Önyargılar üzerinden siyasetin yaşadığı savrulmalar

Önyargılar üzerinden siyasetin yaşadığı savrulmalar

-DEVLETİN POLİTİK DENKLEMİNDE ÖNYARGILAR ÜZERİNDEN SİYASETİN YAŞADIĞI SAVRULMALAR…

:

Önyargılar insana, dolayısı ile karar alıcılara telafisi imkansız hatalar yaptırabilir.

Yaratan, herkesi farklı farklı yaratmış. Belki de bundan dolayıdır ki başkalarının fikir veya düşünceleri, kabul edilemez dahi gelebilir çoğu zaman.

Herkesin aynılaştığı yerde, ya yalakalık vardır veya zaruri  olan ilerleme hali durağanlık yaşıyordur. Cumhuriyet Halk Partisi, tarihi yaşanmışlıklardan bilindiği üzere, bu ülkenin  en eski ve en tecrübeli, hem de Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana mücadele etmiş bir siyasi partidir. Yanlışları ve eksiklikleri yok mudur? Elbette vardır…

Lakin, bunlar ülke içerisinde düşmanlık tohumları ekmenin alt yapısı ve gerekçeleri olamaz ve olmamalıdır.

HDP’ye gelince, PKK'nın kurucusu bile silahlı mücadele döneminin kapandığını deklare etmesine rağmen, terörü çözüm olarak dayatanların tek amacı olabilir; o da örgütü ele geçirmek. Terör örgütünü ele geçirmeyi planlayanlar ise Abdullah Öcalan’ın örgütten tasfiye sürecini başlatanlardır. 

Çıkar odaklı iç hesaplaşmalar gereği, bu tür operasyonların  detaylarını bilmeyenlerin, HDP’nin kendisini terör örgütünün baskılarından neden kurtaramadığını ve siyasetin doğası gereği, “Şiddet sarmalı içerisinde rotası olmayan gemi misali” neden tasfiye olmak zorunda olduğunu kavramaları mümkün olmayacaktır.

HDP, yarın terör örgütüne karşı, toplumun güçlü desteğini alarak sert bir tavır içerisine girer ise “HDP hakkındaki düşüncelerimiz ne olurdu” diye sorgulamak lazım gelir.

Terör uygulayan örgütlü yapılara terör örgütü denir. PKK da bunlardan bir tanesidir. Hatta dünyada kabul görmüş terör örgütleri listesinde PKK bir terör örgütü olarak da yerini alır.

Herkesin bir terör örgütü var!” deyimine anlam verebilmek mümkün olamıyor. Evrensel kavramların dışından gözlem yapanların bakış açılarının, kendileri ve zihinlerindeki savruluşlarının nerelere kadar gidebileceğini kestirmek gerçekten zor.

Terör terördür; siyasete alet edilemez! Şayet edilir ise de hayat akışımıza köklü etkiler yapan zihinsel kavramlarımızda kaoslar oluşur ve ulusun çıkarlarını perdeleyen bir sis örtüsü, şiddete bulaştırılmış siyasetin çıkarları doğrultusunda yönlendirilir.

Terör, siyasetin yanlışları veya kasıtlı davranışları üzerinden, devletin itibarına yapılması hedeflenen suikastlar zincirinin adıdır. 

Terör, siyaseti değil, devletin politikasını hedef alan ve yıkmayı amaçlayan uygulamanın adıdır.

Bundan dolayıdır ki yıkma ve yok etme adına kurgulanan zihin kodlamalarının bizleri yanlışa götüreceğine vurgular yaparak, önyargılardan kurtulabilmek adına zihinsel sıçramaların gerçekleşebilmesini sağlayabilecek zihinsel açılımlar yapabilmek gerekmektedir. Şayet zihinsel sıçramalar yapılamaz ve kısır döngüler içerisinde kalınırsa, kaçınılmaz sonuç olarak görülmesi gereken, teröre bulaşılması hali gerçekleşecektir.

Yıkmak ve yok etmek üzere şartlanmış olan zihin kodlamalarımız değişmedikçe, ne uzlaşma kültürüne, ne birliktelik ruh halini inşa edebilecek zihinsel kodlamaların gerçekleşmesine, ne de ulusun güçlü bir dirence kavuşmasına ulaşabilmemiz mümkün olamayacaktır.

"Herkes ektiğini biçer… Rüzgar eken kasırga biçer" diyor atasözlerimiz. 

Siyasetin etkileme gücünü göz ardı etmemekte de fayda vardır. Bundan dolayı, tüm siyasi partilere devlet gözü ile bakarak eşit mesafede durmak elzemdir. Taraftar fanatikliği, toplumu felaketlere götüren ve ayrıştırarak çatışma zemini hazırlayan bir davranış şeklidir.

Coğrafyamızın bir türlü içinden çıkmayı başaramadığı ve bununla birlikte yıkımların, çok acı ve faturası her bakımdan ağır tecrübeler ile yaşatıldığı günümüzde bir suçlu aramak gerekmiyor artık. Tüm suç hepimize aittir. 

Neden mi?

Çünkü kabul etmediğimizi yok etmek üzere davranış kalıplarına sahip olanlar bizleriz. Unutmayalım, dışarıdan gelen etki çok sert olsa bile, bizleri güçlendirmekten başka bir etki yapamaz. Fakat, içeriden gelen etkinin karşı konulmaz yıkıcılığı karşısında yapılabilecek bir uygulama yoktur.

Tek çare, yıkmak ve yok etmek üzere yapılandırılmış zihin kodlarımızdan kurtulmak ve tersine etki oluşturan ve dahi yapıcı etkiye sahip yeni kodlamaları zihinlerimize zerk etmektir.

Bin yıllardır tarih içerisinde yapmış olduğumuz seyahatimizde geriye dönüp bakacak olursak, kendi devletlerimizi hatta imparatorluklarımızı kurmuş ve sistemleştirmişizdir. 

Değişen dünya koşullarına sistemsel olarak uyum sağlama noktasında yetersiz kalınca da, “Devlette devamlılık esası”mız gereği, bir yenisini ve daha ileri seviyede olanına dönüştürerek kurgulamışızdır.

Değişim, dönüşüm ve gelişim hayatın temel kuralıdır.

Türk akıl ve düşünce sistematiği bu kuralın dışına çıkmadığı için, sürekli olarak tarih sahnesinde hak ettiği yerini almıştır.

Son tarihsel dönemeç olan 19. Yüzyıl’da, tüm dünyaya haykırdığımız ve son noktayı koyduğumuz, “Uluslar sömürülemez!’’ nidasından sonra dünyada ne değişmiştir ki, uluslaşarak bizlere güçlü bir direnç sergileme şansını veren Cumhuriyet sistemimize sahip çık(a)mıyoruz!..

Artık her vatan evladının kavraması gereken gerçeklik, vatanımızın kuşatılarak işgal edilmesi noktasında çok ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğu durumdur.

Bu cendereden çıkış yolunun bulunmasının, sadece vatan toprakları içerisindeki birlikteliği sağlamakla değil, çevremizdeki dost ülkeler ile de sıkı ilişki ve dayanışma içerisinde olmaktan geçtiği gerçeğini kavramak zaruriyetidir.

Onlar gelmeye devam ediyorlar, bizler de vatan topraklarımızı korumak adına onları karşılamaya devam edeceğiz.

.

Ali Karani, dikGAZETE.com

Twitter'da bizi takip edin: @KARANIAli , @dikgazete

-DEVLETİN POLİTİK DENKLEMİNDE ÖNYARGILAR ÜZERİNDEN SİYASETİN YAŞADIĞI SAVRULMALAR…

:

Önyargılar insana, dolayısı ile karar alıcılara telafisi imkansız hatalar yaptırabilir.

Yaratan, herkesi farklı farklı yaratmış. Belki de bundan dolayıdır ki başkalarının fikir veya düşünceleri, kabul edilemez dahi gelebilir çoğu zaman.

Herkesin aynılaştığı yerde, ya yalakalık vardır veya zaruri  olan ilerleme hali durağanlık yaşıyordur. Cumhuriyet Halk Partisi, tarihi yaşanmışlıklardan bilindiği üzere, bu ülkenin  en eski ve en tecrübeli, hem de Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana mücadele etmiş bir siyasi partidir. Yanlışları ve eksiklikleri yok mudur? Elbette vardır…

Lakin, bunlar ülke içerisinde düşmanlık tohumları ekmenin alt yapısı ve gerekçeleri olamaz ve olmamalıdır.

HDP’ye gelince, PKK'nın kurucusu bile silahlı mücadele döneminin kapandığını deklare etmesine rağmen, terörü çözüm olarak dayatanların tek amacı olabilir; o da örgütü ele geçirmek. Terör örgütünü ele geçirmeyi planlayanlar ise Abdullah Öcalan’ın örgütten tasfiye sürecini başlatanlardır. 

Çıkar odaklı iç hesaplaşmalar gereği, bu tür operasyonların  detaylarını bilmeyenlerin, HDP’nin kendisini terör örgütünün baskılarından neden kurtaramadığını ve siyasetin doğası gereği, “Şiddet sarmalı içerisinde rotası olmayan gemi misali” neden tasfiye olmak zorunda olduğunu kavramaları mümkün olmayacaktır.

HDP, yarın terör örgütüne karşı, toplumun güçlü desteğini alarak sert bir tavır içerisine girer ise “HDP hakkındaki düşüncelerimiz ne olurdu” diye sorgulamak lazım gelir.

Terör uygulayan örgütlü yapılara terör örgütü denir. PKK da bunlardan bir tanesidir. Hatta dünyada kabul görmüş terör örgütleri listesinde PKK bir terör örgütü olarak da yerini alır.

Herkesin bir terör örgütü var!” deyimine anlam verebilmek mümkün olamıyor. Evrensel kavramların dışından gözlem yapanların bakış açılarının, kendileri ve zihinlerindeki savruluşlarının nerelere kadar gidebileceğini kestirmek gerçekten zor.

Terör terördür; siyasete alet edilemez! Şayet edilir ise de hayat akışımıza köklü etkiler yapan zihinsel kavramlarımızda kaoslar oluşur ve ulusun çıkarlarını perdeleyen bir sis örtüsü, şiddete bulaştırılmış siyasetin çıkarları doğrultusunda yönlendirilir.

Terör, siyasetin yanlışları veya kasıtlı davranışları üzerinden, devletin itibarına yapılması hedeflenen suikastlar zincirinin adıdır. 

Terör, siyaseti değil, devletin politikasını hedef alan ve yıkmayı amaçlayan uygulamanın adıdır.

Bundan dolayıdır ki yıkma ve yok etme adına kurgulanan zihin kodlamalarının bizleri yanlışa götüreceğine vurgular yaparak, önyargılardan kurtulabilmek adına zihinsel sıçramaların gerçekleşebilmesini sağlayabilecek zihinsel açılımlar yapabilmek gerekmektedir. Şayet zihinsel sıçramalar yapılamaz ve kısır döngüler içerisinde kalınırsa, kaçınılmaz sonuç olarak görülmesi gereken, teröre bulaşılması hali gerçekleşecektir.

Yıkmak ve yok etmek üzere şartlanmış olan zihin kodlamalarımız değişmedikçe, ne uzlaşma kültürüne, ne birliktelik ruh halini inşa edebilecek zihinsel kodlamaların gerçekleşmesine, ne de ulusun güçlü bir dirence kavuşmasına ulaşabilmemiz mümkün olamayacaktır.

"Herkes ektiğini biçer… Rüzgar eken kasırga biçer" diyor atasözlerimiz. 

Siyasetin etkileme gücünü göz ardı etmemekte de fayda vardır. Bundan dolayı, tüm siyasi partilere devlet gözü ile bakarak eşit mesafede durmak elzemdir. Taraftar fanatikliği, toplumu felaketlere götüren ve ayrıştırarak çatışma zemini hazırlayan bir davranış şeklidir.

Coğrafyamızın bir türlü içinden çıkmayı başaramadığı ve bununla birlikte yıkımların, çok acı ve faturası her bakımdan ağır tecrübeler ile yaşatıldığı günümüzde bir suçlu aramak gerekmiyor artık. Tüm suç hepimize aittir. 

Neden mi?

Çünkü kabul etmediğimizi yok etmek üzere davranış kalıplarına sahip olanlar bizleriz. Unutmayalım, dışarıdan gelen etki çok sert olsa bile, bizleri güçlendirmekten başka bir etki yapamaz. Fakat, içeriden gelen etkinin karşı konulmaz yıkıcılığı karşısında yapılabilecek bir uygulama yoktur.

Tek çare, yıkmak ve yok etmek üzere yapılandırılmış zihin kodlarımızdan kurtulmak ve tersine etki oluşturan ve dahi yapıcı etkiye sahip yeni kodlamaları zihinlerimize zerk etmektir.

Bin yıllardır tarih içerisinde yapmış olduğumuz seyahatimizde geriye dönüp bakacak olursak, kendi devletlerimizi hatta imparatorluklarımızı kurmuş ve sistemleştirmişizdir. 

Değişen dünya koşullarına sistemsel olarak uyum sağlama noktasında yetersiz kalınca da, “Devlette devamlılık esası”mız gereği, bir yenisini ve daha ileri seviyede olanına dönüştürerek kurgulamışızdır.

Değişim, dönüşüm ve gelişim hayatın temel kuralıdır.

Türk akıl ve düşünce sistematiği bu kuralın dışına çıkmadığı için, sürekli olarak tarih sahnesinde hak ettiği yerini almıştır.

Son tarihsel dönemeç olan 19. Yüzyıl’da, tüm dünyaya haykırdığımız ve son noktayı koyduğumuz, “Uluslar sömürülemez!’’ nidasından sonra dünyada ne değişmiştir ki, uluslaşarak bizlere güçlü bir direnç sergileme şansını veren Cumhuriyet sistemimize sahip çık(a)mıyoruz!..

Artık her vatan evladının kavraması gereken gerçeklik, vatanımızın kuşatılarak işgal edilmesi noktasında çok ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğu durumdur.

Bu cendereden çıkış yolunun bulunmasının, sadece vatan toprakları içerisindeki birlikteliği sağlamakla değil, çevremizdeki dost ülkeler ile de sıkı ilişki ve dayanışma içerisinde olmaktan geçtiği gerçeğini kavramak zaruriyetidir.

Onlar gelmeye devam ediyorlar, bizler de vatan topraklarımızı korumak adına onları karşılamaya devam edeceğiz.

.

Ali Karani, dikGAZETE.com

Twitter'da bizi takip edin: @KARANIAli , @dikgazete