Sandım ki kanmak sudandır

Sandım ki kanmak sudandır

Tarif edilebilen tamamlanmamıştır.

Tamamlandıkça tarif edemezsiniz.

Neye inansaydık dertlerimiz başka olurdu!

Dur mâna, kayıp gitme!..

Aklıma oturmuş bir taş gibi dur!

Kumaşı yırtılmış göğsüme otur.

Hava serin, oksijen az…

Nasıl oluyor da bir puldan satılmıyor dünya!..

Ay hangi evrede, bu ağlama sesi nereden geliyor?

Dönüp bakmam için kaç takla atması gerek gökteki kuşun….

Vah...

Tarih, nisan bilmem kaç...

İnsan, maddi olarak çok az şey hak eder; manevi olarak çok.

Maddi olanlar, hayatımızı kapladığı için manevi olanları da elle tutulur - gözle görülür addettik 

Bu nedenle yolculuğumuz kısa verimsiz ve cılız.

Bir kaç zaman geçti…

Zaman geçer…

Sahi”ye inanmak çaba ister.

Yüreğin duyduğu neyse uyduğu da odur.

Bu arada, bir kalabalıkta yalnızı, bir vazoda çatlağı görmek de şiirdir..

Konuşması kolay, yapması zordur -bu da benim kapağım-… 

Nitekim zaman gösterdi ki zaman gösterir.

Bir satırdır bazı şeyler, tansiyonlar hep aynı olmaz yahut menfaatler…

Sorun, yanılmayı istediğim anlarda kendime acımamam; çünkü bu düpedüz saflık.

Yanlış yapana yapılan yanlış, bizi haklı çıkarmaz.

Bu yüzden bile sade halimiz perişandır.

Güzel niyet ve çabaların elinden tutan, korkuyu ferahlatan, düğümleri çözen, sığınanı boş-komayan, sınadığına hayatın kısacık olduğunu hatırlatan, her şeyin bilgisi, katında olan Rabb’e şükürler olsun.

Biz açlığın, “açları anlamak” olduğunu sanıyoruz…

Allahım!..

Biz, başımız dara düşmedikçe sana yalvarmıyoruz.

Kaşığımıza çıkan taş bizim, ayağımıza takılan çalı bizim…

Aynalarımız örtülü…

Herkes pür-i pâk, herkes haklı, herkes ‘nur’dan mamül…

Son söz; hayat yüzde ellidir.

Hayat, hallerin kişiden kişiye dönüp durduğu…

Kendinle savaştan daha çetini nedir!

Hem aç hem susuzuz.

Kanamıyoruz.

Kanıyoruz!

Maksat hasıl olmuştur

.

Arzu Leyal, dikGAZETE.com

Tarif edilebilen tamamlanmamıştır.

Tamamlandıkça tarif edemezsiniz.

Neye inansaydık dertlerimiz başka olurdu!

Dur mâna, kayıp gitme!..

Aklıma oturmuş bir taş gibi dur!

Kumaşı yırtılmış göğsüme otur.

Hava serin, oksijen az…

Nasıl oluyor da bir puldan satılmıyor dünya!..

Ay hangi evrede, bu ağlama sesi nereden geliyor?

Dönüp bakmam için kaç takla atması gerek gökteki kuşun….

Vah...

Tarih, nisan bilmem kaç...

İnsan, maddi olarak çok az şey hak eder; manevi olarak çok.

Maddi olanlar, hayatımızı kapladığı için manevi olanları da elle tutulur - gözle görülür addettik 

Bu nedenle yolculuğumuz kısa verimsiz ve cılız.

Bir kaç zaman geçti…

Zaman geçer…

Sahi”ye inanmak çaba ister.

Yüreğin duyduğu neyse uyduğu da odur.

Bu arada, bir kalabalıkta yalnızı, bir vazoda çatlağı görmek de şiirdir..

Konuşması kolay, yapması zordur -bu da benim kapağım-… 

Nitekim zaman gösterdi ki zaman gösterir.

Bir satırdır bazı şeyler, tansiyonlar hep aynı olmaz yahut menfaatler…

Sorun, yanılmayı istediğim anlarda kendime acımamam; çünkü bu düpedüz saflık.

Yanlış yapana yapılan yanlış, bizi haklı çıkarmaz.

Bu yüzden bile sade halimiz perişandır.

Güzel niyet ve çabaların elinden tutan, korkuyu ferahlatan, düğümleri çözen, sığınanı boş-komayan, sınadığına hayatın kısacık olduğunu hatırlatan, her şeyin bilgisi, katında olan Rabb’e şükürler olsun.

Biz açlığın, “açları anlamak” olduğunu sanıyoruz…

Allahım!..

Biz, başımız dara düşmedikçe sana yalvarmıyoruz.

Kaşığımıza çıkan taş bizim, ayağımıza takılan çalı bizim…

Aynalarımız örtülü…

Herkes pür-i pâk, herkes haklı, herkes ‘nur’dan mamül…

Son söz; hayat yüzde ellidir.

Hayat, hallerin kişiden kişiye dönüp durduğu…

Kendinle savaştan daha çetini nedir!

Hem aç hem susuzuz.

Kanamıyoruz.

Kanıyoruz!

Maksat hasıl olmuştur

.

Arzu Leyal, dikGAZETE.com