Sıradaki görevin, insanını ve ülkeni sevmek

Sıradaki görevin, insanını ve ülkeni sevmek

Vatandaşlığın ölçüsü, aynı vatanı paylaştığın insanlara karşı beslediğin sevgi ve merhamet duygusu ile paralellik gösterir. 

Vatanseverliğin ölçüsü, üzerinde yaşadığın topraklara karşı beslediğin sevgi ve merhamet duygusu ile paralellik gösterir.

Anadolu topraklarında yaşayan her bir bireyin, şayet incelenecek olunursa, topraklarına ne kadar sadık oldukları net olarak görülecektir.

Fakat, “Ayrıştırılan zihin dünyalarındaki savruluşlar neticesinde vücut bulan kaos ve karşılıklı bireyler arası reddedişler, Anadolu topraklarını yaşanmaz kılacak şeklinde kökleştirmek üzere formatlanmaya çalışılıyor” dersek doğru tesbit yapmış oluruz.

Zihinsel ayrışmalar ve akabinde yaşama tarzı farklılıklarına (kültürel-sosyal-siyasal-inanış vb.) sahip olan toplumun, tabiata karşı taşımak durumunda olduğu sorumluluk ve görevlerinde ne gibi fayda-zarar ilişkisi gözlemlenmektedir? Hiç düşündünüz mü?

BİR ANLAYIŞ VE ZİHİN YAPISI İKTİDARA GELİP, TABİATI KORUYOR, ÜLKEYİ CENNETE ÇEVİREBİLİYOR… 

BİR ANLAYIŞ VE ZİHİN YAPISI İKTİDARA GELİYOR, TABİATI YOK EDİYOR, ÜLKEYİ ÇÖLE ÇEVİREBİLİYOR…

Düşünce ve zihin yapılarımız ne kadar farklı olursa olsun… 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir sistemi mevcuttur ve bu sisteme herkesin riayet etme zorunluluğu vardır. Bu zorunluluk, karşılıklı bireysel çelişkilerden kaynaklı değil, yaşadığımız ülkeye ve tabiatına olan borcumuzdan kaynaklanmaktadır.

Öyleyse; “Herkesin, yaşadığı bu vatanın insanına ve tabiatına katkıda bulunacak şekilde bir hayat tarzı geliştirmesi ve o şekilde yaşayarak, aykırı davrananları da buna teşvik etmek gibi bir görevi ve sorumluluğu olduğunu hatırlatmaya gerek yoktur” denmeli.

Hiçbirimiz bu ülkede kiracı değiliz, bu vatanın ASIL VE ASİL sahipleri olduğumuzu unutmamalıyız. Bizlere “kiracı muamelesi” yapanlara da gerekli cevabı vermeyi kendimize görev bilmeliyiz.

Şayet; hala bu ülkenin insanına ve ülkenin doğasına gerekli saygıyı, sevgiyi ve merhameti  göstermeyenler var ise, her kim olursa olsun, makamı mevkisi fark etmez  kanunlar karşısında gerekli uyarıyı alacak şekilde yaptırımların uygulanması elzemdir.

Son söz Akif’ten olsun…

“Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.

Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın… Kim bilir, belki yarın… Belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri "toprak!" diyerek geçme, tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.

Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır atanı; Verme, dünyâları alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ!.. Şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan şühedâ!

Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hûdâ; Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.”

.

Ali Karani, dikGAZETE.com

Twitter'da bizi takip edin: @KARANIAli , @dikgazete

Vatandaşlığın ölçüsü, aynı vatanı paylaştığın insanlara karşı beslediğin sevgi ve merhamet duygusu ile paralellik gösterir. 

Vatanseverliğin ölçüsü, üzerinde yaşadığın topraklara karşı beslediğin sevgi ve merhamet duygusu ile paralellik gösterir.

Anadolu topraklarında yaşayan her bir bireyin, şayet incelenecek olunursa, topraklarına ne kadar sadık oldukları net olarak görülecektir.

Fakat, “Ayrıştırılan zihin dünyalarındaki savruluşlar neticesinde vücut bulan kaos ve karşılıklı bireyler arası reddedişler, Anadolu topraklarını yaşanmaz kılacak şeklinde kökleştirmek üzere formatlanmaya çalışılıyor” dersek doğru tesbit yapmış oluruz.

Zihinsel ayrışmalar ve akabinde yaşama tarzı farklılıklarına (kültürel-sosyal-siyasal-inanış vb.) sahip olan toplumun, tabiata karşı taşımak durumunda olduğu sorumluluk ve görevlerinde ne gibi fayda-zarar ilişkisi gözlemlenmektedir? Hiç düşündünüz mü?

BİR ANLAYIŞ VE ZİHİN YAPISI İKTİDARA GELİP, TABİATI KORUYOR, ÜLKEYİ CENNETE ÇEVİREBİLİYOR… 

BİR ANLAYIŞ VE ZİHİN YAPISI İKTİDARA GELİYOR, TABİATI YOK EDİYOR, ÜLKEYİ ÇÖLE ÇEVİREBİLİYOR…

Düşünce ve zihin yapılarımız ne kadar farklı olursa olsun… 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir sistemi mevcuttur ve bu sisteme herkesin riayet etme zorunluluğu vardır. Bu zorunluluk, karşılıklı bireysel çelişkilerden kaynaklı değil, yaşadığımız ülkeye ve tabiatına olan borcumuzdan kaynaklanmaktadır.

Öyleyse; “Herkesin, yaşadığı bu vatanın insanına ve tabiatına katkıda bulunacak şekilde bir hayat tarzı geliştirmesi ve o şekilde yaşayarak, aykırı davrananları da buna teşvik etmek gibi bir görevi ve sorumluluğu olduğunu hatırlatmaya gerek yoktur” denmeli.

Hiçbirimiz bu ülkede kiracı değiliz, bu vatanın ASIL VE ASİL sahipleri olduğumuzu unutmamalıyız. Bizlere “kiracı muamelesi” yapanlara da gerekli cevabı vermeyi kendimize görev bilmeliyiz.

Şayet; hala bu ülkenin insanına ve ülkenin doğasına gerekli saygıyı, sevgiyi ve merhameti  göstermeyenler var ise, her kim olursa olsun, makamı mevkisi fark etmez  kanunlar karşısında gerekli uyarıyı alacak şekilde yaptırımların uygulanması elzemdir.

Son söz Akif’ten olsun…

“Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.

Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın… Kim bilir, belki yarın… Belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri "toprak!" diyerek geçme, tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.

Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır atanı; Verme, dünyâları alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ!.. Şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan şühedâ!

Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hûdâ; Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.”

.

Ali Karani, dikGAZETE.com

Twitter'da bizi takip edin: @KARANIAli , @dikgazete