"
Yok, bu kadar insanın, kendi halklarının, 'taban' !!! dedikleri topluluğun, o kadar da umurlarında olmadığı anlamına gelir yalnızca.
Birileri gider, birileri gelir.
'KİTLE' gücü önemli onlar için.
Kalan ne varsa önemsiz.
Gerçekleri de hiç çekinmeden kendileri yayımlarlar.
İnanç sisteminde andlaşma esastır.
Alan-satan razı ise, ne olursa olsun, 'kul hakkı' gözetilmiş oluyor.
Kandırılmışsa da fark etmez.
Kandırılmayacak.
Çünkü donanımı bu alemde tek, biricik.
Kendisine kullanacak.
"Biz söyledik, gösterdik, baksaydın, akletseydin... Sen ne yaptın? Bizi şuursuzca alkışladın..."
Yazılmış, çarpıtılmış, gösterilmiş yalan tarih bile, gelecek kurgularının hayal dünyamıza temel atma töreni gibi.
Bir ortama 'coşku' ile katılmışsan, olan biteni ve bilinçdışına kodladığı inanç sistemini onaylamış sayılıyorsun.
Koca kitleleri meydanlara toplamalar, 'coşkulu' hitaplar da hep bu.
"İzninizle soruyorum: "
Sordu. Çılgınca alkışladın. Bireysel-Kitlesel hayal gücünü hüpletti bile.
Tek manipülasyon, yanıltma değil.
Asıl manipülasyon, HAYAL GÜCÜNÜ sömürme.
Beyaz sayfalara korku filmleri yazmak gibi...
Biricik muazzam donanımınızı kendi kurgularına kullandırtma.
Bu konuda o kadar katılar ki.
Filmler, diziler, çoğu kitaplar, eğitim; Tüm çaba, 'beyaz sayfalarımız’ı, 'hayalci hücrelerimiz'i işgal etmek için.
En çok HAYAL GÜCÜNDEN korkarlar.
#HÖH
Hayallere Özgürlük Hareketi.
Hayal gücümüzü kendimiz kullanırsak 'ortak havuz’daki kurguya odaklanacak enerji, bunun için çalışan neferler kalmaz.
Yoksa, hayal gücü başı boş bırakılmamalı misali, saçmalıklarla bombalar da bombalar.
Ta ki, çocuklara çeşitli bombalar atılırken de duyarsızca bakana kadar.
Masumiyet timsali ne varsa şeklinde devam eder bu.
Yine anca birilerine taraf, diğerine düşmansan konuşabilirsin.
Diyemezsin;
ÇOCUKLAR ÖLDÜRÜLÜRKEN hepsi boş!
Konuşmak boş.
Yazmak boş.
Üzülmek boş.
Atarlanmak boş.
Taraf olmak boş.
Tüm bölünmüş taraf 'kitlelere' de, ipler bunların elindeyse izin verilir.
Yoksa hissiyatımdaki insanlık, çocuklar, masumlar söz konusu olduğunda sadece yapılması gerekeni yapardı.
Önce bunu durdurur ve kalıcı olarak önlerdi.
Kalan ne varsa, ondan sonra gelir.
İlle de bir taraf olacaksan, tarafı da ancak o zaman belirleyebilirsin;
Çocuklara dokunanların, çocukları kullananların tarafı olamaz!
Tarafını insanlıktan yana kullananlar, birilerine taraf olamaz.
Ve bir an gelir; bilinçli-bilinçsiz, taraflı-tarafsız halk, sadece seyredebilir artık.
Kimi normal-normal, kimi endişe ile...
Ta ki;
Sıra kendine gelene kadar!
**
Ortalıkta bir dava dolaşıyor;
X'de bir kullanıcının sağlıklı bebeğinden jandarma zoruyla topuk kanı isteniyormuş.
Şuna taktım:
Hemşire demiş ki, "Çocuklar 18 yaşına kadar devletin malı."
Dediyse, bu hadsizliğin hesabını versin.
1. İnsan evladına 'mal' gözüyle bakan herkes hesap versin.
2. Evladın dahi 'senin değilse', bunun ucu nerelere uzanır bir düşünülsün artık.
3. Milletin malını ve canını korumak için görevli değil miydi bunlar?
4. Gerçekte ne soktuğunu ne yaptığını hangisi tam olarak biliyor?
Burada şu sahne gelir hep aklıma: "Dr. 'salıveriyor' sanıyor. Bunun ne demek olduğunu gerçekte bilmiyor."
Öte yandan, bu davanın, insanlara gözdağı vermek için danışık-dövüş olduğu görüşü de hakim.
Dava belgeleri paylaşılmış.
O zaman da bir yetkili çıksın açıklama yapsın.
ANAYASA denilen TÖRE, öncelikle insanlarının özlük haklarını, insanlık onurunu, varoluş haklarını korumak için vardır.
Esasen, halkın haklarını HAN'dan korumak içindir.
Beşerdir, şaşar-şımarırsa, duracağı yeri bilsin diye.
Yani öyle kafana göre Anayasa filan da yazamazsın.
ADALET, halka başka kendi hukukunu yazanlara başka çalışamaz.
HAK-HUKUK-ADALET derken;
Esasen kim oldukları da belirsiz İMTİYAZLI 'sınıflara' farklı çalışan bir ADALET sisteminden bahsediliyorsa;
Kime olduğu belirsiz 'HUKUK' da sadece sana-bana yaptırım demektir.
İMTİYAZ algısı deva ettiği sürece, isimler-unvanlar, kafaya takılanlar değişir sadece.
Kafaya takılan ne varsa, hepsinin tek bir anlamı var; Sosyal sınıf ve statü göstergesi.
'The Giver' filminden hallice ortamların normalleştirilmesini ve 'bilimşartı' gibi konuşulmasını hayretle izlemekteyiz.
Bu kadar BİLİNMEYENde, bu kadar kesin 'BİLLDİĞİNİ' iddia ediyorsan;
Bir halt 'billmiyorsundur'!
Hatta 'BİLİM' kavramına operasyon çekmişsin demektir.
Aşı sokarak insanlığı, karbon sayarak dünyayı kurtarmışlar mı sahi?!
Yahu, çocuklara bile-isteye bomba atılan bir alemde, bunlarla 'ölümsüzlük’ mü bahşediyormuş yani?!
'Küresel bilim’in memleketine-milletine çektiği operasyondan bihaber, her bi şeyleri 'billiyorlar.'?!
Kesin emin. Risk ölümcül ve bu 'önlemler' kurtarıcı. Adeta ölümsüzlük iksiri.
Kolayca kurtarılabilecek o kadar hayat varken, yüz yıllarca umurunda da olmamış bunların. Son halde de ortada.
İnsan, dünya hepsi yanlış yaratılmış-mış ve bir tek bunların 'billdikleriyle' ıslah edilebilirmiş. Bunun adı da 'bilim'miş?!
Sor, konuya dair bilmedikleri çok daha fazla. 'Billdikleri' de neyse artık?!
'Öğretim' kısmı da ondan atıldı.
Eğitim, 'şahane eğitilmişi' makul artık.
"Millet" kavramının içini ise çoktan boşalttılar.
TBMM duvarında herkesin göreceği şekilde yazar:
EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR
'MİLLET' ayrıntısını çoktan yutmuşlar:
"Meclis", "Vekil" söylemleri ağızlara pelesenk olmuş.
Türkiye Büyük MİLLET Meclisi
MİLLETvekili
Lütfen.
Neden yutmuşlar peki?
KİŞİ KENDİNDEN BİLİR İŞİ.
Doğru diyorlar. Malumunuz artık;
'Meclis' de, 'vekil' de milletin değil.
Tek ihtiyaçları olan kitlesel gücü aldıktan sonra, memlekete-millete ne fayda?
İtiraz edene; "Kaç milletlerarası andlaşma okudun?" derim.
'Yönetenler' ve 'Yönetilenler' varmış bir de.
Son derece sakıncalı söylemler.
Hani, monarşi devri kapanmıştı?
Hani, efendi MİLLETti?
'Devlet' deyince, özel birilerinden ve bazı devlet kurumlarından bahsedildiğini sananlar var artık. Çılgınca...
'Devlet' Sözlük:
1. Toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal örgütlü BİR ULUSUN ya da uluslar topluluğunun oluşturduğu tüzel varlık.
2. TOPLUMUN siyasal örgütlenişi ve örgütlerinin tümü.
Öte yandan:
Sosyal platformlarda da sıkça eğip-bükülen İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ, "Kendini nasıl ifade edersen et" demek değildir.
BAŞKALARININ ALANINA GİRİLDİĞİNDE, ÖZGÜRLÜK HAD SINIRINDA BEKLER;
EDEP KONUŞUR.
Ne istersen ifade edebilirsin fakat ifade ediş şekli önemli.
Etiketler, rumuzlar, lobiler, kitleler ardında saklanan maskelilerin 'haklılık' edepsizliğini sevsinler.
Anlaşılır bir durum; O etiketleri yapıştırana kadar, neler 'çektiler' kim bilir değil mi?
Sırf fikrini söyledi diye, kimse kimseye, hiçbir sebeple veya etiketle edepsizlik yapamaz.
İşin içine edepsizlik girerse, 'özgürlük had sınırı' aşılmış demektir.
Anlatma seviyesi geçilmiş. Gereğini yaparsın sadece.
Bu düzeyle tartışmanın, dil dökmenin bir anlamı yok. Önemsiz bir ayrıntıya enerjini sömürtmek gibi...
"Peki kim haklı, nereden bileceğiz?".
Zaten 'saçmalık' diyoruz.
Ortada bir haklılık yok.
Konu, şu son yıllarda şahit olduğumuz saçmalıklarda kimin haklı olduğu değil;
Defalarca dile getirdiğimiz üzere;
HAK
VAROLUŞ HAKLARI
İNSANLIK ONURU
Kimse vermediği için, kimsenin de alamayacağı HAKla...
Varoluş mayasındaki öz-saf sevginin,
bilinçle ahenkli muhabbeti gibi...
İnsanlık, bu HAKkı kendinde hissedebildiğinde,
İnsanlık onuru ve kırmızı çizgilerini esasıyla bildiğinde,
Tarih yazar.
Tarihin yazmadığı en büyük sessiz devrim olur.