Saygı bey, şefkat hanım

Saygı bey, şefkat hanım

“Saygı, sevgiden arta kalan boşlukları doldurmak için uydurulmuş bir sözcük” der Tolstoy; Anna Karenina’da…

Saygısızlık” dediğimiz çoğu şey aslında sevginin egoya yenilmesidir. 

Yani saygı egoya, sevgi yüreğe çalışır!

Çok sevmek” de bir o kadar saygısızlıktır.

Sahiplenilen, güdülen, tahakküm kurulan durumda sevgi varsa tabii…

Saygı, güçsüzün güçlüden beklediği duygudur.

Güçlünün yittiği, güçsüzün tutunduğu…

Saygı, laf sokma hakkımız elimizden alınıyormuş, gücümücü ve aklımızı gösteremiyormuş, altta kalıyormuşuz hissini sevmez; barınamaz böyle bünyede.

Saygı sadece durabilen, kendi alanına sahip ve başka alanlara dahli olmadan da yaşayabilen bünyelere aittir.

Sevgi yerine kullanılmaya başlanmasının yegane sebebi, sevecek kişilerin azlığı, yakınlıkların uzağa düşmesi, gönüllerin yol-iz bilmez rehberlerle dağ-bayır aşmaya çalışması ama bir türlü varamaması; yalnızlık, hor görülme, düşme ve kalkamama, “kimseye ihtiyacım yok” pozuna girmek, “nereye baksak yalan” hallerindendir.

Aç kalmak, kalitesiz bir ruhunuz varsa varoştur!

Kaliteli bir ruh için aç kalmak ve bunun korkusu, sadece bir onur, bir iftihardır; hem de övülesi eserler yazdırır.

Aç kaldım da biliyorum!

Ama…

Ama tokluğun sarhoşluğu ile böbürlenmesiyle yokluğa bakan için “Arabeks” diye yazılır.

Aslında;

Aç kalmak”, sevgiye yahut saygıya değil şefkatedir.

- Sezen, en büyük arabeskçidir!..

Şefkat, sevginin ve saygının bütününü içine alan, kuşatan, ören, tamir eden, yapılandıran yeganedir…

Merhamet” demiyorum; zira “Merhamet” insana uygun değildir.

Bir şey sanıyor sonra kendini…

Ama şefkat; Allah’ım!..

Nasıl güzel, nasıl bakış, dokunuş, ses-kulak, omuz-kucak oluverir.

Şefkat, nasıl güzel işitir, dinler mest olursunuz!

Kızarken bile sever, istemeseniz de onaylar; duru bir saygı verir avucunuza.

Zekâ ile akıl varsa aklı; sevgi ve şefkat varsa şefkati; saygı ve onay varsa onayı tercih edeceğime hiç şüphem yokken nasıl olup da gözümün karardığını, gemileri yaktığımı ve sonra oturup, hiç pişman olmadığımı soranlara dediğim şey hep budur.

Tüm ateşinizi verdiğiniz yerden, durağın hakkını ödediğiniz yerden gidebilirsiniz.

Bu özgürlüktür.

Kimseye şikayet etmediğiniz bir özgürlük.

O zaman gelince -ki hatalar hep başkalarının, yanılmak bizimdir- şikayet etmeyenine rastlayamazsınız.

Azdırlar…

Çok az.

Nefsinin farkında olanların azlığı gibi.

Evet bu, içinde yanlış anlaşılmayı, dalga geçilmeyi, küçümsenmeyi de saklar; lakin bundan haberi olmayanları anlamak da yine farkında olanların marifetidir.

Farkındaysanız anlayışlısınızdır.

Farkındaysanız hoş görebilir; susabilirsiniz!

Neden saygı bir bey, şefkat bir hanımdır?

Bilmiyorum!

Belki de beylerin şefkate, hanımların saygıya ihtiyacı olduğundandır.

Sevgisizliğimizin yerine saygıyla yamalar atmaya devam ederken, içimizin çölleşen diyarlarında şefkati arayın!

Siz acımazsanız, ölecek merhametinizi alıp avucunuza  “Merhametlilerin en merhametlisi”ne gidin!

Kapıyı çalın ve gösterdiğiniz, hissettiğiniz tüm şefkatleri koyun önünüze.

Göreceksiniz ki en büyük merhametin en sevdiği şey şefkattir.

Çağımızın kaybı, ömrümüzün bereketsizliği, sözümüzün kifayetsizliği, yazımızın hiçliği, gündemimizin boşluğu, kurumlarımızın hiçliği, ailemizin huzursuzluğu, sokaklarımızın tehlikesi budur.

Sezen hala en büyük arabeskçidir.

Tolstoy mezarında rahat uyusun.

.

Arzu Leyal, dikGAZETE.com

“Saygı, sevgiden arta kalan boşlukları doldurmak için uydurulmuş bir sözcük” der Tolstoy; Anna Karenina’da…

Saygısızlık” dediğimiz çoğu şey aslında sevginin egoya yenilmesidir. 

Yani saygı egoya, sevgi yüreğe çalışır!

Çok sevmek” de bir o kadar saygısızlıktır.

Sahiplenilen, güdülen, tahakküm kurulan durumda sevgi varsa tabii…

Saygı, güçsüzün güçlüden beklediği duygudur.

Güçlünün yittiği, güçsüzün tutunduğu…

Saygı, laf sokma hakkımız elimizden alınıyormuş, gücümücü ve aklımızı gösteremiyormuş, altta kalıyormuşuz hissini sevmez; barınamaz böyle bünyede.

Saygı sadece durabilen, kendi alanına sahip ve başka alanlara dahli olmadan da yaşayabilen bünyelere aittir.

Sevgi yerine kullanılmaya başlanmasının yegane sebebi, sevecek kişilerin azlığı, yakınlıkların uzağa düşmesi, gönüllerin yol-iz bilmez rehberlerle dağ-bayır aşmaya çalışması ama bir türlü varamaması; yalnızlık, hor görülme, düşme ve kalkamama, “kimseye ihtiyacım yok” pozuna girmek, “nereye baksak yalan” hallerindendir.

Aç kalmak, kalitesiz bir ruhunuz varsa varoştur!

Kaliteli bir ruh için aç kalmak ve bunun korkusu, sadece bir onur, bir iftihardır; hem de övülesi eserler yazdırır.

Aç kaldım da biliyorum!

Ama…

Ama tokluğun sarhoşluğu ile böbürlenmesiyle yokluğa bakan için “Arabeks” diye yazılır.

Aslında;

Aç kalmak”, sevgiye yahut saygıya değil şefkatedir.

- Sezen, en büyük arabeskçidir!..

Şefkat, sevginin ve saygının bütününü içine alan, kuşatan, ören, tamir eden, yapılandıran yeganedir…

Merhamet” demiyorum; zira “Merhamet” insana uygun değildir.

Bir şey sanıyor sonra kendini…

Ama şefkat; Allah’ım!..

Nasıl güzel, nasıl bakış, dokunuş, ses-kulak, omuz-kucak oluverir.

Şefkat, nasıl güzel işitir, dinler mest olursunuz!

Kızarken bile sever, istemeseniz de onaylar; duru bir saygı verir avucunuza.

Zekâ ile akıl varsa aklı; sevgi ve şefkat varsa şefkati; saygı ve onay varsa onayı tercih edeceğime hiç şüphem yokken nasıl olup da gözümün karardığını, gemileri yaktığımı ve sonra oturup, hiç pişman olmadığımı soranlara dediğim şey hep budur.

Tüm ateşinizi verdiğiniz yerden, durağın hakkını ödediğiniz yerden gidebilirsiniz.

Bu özgürlüktür.

Kimseye şikayet etmediğiniz bir özgürlük.

O zaman gelince -ki hatalar hep başkalarının, yanılmak bizimdir- şikayet etmeyenine rastlayamazsınız.

Azdırlar…

Çok az.

Nefsinin farkında olanların azlığı gibi.

Evet bu, içinde yanlış anlaşılmayı, dalga geçilmeyi, küçümsenmeyi de saklar; lakin bundan haberi olmayanları anlamak da yine farkında olanların marifetidir.

Farkındaysanız anlayışlısınızdır.

Farkındaysanız hoş görebilir; susabilirsiniz!

Neden saygı bir bey, şefkat bir hanımdır?

Bilmiyorum!

Belki de beylerin şefkate, hanımların saygıya ihtiyacı olduğundandır.

Sevgisizliğimizin yerine saygıyla yamalar atmaya devam ederken, içimizin çölleşen diyarlarında şefkati arayın!

Siz acımazsanız, ölecek merhametinizi alıp avucunuza  “Merhametlilerin en merhametlisi”ne gidin!

Kapıyı çalın ve gösterdiğiniz, hissettiğiniz tüm şefkatleri koyun önünüze.

Göreceksiniz ki en büyük merhametin en sevdiği şey şefkattir.

Çağımızın kaybı, ömrümüzün bereketsizliği, sözümüzün kifayetsizliği, yazımızın hiçliği, gündemimizin boşluğu, kurumlarımızın hiçliği, ailemizin huzursuzluğu, sokaklarımızın tehlikesi budur.

Sezen hala en büyük arabeskçidir.

Tolstoy mezarında rahat uyusun.

.

Arzu Leyal, dikGAZETE.com