Erenlerden esinlenip feyz alan Gazi Paşam Mustafa Kemal Atatürk!..
Erenlerden esinlenip feyz alan Gazi Paşam Mustafa Kemal Atatürk!..
- 12-06-2019 07:34
- 1047
- 12-06-2019 07:34
- 1047
ULUSLAŞMAK TOPYEKÜN KENETLENMEYİ TETİKLER VE SAĞLAM-NET BİR DİRENÇ SERGİLENİR.
Osmanlı İmparatorluğu’nun maruz kaldığı işgalde, “Uluslaşmak” ile karşıtı olan ayrışmanın sonuçları tarih sayfalarına not edilmiştir.
İnanıyorum ki;
2019 Yerel Seçimleri’nin sonucu ışığında, bugün bu zorlu sınavı CHP, doğru ve birleştirici davranıp hakkı ile vererek, her kesimin “Ulus” olabilme yolunda zihinsel sıçrama yapabilmesini tetikleyebilecektir.
Erenlerden esinlenip feyz alan ve Cumhuriyetimizi, tüm Ulus ve silah arkadaşları ile birlikte kuran Gazi Paşam Mustafa Kemal Atatürk'ün “Yurtta sulh cihanda sulh” şifresi aktive edilip, dünya üzerindeki tüm kan emicilere şamar olarak inecektir.
Birinci Paylaşım Savaşı esnasında Gazi Paşa’m, ulaşılabilen her bölgede terazinin bir tarafına kendi ulusunu koyarak mücadele verirken, düşman olarak gelenleri ise tek tek terazinin diğer tarafına koydu ve tarttı. Gücü oranında aldı, gücünün yetmediği oranda ise vermek zorunda kaldı.
İşin yanisi;
Uluslaşabilen, birleşip yek-vücud olabilen topraklar kazanıldı, işgalciler ile işbirliği yaparak iç çekişmelere sahne olan topraklar ise savaşın doğası gereği verilmek durumunda kalındı.
Gelinen son noktada ve onca yaşanmışlıkların ardından denmeli ki: Bir vatanı, işgal etmek üzere gelmişler ve savaş kapıda ise, toplu direnç gösterebilmenin yegane yolu ULUSLAŞARAK yek-vücud olabilmektir.
Durumumuz incelendiğinde ve farklı açıdan bakıldığında ise “Uluslaşma”nın tanımı tekrardan yapılarak, zihinlerde aydınlanmayı başarmak ve kavram kargaşalarının önünü almak da artık elzem olmuştur.
Tarih, bir önceki en yakın durumu geliştirip devam ederek ardışık şekilde ilerleyen zaman akışıdır…
Bununla birlikte yapılması gereken atılım ise Osmanlı’ya dönmek değil, “Son Türk Devleti”miz olan Cumhuriyet’in şifrelerini temel alarak geliştirip, yaşadığımız çağa cevap veren zihinsel uygun kodlamalar üzerinden ilerlemeyi tetiklemek olmalıdır.
Tıpkı, “Hayatın devamlılık yasası” gereği, ardışık düzenin bir birini takip etmek zorunda olduğu gibi…
Aksi taktirde, zihin dünyalarımızda git-geller yaşayarak, ilerlemeyi ve gelişimi kendi ellerimiz ile akamete uğratmış oluruz.
“Geçmişi unutmadan devam etmek elbette gerekir. Lakin geçmişe takılıp kalmadan ilerlemek de elzemdir” demek gerekmektedir.
“Cihan-şümul” olmak, sadece Osmanlı’ya ait bir ŞİAR değildir. “Cihan-şümul” olmanın anlamının, Türk akıl ve düşünce sistematiğinin binlerce yıl önce başlatılarak uygulandığı ŞİAR olarak görülmesi zorunluluğu vardır.
Bu “Şiar”, fiziki boyutta değil, düşünsel boyutta tüm hayatı, dolayısı ile insanlığı da içerisine alarak kapsayan ve örten bir kavramdır.
İnancı ve kökeni ne olursa olsun, her düşünce ve yaşama tarzını, kendi kanun ve kalıpları içerisinde insanlık adına eritip kaynaştıran ve insanlığın hizmetine sunan “AKIL yapısı” olarak görmek zorunluluğu da vardır.
Bu “ŞİAR” doğrultusunda hayat bulan Atasözümüz; “Birlikten Kuvvet Doğar’’ diye de vücut bulmuştur.
Şimdi ve bugün, “Bu kavramı anlamamakta inat edenler beri gelsin” demek şart olmuştur.
“Kime ve neye hizmet ettiğinizi öncelikle iyi bir düşünün!..” demek de gerekir.
Tüm savrulmaların temelinde yatan bu ZİHİN BULANIKLIĞI karşısında sarılmak durumunda olduğumuz ve insanlığın kurtuluşu olan reçeteyi ötelemek ve kabul etmemek ne anlama gelmektedir!..
Kazanıp aynı tarafta olmak mı güçlendirir? Yoksa öteleyerek farklı kamplara bölünmek mi güçlendirir?
Dünyayı “Kendi malı” olarak görme gafletinde olan güç merkezleri, tüm silah, mühimmat ve askeri güçleri ile her tarafımızı çevrelemiş iken, kendi kendimizi ayrıştırmak ve güç merkezlerinin masalarına meze olmak için çırpınışlar yaşamak da neyin nesidir!
Yaklaşmakta olan yıkım, gelmeye devam etmektedir. Buna hazırlıklı olabilmek ise BİZİM elimizdedir.
“Ben” demekten vazgeçip, “Biz” demeyi öğrenmediğimiz her zaman diliminde, kendi sonumuzu hazırlayan yine bizler olacağız.
Bireysel ön yargılardan kurtulmak, bireysel gelecek korkusundan arınmakla başlar.
Bütünleşmek yani “Uluslaşabilmek” ise ortak geleceğimize konsantre olarak, birlikte çözümler üretebilmekle başlar.
Bunun ilk etabı ise “Çocuk, kadın veya erkek hakları”nı ayrı ayrı savunmak değil, “İnsan Hakları”nı ön plana çıkartarak hukukun herkese eşit mesafede durmasını sağlamaktır.
İnsanlık, kendisini bu balansa oturtabildiği taktirde, geri kalan tüm canlıların da haklarını, kurguladığı sistem üzerinden dağıtabilecektir.
“TOPLU BİR MİLLETİ İSTİLA ETMEK, DARMA DAĞIN BİR MİLLETİ İSTİLA ETMEK GİBİ KOLAY DEĞİLDİR.”
1919 (Mustafa Kemal Atatürk’ün S.D.III, s.12)
ÇukurOva’dan Doğan Güne Selamlar.
.
Ali Karani, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @KARANIAli , @dikgazete
ULUSLAŞMAK TOPYEKÜN KENETLENMEYİ TETİKLER VE SAĞLAM-NET BİR DİRENÇ SERGİLENİR.
Osmanlı İmparatorluğu’nun maruz kaldığı işgalde, “Uluslaşmak” ile karşıtı olan ayrışmanın sonuçları tarih sayfalarına not edilmiştir.
İnanıyorum ki;
2019 Yerel Seçimleri’nin sonucu ışığında, bugün bu zorlu sınavı CHP, doğru ve birleştirici davranıp hakkı ile vererek, her kesimin “Ulus” olabilme yolunda zihinsel sıçrama yapabilmesini tetikleyebilecektir.
Erenlerden esinlenip feyz alan ve Cumhuriyetimizi, tüm Ulus ve silah arkadaşları ile birlikte kuran Gazi Paşam Mustafa Kemal Atatürk'ün “Yurtta sulh cihanda sulh” şifresi aktive edilip, dünya üzerindeki tüm kan emicilere şamar olarak inecektir.
Birinci Paylaşım Savaşı esnasında Gazi Paşa’m, ulaşılabilen her bölgede terazinin bir tarafına kendi ulusunu koyarak mücadele verirken, düşman olarak gelenleri ise tek tek terazinin diğer tarafına koydu ve tarttı. Gücü oranında aldı, gücünün yetmediği oranda ise vermek zorunda kaldı.
İşin yanisi;
Uluslaşabilen, birleşip yek-vücud olabilen topraklar kazanıldı, işgalciler ile işbirliği yaparak iç çekişmelere sahne olan topraklar ise savaşın doğası gereği verilmek durumunda kalındı.
Gelinen son noktada ve onca yaşanmışlıkların ardından denmeli ki: Bir vatanı, işgal etmek üzere gelmişler ve savaş kapıda ise, toplu direnç gösterebilmenin yegane yolu ULUSLAŞARAK yek-vücud olabilmektir.
Durumumuz incelendiğinde ve farklı açıdan bakıldığında ise “Uluslaşma”nın tanımı tekrardan yapılarak, zihinlerde aydınlanmayı başarmak ve kavram kargaşalarının önünü almak da artık elzem olmuştur.
Tarih, bir önceki en yakın durumu geliştirip devam ederek ardışık şekilde ilerleyen zaman akışıdır…
Bununla birlikte yapılması gereken atılım ise Osmanlı’ya dönmek değil, “Son Türk Devleti”miz olan Cumhuriyet’in şifrelerini temel alarak geliştirip, yaşadığımız çağa cevap veren zihinsel uygun kodlamalar üzerinden ilerlemeyi tetiklemek olmalıdır.
Tıpkı, “Hayatın devamlılık yasası” gereği, ardışık düzenin bir birini takip etmek zorunda olduğu gibi…
Aksi taktirde, zihin dünyalarımızda git-geller yaşayarak, ilerlemeyi ve gelişimi kendi ellerimiz ile akamete uğratmış oluruz.
“Geçmişi unutmadan devam etmek elbette gerekir. Lakin geçmişe takılıp kalmadan ilerlemek de elzemdir” demek gerekmektedir.
“Cihan-şümul” olmak, sadece Osmanlı’ya ait bir ŞİAR değildir. “Cihan-şümul” olmanın anlamının, Türk akıl ve düşünce sistematiğinin binlerce yıl önce başlatılarak uygulandığı ŞİAR olarak görülmesi zorunluluğu vardır.
Bu “Şiar”, fiziki boyutta değil, düşünsel boyutta tüm hayatı, dolayısı ile insanlığı da içerisine alarak kapsayan ve örten bir kavramdır.
İnancı ve kökeni ne olursa olsun, her düşünce ve yaşama tarzını, kendi kanun ve kalıpları içerisinde insanlık adına eritip kaynaştıran ve insanlığın hizmetine sunan “AKIL yapısı” olarak görmek zorunluluğu da vardır.
Bu “ŞİAR” doğrultusunda hayat bulan Atasözümüz; “Birlikten Kuvvet Doğar’’ diye de vücut bulmuştur.
Şimdi ve bugün, “Bu kavramı anlamamakta inat edenler beri gelsin” demek şart olmuştur.
“Kime ve neye hizmet ettiğinizi öncelikle iyi bir düşünün!..” demek de gerekir.
Tüm savrulmaların temelinde yatan bu ZİHİN BULANIKLIĞI karşısında sarılmak durumunda olduğumuz ve insanlığın kurtuluşu olan reçeteyi ötelemek ve kabul etmemek ne anlama gelmektedir!..
Kazanıp aynı tarafta olmak mı güçlendirir? Yoksa öteleyerek farklı kamplara bölünmek mi güçlendirir?
Dünyayı “Kendi malı” olarak görme gafletinde olan güç merkezleri, tüm silah, mühimmat ve askeri güçleri ile her tarafımızı çevrelemiş iken, kendi kendimizi ayrıştırmak ve güç merkezlerinin masalarına meze olmak için çırpınışlar yaşamak da neyin nesidir!
Yaklaşmakta olan yıkım, gelmeye devam etmektedir. Buna hazırlıklı olabilmek ise BİZİM elimizdedir.
“Ben” demekten vazgeçip, “Biz” demeyi öğrenmediğimiz her zaman diliminde, kendi sonumuzu hazırlayan yine bizler olacağız.
Bireysel ön yargılardan kurtulmak, bireysel gelecek korkusundan arınmakla başlar.
Bütünleşmek yani “Uluslaşabilmek” ise ortak geleceğimize konsantre olarak, birlikte çözümler üretebilmekle başlar.
Bunun ilk etabı ise “Çocuk, kadın veya erkek hakları”nı ayrı ayrı savunmak değil, “İnsan Hakları”nı ön plana çıkartarak hukukun herkese eşit mesafede durmasını sağlamaktır.
İnsanlık, kendisini bu balansa oturtabildiği taktirde, geri kalan tüm canlıların da haklarını, kurguladığı sistem üzerinden dağıtabilecektir.
“TOPLU BİR MİLLETİ İSTİLA ETMEK, DARMA DAĞIN BİR MİLLETİ İSTİLA ETMEK GİBİ KOLAY DEĞİLDİR.”
1919 (Mustafa Kemal Atatürk’ün S.D.III, s.12)
ÇukurOva’dan Doğan Güne Selamlar.
.
Ali Karani, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @KARANIAli , @dikgazete