Tabiat tüm dinamiklerin çıkış noktasıdır

Tabiat tüm dinamiklerin çıkış noktasıdır

İnsan kendi maddi ve manevi boyutunda denge kurabildiği oranda sağlıklı bir gelişme süreci yaşayabilir.

Sağlıklı bir beden ise bu inşa sürecinin temellerini oluşturacaktır.

Nasıl ki beden sağlığı, tabiat ile bütünleşmeden doğru bir rotaya sahip olamıyorsa, maneviyatımız da sağlıksız bir bedende olgunlaşamaz.

En nihayetinde tabiat, tüm dinamiklerin çıkış noktası ve beslendiği yegâne kaynaktır.

Bundan dolayıdır ki insanoğlu, tabiatı rehber edinip gelişimini doğru rotaya soktuktan sonra manevi gelişimine temel olması gereken sağlıklı bir beden ile serüveninde yol alabilecektir.

Din’, bir inanç yöntemine verilen isim ise ve maneviyatın yükseltilmesi de dinin yegâne amacı ise bunun temeli olan sağlıklı bir bedene sahip olabilmek için tabiatın gerçek dinamiklerini iyi okumak ve onunla bütünleşmek kaçınılmaz bir ihtiyaçtır. 

Bugün hala birçok dinamiğine vakıf olamadığımız var olan evrenin sırlarını öğrenebilmek, insanlığı bedenen ve manen ileriye taşıyabilecek yegâne öğretmen olarak kabul edilmelidir.

Genel anlamda izlenmesi gereken yolun kısaca özeti yapıldıktan sonra konumuzun özüne inmek gerekir artık.

Frekans (titreşim) denilen gerçekliğin, canlılar üzerindeki etkisini anlamaya çalışırken örnek verilmesi gerekirse, dünyamızın uydusu ‘Ay’ın çekim kuvvetinin denizler üzerindeki etkisi sayesinde gerçekleşen “Gel-Git” vakıası, devasa (etken) kütlelerin (edilgen) mikro kütlelere etkisini çok daha iyi kavramamıza yardımcı olabilecektir.

Evrenin karşılıklı etkileşimler ile nasıl bir döngüye sahne olduğunu kavrayabilmek ve içerisinde yaşadığımız devasa evrende buna benzer başka ne tür etkiler geçekleşmektedir sorgusunu, varın sizler düşünün demekten insan kendisini alamıyor.

Titreşim (frekans) ilahi bir irade olmadan nasıl oluşabilir demektense, bu tür vakıaları incelemek daha verimli olacaktır kanaati, insanlaşabilen her bir bireyin peşinde koşması gereken bir düşünce sistematiği olmalıdır.

Elbette ki külli irade, bilinen ve bilinmeyen her varlığı kapsayan ve şekillendiren bir gerçekliktir. 

Bağlantısallık denilen olgu, tam da bu noktada başlamakta ve tüm evreni yek vücut olmaya sevk eden iradeyi temsil etmektedir.

Yerküremizde tüm mikro organizmaların karşılıklı ve zincirleme şekilde birbirlerini beslemeleri, bilimsel tanımlamasını yapmaya çabaladığımız hayatı tümüyle şekillendirmektedir.

Hareketin başlangıcı ve devamında ise muhakkak bir miktar enerji ya ortaya çıkar ya da hareket esnasında ihtiyaç olan enerji, yakılarak biyolojik formların değişim ve dönüşümüne katkıda bulunur.

Bu kavramdan yola çıkıldığında, hareketin nasıl başladığını kestirebilmek çokta zor olmasa gerek diye düşünmeliyiz.

Öyle ise denilmeli ki, ‘hayat’ denilen kavramı bünyesinde barındıran “Tabiat Ana” tüm yaşam fonksiyonlarına sahiptir.

Fiziki oluşum ve gelişim ise mikroorganizmaların karşılıklı olarak (besin zinciri) birbirlerini beslemesi esnasında gerçekleşen “Sindirim” olayı sayesinde organizmalar, yeni form ve şekle “Değişip Dönüşerek” ilerleme kaydetmektedirler demek gerçeğe en yakın tanımlama olacaktır.

Müthiş bir döngü ve akışa sahip olan yerkürenin bugün neredeyse tamamında akılları dumura uğratan ve sürekli olarak iddiaları veya savundukları doğruları kabul ettirme çabaları üzerinden insanlık, karşılıklı olarak çok ciddi (nifak tohumlarını) problemleri geleceğe taşıyan zihinsel çatışmalar yaşarken, bu esnada tutuculuk, düşüncede kemikleşme ve sabit fikirlilik önü alınamayan zihinsel bir çatışma alanı haline getirilmiştir.

Bilinçli veya bilinçsizce oluşturulan bu tehlikeli mecradan kurtulabilmek ve çıkış yolunun rotasını idrak edebilmek ve dahi sorunlara temel oluşturan kavramlardan kurtulabilmek için;

- Tüm birimlerinde kurumsallığını tamamlamış, uzun vadeli politikalara sahip ve toplumun sağlıklı bir rotada ilerleyebilmesi adına güçlü devlet yapılarının, toplumu şekillendirmesi (kılavuz olması) olmazsa olmaz ihtiyaçtır…

- Parti siyasetinin devamlılığı, tabiatı gereği kendisine yakın olanı kucaklamaktadır. Taraftar ve yeni partililer edinebilmek adına kullanılan dayatmacı bir takım baskı unsurları toplumda farklı katmanları yaratacağından, Kadim kuralları gereği “VARLIĞA” yek vücut olma davetini yapan evrenin etki gücüne ters bir hareket oluşmaktadır. 

Bir ülkeyi siyaset değil, Devlet şekillendirmelidir. 

- Çünkü devlet, toplumun bütünün güvenliği için koruma kalkanıdır ve “Devlet” bunun için var olmak zorundadır. 

- Siyaset, şayet kendi çıkarlarını toplumun çıkarlarından öncelikli tutar ve evrenin yasalarına aykırı davranır ise o siyasi yapı acilen tarihin çöplüğüne gönderilmelidir.

.

Ali Karani, dikGAZETE.com

İnsan kendi maddi ve manevi boyutunda denge kurabildiği oranda sağlıklı bir gelişme süreci yaşayabilir.

Sağlıklı bir beden ise bu inşa sürecinin temellerini oluşturacaktır.

Nasıl ki beden sağlığı, tabiat ile bütünleşmeden doğru bir rotaya sahip olamıyorsa, maneviyatımız da sağlıksız bir bedende olgunlaşamaz.

En nihayetinde tabiat, tüm dinamiklerin çıkış noktası ve beslendiği yegâne kaynaktır.

Bundan dolayıdır ki insanoğlu, tabiatı rehber edinip gelişimini doğru rotaya soktuktan sonra manevi gelişimine temel olması gereken sağlıklı bir beden ile serüveninde yol alabilecektir.

Din’, bir inanç yöntemine verilen isim ise ve maneviyatın yükseltilmesi de dinin yegâne amacı ise bunun temeli olan sağlıklı bir bedene sahip olabilmek için tabiatın gerçek dinamiklerini iyi okumak ve onunla bütünleşmek kaçınılmaz bir ihtiyaçtır. 

Bugün hala birçok dinamiğine vakıf olamadığımız var olan evrenin sırlarını öğrenebilmek, insanlığı bedenen ve manen ileriye taşıyabilecek yegâne öğretmen olarak kabul edilmelidir.

Genel anlamda izlenmesi gereken yolun kısaca özeti yapıldıktan sonra konumuzun özüne inmek gerekir artık.

Frekans (titreşim) denilen gerçekliğin, canlılar üzerindeki etkisini anlamaya çalışırken örnek verilmesi gerekirse, dünyamızın uydusu ‘Ay’ın çekim kuvvetinin denizler üzerindeki etkisi sayesinde gerçekleşen “Gel-Git” vakıası, devasa (etken) kütlelerin (edilgen) mikro kütlelere etkisini çok daha iyi kavramamıza yardımcı olabilecektir.

Evrenin karşılıklı etkileşimler ile nasıl bir döngüye sahne olduğunu kavrayabilmek ve içerisinde yaşadığımız devasa evrende buna benzer başka ne tür etkiler geçekleşmektedir sorgusunu, varın sizler düşünün demekten insan kendisini alamıyor.

Titreşim (frekans) ilahi bir irade olmadan nasıl oluşabilir demektense, bu tür vakıaları incelemek daha verimli olacaktır kanaati, insanlaşabilen her bir bireyin peşinde koşması gereken bir düşünce sistematiği olmalıdır.

Elbette ki külli irade, bilinen ve bilinmeyen her varlığı kapsayan ve şekillendiren bir gerçekliktir. 

Bağlantısallık denilen olgu, tam da bu noktada başlamakta ve tüm evreni yek vücut olmaya sevk eden iradeyi temsil etmektedir.

Yerküremizde tüm mikro organizmaların karşılıklı ve zincirleme şekilde birbirlerini beslemeleri, bilimsel tanımlamasını yapmaya çabaladığımız hayatı tümüyle şekillendirmektedir.

Hareketin başlangıcı ve devamında ise muhakkak bir miktar enerji ya ortaya çıkar ya da hareket esnasında ihtiyaç olan enerji, yakılarak biyolojik formların değişim ve dönüşümüne katkıda bulunur.

Bu kavramdan yola çıkıldığında, hareketin nasıl başladığını kestirebilmek çokta zor olmasa gerek diye düşünmeliyiz.

Öyle ise denilmeli ki, ‘hayat’ denilen kavramı bünyesinde barındıran “Tabiat Ana” tüm yaşam fonksiyonlarına sahiptir.

Fiziki oluşum ve gelişim ise mikroorganizmaların karşılıklı olarak (besin zinciri) birbirlerini beslemesi esnasında gerçekleşen “Sindirim” olayı sayesinde organizmalar, yeni form ve şekle “Değişip Dönüşerek” ilerleme kaydetmektedirler demek gerçeğe en yakın tanımlama olacaktır.

Müthiş bir döngü ve akışa sahip olan yerkürenin bugün neredeyse tamamında akılları dumura uğratan ve sürekli olarak iddiaları veya savundukları doğruları kabul ettirme çabaları üzerinden insanlık, karşılıklı olarak çok ciddi (nifak tohumlarını) problemleri geleceğe taşıyan zihinsel çatışmalar yaşarken, bu esnada tutuculuk, düşüncede kemikleşme ve sabit fikirlilik önü alınamayan zihinsel bir çatışma alanı haline getirilmiştir.

Bilinçli veya bilinçsizce oluşturulan bu tehlikeli mecradan kurtulabilmek ve çıkış yolunun rotasını idrak edebilmek ve dahi sorunlara temel oluşturan kavramlardan kurtulabilmek için;

- Tüm birimlerinde kurumsallığını tamamlamış, uzun vadeli politikalara sahip ve toplumun sağlıklı bir rotada ilerleyebilmesi adına güçlü devlet yapılarının, toplumu şekillendirmesi (kılavuz olması) olmazsa olmaz ihtiyaçtır…

- Parti siyasetinin devamlılığı, tabiatı gereği kendisine yakın olanı kucaklamaktadır. Taraftar ve yeni partililer edinebilmek adına kullanılan dayatmacı bir takım baskı unsurları toplumda farklı katmanları yaratacağından, Kadim kuralları gereği “VARLIĞA” yek vücut olma davetini yapan evrenin etki gücüne ters bir hareket oluşmaktadır. 

Bir ülkeyi siyaset değil, Devlet şekillendirmelidir. 

- Çünkü devlet, toplumun bütünün güvenliği için koruma kalkanıdır ve “Devlet” bunun için var olmak zorundadır. 

- Siyaset, şayet kendi çıkarlarını toplumun çıkarlarından öncelikli tutar ve evrenin yasalarına aykırı davranır ise o siyasi yapı acilen tarihin çöplüğüne gönderilmelidir.

.

Ali Karani, dikGAZETE.com