Coğrafyamızda kesişen yolların açılması ile…

Coğrafyamızda kesişen yolların açılması ile…

Çok yönlü iş birliği programı ve planlamasını yapabilmek, bölgemizin güç merkezi olmasının yol taşlarını döşer.

Dünya üzerinde güç merkezi olabilmeyi başarabilmenin yolu, komşu ülkelerin politikalarını bir ideal etrafında birleştirip yeniden yapılandırmaktan geçer.

Bu ideal ne olmalıdır” diye sorulacak olunursa; 

Sahibi olduğumuz coğrafyamızı sömürmek için Doğu’dan veya Batı’dan gelen güç merkezlerinin, kendi birliktelik çemberleri dışında tuttukları bölge olarak tanımlamamız, görülmesi gereken büyük resmin (sömürülen coğrafyayı) ufkumuzdaki sınırlarını çizecektir diyebiliriz.

Egemenler (güç merkezleri) tarafından paylaşılarak sömürülen yaşadığımız tüm coğrafyalarda, devlet kurumlarımızı belirli bir süreliğine emanet ettiğimiz siyasi yapıların mücadeleleri, “COĞRAFYAMIZI CAZİBE VE ÇEKİM MERKEZİ ŞEKLİNDE, GÜVENLİ VE İSTİKRARLI BÖLGE OLARAK DÜZENLEMEK” olmalıdır ve hatta bu iddiayı, tüm bölge devletlerinin yeni bir politik duruş ile destekleyerek, kendilerine yegâne hedef şeklinde belirlemeleri, bölgedeki toplumlar açısından “peşinden gidilecek İDEAL”i ortaya koyacaktır.

NATO konsepti ile girilen Batı İttifakı ilişkilerinde, kullanışlı bir askeri güç ve ürünlerini satabilecekleri birer Pazar konumunda değerlendirilmiş olmamızdan dolayı, Türkiye olarak, Batı İttifakından dışlanmış olma durumumuz olağan bir durumdur. 

Yanı sıra bölgesel ihtilaflar gereği tek başına hareket eden bir Rusya, bir İran, bir Pakistan, bir Afganistan, bir Irak, bir Suriye, Afrika kıtası ülkeleri ve bir Türkiye (Tüm Türk devletleri de dahildir), Doğu’dan gelen veya Batı’dan gelen Güç Merkezleri açısından bakıldığında, bölgemizin caydırıcı bir güç merkezi değil de kullanmaya ve sömürülmeye yönelik olarak değerlendirildiği aşikardır...

Bu iki güç merkezinin haricinde, yeni bir güç merkezi oluşturabilmek adına Orta Asya’da kurgulanan ve yüzden fazla ülkeyi kapsayan “BİR KUŞAK BİR YOL / One Belt One Road” (OBOR) denkleminin bir benzerinin de Afrika kıtasında kurulabilmesi, Afrika’nın sömürülen yer altı ve yer üstü zenginliklerinin de uluslararası pazara, bölge devletlerinin iş birliği ve kontrolü altında taşınarak güvenli ve devamlı şekilde satılabilmesi sağlanmış olacaktır.

Bu işbirliğinin amacı ise bölgedeki ürün ve hammadde arzının, bölge sakinleri tarafından güvenli ve istikrarlı şekilde uluslararası pazara satışının garanti altına alınması mücadelesi olarak değerlendirilmesi gerekmektedir…

Böylelikle egemen güç merkezlerinin sömürü politikalarından vaz geçmeleri, güç de olsa, sırasıyla tetiklenecektir kanaatindeyiz...

OBOR” olarak taktim edilen “DEV proje”, iki açıdan değerlendirilmek durumundadır…

1- Sahada; Proje (OBOR) kapsamına giren ve güç merkezlerinin ve global sermayenin sömürmek üzere hesap yaptıkları bölge ülkelerinin, kendi aralarında yapacakları iş birliği sayesinde doğacak yeni bir güç merkezi olma hesaplarıdır…

2- Tepede; Projeye yatırım yapan global sermayenin çıkar hesaplarıdır…

Egemen güç merkezleri neden sömürme yolunu tercih etmektedirler?..

Global ticarette rekabetin kıran kırana yaşandığı günümüz dünyasında ürün (hammadde) arzının ve makul fiyat politikasının devamlılığı, işleyen sistemin sağlıklı ilerlemesi açısından şarttır.

İstikrarlı bir şekilde organize olmayı başarabilmiş (güç merkezleri) ülkeler veya birlikler, organizasyon noktasında istikrarlı olmayı başaramayan ülkeler veya birlikler ile girdikleri ticari ilişkilerde, yaşadıkları problemleri ortadan kaldırabilmek adına, öncelikle bölgeye yatırım yaparak, ticari açıdan istikrarlı organizasyonlar kurmak durumunda kalmaktadırlar.

Alım-satım için yapılan yatırımlar ve kurulan çıkar odaklı (ilişkiler ağı) bölgesel organizasyonlar, global rekabetin tetiklenmesi ile birlikte, ardı arkası gelmeyen yatırımları da beraberinde getirmektedir.

Böylelikle borç ve alacak ilişkileri de iç içe geçerek, koparılması zor ilişkileri bir örümcek ağı misali oluşturmaktadır…

Bundan dolayı, hem ekonomik hem de siyasi istikrarın devamlılığı, ticari ilişkilerde ürünü (hammaddeyi) alan tarafın olmazsa olmaz kuralı olarak algılanmalıdır. 

Bu gerekçe ile güç merkezleri, gerekirse ülkeleri işgal ederek sadece kendi çıkarları doğrultusunda organizasyonlar kurmaktadırlar…

Global ölçekte yaşanılan rekabet sırasında yapılan manipülasyonlardan “Ambargolar, borsa manipülasyonları, ‘Güvenilmez ülke’ ilanları gibi” işgalleri destekleyen argümanları da hesaba katacak olursak, durum tam bir içinden çıkılmaz labirentler zincirini anımsatmaktadır öyle değil mi.?

Atalarımız ne güzel söylemiştir; “KOMŞU KOMŞUNUN KÜLÜNE MUHTAÇTIR” diye…

Tüm bu gerçeklerin ışığında denmeli ki;

“Egemen güç merkezleri tarafından komşu ülkelerimizin ekonomisinin veya ülke sınırlarının parçalanarak yıkılması, sıra bize geldiğinde kaybedilmiş birer kalelerimiz olarak görülmelidir!..”

BÖLGEMİZİ HEP BİRLİKTE YAŞANILABİLİR VE ÇEKİM MERKEZİ OLACAK ŞEKİLDE YAPILANDIRMAK ARTIK KAÇINILMAZ BİR GEREKLİLİKTİR.

Bundan dolayı, herkesin kendi rengini ortaya koyabildiği, çoğulcu ve katılımcı “Askeri, Teknolojik, Kültürel, Politik ve ekonomik” bir anlayış ve birlikte hareket etme kararlılığını ortaya koymak, bölge ve ülke güvenliklerimiz için artık elzemdir…

Şayet bu büyük ve katılımcı birliktelik gerçekleşir ise aradaki küçük problemlerin rotaları da ister istemez bu büyük ve etkili türbülansa uymak durumunda kalacaklardır… 

Ortak hedefler doğrultusunda iş birliğine girmeyen komşu ülkelerin, tek başlarına hareket ediyor olmaları ise bölge sakinleri olarak hiç ayırt etmeden hepimizin ayıbı olmalıdır… 

Son Söz;

Suya atılan taş, dalga dalga çemberler oluşturur. 

“Biz suya bir taş atalım, çembere katılmayanları da tarih kendi sayfalarına not etsin” diyelim ve…

Şu günlerin sıcak meselesi ekseninde bir-iki kelam ile kalemi bırakalım.

Türkiye, İran, Rusya… Azerbaycan ve Ermenistan…

Kanaatimizdir;

Türkiye’nin Orta Asya ile fiziki sınırlarını inşa etmesi olmazsa olmazlardandır. 

Ermenistan bu projenin gerçekleşebilmesi için sorun teşkil edemeyecek kadar küçük ve yetersizdir. 

Türkiye, Orta Asya ile sınırlarını birleştirirse İran ve Rusya’nın iletişimi ortadan kalkacaktır” şeklinde her iki ülke (İran-Rusya) tarafından algılanmaktadır. 

Bu noktada Türkiye’nin, İran ve Rusya’ya garanti vermesi, kesişen yolları açacaktır. 

Böylelikle ciddi bir iş birliği konseyinin de yol taşları Türkiye-İran-Rusya arasında döşenmiş ve komşu ülkelerden de bu birlikteliğe katılımların olacağı bir yol açılmış olacaktır... 

AB gibi, sınırların görünmez olduğu bir coğrafya kurulursa, neler olabilir hiç düşündünüz mü?

Evet, Ermenistan’a, Türkiye tarafından yardım edilecektir!..

Ötelemek yerine, kazanmak birçok sorunu geride bırakabilir.

Sadece, Azerbaycan’ın yaralarını saracak topraklarını geri alması beklenmektedir.

Böylelikle, Ermenistan’ın bölge dışındaki güç merkezlerinin oyuncağı olmasının önü kapatılacaktır.

.

Ali Karani, dikGAZETE.com

Çok yönlü iş birliği programı ve planlamasını yapabilmek, bölgemizin güç merkezi olmasının yol taşlarını döşer.

Dünya üzerinde güç merkezi olabilmeyi başarabilmenin yolu, komşu ülkelerin politikalarını bir ideal etrafında birleştirip yeniden yapılandırmaktan geçer.

Bu ideal ne olmalıdır” diye sorulacak olunursa; 

Sahibi olduğumuz coğrafyamızı sömürmek için Doğu’dan veya Batı’dan gelen güç merkezlerinin, kendi birliktelik çemberleri dışında tuttukları bölge olarak tanımlamamız, görülmesi gereken büyük resmin (sömürülen coğrafyayı) ufkumuzdaki sınırlarını çizecektir diyebiliriz.

Egemenler (güç merkezleri) tarafından paylaşılarak sömürülen yaşadığımız tüm coğrafyalarda, devlet kurumlarımızı belirli bir süreliğine emanet ettiğimiz siyasi yapıların mücadeleleri, “COĞRAFYAMIZI CAZİBE VE ÇEKİM MERKEZİ ŞEKLİNDE, GÜVENLİ VE İSTİKRARLI BÖLGE OLARAK DÜZENLEMEK” olmalıdır ve hatta bu iddiayı, tüm bölge devletlerinin yeni bir politik duruş ile destekleyerek, kendilerine yegâne hedef şeklinde belirlemeleri, bölgedeki toplumlar açısından “peşinden gidilecek İDEAL”i ortaya koyacaktır.

NATO konsepti ile girilen Batı İttifakı ilişkilerinde, kullanışlı bir askeri güç ve ürünlerini satabilecekleri birer Pazar konumunda değerlendirilmiş olmamızdan dolayı, Türkiye olarak, Batı İttifakından dışlanmış olma durumumuz olağan bir durumdur. 

Yanı sıra bölgesel ihtilaflar gereği tek başına hareket eden bir Rusya, bir İran, bir Pakistan, bir Afganistan, bir Irak, bir Suriye, Afrika kıtası ülkeleri ve bir Türkiye (Tüm Türk devletleri de dahildir), Doğu’dan gelen veya Batı’dan gelen Güç Merkezleri açısından bakıldığında, bölgemizin caydırıcı bir güç merkezi değil de kullanmaya ve sömürülmeye yönelik olarak değerlendirildiği aşikardır...

Bu iki güç merkezinin haricinde, yeni bir güç merkezi oluşturabilmek adına Orta Asya’da kurgulanan ve yüzden fazla ülkeyi kapsayan “BİR KUŞAK BİR YOL / One Belt One Road” (OBOR) denkleminin bir benzerinin de Afrika kıtasında kurulabilmesi, Afrika’nın sömürülen yer altı ve yer üstü zenginliklerinin de uluslararası pazara, bölge devletlerinin iş birliği ve kontrolü altında taşınarak güvenli ve devamlı şekilde satılabilmesi sağlanmış olacaktır.

Bu işbirliğinin amacı ise bölgedeki ürün ve hammadde arzının, bölge sakinleri tarafından güvenli ve istikrarlı şekilde uluslararası pazara satışının garanti altına alınması mücadelesi olarak değerlendirilmesi gerekmektedir…

Böylelikle egemen güç merkezlerinin sömürü politikalarından vaz geçmeleri, güç de olsa, sırasıyla tetiklenecektir kanaatindeyiz...

OBOR” olarak taktim edilen “DEV proje”, iki açıdan değerlendirilmek durumundadır…

1- Sahada; Proje (OBOR) kapsamına giren ve güç merkezlerinin ve global sermayenin sömürmek üzere hesap yaptıkları bölge ülkelerinin, kendi aralarında yapacakları iş birliği sayesinde doğacak yeni bir güç merkezi olma hesaplarıdır…

2- Tepede; Projeye yatırım yapan global sermayenin çıkar hesaplarıdır…

Egemen güç merkezleri neden sömürme yolunu tercih etmektedirler?..

Global ticarette rekabetin kıran kırana yaşandığı günümüz dünyasında ürün (hammadde) arzının ve makul fiyat politikasının devamlılığı, işleyen sistemin sağlıklı ilerlemesi açısından şarttır.

İstikrarlı bir şekilde organize olmayı başarabilmiş (güç merkezleri) ülkeler veya birlikler, organizasyon noktasında istikrarlı olmayı başaramayan ülkeler veya birlikler ile girdikleri ticari ilişkilerde, yaşadıkları problemleri ortadan kaldırabilmek adına, öncelikle bölgeye yatırım yaparak, ticari açıdan istikrarlı organizasyonlar kurmak durumunda kalmaktadırlar.

Alım-satım için yapılan yatırımlar ve kurulan çıkar odaklı (ilişkiler ağı) bölgesel organizasyonlar, global rekabetin tetiklenmesi ile birlikte, ardı arkası gelmeyen yatırımları da beraberinde getirmektedir.

Böylelikle borç ve alacak ilişkileri de iç içe geçerek, koparılması zor ilişkileri bir örümcek ağı misali oluşturmaktadır…

Bundan dolayı, hem ekonomik hem de siyasi istikrarın devamlılığı, ticari ilişkilerde ürünü (hammaddeyi) alan tarafın olmazsa olmaz kuralı olarak algılanmalıdır. 

Bu gerekçe ile güç merkezleri, gerekirse ülkeleri işgal ederek sadece kendi çıkarları doğrultusunda organizasyonlar kurmaktadırlar…

Global ölçekte yaşanılan rekabet sırasında yapılan manipülasyonlardan “Ambargolar, borsa manipülasyonları, ‘Güvenilmez ülke’ ilanları gibi” işgalleri destekleyen argümanları da hesaba katacak olursak, durum tam bir içinden çıkılmaz labirentler zincirini anımsatmaktadır öyle değil mi.?

Atalarımız ne güzel söylemiştir; “KOMŞU KOMŞUNUN KÜLÜNE MUHTAÇTIR” diye…

Tüm bu gerçeklerin ışığında denmeli ki;

“Egemen güç merkezleri tarafından komşu ülkelerimizin ekonomisinin veya ülke sınırlarının parçalanarak yıkılması, sıra bize geldiğinde kaybedilmiş birer kalelerimiz olarak görülmelidir!..”

BÖLGEMİZİ HEP BİRLİKTE YAŞANILABİLİR VE ÇEKİM MERKEZİ OLACAK ŞEKİLDE YAPILANDIRMAK ARTIK KAÇINILMAZ BİR GEREKLİLİKTİR.

Bundan dolayı, herkesin kendi rengini ortaya koyabildiği, çoğulcu ve katılımcı “Askeri, Teknolojik, Kültürel, Politik ve ekonomik” bir anlayış ve birlikte hareket etme kararlılığını ortaya koymak, bölge ve ülke güvenliklerimiz için artık elzemdir…

Şayet bu büyük ve katılımcı birliktelik gerçekleşir ise aradaki küçük problemlerin rotaları da ister istemez bu büyük ve etkili türbülansa uymak durumunda kalacaklardır… 

Ortak hedefler doğrultusunda iş birliğine girmeyen komşu ülkelerin, tek başlarına hareket ediyor olmaları ise bölge sakinleri olarak hiç ayırt etmeden hepimizin ayıbı olmalıdır… 

Son Söz;

Suya atılan taş, dalga dalga çemberler oluşturur. 

“Biz suya bir taş atalım, çembere katılmayanları da tarih kendi sayfalarına not etsin” diyelim ve…

Şu günlerin sıcak meselesi ekseninde bir-iki kelam ile kalemi bırakalım.

Türkiye, İran, Rusya… Azerbaycan ve Ermenistan…

Kanaatimizdir;

Türkiye’nin Orta Asya ile fiziki sınırlarını inşa etmesi olmazsa olmazlardandır. 

Ermenistan bu projenin gerçekleşebilmesi için sorun teşkil edemeyecek kadar küçük ve yetersizdir. 

Türkiye, Orta Asya ile sınırlarını birleştirirse İran ve Rusya’nın iletişimi ortadan kalkacaktır” şeklinde her iki ülke (İran-Rusya) tarafından algılanmaktadır. 

Bu noktada Türkiye’nin, İran ve Rusya’ya garanti vermesi, kesişen yolları açacaktır. 

Böylelikle ciddi bir iş birliği konseyinin de yol taşları Türkiye-İran-Rusya arasında döşenmiş ve komşu ülkelerden de bu birlikteliğe katılımların olacağı bir yol açılmış olacaktır... 

AB gibi, sınırların görünmez olduğu bir coğrafya kurulursa, neler olabilir hiç düşündünüz mü?

Evet, Ermenistan’a, Türkiye tarafından yardım edilecektir!..

Ötelemek yerine, kazanmak birçok sorunu geride bırakabilir.

Sadece, Azerbaycan’ın yaralarını saracak topraklarını geri alması beklenmektedir.

Böylelikle, Ermenistan’ın bölge dışındaki güç merkezlerinin oyuncağı olmasının önü kapatılacaktır.

.

Ali Karani, dikGAZETE.com