Makyavelist bakış açısının devlet ve millet üzerindeki farklı sonuçlarını okumak
Makyavelist bakış açısının devlet ve millet üzerindeki farklı sonuçlarını okumak
- 03-08-2022 06:54
- 3048
- 03-08-2022 06:54
- 3048
Ortaya bir tesbit koyarak ülkemizin içine düşürüldüğü duruma dikkat çekmeye çalışmak isteriz.
Devleti yöneten siyasi karakterin ruhuna Makyavelist anlayışın yerleştirilmesi sayesinde ulaşılan sonucu okumak ile toplumun Makyavelist karaktere büründürülmesi sonucunda, toplumda ortaya çıkan çürümenin sonuçlarını okumak hem aynı şeyler değildir hem de ulaşılan sonuçlar aynı platformda değerlendirilemez.
Her ne kadar toplum ve devlet mekanizması iç içe yaşıyor olsa da biri bir diğerinden farklı olan, kelam yerindeyse “farklı organizmalardır” şeklinde değerlendirmek zorunluluğu vardır.
Makyavelist anlayış, devlet yönetimi için kullanılırsa, devasa bir mekanizmanın güçlenmesi ve hayatta kalabilmesi için güdülenmiş şekilde davranış sergilenecektir.
Lakin, toplum bu karaktere bürünür ve bu yönde motivasyon sahibi olursa, bu durum bireysel çıkarları ön plana çıkartacağından, toplumda bireyselciliği ve ben merkezciliği tetikleyecektir. Böylelikle, toplum birbiri ile kenetlenmek yerine, ayrışarak yalnızlaştırılmış bireyler şeklini alacaktır.
Hep birlikte göğüslemek zorunda kaldığımız günümüz şartlarında oluşan acı tablo, toplumun siyaset mekanizmasını taklit etmeye çabalamasından dolayı oluşmuş bir durumdur diyebiliriz.
Toplumun etik sınırlar içinde hareket ettirilmesini hedefleyerek, ihtiyaç olan kuralları Türk milletine sunan Gazi Paşam, iki farklı anlayışı hayata geçirerek bizlere hediye etti.
Bunlardan ilk olanı, devletin kendi iç işleyişindeki asıl hedefi olan “Türk Milleti’nin bekasını” daim kılacak moral ve motivasyonlar zinciridir.
İkinci olanı ise, Türkiye Cumhuriyeti Devletine vatandaşlık bağıyla bağlı ve aidiyeti olan milletin, kendi iç işleyişindeki moral ve motivasyonlar zinciridir.
Bu ahvalde görülüyor ki; devletin iç işleyişi ile kendi iç işleyişini aynı gören millet, “kopyala yapıştır” şeklinde devleti taklit ederek, kenetlenmiş toplum olmak yerine, bireyselleşerek ben merkezli ve ayrışan bir yapıya dönüşmüştür.
Çürüme tam da bu noktadan tetiklenmektedir şeklinde bir öngörü, hâkim kanaat olarak değerlendirilebilir.
Millet, devletin ta kendisidir anlayışı doğrudur. Fakat devlet ve millet, iç işleyiş olarak farklı davranışlar sergilemesi ve aynı zamanda senkronize şekilde tamamlayıcı olması gereken iki ayrı mekanizmadır.
Bizler yasama, yürütme ve yargının güçler ayrılığı anlayışından farklı olması gereken, devlet ile milletin güçler ayrılığı prensibini anlamak ve uygulamak durumunda olduğumuzu unutmamalıyız.
Gelişmiş ülkeler, kenetlenebilmiş toplumlar sayesinde mesafe alarak hayatlarını güçlü ve dinamik şekilde yaşamaktadırlar.
Toplum bilincini oluştururken, bu tespitimizin değerlendirmeye alınması ve etraflıca detaylandırılarak sosyal dokunun sağlıklı şekillenmesini sağlamak elzem görülmelidir.
İlk olarak, toplumun aidiyet duygularını güçlendirmek ve devletin hamleleri ile eşgüdümlü işleyen rotaya sokmak olmazsa olmazlardandır.
Tolum, kendi içerisinde teşkilatlandırılırken, bu yapısından doğan itici gücün rotasının da doğru ve sağlıklı bir işleyişe kavuşturulması yine olmazsa olmazlardandır.
Devlet mekanizmasının, dış dünyanın uyguladığı ekonomik cendereden sıyrılıp çıkabilmesinin yegâne yolu olan ekonomiyi kendi elinde toplama stratejisi doğru olmakla birlikte, özel sektörün bu noktada zayıf hamleler yapıyor olması, toplumun ekonomik açıdan zayıf düşmesine sebebiyet vermektedir.
Yanisi; Ekonomik açıdan yıpratılmaya ve zaaf içerisine düşürülmeye çalışılan devlet mekanizması, kendisini korumak amacıyla ülke ekonomisini ve kurumlarını güçlü tutabilmek adına nakit döngüsünü kendi elinde toplarken, yabancı yatırımcılar ve içerideki uzantılarının yaptığı yatırımlar ile özel sektörü ellerine geçiren özel sermaye, bu noktada milletin alım gücünü zayıflatarak, bu durumu devlet mekanizması üzerinde yine bir baskı aracı olarak kullanma yoluna gitmektedir.
“Bu baskı unsuruna verilebilecek yegâne cevap ne olmalıdır” diye sorulacak olunursa;
Türk milletinin her bir bireyi, kendisini birer şirket & şahıs firması formatına taşımalı ve ekonomik döngü üzerinden oluşturulan baskıyı, ticari alanda bireysel de olsa mücadele vererek kırma yoluna gidebilmelidir.
Konuyu açmak adına örneklendirme yapacak olursak; Bireysel küçük işletmeler şeklinde yapılanarak, ülke içinde üretim yapan şirketlerin ürünlerini, çevre ülkelerde kuracakları ilişkiler sayesinde satış ve pazarlamasını yaparak müşteri çeşitliliğini artırmak mümkündür.
Böylelikle dış dünya ile kurulan ticari ilişkiler ağını Anadolu topraklarında zenginleştiren ve parçalı da olsa etkili bir gücün doğması gerçekleşmiş olacaktır.
Bundan dolayıdır ki; Türk milletinin her bir bireyinin kendisini eğitip geliştirmesi, farklı yabancı dilleri konuşabiliyor olması olmazsa olmazlardandır.
Bu atılım sayesinde hem ekonomik cendereden kurtulma potansiyelin oluşması mümkün olacaktır, hem de Anadolu insanının dünyayı tanıması ve ticarette birer uzman olabilmesi mümkün olacaktır.
Türk milletinin ticari kapasitesini geliştirebilmek ve rekabetçi olabilmesini başarabilmek hem devlet mekanizmasını rahatlatmış olacaktır hem de sermayenin dış dünyadan Anadolu topraklarına akışı ciddi bir ivme kazanacaktır.
Öncelikle, Türkiye ile eşgüdümlü şekilde davranan ülkeler seçilerek, mevcut ekonomik güçlerin bir çember içerisine taşınmasının yol taşlarını döşemek bu şekilde gerçekleşebilir kanaatindeyiz.
Birleşerek bütünleşebilmenin yolu, ticaretin açtığı yoldan siyasetin yardımı ile devlet politikalarını hayata geçirmek, hayatın bugün bizlere dayattığı gerçekler olarak görülmesi gerekmektedir.
Kendisini birey olarak “şirket formatına sokabilen yurttaşlar ordusu” tüm engelleri bu şekilde aşabilecektir.
Makyavelist bakış açısının, Devlet ve Millet üzerinde oluşturduğu farklı etkilere karşı, kendilerini birer şirket formatına sokabilen yurttaşlar ordusunu oluşturmak olmazsa olmazlardandır diyelim ve kalemi şimdilik bırakalım…
Saygılarımla.
.
Ali Karani, dikGAZETE.com
Ortaya bir tesbit koyarak ülkemizin içine düşürüldüğü duruma dikkat çekmeye çalışmak isteriz.
Devleti yöneten siyasi karakterin ruhuna Makyavelist anlayışın yerleştirilmesi sayesinde ulaşılan sonucu okumak ile toplumun Makyavelist karaktere büründürülmesi sonucunda, toplumda ortaya çıkan çürümenin sonuçlarını okumak hem aynı şeyler değildir hem de ulaşılan sonuçlar aynı platformda değerlendirilemez.
Her ne kadar toplum ve devlet mekanizması iç içe yaşıyor olsa da biri bir diğerinden farklı olan, kelam yerindeyse “farklı organizmalardır” şeklinde değerlendirmek zorunluluğu vardır.
Makyavelist anlayış, devlet yönetimi için kullanılırsa, devasa bir mekanizmanın güçlenmesi ve hayatta kalabilmesi için güdülenmiş şekilde davranış sergilenecektir.
Lakin, toplum bu karaktere bürünür ve bu yönde motivasyon sahibi olursa, bu durum bireysel çıkarları ön plana çıkartacağından, toplumda bireyselciliği ve ben merkezciliği tetikleyecektir. Böylelikle, toplum birbiri ile kenetlenmek yerine, ayrışarak yalnızlaştırılmış bireyler şeklini alacaktır.
Hep birlikte göğüslemek zorunda kaldığımız günümüz şartlarında oluşan acı tablo, toplumun siyaset mekanizmasını taklit etmeye çabalamasından dolayı oluşmuş bir durumdur diyebiliriz.
Toplumun etik sınırlar içinde hareket ettirilmesini hedefleyerek, ihtiyaç olan kuralları Türk milletine sunan Gazi Paşam, iki farklı anlayışı hayata geçirerek bizlere hediye etti.
Bunlardan ilk olanı, devletin kendi iç işleyişindeki asıl hedefi olan “Türk Milleti’nin bekasını” daim kılacak moral ve motivasyonlar zinciridir.
İkinci olanı ise, Türkiye Cumhuriyeti Devletine vatandaşlık bağıyla bağlı ve aidiyeti olan milletin, kendi iç işleyişindeki moral ve motivasyonlar zinciridir.
Bu ahvalde görülüyor ki; devletin iç işleyişi ile kendi iç işleyişini aynı gören millet, “kopyala yapıştır” şeklinde devleti taklit ederek, kenetlenmiş toplum olmak yerine, bireyselleşerek ben merkezli ve ayrışan bir yapıya dönüşmüştür.
Çürüme tam da bu noktadan tetiklenmektedir şeklinde bir öngörü, hâkim kanaat olarak değerlendirilebilir.
Millet, devletin ta kendisidir anlayışı doğrudur. Fakat devlet ve millet, iç işleyiş olarak farklı davranışlar sergilemesi ve aynı zamanda senkronize şekilde tamamlayıcı olması gereken iki ayrı mekanizmadır.
Bizler yasama, yürütme ve yargının güçler ayrılığı anlayışından farklı olması gereken, devlet ile milletin güçler ayrılığı prensibini anlamak ve uygulamak durumunda olduğumuzu unutmamalıyız.
Gelişmiş ülkeler, kenetlenebilmiş toplumlar sayesinde mesafe alarak hayatlarını güçlü ve dinamik şekilde yaşamaktadırlar.
Toplum bilincini oluştururken, bu tespitimizin değerlendirmeye alınması ve etraflıca detaylandırılarak sosyal dokunun sağlıklı şekillenmesini sağlamak elzem görülmelidir.
İlk olarak, toplumun aidiyet duygularını güçlendirmek ve devletin hamleleri ile eşgüdümlü işleyen rotaya sokmak olmazsa olmazlardandır.
Tolum, kendi içerisinde teşkilatlandırılırken, bu yapısından doğan itici gücün rotasının da doğru ve sağlıklı bir işleyişe kavuşturulması yine olmazsa olmazlardandır.
Devlet mekanizmasının, dış dünyanın uyguladığı ekonomik cendereden sıyrılıp çıkabilmesinin yegâne yolu olan ekonomiyi kendi elinde toplama stratejisi doğru olmakla birlikte, özel sektörün bu noktada zayıf hamleler yapıyor olması, toplumun ekonomik açıdan zayıf düşmesine sebebiyet vermektedir.
Yanisi; Ekonomik açıdan yıpratılmaya ve zaaf içerisine düşürülmeye çalışılan devlet mekanizması, kendisini korumak amacıyla ülke ekonomisini ve kurumlarını güçlü tutabilmek adına nakit döngüsünü kendi elinde toplarken, yabancı yatırımcılar ve içerideki uzantılarının yaptığı yatırımlar ile özel sektörü ellerine geçiren özel sermaye, bu noktada milletin alım gücünü zayıflatarak, bu durumu devlet mekanizması üzerinde yine bir baskı aracı olarak kullanma yoluna gitmektedir.
“Bu baskı unsuruna verilebilecek yegâne cevap ne olmalıdır” diye sorulacak olunursa;
Türk milletinin her bir bireyi, kendisini birer şirket & şahıs firması formatına taşımalı ve ekonomik döngü üzerinden oluşturulan baskıyı, ticari alanda bireysel de olsa mücadele vererek kırma yoluna gidebilmelidir.
Konuyu açmak adına örneklendirme yapacak olursak; Bireysel küçük işletmeler şeklinde yapılanarak, ülke içinde üretim yapan şirketlerin ürünlerini, çevre ülkelerde kuracakları ilişkiler sayesinde satış ve pazarlamasını yaparak müşteri çeşitliliğini artırmak mümkündür.
Böylelikle dış dünya ile kurulan ticari ilişkiler ağını Anadolu topraklarında zenginleştiren ve parçalı da olsa etkili bir gücün doğması gerçekleşmiş olacaktır.
Bundan dolayıdır ki; Türk milletinin her bir bireyinin kendisini eğitip geliştirmesi, farklı yabancı dilleri konuşabiliyor olması olmazsa olmazlardandır.
Bu atılım sayesinde hem ekonomik cendereden kurtulma potansiyelin oluşması mümkün olacaktır, hem de Anadolu insanının dünyayı tanıması ve ticarette birer uzman olabilmesi mümkün olacaktır.
Türk milletinin ticari kapasitesini geliştirebilmek ve rekabetçi olabilmesini başarabilmek hem devlet mekanizmasını rahatlatmış olacaktır hem de sermayenin dış dünyadan Anadolu topraklarına akışı ciddi bir ivme kazanacaktır.
Öncelikle, Türkiye ile eşgüdümlü şekilde davranan ülkeler seçilerek, mevcut ekonomik güçlerin bir çember içerisine taşınmasının yol taşlarını döşemek bu şekilde gerçekleşebilir kanaatindeyiz.
Birleşerek bütünleşebilmenin yolu, ticaretin açtığı yoldan siyasetin yardımı ile devlet politikalarını hayata geçirmek, hayatın bugün bizlere dayattığı gerçekler olarak görülmesi gerekmektedir.
Kendisini birey olarak “şirket formatına sokabilen yurttaşlar ordusu” tüm engelleri bu şekilde aşabilecektir.
Makyavelist bakış açısının, Devlet ve Millet üzerinde oluşturduğu farklı etkilere karşı, kendilerini birer şirket formatına sokabilen yurttaşlar ordusunu oluşturmak olmazsa olmazlardandır diyelim ve kalemi şimdilik bırakalım…