Kanal İstanbul ile Vatikan ötesi etkili bir devlet ve Sultan Fatih gibi bir dünya liderliği
Kanal İstanbul ile Vatikan ötesi etkili bir devlet ve Sultan Fatih gibi bir dünya liderliği
- 27-12-2019 10:01
- 1087
- 27-12-2019 10:01
- 1087
İnsanın değersizleştirildiği ve kıymetinin olmadığı yerde, her şeyin değersizleştiği gerçeği ile yüzleşmek durumunda kalırız. Çünkü her şeye anlam yükleyen yine insanın ta kendisidir.
Milleti, sistemin devamlılığı için döner sermayenin dolgu malzemesi olarak gören zihniyet, yerini insana hak ettiği değeri veren bir zihin sistematiğine dönüşmeye başlar ise toplum rahat nefes alır ve kalitesi artarak gelişir.
Sadece, kalitesi artan bir millet güçlü bir medeniyet inşa edebilir.
Dünyamızda “Düşman-Savaş” konseptinden, “Rakip-Mücadele” konseptine geçiş, zihinlerde yapılan sıçramalar ile mümkün olabilecektir.
İnsanlık tarihinin akışı ise maddi boyutun düşünce boyutunu, düşünce boyutunun da maddi boyutu tetikleyerek dönüşüme zorladığı süreç olarak görülmelidir.
Yaklaşık son 2 bin 500 yıl, düşüncenin maddi boyutu şekillendirdiği çok sancılı bir süreç olarak geçti.
Bugünün çağındaki veriler, bu ‘süreç’in tersine dönmek üzere harekete geçtiği sinyallerini verir durumdadır.
Sebebine gelirsek;
Maddi boyut hayatımıza o kadar girdi ve sirayet etti ki artık insanlık, bu boyut olmadan yapamıyor.
Doğrunun açılımı; “O ana kadar bulunabilmiş en iyi fikir veya yöntemdir” diyerek makaleye giriş yapalım.
Anadolu’yu, Türk yurdunun fertleri olarak temsil etmesi gereken bizler “dayatmalar ve zorlamalar şeklinde bir konuşma kültürü”nü nasıl oldu da hayatımıza hâkim kıldık!..
Bunu her bir bireyimizin iyice düşünüp tartması gerekmektedir.
Medeniyetlere beşik olmuş Anadolu’muzda, doğruyu bulma kültürünü daha tam anlamı ile kendi aramızda oturtabilmiş olamadığımız gibi, ilişkide olduğumuz diğer dış dünya ile dahi iletişimde aynı yöntemi kullanıyor olmamız, bizlerin ve başka kültür ve anlayışa sahip insanların hayat akışlarını ciddi derecede aksamalara ve gecikmelere uğratmaktadır.
Bundan dolayı;
NATO konseptinde Batı İttifakı ile girilen karşılıklı ilişkilerimizde dışlanıyor olmamız, onların idari yapılarında ve hata halkları nezdinde dahi olağan bir durumdur.
Çünkü;
Türklük tarihimiz boyunca “adaleti sağlamak” üzere sahip olunan baskın karakteristiğimizden vazgeçerek, batılıların kendi üzerlerinden çıkartıp attıkları geçmişlerini taklit etmek, bizleri kabul etmelerini getirmeyecektir.
Bu yanlış tavrımızın tekrardan doğru kodlarına ulaştırılması da ayrıca gerekmektedir.
Dünyada bu duruşu reddeden idari yapıların tepkileri, gönüllerini kazandığımız halkları tarafından terbiye edilerek doğru rotasına da sokulacaktır.
Asya’da kurulan yeni denklemde (başlatılan en kapsamlı ve geniş tabanlı proje OBOR) diğer Türk devletleri ile benzer kodları taşıyor olmamız, oralarda da yüksek bir etkiye sahip olunacağı durumunu doğuruyor olması hiç de uzak bir ihtimal değildir.
Gelecek nesillerin yepyeni kodlamalar ile donatılması, tekrardan medeniyetlere beşik olmaya aday Anadolu için elzemdir.
Aslında konunun getirilmesi gereken nokta, son zamanlarda çokça tartışılan; “İstanbul Kanal” projesidir.
Bu proje şayet hayata geçirilir ise; Asya ile Avrupa kıtalarının tam ortasında bir “ADACIK” meydana gelecektir.
Tüm veriler ışığında “İstanbul havalimanı da bu adacığın üzerinde” kalmaktadır.
Bu adaya ulaşım;
Dünyanın en prestijli projelerinden İstanbul Airport, Tüp geçit, Marmaray, mevcut köprüler ve şayet proje gerçekleşirse kanalın üzerine yapılması gereken diğer köprüler ve deniz ulaşım araçları sayesinde gerçekleşecektir.
Ada’nın güvenliği ise, etrafı çepeçevre korunaklı olacak şekilde tasarlanacaktır diye de bakılmalı.
Lakin;
Kanaatim, bu projenin ticari ve güvenlik yönlerinin haricinde, çok daha etkili bir başka boyutunun da var olduğudur.
Tam da işin bu tarafına değinelim diyerek devam edelim;
Dünyanın en küçük ülkesi (devleti) Vatikan.
- Vatikan;
“44 hektar alan” içerisinde yer alıyor, 1000 kişiye yakın nüfusu ile varlığını sürdürüyor.
Papa, SADECE Katolik âleminin ruhanî lideri olmakla birlikte, Vatikan Devleti’nin de başkanlık görevini sürdürmekte.
Mutlak Monarşi ile yönetilen Vatikan’da papanın sözü, yasa olarak kabul edilen bir ülke.
Etrafı duvarlarla örülü bu ülkenin 100 kişilik ordu tarafından korunduğu söyleniyor.
Ülke küçük ama etkisi ile milyarlarca insanı kapsıyor.
- Vatikan Devleti’nin serveti ve varlıkları;
Küçük bir devlet konumunda olsa da milyarları (belki de bilmediğimiz trilyonları) bulan miktarda önemli bir servete sahip.
Dünya genelindeki Katolik Mezhebi mensupları tarafından önemli derecede yardım ve destek görmekte.
Bu özellikleri bakımından kişi başı düşen servete bakıldığında, veriler en zengin ülkelerin arasında yer aldığını göstermekte.
- Vatikan Devleti’nin basın ve yayın organları;
Ülkede 50’yi aşkın radyo kanalı bulunmakta, 200’den fazla basılı gazete yer almakta.
Bunların yanı sıra 49 TV kanalı olan bu devleti, bir medya devi olarak da görmek mümkün.
Gelirlerinin büyük bir kısmı medya yayın kuruluşları tarafından elde edilen Vatikan, ekonomik açıdan son derece güçlü devletler arasında yer almaktadır.
- Para birimi Euro;
Ekonomik açıdan zengin olmakla birlikte para birimini “Euro” olarak kullanmakta.
Vatikan’ın okuryazarlık oranına bakıldığında 1000 kişilik bu devlette vatandaşların tamamı okur-yazar.
“Etki gücü yüksek devletler”in ön sıralarında yer alan Vatikan, birçok özelliği ile dikkat çekmeye devam etmekte.
Amaç Vatikan reklamı yapmak değil, tam tersine ve Vatikan’ın da ötesinde, çok daha yüksek etkiye sahip bir “Devlet” kurulabileceği ihtimalinin sorgulanmasıdır.
Çünkü bu katılımcı, çok geniş tabanlı kültür ve anlayış, tüm dünyada sadece İstanbul’da, dolayısıyla bu kültür ve anlayışı Anadolu’yu inşa eden ve ardından İstanbul’a kazandıran “Erenler”de mevcuttur.
Kanal İstanbul Projesi ile oluşturulacak “Ada”da medeniyetler arası çatışmaları ortadan kaldırabilecek ve etki gücü yüksek bir devlet gerçekten kurulabilir mi?
“Devlet içinde Devlet” deniliyorsa, alın size o Devlet.
Bu manada tarihteki en uç noktayı yakalayabilmiş olan en yakın örnek Fatih Sultan Mehmet’i anlamak, sorgulamayı daha da kolay kılacaktır.
Fatih Sultan Mehmet’in sadece inancına (Müslümanlığına) konsantre olmak yerine, “Nasıl bir dünyalı lider, idareci olunabilir” bunu anlamak ve hayata geçirmek elzemdir.
- Gemileri karadan yürüterek dünyada bir ilki gerçekleştirmiş ve İstanbul’u alarak yapılan dini ve ekonomik zulmü sonlandırmıştır.
- Kendisini Doğu Roma’nın İmparatoru (keiser al-rum) olarak deklare etmeden önce, yüreğine ve akıl’ına iki farklı düşünceyi, dünya görüşünü ve yaşama tarzını sığdırabilmeyi başarabilmiş bir insan.
- Yedi (7) lisan konuşuyor olması, algılarının çok yönlü çalışıp sorguluyor ve çok yönlü bilgi ile besleniyor olduğuna da işaret ediyor.
Böyle bir insanın oluşturduğu “Dünyalı lider profili” ve ona uygun olarak kurguladığı sistem, sonrasında ve yavaş yavaş zamanla lüks ve saltanat düşkünlüğüne yerini bıraktığı için, maalesef yıkım ve hazin sonun gelmesi tetiklenmiş ve bu durum gerçekleşmiştir.
Bu yıkımın ve hazin sonun önüne “Birinci Paylaşım Savaşı”nda set geren başta Gazi Paşa ve Tüm Anadolu evlatları, oluşturulan ‘dünyalı lider’ profili ile birlikte o profilin yaşatıldığı toprakların yok olmasını da engellemişlerdir.
- Tarih’in altın sayfalarına kazınmış ve arşivlerde insanlık adına “Dünyalı bir lider nasıl olunur” tarifi mevcuttur.
- İstanbul, tarihte bu işin başarıldığı tek mekân olarak ellerimizde, hala ayakta ve mevcuttur.
Dünyada yaşanılan onca şiddet ve kaosun, dünyayı kucaklayabilecek bir anlayış sayesinde sulh bulacağı öngörülürken, “Medeniyetlere Beşik olup kucağında sallamış Anadolu, tarihe tekrardan insanlığı yaşatan nefes misali, sulh sağlayan coğrafya olarak damga mı vuracaktır” diye sorgulamak mı istersiniz; yoksa; detayların önemli olduğunu belirtmekle birlikte, “Stratejik Ana Plan” kurgulanırken detaylarda boğularak kör dövüşü yapmak mı istersiniz!…
Beyin yakan Sorular;
- Bizler bugün, Anadolu’yu böyle bir pozisyonla taçlandırarak tutabilecek “Yürek ve Akıl”a sahip miyiz!..
- Yoksa, “Bu iddia boş bir iddiadır” diyenler boş iddialarının altında ezilmekten mi korkuyor!.
Son söz olarak sormadan edemeyeceğim;
- OBOR Projesi’ne (One Belt One Road- Bir Kuşak Bir Yol) katılıp destek vererek Amerika’nın etki alanlarındaki yerini bir balansa kavuşturabildik mi?
- Şimdi de Kanal İstanbul projesi ile Rusya, hangi balansın içinde kalmaya zorlanıyor?
“Yeni Dünya”da ülkeler arası dengelerin değil, ilişkilerde balans kurgularının, Anadolu topraklarından yapılması dileği ile…
Düşünceli ve sağlıcakla kalın…
.
Ali Karani, dikGAZETE.com
İnsanın değersizleştirildiği ve kıymetinin olmadığı yerde, her şeyin değersizleştiği gerçeği ile yüzleşmek durumunda kalırız. Çünkü her şeye anlam yükleyen yine insanın ta kendisidir.
Milleti, sistemin devamlılığı için döner sermayenin dolgu malzemesi olarak gören zihniyet, yerini insana hak ettiği değeri veren bir zihin sistematiğine dönüşmeye başlar ise toplum rahat nefes alır ve kalitesi artarak gelişir.
Sadece, kalitesi artan bir millet güçlü bir medeniyet inşa edebilir.
Dünyamızda “Düşman-Savaş” konseptinden, “Rakip-Mücadele” konseptine geçiş, zihinlerde yapılan sıçramalar ile mümkün olabilecektir.
İnsanlık tarihinin akışı ise maddi boyutun düşünce boyutunu, düşünce boyutunun da maddi boyutu tetikleyerek dönüşüme zorladığı süreç olarak görülmelidir.
Yaklaşık son 2 bin 500 yıl, düşüncenin maddi boyutu şekillendirdiği çok sancılı bir süreç olarak geçti.
Bugünün çağındaki veriler, bu ‘süreç’in tersine dönmek üzere harekete geçtiği sinyallerini verir durumdadır.
Sebebine gelirsek;
Maddi boyut hayatımıza o kadar girdi ve sirayet etti ki artık insanlık, bu boyut olmadan yapamıyor.
Doğrunun açılımı; “O ana kadar bulunabilmiş en iyi fikir veya yöntemdir” diyerek makaleye giriş yapalım.
Anadolu’yu, Türk yurdunun fertleri olarak temsil etmesi gereken bizler “dayatmalar ve zorlamalar şeklinde bir konuşma kültürü”nü nasıl oldu da hayatımıza hâkim kıldık!..
Bunu her bir bireyimizin iyice düşünüp tartması gerekmektedir.
Medeniyetlere beşik olmuş Anadolu’muzda, doğruyu bulma kültürünü daha tam anlamı ile kendi aramızda oturtabilmiş olamadığımız gibi, ilişkide olduğumuz diğer dış dünya ile dahi iletişimde aynı yöntemi kullanıyor olmamız, bizlerin ve başka kültür ve anlayışa sahip insanların hayat akışlarını ciddi derecede aksamalara ve gecikmelere uğratmaktadır.
Bundan dolayı;
NATO konseptinde Batı İttifakı ile girilen karşılıklı ilişkilerimizde dışlanıyor olmamız, onların idari yapılarında ve hata halkları nezdinde dahi olağan bir durumdur.
Çünkü;
Türklük tarihimiz boyunca “adaleti sağlamak” üzere sahip olunan baskın karakteristiğimizden vazgeçerek, batılıların kendi üzerlerinden çıkartıp attıkları geçmişlerini taklit etmek, bizleri kabul etmelerini getirmeyecektir.
Bu yanlış tavrımızın tekrardan doğru kodlarına ulaştırılması da ayrıca gerekmektedir.
Dünyada bu duruşu reddeden idari yapıların tepkileri, gönüllerini kazandığımız halkları tarafından terbiye edilerek doğru rotasına da sokulacaktır.
Asya’da kurulan yeni denklemde (başlatılan en kapsamlı ve geniş tabanlı proje OBOR) diğer Türk devletleri ile benzer kodları taşıyor olmamız, oralarda da yüksek bir etkiye sahip olunacağı durumunu doğuruyor olması hiç de uzak bir ihtimal değildir.
Gelecek nesillerin yepyeni kodlamalar ile donatılması, tekrardan medeniyetlere beşik olmaya aday Anadolu için elzemdir.
Aslında konunun getirilmesi gereken nokta, son zamanlarda çokça tartışılan; “İstanbul Kanal” projesidir.
Bu proje şayet hayata geçirilir ise; Asya ile Avrupa kıtalarının tam ortasında bir “ADACIK” meydana gelecektir.
Tüm veriler ışığında “İstanbul havalimanı da bu adacığın üzerinde” kalmaktadır.
Bu adaya ulaşım;
Dünyanın en prestijli projelerinden İstanbul Airport, Tüp geçit, Marmaray, mevcut köprüler ve şayet proje gerçekleşirse kanalın üzerine yapılması gereken diğer köprüler ve deniz ulaşım araçları sayesinde gerçekleşecektir.
Ada’nın güvenliği ise, etrafı çepeçevre korunaklı olacak şekilde tasarlanacaktır diye de bakılmalı.
Lakin;
Kanaatim, bu projenin ticari ve güvenlik yönlerinin haricinde, çok daha etkili bir başka boyutunun da var olduğudur.
Tam da işin bu tarafına değinelim diyerek devam edelim;
Dünyanın en küçük ülkesi (devleti) Vatikan.
- Vatikan;
“44 hektar alan” içerisinde yer alıyor, 1000 kişiye yakın nüfusu ile varlığını sürdürüyor.
Papa, SADECE Katolik âleminin ruhanî lideri olmakla birlikte, Vatikan Devleti’nin de başkanlık görevini sürdürmekte.
Mutlak Monarşi ile yönetilen Vatikan’da papanın sözü, yasa olarak kabul edilen bir ülke.
Etrafı duvarlarla örülü bu ülkenin 100 kişilik ordu tarafından korunduğu söyleniyor.
Ülke küçük ama etkisi ile milyarlarca insanı kapsıyor.
- Vatikan Devleti’nin serveti ve varlıkları;
Küçük bir devlet konumunda olsa da milyarları (belki de bilmediğimiz trilyonları) bulan miktarda önemli bir servete sahip.
Dünya genelindeki Katolik Mezhebi mensupları tarafından önemli derecede yardım ve destek görmekte.
Bu özellikleri bakımından kişi başı düşen servete bakıldığında, veriler en zengin ülkelerin arasında yer aldığını göstermekte.
- Vatikan Devleti’nin basın ve yayın organları;
Ülkede 50’yi aşkın radyo kanalı bulunmakta, 200’den fazla basılı gazete yer almakta.
Bunların yanı sıra 49 TV kanalı olan bu devleti, bir medya devi olarak da görmek mümkün.
Gelirlerinin büyük bir kısmı medya yayın kuruluşları tarafından elde edilen Vatikan, ekonomik açıdan son derece güçlü devletler arasında yer almaktadır.
- Para birimi Euro;
Ekonomik açıdan zengin olmakla birlikte para birimini “Euro” olarak kullanmakta.
Vatikan’ın okuryazarlık oranına bakıldığında 1000 kişilik bu devlette vatandaşların tamamı okur-yazar.
“Etki gücü yüksek devletler”in ön sıralarında yer alan Vatikan, birçok özelliği ile dikkat çekmeye devam etmekte.
Amaç Vatikan reklamı yapmak değil, tam tersine ve Vatikan’ın da ötesinde, çok daha yüksek etkiye sahip bir “Devlet” kurulabileceği ihtimalinin sorgulanmasıdır.
Çünkü bu katılımcı, çok geniş tabanlı kültür ve anlayış, tüm dünyada sadece İstanbul’da, dolayısıyla bu kültür ve anlayışı Anadolu’yu inşa eden ve ardından İstanbul’a kazandıran “Erenler”de mevcuttur.
Kanal İstanbul Projesi ile oluşturulacak “Ada”da medeniyetler arası çatışmaları ortadan kaldırabilecek ve etki gücü yüksek bir devlet gerçekten kurulabilir mi?
“Devlet içinde Devlet” deniliyorsa, alın size o Devlet.
Bu manada tarihteki en uç noktayı yakalayabilmiş olan en yakın örnek Fatih Sultan Mehmet’i anlamak, sorgulamayı daha da kolay kılacaktır.
Fatih Sultan Mehmet’in sadece inancına (Müslümanlığına) konsantre olmak yerine, “Nasıl bir dünyalı lider, idareci olunabilir” bunu anlamak ve hayata geçirmek elzemdir.
- Gemileri karadan yürüterek dünyada bir ilki gerçekleştirmiş ve İstanbul’u alarak yapılan dini ve ekonomik zulmü sonlandırmıştır.
- Kendisini Doğu Roma’nın İmparatoru (keiser al-rum) olarak deklare etmeden önce, yüreğine ve akıl’ına iki farklı düşünceyi, dünya görüşünü ve yaşama tarzını sığdırabilmeyi başarabilmiş bir insan.
- Yedi (7) lisan konuşuyor olması, algılarının çok yönlü çalışıp sorguluyor ve çok yönlü bilgi ile besleniyor olduğuna da işaret ediyor.
Böyle bir insanın oluşturduğu “Dünyalı lider profili” ve ona uygun olarak kurguladığı sistem, sonrasında ve yavaş yavaş zamanla lüks ve saltanat düşkünlüğüne yerini bıraktığı için, maalesef yıkım ve hazin sonun gelmesi tetiklenmiş ve bu durum gerçekleşmiştir.
Bu yıkımın ve hazin sonun önüne “Birinci Paylaşım Savaşı”nda set geren başta Gazi Paşa ve Tüm Anadolu evlatları, oluşturulan ‘dünyalı lider’ profili ile birlikte o profilin yaşatıldığı toprakların yok olmasını da engellemişlerdir.
- Tarih’in altın sayfalarına kazınmış ve arşivlerde insanlık adına “Dünyalı bir lider nasıl olunur” tarifi mevcuttur.
- İstanbul, tarihte bu işin başarıldığı tek mekân olarak ellerimizde, hala ayakta ve mevcuttur.
Dünyada yaşanılan onca şiddet ve kaosun, dünyayı kucaklayabilecek bir anlayış sayesinde sulh bulacağı öngörülürken, “Medeniyetlere Beşik olup kucağında sallamış Anadolu, tarihe tekrardan insanlığı yaşatan nefes misali, sulh sağlayan coğrafya olarak damga mı vuracaktır” diye sorgulamak mı istersiniz; yoksa; detayların önemli olduğunu belirtmekle birlikte, “Stratejik Ana Plan” kurgulanırken detaylarda boğularak kör dövüşü yapmak mı istersiniz!…
Beyin yakan Sorular;
- Bizler bugün, Anadolu’yu böyle bir pozisyonla taçlandırarak tutabilecek “Yürek ve Akıl”a sahip miyiz!..
- Yoksa, “Bu iddia boş bir iddiadır” diyenler boş iddialarının altında ezilmekten mi korkuyor!.
Son söz olarak sormadan edemeyeceğim;
- OBOR Projesi’ne (One Belt One Road- Bir Kuşak Bir Yol) katılıp destek vererek Amerika’nın etki alanlarındaki yerini bir balansa kavuşturabildik mi?
- Şimdi de Kanal İstanbul projesi ile Rusya, hangi balansın içinde kalmaya zorlanıyor?
“Yeni Dünya”da ülkeler arası dengelerin değil, ilişkilerde balans kurgularının, Anadolu topraklarından yapılması dileği ile…
Düşünceli ve sağlıcakla kalın…
.
Ali Karani, dikGAZETE.com