McKinsey’e bir Sabah yansıması ve sıkıştırılan sistem!
McKinsey’e bir Sabah yansıması ve sıkıştırılan sistem!
- 06-10-2018 09:19
- 673
- 06-10-2018 09:19
- 673
- McKinsey Danışmanlık Şirketi Üzerinden Devlet Kurumlarımızın İşlevsizleştirilmesi Gerçekleşir mi?
:
Anadolu’daki bu kadim mayanın bozulmaması için "Kadim Türk akıl sistematiği" sağlam bir şifreleme yapmıştır.
Bu şifre ise, topyekün kalkınmayı hedefleyerek yol taşlarını döşeyen ‘’Hakka Kanaat’’ şiarıdır.
Bu şiarın karşıtı ise ‘’Lüks’e düşkünlük”tür; çünkü ‘’Lüks’e düşkünlük ihanetin başlangıcıdır’’
Geçenlerde Sabah gazetesinin bir köşesinde, McKinsey güzellemesi adına, bilgi kırıntıları ile oluşturulmuş içi boş bir yazı vardı. Başka yerlerde de benzerleri vardı ama bundaki “not” oralarda yoktu.
O Sabah yazarı, “Gündem’e dair" köşe doldurmasında, şirket ve bankalarımızın da çeşitli yabancı kuruluşlardan danışmanlıklar aldığını vurgularken, bankacılık sistemimizden bihaber olduğunu da göstermiş, bu bakış açısı üzerinden ise McKinsey danışmanlık şirketinin "danışmanlık" vermesinin ne kadar doğal olduğunu savunmuştur.
Bununla kalsa iyi.
Cehaleti kapatmak için ilgli Bakan'a yağ çekmeleri ve “karşı taraf"la “şebelek”çe dalga geçmeleri bir yana bırakırsak, yazının enteresan bir yanı da körü körüne araya sıkıştırılmış şu "özel cümle” idi:
"McKinsey Ankara ofisinde de daha önce Merkez Bankası, SPK ve Kalkınma Bakanlığı gibi yerlerde çalışmış "uzmanlar” var.”
Yani!..
Bunun "Yani”si kısaca şöyle okunur:
Devletin kurumlarında çalışmış/yetişmiş ve çeşitli sırlara da vakıf “uzmanlar”, bilgi birikimlerini, deneyimlerini aktarmak için "CIA aracı kurumu” olduğu söylenen bir yapının hizmetine geçmiş!.. Bu cümle üzerine daha çok yorum yapılabilir ama konumuz bu değil.
Konu, bankacılık sisteminin ne olduğu ve olması gereken.
Bankacılık sistemimiz dikkatlice incelenirse bankaların birer ‘’aracı kuruluş’’ oldukları görülecektir.
Bankalarımız, diğer üreten ülkelerin yatırıma açtıkları (Borçlandırma) paraları, kredi verme yolu ile yüksek faizle "borç para veren işletmeler şeklinde faaliyet göstermektedirler.
Bankacılık sisteminin gerçek görevi; sistemin her sektörünü desteklemektir, üretime yönlendirmektir.
Lakin gel gör ki; ülkemizdeki bankacılık, bütün "sektörlerimizi borçlandıran (tefecilik) bankacılık" üzerine kurulu bir düzenle yapılmaktadır.
Yani bankalar, bildiğimiz ‘’ARACI’’ kuruluşlardır.
Uluslararası rekabet arenasında güçlü olmanın ön şartı, kendi sınırlarının dışındaki yapıları, kendi çıkarına göre yönlendirebilmekten geçer.
Yani üreteceksin, artı değer oluşturacaksın ve bu artı değeri (Kapitali, teknolojiyi, etc…) kendi sınırlarının ötesinde yatırıma dönüştürerek kendine ait mevzilerini genişleteceksin.
Günümüz dünyasında uluslararası rekabet, maalesef bu şekilde işlemektedir.
Dünya ölçeğinde hal böyle iken verilen son kararla McKinsey danışmanlık şirketinin faaliyetleri ile karar mekanizmamız (Devlet) aracı kurum pozisyonuna getirilirse ahvalimiz ne olacaktır?
“Rakip (ya da düşman) rota çizsin biz de uygulayalım" mantığı, devlet anlayışına terstir.
Devlet, milletinden aldığı talimat üzere program koyar ve uygular. Dışarıdan yabancı yatırım çekmek ise bu şekilde olmaz.
DAHA ÖNCE DE VURGULAMIŞTIK, ‘’ULUSLARARASI REKABET SAHASINA HOŞ GELDİNİZ’’ diye!..
Şimdi, uluslararası sermayeyi, aracı bankalarımız vasıtası ile sistemimize sokan kapital sahipleri, gelip kendi paralarını kendileri koordine edecek ise kurumlarımızın işlevi ne olacaktır?
Kurum bilgilerine sahip uzmanlarımız, daha fazla maaşla gidip “düşman askeri” olursa bunun sonu nereye varacaktır!
ÇÖZÜM;
Kendi coğrafyamızda hâkim olan akıl sistematiğini aktifleştirip devreye sokmak bugün için elzemdir.
Yani denmeli ki; "Borç veriyorsanız, yatırım yapıyorsanız dahi bu koordinasyon ve uygulamalar bizim tarafımızdan yapılır ve bunun teminatı bu devlettir."
Şayet yabancı yatırımcılar ve kredi kuruluşları, devlet mekanizmamızı da devreden çıkartarak (Kurumlarımızdaki uzmanlarımızı kendi hesaplarından maaşa bağladıkları gibi) işlevsiz hale getirmek istiyorlarsa, bu sefer onların garantileri kim veya hangi kurum olacaktır.
Bu soruyu da uluslararası yatırımcılara ve kredi kuruluşlarına sormak lazım gelir.
Dünya globalleşirken, DÜŞMAN SAVAŞ KONSEPTİNDEN ÇIKARTILIP, RAKİP MÜCADELE KONSEPTİNE EVRİLİRKEN, neden garantör pozisyonunda olan devlet yapıları zayıflatılır?
Tek dünya devletini kurgulamak istiyorsanız da, "YAŞANAN HER TÜRLÜ TEHDİT VE OLUMSUZLUKLARIN BAŞ SORUMLULARI SİZLERSİNİZ" demek ve hesabı onlara sormak noktasında kanallar açılması zorunluluğu vardır.
.
Ali Karani, dikGAZETE.com
- McKinsey Danışmanlık Şirketi Üzerinden Devlet Kurumlarımızın İşlevsizleştirilmesi Gerçekleşir mi?
:
Anadolu’daki bu kadim mayanın bozulmaması için "Kadim Türk akıl sistematiği" sağlam bir şifreleme yapmıştır.
Bu şifre ise, topyekün kalkınmayı hedefleyerek yol taşlarını döşeyen ‘’Hakka Kanaat’’ şiarıdır.
Bu şiarın karşıtı ise ‘’Lüks’e düşkünlük”tür; çünkü ‘’Lüks’e düşkünlük ihanetin başlangıcıdır’’
Geçenlerde Sabah gazetesinin bir köşesinde, McKinsey güzellemesi adına, bilgi kırıntıları ile oluşturulmuş içi boş bir yazı vardı. Başka yerlerde de benzerleri vardı ama bundaki “not” oralarda yoktu.
O Sabah yazarı, “Gündem’e dair" köşe doldurmasında, şirket ve bankalarımızın da çeşitli yabancı kuruluşlardan danışmanlıklar aldığını vurgularken, bankacılık sistemimizden bihaber olduğunu da göstermiş, bu bakış açısı üzerinden ise McKinsey danışmanlık şirketinin "danışmanlık" vermesinin ne kadar doğal olduğunu savunmuştur.
Bununla kalsa iyi.
Cehaleti kapatmak için ilgli Bakan'a yağ çekmeleri ve “karşı taraf"la “şebelek”çe dalga geçmeleri bir yana bırakırsak, yazının enteresan bir yanı da körü körüne araya sıkıştırılmış şu "özel cümle” idi:
"McKinsey Ankara ofisinde de daha önce Merkez Bankası, SPK ve Kalkınma Bakanlığı gibi yerlerde çalışmış "uzmanlar” var.”
Yani!..
Bunun "Yani”si kısaca şöyle okunur:
Devletin kurumlarında çalışmış/yetişmiş ve çeşitli sırlara da vakıf “uzmanlar”, bilgi birikimlerini, deneyimlerini aktarmak için "CIA aracı kurumu” olduğu söylenen bir yapının hizmetine geçmiş!.. Bu cümle üzerine daha çok yorum yapılabilir ama konumuz bu değil.
Konu, bankacılık sisteminin ne olduğu ve olması gereken.
Bankacılık sistemimiz dikkatlice incelenirse bankaların birer ‘’aracı kuruluş’’ oldukları görülecektir.
Bankalarımız, diğer üreten ülkelerin yatırıma açtıkları (Borçlandırma) paraları, kredi verme yolu ile yüksek faizle "borç para veren işletmeler şeklinde faaliyet göstermektedirler.
Bankacılık sisteminin gerçek görevi; sistemin her sektörünü desteklemektir, üretime yönlendirmektir.
Lakin gel gör ki; ülkemizdeki bankacılık, bütün "sektörlerimizi borçlandıran (tefecilik) bankacılık" üzerine kurulu bir düzenle yapılmaktadır.
Yani bankalar, bildiğimiz ‘’ARACI’’ kuruluşlardır.
Uluslararası rekabet arenasında güçlü olmanın ön şartı, kendi sınırlarının dışındaki yapıları, kendi çıkarına göre yönlendirebilmekten geçer.
Yani üreteceksin, artı değer oluşturacaksın ve bu artı değeri (Kapitali, teknolojiyi, etc…) kendi sınırlarının ötesinde yatırıma dönüştürerek kendine ait mevzilerini genişleteceksin.
Günümüz dünyasında uluslararası rekabet, maalesef bu şekilde işlemektedir.
Dünya ölçeğinde hal böyle iken verilen son kararla McKinsey danışmanlık şirketinin faaliyetleri ile karar mekanizmamız (Devlet) aracı kurum pozisyonuna getirilirse ahvalimiz ne olacaktır?
“Rakip (ya da düşman) rota çizsin biz de uygulayalım" mantığı, devlet anlayışına terstir.
Devlet, milletinden aldığı talimat üzere program koyar ve uygular. Dışarıdan yabancı yatırım çekmek ise bu şekilde olmaz.
DAHA ÖNCE DE VURGULAMIŞTIK, ‘’ULUSLARARASI REKABET SAHASINA HOŞ GELDİNİZ’’ diye!..
Şimdi, uluslararası sermayeyi, aracı bankalarımız vasıtası ile sistemimize sokan kapital sahipleri, gelip kendi paralarını kendileri koordine edecek ise kurumlarımızın işlevi ne olacaktır?
Kurum bilgilerine sahip uzmanlarımız, daha fazla maaşla gidip “düşman askeri” olursa bunun sonu nereye varacaktır!
ÇÖZÜM;
Kendi coğrafyamızda hâkim olan akıl sistematiğini aktifleştirip devreye sokmak bugün için elzemdir.
Yani denmeli ki; "Borç veriyorsanız, yatırım yapıyorsanız dahi bu koordinasyon ve uygulamalar bizim tarafımızdan yapılır ve bunun teminatı bu devlettir."
Şayet yabancı yatırımcılar ve kredi kuruluşları, devlet mekanizmamızı da devreden çıkartarak (Kurumlarımızdaki uzmanlarımızı kendi hesaplarından maaşa bağladıkları gibi) işlevsiz hale getirmek istiyorlarsa, bu sefer onların garantileri kim veya hangi kurum olacaktır.
Bu soruyu da uluslararası yatırımcılara ve kredi kuruluşlarına sormak lazım gelir.
Dünya globalleşirken, DÜŞMAN SAVAŞ KONSEPTİNDEN ÇIKARTILIP, RAKİP MÜCADELE KONSEPTİNE EVRİLİRKEN, neden garantör pozisyonunda olan devlet yapıları zayıflatılır?
Tek dünya devletini kurgulamak istiyorsanız da, "YAŞANAN HER TÜRLÜ TEHDİT VE OLUMSUZLUKLARIN BAŞ SORUMLULARI SİZLERSİNİZ" demek ve hesabı onlara sormak noktasında kanallar açılması zorunluluğu vardır.
.
Ali Karani, dikGAZETE.com