Borçlanma ekonomisi ve kalkınma stratejisine farklı bir öneri
Borçlanma ekonomisi ve kalkınma stratejisine farklı bir öneri
- 19-04-2022 21:13
- 2475
- 19-04-2022 21:13
- 2475
Türkiye’nin borçlanma ekonomisi ile kalkınma stratejisine farklı boyuttan bakarak geliştirilen öneridir.
Bilindiği üzere batılı devletler, enerji kaynaklarının üzerinde hüküm süren idarelerin nakit döngülerini, kendi ekonomilerinin içerisinde tutarak hem otokontrolü kendi ellerinde tutmaktadırlar hem de işlerine gelmediği taktirde, bu meblağlara el koyarak nakit birikimleri, kendi menfaatleri için kullanmaktadırlar.
Uyguladıkları çeşitli ambargolar sayesinde ticaretin kendi istedikleri rotada kalması için de ayrıca planlamalar yapmaktadırlar.
Türkiye, stratejik bir planlama sonrasında borçlanarak büyüme kararını alarak, dünya ile olan entegrasyonunu artırmış, aynı zamanda nakit akışında sıkıntılar yaşayan ülkelerin adeta ürünlerine katma değer kazandırdıkları ve dahi sergilendiği ve de ticaretinin karşılıklı olarak yapıldığı üs olarak günden güne hak ettiği konuma yaklaşmaktadır.
Hem ambargoların uygulandığı hem de dünya ile parasal ve ticari entegrasyonlarını sağlayamayan ülkelerin arzlarını dünya ile buluşturma noktasında, bu ülkelerden ön hammadde şeklinde alınarak ve Türkiye’de, son ürün (fabrikasyon hazır hammadde) sınıfına sokularak dünyada tüketime sunulacak ürünlerin “Made In Türkiye” adı altında satışının yapılması, entegrasyonlarını tam anlamıyla işletemeyen ülkelerin Türkiye üzerinden dünyaya açılmaları sağlanmış olacaktır.
Bu da demek oluyor ki;
Kendi ülkelerinden getirecekleri ön hammaddelerini, Türkiye’de yatırım yaparak kuracakları fabrikalarında, global dünyanın üretim fabrikalarına “Hazır Hammadde” olarak sunma şansını Türkiye’nin de uluslararası sertifikalarını kullandırarak sunabilme şansına sahip olma fırsatına sıcak bakacaklardır.
Böylelikle Türkiye, tüm dünyanın hammaddelerini işleyerek sertifikalandırdığı bir üs olarak hak ettiği konumuna kavuşacak, aynı zamanda ticarette ciddi açmazlar ile karşılaşılan örneğin; Banka transferlerinde yaşadıkları sorunlar, hazır hammadde temininde kısa mesafe ve dahası hazır hammadde, açık pazar ve devasa lojistik üs sınıfında olunması hasebi ile hammaddelerin hazır hammaddeye dönüştüğü, hazır hammaddenin son tüketicinin kullanımına hazır hale getirildiği fabrikaların da yatırımını tetiklemesi söz konusu olacaktır.
Bu durum ayrıca ürünleri satın alacaklar için de Türkiye’yi cazibe merkezi olarak görmelerinde etkili olacaktır.
Dünya, Batı ve Uzak-Doğu olarak iki kamplı hale getirilmeye çalışılırken Türkiye, bu her iki tarafın da tam ortasında güvenli bir merkezi üs olarak yükseltilmelidir.
Hem ön hammaddelerin Türkiye’ye getirilerek işlenmesiyle hazır hammadde haline getirilmesi, hem hazır hammaddelerin işlenerek tüketime hazır ürünler haline getirilmesi, ayrıca tüm bu işlemlerden sonra satışının ve alımlarının Türkiye’de sorunsuz ve güvenli şekilde yapılabilir olması, tüm dünyanın Türkiye’de buluşmasını tetikleyecektir.
İlk olarak, teknolojik alt yapısı zayıf olan ve ön hammaddelerini işleyemeyen ülkelerin tespiti yapılmalı, ardından ürettikleri ön hammadde veya hazır hammaddelerini dünya pazarına sunmakta problemler yaşayan ülkelerin tespiti yapılmalı, sonrasında Dünya ile Banka işlemlerinde sorunlar yaşayan ülkelerin tespiti yapılmalıdır.
Böylelikle dünya ticaretinin önemli bir kısmının Türkiye üzerinden entegre olabildiği güvenli ve istikrarlı bir süreç başlatılabilir.
Bu durumda Türkiye’nin her iki tarafın haklarını garanti altına alabilmesi, edineceği borç miktarının fazlalığı ile garanti edilmiş olacaktır.
Bu dengeyi kurmak, zor olsa da imkansız değildir.
Saygılarımla.
.
Ali Karani, dikGAZETE.com
Türkiye’nin borçlanma ekonomisi ile kalkınma stratejisine farklı boyuttan bakarak geliştirilen öneridir.
Bilindiği üzere batılı devletler, enerji kaynaklarının üzerinde hüküm süren idarelerin nakit döngülerini, kendi ekonomilerinin içerisinde tutarak hem otokontrolü kendi ellerinde tutmaktadırlar hem de işlerine gelmediği taktirde, bu meblağlara el koyarak nakit birikimleri, kendi menfaatleri için kullanmaktadırlar.
Uyguladıkları çeşitli ambargolar sayesinde ticaretin kendi istedikleri rotada kalması için de ayrıca planlamalar yapmaktadırlar.
Türkiye, stratejik bir planlama sonrasında borçlanarak büyüme kararını alarak, dünya ile olan entegrasyonunu artırmış, aynı zamanda nakit akışında sıkıntılar yaşayan ülkelerin adeta ürünlerine katma değer kazandırdıkları ve dahi sergilendiği ve de ticaretinin karşılıklı olarak yapıldığı üs olarak günden güne hak ettiği konuma yaklaşmaktadır.
Hem ambargoların uygulandığı hem de dünya ile parasal ve ticari entegrasyonlarını sağlayamayan ülkelerin arzlarını dünya ile buluşturma noktasında, bu ülkelerden ön hammadde şeklinde alınarak ve Türkiye’de, son ürün (fabrikasyon hazır hammadde) sınıfına sokularak dünyada tüketime sunulacak ürünlerin “Made In Türkiye” adı altında satışının yapılması, entegrasyonlarını tam anlamıyla işletemeyen ülkelerin Türkiye üzerinden dünyaya açılmaları sağlanmış olacaktır.
Bu da demek oluyor ki;
Kendi ülkelerinden getirecekleri ön hammaddelerini, Türkiye’de yatırım yaparak kuracakları fabrikalarında, global dünyanın üretim fabrikalarına “Hazır Hammadde” olarak sunma şansını Türkiye’nin de uluslararası sertifikalarını kullandırarak sunabilme şansına sahip olma fırsatına sıcak bakacaklardır.
Böylelikle Türkiye, tüm dünyanın hammaddelerini işleyerek sertifikalandırdığı bir üs olarak hak ettiği konumuna kavuşacak, aynı zamanda ticarette ciddi açmazlar ile karşılaşılan örneğin; Banka transferlerinde yaşadıkları sorunlar, hazır hammadde temininde kısa mesafe ve dahası hazır hammadde, açık pazar ve devasa lojistik üs sınıfında olunması hasebi ile hammaddelerin hazır hammaddeye dönüştüğü, hazır hammaddenin son tüketicinin kullanımına hazır hale getirildiği fabrikaların da yatırımını tetiklemesi söz konusu olacaktır.
Bu durum ayrıca ürünleri satın alacaklar için de Türkiye’yi cazibe merkezi olarak görmelerinde etkili olacaktır.
Dünya, Batı ve Uzak-Doğu olarak iki kamplı hale getirilmeye çalışılırken Türkiye, bu her iki tarafın da tam ortasında güvenli bir merkezi üs olarak yükseltilmelidir.
Hem ön hammaddelerin Türkiye’ye getirilerek işlenmesiyle hazır hammadde haline getirilmesi, hem hazır hammaddelerin işlenerek tüketime hazır ürünler haline getirilmesi, ayrıca tüm bu işlemlerden sonra satışının ve alımlarının Türkiye’de sorunsuz ve güvenli şekilde yapılabilir olması, tüm dünyanın Türkiye’de buluşmasını tetikleyecektir.
İlk olarak, teknolojik alt yapısı zayıf olan ve ön hammaddelerini işleyemeyen ülkelerin tespiti yapılmalı, ardından ürettikleri ön hammadde veya hazır hammaddelerini dünya pazarına sunmakta problemler yaşayan ülkelerin tespiti yapılmalı, sonrasında Dünya ile Banka işlemlerinde sorunlar yaşayan ülkelerin tespiti yapılmalıdır.
Böylelikle dünya ticaretinin önemli bir kısmının Türkiye üzerinden entegre olabildiği güvenli ve istikrarlı bir süreç başlatılabilir.
Bu durumda Türkiye’nin her iki tarafın haklarını garanti altına alabilmesi, edineceği borç miktarının fazlalığı ile garanti edilmiş olacaktır.
Bu dengeyi kurmak, zor olsa da imkansız değildir.