Kim bunlar arkadaş!

Kim bunlar arkadaş!

Türk Akıl ve Düşünce Sistematiği” kendi topraklarında, çıkarcı Batı ile yağmacı, talancı bedevi zihniyetinin işgali altındadır.

Çok gariptir ki, Suudi veliaht prens bile bu bedevi zihniyetinin işgalini kırıp püskürtmek ve çağı yakalayabilmek için ciddi riskleri göze aldığı mesajlarını verecek atılımlar, açılımlar yapmaya çalışırken...

Nasıl bir ironidir ki FEODAL, yağmacı ve talancı bedevi zihniyetini kendi topraklarında bile terk etme gayretleri gösterilirken, tıpkı bir rahim misali medeniyetleri var edip büyüten Anadolu’da bu FEODAL zihniyet kök salmayı başarabilmektedir!..

Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan hemen sonra ilk hedefleri arasına yerleştirdiği CEHALET VEBASI, maalesef DEVLETİMİZİN VE İNSANIMIZIN HAYATTAN KOPARTILARAK, İNSANLIK İLE BİRLİKTE İLERLEMESİNİ ERTELEMEK ADINA 21. Yüzyılda geleceğimizin karşısına yine dikilmektedir.

Bu ülkenin öz evlatlarının, milletine ve insanlığa faydası olan bilgi, buluş ve keşiflerini baskılayan, engelleyen, sabote eden ve dâhi kanuni engeller ile boğup yok etmeye çalışanlar, devlet görevlileri dahi olsalar, çanlarına ot tıkanması elzemdir.

Hayattan ertelenmemizi ve hayatın akış hızına geç kalarak geriden takip etmemizi sağlamak için sabotaj, manipülasyon ve yanlış yönlendirmeler yapanları, onlardan daha akıllı davranarak, sistemin içerisinden temizlenmeleri konusundaki hassasiyetin gerektiği şekil ve aciliyyette gösterilmesi hayati önem arz etmektedir...

Kimlerden oluşmaktadır bu güruh” diye sorgularken, ne olduklarına bir türlü anlam verilemeyen bu güruhun gösterdiği karakteristik özellik inceleme altına alınacak olursa;

Hani derler ya; “Kürt desen, karakteristiği Kürt değil”, “Çerkez desen, karakteristiği Çerkez değil”, “Laz desen, karakteristiği Laz değil”, “Yörük desen, karakteristiği Yörük değil”, “Rum desen, karakteristiği Rum değil”, “Ermeni desen karakteristiği Ermeni değil”… 

KİM BUNLAR ARKADAŞ!?.

Her kesimin içinden çıkmış, şahsi menfaat için kendi baskın karakteristiğinden vazgeçerek, çıkar ve menfaat ilişkileri üzerinden bir araya gelmiş karma bir topluluk ile karşı karşıya olduğumuzu herkesin bilmesi gerekmektedir…

Anlayacağımız; bu durumda milliyet sorgusu yapmak mümkün değildir. Çünkü bunların taşıdıkları baskın karakteristik özellikler bu coğrafyaya ait değildir. Hangi arada, nasıl türedi bu güruh bilen varsa beri gelsin…

Bunlar, “Türk Akıl ve Düşünce Sistematiği”nin takipçileri olmadıkları gibi, çıkar üzerine inşa edilen Batı ilişki biçimi ile yağmacı ve talancı “Bedevi Zihniyeti”ni takip etmektedirler aynı zamanda...

Bu güruhun çok net bir şekilde tespiti yapılan özelliği; 

Kendi özünden, yani baskın karakteristiğinden, menfaati için vazgeçmiş ve dahi ne yapacağı belli olmayan kişilerden oluşmakla birlikte, para ve menfaat için yapamayacakları hiçbir icraatın olmadığını söylemek gerekmektedir.

Bu özellikleri sayesinde kullanılmaya müsait oldukları gerçeğini görmek zorundayız artık, bir de bunların devlet idaresinde görevler alabildiklerini hesaba katarsak, varın gerisini sizler hesap edin… 

Sakın “Biz satın alırız!” deme gafletine düşülmesin, çünkü daha fazla ödeyene hizmet ettikleri gerçeği ile iş işten geçtikten sonra yüzleşmek zorunda kalınacaktır.

Kim veya hangi siyasi akıl bu millete, yağmacı ve talancı Bedevi zihniyetini dayatarak benimsetilmesini mecburiyet haline getirmiştir?

İnsanımızın baskın karakterinin değişmesine ve yok edilmesine zemin hazırlayan şey nedir?

Öyle ya; Bu millet, bundan yüzyıl öncesine kadar gözlerini kırpmadan vatan toprakları için savaş cephelerinde ölümlere giderken, yüzyıl sonra ne oldu da şahsi çıkar ve menfaatleri için gözlerini kırpmadan her şeylerinden vazgeçebiliyor olmalarını, hangi yaşanmış gerekçeye bağlayabiliriz ki?” diye sorgulayarak devam edelim…

-Birçok hikâyeyi “Din” adı altında, insanları özlerinden uzaklaştırıp, kimliksizleştiren bir ritüeller silsilesi aracılığıyla zihinlerde ciddi bir karmaşaya yol açıldı.

Bu aldatmacaya karşı sorulması gereken SORU ÇOK BASİT VE NETTİR.

KULA KUL MU OLALIM, YOKSA HAKKA GİDEN YOLDA İNSAN OLABİLMEK İÇİN GAYRETMİ EDELİM”

Öyleyse bundan yola çıkarak diyebiliriz ki; 

Din konusunda şekilci ve dayatmacı referanslar verilerek, “İslam Ümmeti” adı altında tüm baskın karakteristiklerin tek potada ergitilerek yok edilebilmesi için bir aldatmaca yapılmaktadır, bununla birlikte “Medeniyetlerin yıkılmasına zemin hazırlanmıştır” dersek yanlış olur mu?

Bu arada İngiliz istihbaratında görevli, tarihçi, “Medeniyetleri yok etmeye yeminli Arnold Joseph Toynbee” geldi aklıma…

Bir defa olsun, “insanlığın köleleştirilmek istendiğini ve bunun karşısında durulması gerektiğini” anlatan, bu yolda mücadele eden dini bir yapının varlığını duyan veya bilen varsa çıksın açıklasın lütfen…

Bu işin temelinde bir siyaset vardır ve buna “DİN” demek mümkün değildir.

Bu hasta zihniyet, insanlığı tek tipleştirip sömürüye hazır hale getirmekle birlikte, tepkisiz toplumlar oluşturmak için oluşturulmuş merkezler olmuyor mu, siz ne dersiniz?

Kâbe’deki putlar ölüm pahasına kırılıp atılmadı mı?

Çağımızın putları, zihinlerdeki bağımlılıklardan ibaret ise yapılması gereken bellidir.

Hadi lan oradan, sen öncelikle, kendi putlarına tapmaya zorlanmaktan vazgeç” diyerek haykırmak gerekmez mi?

Kendi milletine nefret besleyen nesiller, yine aynı nefret söylemleri ile hep bu ‘ÇATI’ altında yetiştirilmedi mi” diye sormamak, konuyu geçiştirmek ve hafife almak olur.

Yüzyıl önce milletin kula kul değil insan olabilmesi için dünyaya örnek olacak şekilde başlattığı CEHALETİN VE FEODAL düzenin ortadan kaldırılmasını, şahsi çıkarları uğruna kullanarak feda etmeyi sorun  görmeyen bu kör zihniyete sahip bu güruh, bugün bile “Fatih Sultan Mehmet’i dahi tanımadıkları halde ‘Osmanlı’ adını kullanarak” milletin geleceğinin karşısında dikilirken, sadece kendi lüks ve şatafatlı yaşantılarının devamını hedeflerine koymuş olmalarına direnç gösterilmesine karşı, İngiliz akıl yapısından faydalanmayı, İngiliz menfaatlerini iç işlerimize karıştırmayı sakıncalı bulmamaktadırlar ve gözleri bu kadar dönmüş şekildedir artık…

Hadi oradan” demenin zamanı geldi de geçmektedir.

Umarım bu güruhtan kurtulmak, tekrardan 23 NİSAN günü, tıpkı yüzyıl önce olduğu gibi insanlığın geleceği adına haykırılacaktır…

.

Ali Karani, dikGAZETE.com

Türk Akıl ve Düşünce Sistematiği” kendi topraklarında, çıkarcı Batı ile yağmacı, talancı bedevi zihniyetinin işgali altındadır.

Çok gariptir ki, Suudi veliaht prens bile bu bedevi zihniyetinin işgalini kırıp püskürtmek ve çağı yakalayabilmek için ciddi riskleri göze aldığı mesajlarını verecek atılımlar, açılımlar yapmaya çalışırken...

Nasıl bir ironidir ki FEODAL, yağmacı ve talancı bedevi zihniyetini kendi topraklarında bile terk etme gayretleri gösterilirken, tıpkı bir rahim misali medeniyetleri var edip büyüten Anadolu’da bu FEODAL zihniyet kök salmayı başarabilmektedir!..

Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan hemen sonra ilk hedefleri arasına yerleştirdiği CEHALET VEBASI, maalesef DEVLETİMİZİN VE İNSANIMIZIN HAYATTAN KOPARTILARAK, İNSANLIK İLE BİRLİKTE İLERLEMESİNİ ERTELEMEK ADINA 21. Yüzyılda geleceğimizin karşısına yine dikilmektedir.

Bu ülkenin öz evlatlarının, milletine ve insanlığa faydası olan bilgi, buluş ve keşiflerini baskılayan, engelleyen, sabote eden ve dâhi kanuni engeller ile boğup yok etmeye çalışanlar, devlet görevlileri dahi olsalar, çanlarına ot tıkanması elzemdir.

Hayattan ertelenmemizi ve hayatın akış hızına geç kalarak geriden takip etmemizi sağlamak için sabotaj, manipülasyon ve yanlış yönlendirmeler yapanları, onlardan daha akıllı davranarak, sistemin içerisinden temizlenmeleri konusundaki hassasiyetin gerektiği şekil ve aciliyyette gösterilmesi hayati önem arz etmektedir...

Kimlerden oluşmaktadır bu güruh” diye sorgularken, ne olduklarına bir türlü anlam verilemeyen bu güruhun gösterdiği karakteristik özellik inceleme altına alınacak olursa;

Hani derler ya; “Kürt desen, karakteristiği Kürt değil”, “Çerkez desen, karakteristiği Çerkez değil”, “Laz desen, karakteristiği Laz değil”, “Yörük desen, karakteristiği Yörük değil”, “Rum desen, karakteristiği Rum değil”, “Ermeni desen karakteristiği Ermeni değil”… 

KİM BUNLAR ARKADAŞ!?.

Her kesimin içinden çıkmış, şahsi menfaat için kendi baskın karakteristiğinden vazgeçerek, çıkar ve menfaat ilişkileri üzerinden bir araya gelmiş karma bir topluluk ile karşı karşıya olduğumuzu herkesin bilmesi gerekmektedir…

Anlayacağımız; bu durumda milliyet sorgusu yapmak mümkün değildir. Çünkü bunların taşıdıkları baskın karakteristik özellikler bu coğrafyaya ait değildir. Hangi arada, nasıl türedi bu güruh bilen varsa beri gelsin…

Bunlar, “Türk Akıl ve Düşünce Sistematiği”nin takipçileri olmadıkları gibi, çıkar üzerine inşa edilen Batı ilişki biçimi ile yağmacı ve talancı “Bedevi Zihniyeti”ni takip etmektedirler aynı zamanda...

Bu güruhun çok net bir şekilde tespiti yapılan özelliği; 

Kendi özünden, yani baskın karakteristiğinden, menfaati için vazgeçmiş ve dahi ne yapacağı belli olmayan kişilerden oluşmakla birlikte, para ve menfaat için yapamayacakları hiçbir icraatın olmadığını söylemek gerekmektedir.

Bu özellikleri sayesinde kullanılmaya müsait oldukları gerçeğini görmek zorundayız artık, bir de bunların devlet idaresinde görevler alabildiklerini hesaba katarsak, varın gerisini sizler hesap edin… 

Sakın “Biz satın alırız!” deme gafletine düşülmesin, çünkü daha fazla ödeyene hizmet ettikleri gerçeği ile iş işten geçtikten sonra yüzleşmek zorunda kalınacaktır.

Kim veya hangi siyasi akıl bu millete, yağmacı ve talancı Bedevi zihniyetini dayatarak benimsetilmesini mecburiyet haline getirmiştir?

İnsanımızın baskın karakterinin değişmesine ve yok edilmesine zemin hazırlayan şey nedir?

Öyle ya; Bu millet, bundan yüzyıl öncesine kadar gözlerini kırpmadan vatan toprakları için savaş cephelerinde ölümlere giderken, yüzyıl sonra ne oldu da şahsi çıkar ve menfaatleri için gözlerini kırpmadan her şeylerinden vazgeçebiliyor olmalarını, hangi yaşanmış gerekçeye bağlayabiliriz ki?” diye sorgulayarak devam edelim…

-Birçok hikâyeyi “Din” adı altında, insanları özlerinden uzaklaştırıp, kimliksizleştiren bir ritüeller silsilesi aracılığıyla zihinlerde ciddi bir karmaşaya yol açıldı.

Bu aldatmacaya karşı sorulması gereken SORU ÇOK BASİT VE NETTİR.

KULA KUL MU OLALIM, YOKSA HAKKA GİDEN YOLDA İNSAN OLABİLMEK İÇİN GAYRETMİ EDELİM”

Öyleyse bundan yola çıkarak diyebiliriz ki; 

Din konusunda şekilci ve dayatmacı referanslar verilerek, “İslam Ümmeti” adı altında tüm baskın karakteristiklerin tek potada ergitilerek yok edilebilmesi için bir aldatmaca yapılmaktadır, bununla birlikte “Medeniyetlerin yıkılmasına zemin hazırlanmıştır” dersek yanlış olur mu?

Bu arada İngiliz istihbaratında görevli, tarihçi, “Medeniyetleri yok etmeye yeminli Arnold Joseph Toynbee” geldi aklıma…

Bir defa olsun, “insanlığın köleleştirilmek istendiğini ve bunun karşısında durulması gerektiğini” anlatan, bu yolda mücadele eden dini bir yapının varlığını duyan veya bilen varsa çıksın açıklasın lütfen…

Bu işin temelinde bir siyaset vardır ve buna “DİN” demek mümkün değildir.

Bu hasta zihniyet, insanlığı tek tipleştirip sömürüye hazır hale getirmekle birlikte, tepkisiz toplumlar oluşturmak için oluşturulmuş merkezler olmuyor mu, siz ne dersiniz?

Kâbe’deki putlar ölüm pahasına kırılıp atılmadı mı?

Çağımızın putları, zihinlerdeki bağımlılıklardan ibaret ise yapılması gereken bellidir.

Hadi lan oradan, sen öncelikle, kendi putlarına tapmaya zorlanmaktan vazgeç” diyerek haykırmak gerekmez mi?

Kendi milletine nefret besleyen nesiller, yine aynı nefret söylemleri ile hep bu ‘ÇATI’ altında yetiştirilmedi mi” diye sormamak, konuyu geçiştirmek ve hafife almak olur.

Yüzyıl önce milletin kula kul değil insan olabilmesi için dünyaya örnek olacak şekilde başlattığı CEHALETİN VE FEODAL düzenin ortadan kaldırılmasını, şahsi çıkarları uğruna kullanarak feda etmeyi sorun  görmeyen bu kör zihniyete sahip bu güruh, bugün bile “Fatih Sultan Mehmet’i dahi tanımadıkları halde ‘Osmanlı’ adını kullanarak” milletin geleceğinin karşısında dikilirken, sadece kendi lüks ve şatafatlı yaşantılarının devamını hedeflerine koymuş olmalarına direnç gösterilmesine karşı, İngiliz akıl yapısından faydalanmayı, İngiliz menfaatlerini iç işlerimize karıştırmayı sakıncalı bulmamaktadırlar ve gözleri bu kadar dönmüş şekildedir artık…

Hadi oradan” demenin zamanı geldi de geçmektedir.

Umarım bu güruhtan kurtulmak, tekrardan 23 NİSAN günü, tıpkı yüzyıl önce olduğu gibi insanlığın geleceği adına haykırılacaktır…

.

Ali Karani, dikGAZETE.com