Düşman savaş konseptinden rakip mücadele konseptine geçiş
Düşman savaş konseptinden rakip mücadele konseptine geçiş
- 15-08-2018 09:34
- 489
- 15-08-2018 09:34
- 489
Devletlerin algılama biçimi Düşman / Savaş algısı üzerinden mi kodlanmıştır?
Şirketlerin algılama biçimi Rakip / Mücadele üzerinden mi kodlanmıştır?
Çağımızın iktisadi ve ekonomik gereksinimleri olarak ileri sürülenler, bugün tabir yerindeyse, devletlerin ve şirketlerin iç içe geçtikleri gerçeği ile bizleri tanıştırdı. Hatta bazı şirketlerin devlet yapılarının da bir adım önüne geçmiş durumda oldukları ve bundan dolayı kontrolü ele almak üzere oldukları söylense, bu iddia kabul görür ve yerinde olur.
"İktidar, kendi alternatifi olabilecek bir güç kabul etmez”cümlesi, tarihe damga vuran bir söz olmuştur.
Öyleyse tüm yaşanan çekişmeler ve gerginliklerin sebebi nedir?
Devletlerin var olma ve devamlılıklarını sağlama mücadelesi mi? Yoksa, yetki ve etkinin özel şirketlere devir edilmek istenmesine karşı gösterilen direnç midir yaşadıklarımız?
Bundan dolayı mıdır ki devletler, karşılıklı olarak Düşman/Savaş (ilişki/Çelişki) sarmalında güç kullanmak zorundadırlar. Varlıklarını devam ettirmenin başka bir yolu yok mudur?
Devlet şirketleri, neden güç kullanmaz da mücadele ederler?
Özel Şirketler, sadece rakip olarak gördükleri şirketler ile hukukun çizdiği sınırlar içerisinde mi mücadele verirler!
Menfaat ve çıkar söz konusu olduğunda, ilişkiler şiddete dönüşebilir mi özel şirketler arasında?
Daha açık söylemek gerekirse, yaşanan tüm üstü örtülü mücadeleler ve pastadan büyük pay kapma mücadelesi, büyük şirketler tarafından mı finanse edilmektedir.
Öyle ya, bir takım özel şirketlerin bütçeleri bugün neredeyse birçok devletin bütçesini aşmış ölçektedir.
Devletin görevi nedir?
Sorumluluk alanları ülke sınırları ile belirlenmiş günümüz devlet yapılarının görevleri, vatandaşlarının "Can, Mal, Eğitim, Sağlık, Yaşama hakkı, Güvenlik" ve diğer tüm gereksinimlerinin devamlı olarak sağlanması konusunda planlamalar yaparak uygulamak olarak tanımlanabilir.
Yani düzenlemeyi devlet yapıları yapar ve tarih sahnesindeki seyahatlerini kesintiye uğratmadan milletler yapar.
Devlet, vatandaşlarının tüm ihtiyaçlarını kendi bünyesinde kurduğu şirketler vasıtası ile de yapabilir.
Özel şirketlerin görevi nedir?
Sorumluluk alanları, kanunların getirmiş olduğu düzenlemeler ve sınırlandırmalar ile belirlenmiş olan ve ihtisas alanları içerisinde faaliyet göstermektir. İhtiyaçları karşılamak amacı ile faaliyet göstererek ürün arz etmek ile mükelleftirler.
Çağımızda ekonomik gücün çok etkili olduğu dönemin uç noktalarını yaşamaktayız.
Bu konu herkes tarafından kabul görecektir.
Özel şirketlerin de bu konuda ciddi katkılarının olduğu yadsınamaz bir gerçekliktir. Adeta devletlerin ekonomik getiride başat rolü oynayan lokomotifleri halini alması da dikkate alınmak zorundadır.
Bu gerçeklikten kaynaklı devletler, kendi yönettikleri ülkelere ait özel şirketlerin büyütülerek rekabet gücünün artırılmasında gereken desteği de haklı olarak yapmaktadırlar. Lakin belli bir dönem sonunda elde edilen maddi imkânlar ile rekabet güçleri artan özel şirketler, uluslararası rekabet arenasında boy göstermeye başladıkları an itibari ile roller değişmeye başlıyor.
Besleyip büyüten devlet ve millet, artık güçlenen ve rekabet gücü artan özel şirketlerin etkisi altına girebiliyor.
Yani anne ve baba besleyerek büyütüyor, çocuk ekonomik özgürlüğünü elde ediyor ve gidiyor gibi.
Dünya genelinde, bu karşılıklı bağımlılık (İlişki/Çelişki) üzerinden gelinen dönemi yaşamaktayız.
Sebep?
Güçlü ekonomiye duyulan ihtiyaç!
Yeri gelmişken sorumuzu da soralım:
Devletler, özel şirketlerin etkisi altına girer ise, sadece ürün arz etmekle mükellef olan özel şirketler, diğer tarafta milletine karşı yükümlülüğü bulunan devlet yapılarını, görevlerini ifa ederken de sekteye uğratırlarsa sorumluluğu kimde aramak lazım gelir.
Bu noktada denge nasıl kurulacaktır?
Öyle ya, kanunlar, özel şirketleri sadece hizmet ya da ürün arz etmek ve vergisini ödemek ile mükellef kılmaktadır.
Devletin işleyişinde herhangi bir aksama söz konusu olduğunda hiçbir sorumlulukları mevcut değildir.
Aynı zamanda devletlerin özel şirketleri de denetleme hakları vardır. Lakin rekabet gücü çok yüksek olan özel bir şirket, devlet mekanizmasını etkisi altına alabilmeyi başarabilmiş ise bu denetleme nasıl olacaktır?
O zaman özel şirketlere yarı devlet statüsü mü verilmektedir. Öyleyse devlet şirketleri ne işe yararlar ve neden varlıkları az da olsa devam etmektedir.
Özel şirketlere tanınan haklar ve verilen destekler, yapısal düzenleme ile birlikte düzenli ve doğru denetlemeler ile devlet şirketlerine verilemez mi?
Yapılan araştırmalardan elde ettiğimiz raporların ışığında, devlet şirketlerinin hantal yapılar olduğu öngörülmekte -iddia edilmekte- dir.
Özel bir şirket, pratik ve hızlı davranabiliyor da, devlet şirketleri neden pratik ve hızlı davranamıyorlar?
Güzel bir örnek olacağını düşündüğüm konu;
Bugün birçok ülke, ÖZEL ORDU yani askeri disipline sahip devlet görevlisi lakin özel şirketler gibi yapılanmaktalar.
Bu strateji, ordu disiplini ile gerçekleştirilirken, devlet şirketlerinde neden uygulanmamaktadır?
Sormak gerekir.
Çünkü uluslar arası rekabet arenasında boy ölçüşebilecek seviyeye gelebilen özel şirketlerin, ait oldukları değer (vatan-millet-devlet) kavramlarından uzaklaştıkları gözlemlenmektedir.
Bundan dolayı, kendi ellerimizle yetiştirip büyüttüğümüz dev şirketler, ekonomik özgürlüklerine kavuştuklarında kimi zaman milli ve manevi değerlere de ters düşerek, ülkede ekonomik riskler meydana geldiğinde, son yıllarda yaşayarak tecrübe ettiğimiz olaylar da gösterdi ki ülkeyi, milleti, hatta öz değerlerini terk edebiliyorlar.
En ihtiyaç duyulan zamanda şirketlerimiz, sınırlarımızın dışına çıkarak bizleri mücadelede yalnız bırakabiliyorlar maalesef.
Şimdi bizler bu tip şirketlere HAYIRSIZ EVLATLAR diyerek konunun üzerine sünger mi çekelim?
.
Ali Karani, dikGAZETE.com
Devletlerin algılama biçimi Düşman / Savaş algısı üzerinden mi kodlanmıştır?
Şirketlerin algılama biçimi Rakip / Mücadele üzerinden mi kodlanmıştır?
Çağımızın iktisadi ve ekonomik gereksinimleri olarak ileri sürülenler, bugün tabir yerindeyse, devletlerin ve şirketlerin iç içe geçtikleri gerçeği ile bizleri tanıştırdı. Hatta bazı şirketlerin devlet yapılarının da bir adım önüne geçmiş durumda oldukları ve bundan dolayı kontrolü ele almak üzere oldukları söylense, bu iddia kabul görür ve yerinde olur.
"İktidar, kendi alternatifi olabilecek bir güç kabul etmez”cümlesi, tarihe damga vuran bir söz olmuştur.
Öyleyse tüm yaşanan çekişmeler ve gerginliklerin sebebi nedir?
Devletlerin var olma ve devamlılıklarını sağlama mücadelesi mi? Yoksa, yetki ve etkinin özel şirketlere devir edilmek istenmesine karşı gösterilen direnç midir yaşadıklarımız?
Bundan dolayı mıdır ki devletler, karşılıklı olarak Düşman/Savaş (ilişki/Çelişki) sarmalında güç kullanmak zorundadırlar. Varlıklarını devam ettirmenin başka bir yolu yok mudur?
Devlet şirketleri, neden güç kullanmaz da mücadele ederler?
Özel Şirketler, sadece rakip olarak gördükleri şirketler ile hukukun çizdiği sınırlar içerisinde mi mücadele verirler!
Menfaat ve çıkar söz konusu olduğunda, ilişkiler şiddete dönüşebilir mi özel şirketler arasında?
Daha açık söylemek gerekirse, yaşanan tüm üstü örtülü mücadeleler ve pastadan büyük pay kapma mücadelesi, büyük şirketler tarafından mı finanse edilmektedir.
Öyle ya, bir takım özel şirketlerin bütçeleri bugün neredeyse birçok devletin bütçesini aşmış ölçektedir.
Devletin görevi nedir?
Sorumluluk alanları ülke sınırları ile belirlenmiş günümüz devlet yapılarının görevleri, vatandaşlarının "Can, Mal, Eğitim, Sağlık, Yaşama hakkı, Güvenlik" ve diğer tüm gereksinimlerinin devamlı olarak sağlanması konusunda planlamalar yaparak uygulamak olarak tanımlanabilir.
Yani düzenlemeyi devlet yapıları yapar ve tarih sahnesindeki seyahatlerini kesintiye uğratmadan milletler yapar.
Devlet, vatandaşlarının tüm ihtiyaçlarını kendi bünyesinde kurduğu şirketler vasıtası ile de yapabilir.
Özel şirketlerin görevi nedir?
Sorumluluk alanları, kanunların getirmiş olduğu düzenlemeler ve sınırlandırmalar ile belirlenmiş olan ve ihtisas alanları içerisinde faaliyet göstermektir. İhtiyaçları karşılamak amacı ile faaliyet göstererek ürün arz etmek ile mükelleftirler.
Çağımızda ekonomik gücün çok etkili olduğu dönemin uç noktalarını yaşamaktayız.
Bu konu herkes tarafından kabul görecektir.
Özel şirketlerin de bu konuda ciddi katkılarının olduğu yadsınamaz bir gerçekliktir. Adeta devletlerin ekonomik getiride başat rolü oynayan lokomotifleri halini alması da dikkate alınmak zorundadır.
Bu gerçeklikten kaynaklı devletler, kendi yönettikleri ülkelere ait özel şirketlerin büyütülerek rekabet gücünün artırılmasında gereken desteği de haklı olarak yapmaktadırlar. Lakin belli bir dönem sonunda elde edilen maddi imkânlar ile rekabet güçleri artan özel şirketler, uluslararası rekabet arenasında boy göstermeye başladıkları an itibari ile roller değişmeye başlıyor.
Besleyip büyüten devlet ve millet, artık güçlenen ve rekabet gücü artan özel şirketlerin etkisi altına girebiliyor.
Yani anne ve baba besleyerek büyütüyor, çocuk ekonomik özgürlüğünü elde ediyor ve gidiyor gibi.
Dünya genelinde, bu karşılıklı bağımlılık (İlişki/Çelişki) üzerinden gelinen dönemi yaşamaktayız.
Sebep?
Güçlü ekonomiye duyulan ihtiyaç!
Yeri gelmişken sorumuzu da soralım:
Devletler, özel şirketlerin etkisi altına girer ise, sadece ürün arz etmekle mükellef olan özel şirketler, diğer tarafta milletine karşı yükümlülüğü bulunan devlet yapılarını, görevlerini ifa ederken de sekteye uğratırlarsa sorumluluğu kimde aramak lazım gelir.
Bu noktada denge nasıl kurulacaktır?
Öyle ya, kanunlar, özel şirketleri sadece hizmet ya da ürün arz etmek ve vergisini ödemek ile mükellef kılmaktadır.
Devletin işleyişinde herhangi bir aksama söz konusu olduğunda hiçbir sorumlulukları mevcut değildir.
Aynı zamanda devletlerin özel şirketleri de denetleme hakları vardır. Lakin rekabet gücü çok yüksek olan özel bir şirket, devlet mekanizmasını etkisi altına alabilmeyi başarabilmiş ise bu denetleme nasıl olacaktır?
O zaman özel şirketlere yarı devlet statüsü mü verilmektedir. Öyleyse devlet şirketleri ne işe yararlar ve neden varlıkları az da olsa devam etmektedir.
Özel şirketlere tanınan haklar ve verilen destekler, yapısal düzenleme ile birlikte düzenli ve doğru denetlemeler ile devlet şirketlerine verilemez mi?
Yapılan araştırmalardan elde ettiğimiz raporların ışığında, devlet şirketlerinin hantal yapılar olduğu öngörülmekte -iddia edilmekte- dir.
Özel bir şirket, pratik ve hızlı davranabiliyor da, devlet şirketleri neden pratik ve hızlı davranamıyorlar?
Güzel bir örnek olacağını düşündüğüm konu;
Bugün birçok ülke, ÖZEL ORDU yani askeri disipline sahip devlet görevlisi lakin özel şirketler gibi yapılanmaktalar.
Bu strateji, ordu disiplini ile gerçekleştirilirken, devlet şirketlerinde neden uygulanmamaktadır?
Sormak gerekir.
Çünkü uluslar arası rekabet arenasında boy ölçüşebilecek seviyeye gelebilen özel şirketlerin, ait oldukları değer (vatan-millet-devlet) kavramlarından uzaklaştıkları gözlemlenmektedir.
Bundan dolayı, kendi ellerimizle yetiştirip büyüttüğümüz dev şirketler, ekonomik özgürlüklerine kavuştuklarında kimi zaman milli ve manevi değerlere de ters düşerek, ülkede ekonomik riskler meydana geldiğinde, son yıllarda yaşayarak tecrübe ettiğimiz olaylar da gösterdi ki ülkeyi, milleti, hatta öz değerlerini terk edebiliyorlar.
En ihtiyaç duyulan zamanda şirketlerimiz, sınırlarımızın dışına çıkarak bizleri mücadelede yalnız bırakabiliyorlar maalesef.
Şimdi bizler bu tip şirketlere HAYIRSIZ EVLATLAR diyerek konunun üzerine sünger mi çekelim?
.
Ali Karani, dikGAZETE.com