Çok boyutlu düşünebilmek ve çok boyutlu plan kurabilmek…

Çok boyutlu düşünebilmek ve çok boyutlu plan kurabilmek…

Rekabetin kıran kırana yaşandığı uluslararası arenada hem ilişkilerin devamlılığını sağlamak hem de çatışmalara zemin oluşturmayacak şekilde plan ve projeler üretebilmek, gerçekten komplike bir iş ve mücadeledir.

Ciddi tecrübe birikimi ve köklü bir geçmişten beslenen akıl yapısına ihtiyaç duyulan bu alanda, geçmiş yaşanmışlıkların bugüne olan etkilerini de hesaba katabilen, tıpkı yaşayan canlı bir organizma misali, nefes alan, acıları ve mutlulukları hissedip hatırlayan idari bir yapının eksikliği, her şeyin alt üst olmasına ve edinilen tüm birikimlerin ellerimizden kayıp gitmesine sebebiyet verebileceğini sürekli olarak hafızamızda canlı tutmak durumundayız.

İdari yapıda bugüne kadar iki aşamalı çalışma yönteminin benimsenmesi ve tek geçerli yöntem olarak görülmesi, kullanılan bu yöntemin, artık çağın gereksinimlerine cevap veremediği gerçeğini, hayat gözlerimize sokarcasına göstermektedir.

Nedir bu çift aşamalı yöntem;

- Sorumluluk alanı içerisindeki üreten nüfusu, kendi iç dinamikleri olarak hesap eden idari yapı, buradan elde ettiği itici güçten beslenerek, ikinci aşamadaki dış dünyanın gereksinim ve zorlayıcı şartlarına cevap verebilmek ve uluslararası arenada vücut bularak söz sahibi olmak adına kullanmaktadır.

Seksen iki milyonluk nüfusun ürettiği itici Güç’ün etkin ve dönüştürücü olmaya yeterli olacağını düşünmek, sürekli değişen ve gelişen dünyada hayal bile edilemez.

Bundan dolayı; 

İlişkide olunacak her coğrafik alanda, bölgeye has (özgün) sistemler kurmak, olmazsa olmaz ön şarttır.

En kapsayıcı bilgiyi ve o bilgiyi uygulayan Akıl’ı ortaya koyabilen, en etkili olabilendir.

Çünkü; 

Tanıştığı bilgi ve akılda kendisinden renk veya motif/model görmeyen toplum, asla birliktelik ruhunu oluşturamaz ve ortak gelecek vizyonuna sahip olamaz.

Kendisine benzemeyeni kabul etmeyen ve dışlayarak ötekileştiren bir akıl, kısıtlı bir alana sıkışıp kalmak zorundadır” diyerek devam edelim.

Köleci ve Sömürü düzeni, “Türk akıl ve düşünce sistematiği”ne düşmandır.

Neden düşmandır bilir misiniz!..

Çünkü;

Adalet” hiç tartışmasız ilk şart olarak “Türk akıl ve düşünce sistematiği” ve takipçilerinin hayatına yerleşmiş “kapsayıcı derin bir KOD” olarak yaşatılmaktadır.

Bahsedilen kodlama, tıpkı her coğrafyanın kendisine has iklim yapısı, bitki örtüsü, canlı organizması, kültürü, töresi, yaşama tarzı, damak tadı, vb. gibi özelliklerin kendine has ve özgün olduğuna inanmış, bu çeşitliliği kültürel zenginlik olarak görmekle birlikte, yaşatılması ve zenginleştirilmesini de desteklemektedir.

Bundan dolayı, bu akıl ve düşünce sistematiğini kavrayıp uygulayabilmeyi, çok boyutlu ve girift düşünerek planlama yapabilen, çok yönlü beslenmeye alıştırılmış algılara sahip bireylerin anlayabileceği bir durum olarak görmek gerekmektedir.

Yaşamak” demek, diğer canlıların hayatından “diğerlerinin hakkı olanı” almak demek değildir. 

Hayatta kalma iç güdüsü ve korku” kavramları, insanları korku tüneline sokan, duyguların göz ardı edilerek kaybolmasını tetikleyen, vahşileştiren ve insanı gaddar yapan kavramlardır.

Adalet, Devlet, Akıl, Hakkına Kanaat.

Bu durum, bir sistem olarak inşa edildiği taktirde, hayatın devamlılığı yasaları gerçekleşmiş olabilecektir.

Hiçbir kimse, hiçbir başka kimseyi zorla değiştirip dönüştüremez. 

Değişim ve dönüşüm; daha iyi olanı, doğal olanı ve doğru olanı görünce kendiliğinden başlayacaktır.

Uluslararası rekabet arenasında ekonomik, siyasi ve askeri faaliyetlere başlayan Türk Devleti’nin kulağına küpe olması gereken nasihatleri “Erenler” kulaklara fısıldayacaktır.

Sistemler kurmak için gittiğin yerlere “Efendileri gibi” değil de dost ve hizmetkar olarak git ki başlara TAC olasın.

.

Ali Karani, dikGAZETE.com

Rekabetin kıran kırana yaşandığı uluslararası arenada hem ilişkilerin devamlılığını sağlamak hem de çatışmalara zemin oluşturmayacak şekilde plan ve projeler üretebilmek, gerçekten komplike bir iş ve mücadeledir.

Ciddi tecrübe birikimi ve köklü bir geçmişten beslenen akıl yapısına ihtiyaç duyulan bu alanda, geçmiş yaşanmışlıkların bugüne olan etkilerini de hesaba katabilen, tıpkı yaşayan canlı bir organizma misali, nefes alan, acıları ve mutlulukları hissedip hatırlayan idari bir yapının eksikliği, her şeyin alt üst olmasına ve edinilen tüm birikimlerin ellerimizden kayıp gitmesine sebebiyet verebileceğini sürekli olarak hafızamızda canlı tutmak durumundayız.

İdari yapıda bugüne kadar iki aşamalı çalışma yönteminin benimsenmesi ve tek geçerli yöntem olarak görülmesi, kullanılan bu yöntemin, artık çağın gereksinimlerine cevap veremediği gerçeğini, hayat gözlerimize sokarcasına göstermektedir.

Nedir bu çift aşamalı yöntem;

- Sorumluluk alanı içerisindeki üreten nüfusu, kendi iç dinamikleri olarak hesap eden idari yapı, buradan elde ettiği itici güçten beslenerek, ikinci aşamadaki dış dünyanın gereksinim ve zorlayıcı şartlarına cevap verebilmek ve uluslararası arenada vücut bularak söz sahibi olmak adına kullanmaktadır.

Seksen iki milyonluk nüfusun ürettiği itici Güç’ün etkin ve dönüştürücü olmaya yeterli olacağını düşünmek, sürekli değişen ve gelişen dünyada hayal bile edilemez.

Bundan dolayı; 

İlişkide olunacak her coğrafik alanda, bölgeye has (özgün) sistemler kurmak, olmazsa olmaz ön şarttır.

En kapsayıcı bilgiyi ve o bilgiyi uygulayan Akıl’ı ortaya koyabilen, en etkili olabilendir.

Çünkü; 

Tanıştığı bilgi ve akılda kendisinden renk veya motif/model görmeyen toplum, asla birliktelik ruhunu oluşturamaz ve ortak gelecek vizyonuna sahip olamaz.

Kendisine benzemeyeni kabul etmeyen ve dışlayarak ötekileştiren bir akıl, kısıtlı bir alana sıkışıp kalmak zorundadır” diyerek devam edelim.

Köleci ve Sömürü düzeni, “Türk akıl ve düşünce sistematiği”ne düşmandır.

Neden düşmandır bilir misiniz!..

Çünkü;

Adalet” hiç tartışmasız ilk şart olarak “Türk akıl ve düşünce sistematiği” ve takipçilerinin hayatına yerleşmiş “kapsayıcı derin bir KOD” olarak yaşatılmaktadır.

Bahsedilen kodlama, tıpkı her coğrafyanın kendisine has iklim yapısı, bitki örtüsü, canlı organizması, kültürü, töresi, yaşama tarzı, damak tadı, vb. gibi özelliklerin kendine has ve özgün olduğuna inanmış, bu çeşitliliği kültürel zenginlik olarak görmekle birlikte, yaşatılması ve zenginleştirilmesini de desteklemektedir.

Bundan dolayı, bu akıl ve düşünce sistematiğini kavrayıp uygulayabilmeyi, çok boyutlu ve girift düşünerek planlama yapabilen, çok yönlü beslenmeye alıştırılmış algılara sahip bireylerin anlayabileceği bir durum olarak görmek gerekmektedir.

Yaşamak” demek, diğer canlıların hayatından “diğerlerinin hakkı olanı” almak demek değildir. 

Hayatta kalma iç güdüsü ve korku” kavramları, insanları korku tüneline sokan, duyguların göz ardı edilerek kaybolmasını tetikleyen, vahşileştiren ve insanı gaddar yapan kavramlardır.

Adalet, Devlet, Akıl, Hakkına Kanaat.

Bu durum, bir sistem olarak inşa edildiği taktirde, hayatın devamlılığı yasaları gerçekleşmiş olabilecektir.

Hiçbir kimse, hiçbir başka kimseyi zorla değiştirip dönüştüremez. 

Değişim ve dönüşüm; daha iyi olanı, doğal olanı ve doğru olanı görünce kendiliğinden başlayacaktır.

Uluslararası rekabet arenasında ekonomik, siyasi ve askeri faaliyetlere başlayan Türk Devleti’nin kulağına küpe olması gereken nasihatleri “Erenler” kulaklara fısıldayacaktır.

Sistemler kurmak için gittiğin yerlere “Efendileri gibi” değil de dost ve hizmetkar olarak git ki başlara TAC olasın.

.

Ali Karani, dikGAZETE.com