Tasvir bazen yetersizdir bazı yapılarda…

Tasvir bazen yetersizdir bazı yapılarda…

Tarihin gerçeğinde yoğrulan, inançla kundaklanan, ecdad-ı yarla kutsanan, mimari yapısı ile mitolojiyi kapsayan bir yapıt... Ama şunu unutmamak ve unutturmamak gerek.

Ay ışığı, hilal de pak…

Ya mü’min, nereden nereye vakfı payidarsın…

Alın da ten de çizgi de yaş ki…

Sefada yalnızsın…

O ki minarede Bilal, Kubbede Genç Osman, Miğferde Fatiha’n…

Fidan-ı mukaddesatta özlenen sünnetullah çiçeği…

Yarda öz, özde yalnız, kalpde çilekeş mabed-i yar…

Aç da açıkta kaldıranlar, bir de müminle buluşturanlar…

Mü’minin secdesinde, Tarihin gözyaşında vurulsunlar

Adalette ve nazar-ı nurda hatta hakikatde bir şehrin üç hassas noktası vardır. 

Yaşam hakkı olan birey (Vatandaş), şehrin mimari yerleşkesi, şehrin sosyal tarihi ve sosyal hayatı korunmak ve hassas çizgilerle yönetilmek zorundadır. Bu bağlamda Ecdat, duygu-ruh kültü perspektifi ile tarihe yön vermiştir.

Kalplerden zamana, zamandan mekanlara, mekanlar da kıtalara uzanan yol, medeniyet tasavvuru yolculuğu olarak adlandırılmıştır. 

Kiliseyi gayrimüslime huzur, handaki tüccara refah, medeniyetde düşkün gayeye sarılan ilim erbabına, evliyada manevi şühedada, tedrisatta, adabı mahşerde talebeyi ihtisas olan bir Osmanlı, Osmanlı’da tenin, rengin, lisanın; insanlıktan, kadim buluşmalarına, kadim ırk-ı deryaya, deryadan unutulmaz tarihtir Osmanlı Tarihi. 

Dizide filmde hatta algıyla yoz kılınmak istenen tarih ve mukaddes ecdat, bugün geldiğimiz noktada Hira’nın evlatlığını gösteren nesil ile ihya sürecine girmiştir. 

Algı da, manen ve “söz-dil-imza”da hiç edilmek istenen büyük tarihin, büyük şerefi, tekerrür ederken, nazariyen de bizim bağışlanışımızdır. 

Karanlığın çöküş, tarihin saadete erişidir.

Saadet bakidir, baki de şehre vurgundur. 

Vurgun gönle, vuran zillet-i karanlık, ışığın vuslatında yok olmaya mahkumdur. 

Olay örgüdür, olgu da varlıktır.

Varlığını inkara süren, sebebiyet de kanını ve benliğini hiçe sayandır. 

Yoklukta kazandığını, varlıkta kaybettirenler var ya, onlar nimet-i küfrana gidenlerdir. 

Allah-u Teala, muhafaza buyursunlar İnşallah, Âmin.

Mukaddes Mabed-i yarda secde etme temennisi ile…

Bu saatten sonra vuslata vuslat, zillete zillet gerek

Vesselam…

.

Muhittin Taha Çalık, dikGAZETE.com

Tarihin gerçeğinde yoğrulan, inançla kundaklanan, ecdad-ı yarla kutsanan, mimari yapısı ile mitolojiyi kapsayan bir yapıt... Ama şunu unutmamak ve unutturmamak gerek.

Ay ışığı, hilal de pak…

Ya mü’min, nereden nereye vakfı payidarsın…

Alın da ten de çizgi de yaş ki…

Sefada yalnızsın…

O ki minarede Bilal, Kubbede Genç Osman, Miğferde Fatiha’n…

Fidan-ı mukaddesatta özlenen sünnetullah çiçeği…

Yarda öz, özde yalnız, kalpde çilekeş mabed-i yar…

Aç da açıkta kaldıranlar, bir de müminle buluşturanlar…

Mü’minin secdesinde, Tarihin gözyaşında vurulsunlar

Adalette ve nazar-ı nurda hatta hakikatde bir şehrin üç hassas noktası vardır. 

Yaşam hakkı olan birey (Vatandaş), şehrin mimari yerleşkesi, şehrin sosyal tarihi ve sosyal hayatı korunmak ve hassas çizgilerle yönetilmek zorundadır. Bu bağlamda Ecdat, duygu-ruh kültü perspektifi ile tarihe yön vermiştir.

Kalplerden zamana, zamandan mekanlara, mekanlar da kıtalara uzanan yol, medeniyet tasavvuru yolculuğu olarak adlandırılmıştır. 

Kiliseyi gayrimüslime huzur, handaki tüccara refah, medeniyetde düşkün gayeye sarılan ilim erbabına, evliyada manevi şühedada, tedrisatta, adabı mahşerde talebeyi ihtisas olan bir Osmanlı, Osmanlı’da tenin, rengin, lisanın; insanlıktan, kadim buluşmalarına, kadim ırk-ı deryaya, deryadan unutulmaz tarihtir Osmanlı Tarihi. 

Dizide filmde hatta algıyla yoz kılınmak istenen tarih ve mukaddes ecdat, bugün geldiğimiz noktada Hira’nın evlatlığını gösteren nesil ile ihya sürecine girmiştir. 

Algı da, manen ve “söz-dil-imza”da hiç edilmek istenen büyük tarihin, büyük şerefi, tekerrür ederken, nazariyen de bizim bağışlanışımızdır. 

Karanlığın çöküş, tarihin saadete erişidir.

Saadet bakidir, baki de şehre vurgundur. 

Vurgun gönle, vuran zillet-i karanlık, ışığın vuslatında yok olmaya mahkumdur. 

Olay örgüdür, olgu da varlıktır.

Varlığını inkara süren, sebebiyet de kanını ve benliğini hiçe sayandır. 

Yoklukta kazandığını, varlıkta kaybettirenler var ya, onlar nimet-i küfrana gidenlerdir. 

Allah-u Teala, muhafaza buyursunlar İnşallah, Âmin.

Mukaddes Mabed-i yarda secde etme temennisi ile…

Bu saatten sonra vuslata vuslat, zillete zillet gerek

Vesselam…

.

Muhittin Taha Çalık, dikGAZETE.com