Toplumun sağlığı için bilgi ve haber alma özgürlüğüne müdehale olmaz!

Toplumun sağlığı için bilgi ve haber alma özgürlüğüne müdehale olmaz!

Erin Brockovich adlı filmi izlemeyen varsa izlemesini tavsiye ederim. 

Film; toplumu sürüler gibi gören birtakım ruh hastası insanımsıların kazanma hırsı ve takıntıları sayesinde, hayatı ve insanı hiçe sayarcasına uyguladıkları faaliyetlerden kaynaklı, KANSER VE ÖLÜM VAKALARI’nı anlatıyor.

Bu film, gerçek hayattan alıntıdır diye de not düşmüşler. 

Film, gerçek hayatta ender rastlanan hukuki bir karar ile sonuçlanıyor. Ha bu arada; orası Amerika!..

Geçen gün sosyal medyada da paylaşılan bir yazı (AÇIKLAMA) başlığı ve içeriği ile dikkat çekiciydi. 

Bülent Şık; ‘’Kamuya faydamız dokunmayacaksa niye araştırma yapıyoruz ki?’’ diyen bir başlıkla verilen haberi görünce, “Bu nedir acaba?” diye sormadan edemiyor insan!.

Milletin sağlığını, çıkarlarını düşündüğünü elindeki verilerle ortaya koyan bir akademisyenin söyledikleri ve başına gelen!.

Başlık ve haberin ardından Bülent Şık ile ilgili kısa bilgiler verilerek, konuya giriş yapılmış. 

Öyle ki; Sağlık Bakanlığı’nın 2011'de başlayan 2015'te biten bir araştırma çalışmasına katıldığı anlatılıyor. 

Bakanlığın 2015 yılında tamamlanan çalışmayı, hala açıklamaması nedeniyle de çalışmada elde edilen bulguları içeren yazı dizisini yayınlamak zorunda kaldığını söylüyor Bülent Şık.

Yazı dizisinde, Sağlık Bakanlığı’nın, 2011-2015 yılları arasında kanserden ölümlerin dünya ortalamasının üstünde olduğu Antalya, Ergene ve Dilovası’nda  geniş çaplı bir araştırma yapıldığını anlatıyor.

Şık’ın yazdıklarına göre, Sağlık Bakanlığı’nın kamuoyuna açıklamadığı araştırma kısaca, insan sağlığını tehdit eden Pestisitin Taze Fasulye, Biber, Hıyar, Marul, Maydanoz, Çilek, Erik Ve Elmada maksimum kalıntı limitlerini çok aştığını, toprağa ve sulara karışan toksik maddeler konusunda yapılan çalışmalar hakkındaki bilgilerin, millet tarafından bilinmesi gerektiği savunularak bu bilgiler kendisi tarafından basın-yayın yolu ile açıklanıyor.

VE; Bir an önce, bu verilerden (tehlikeden) hareketle, halk sağlığını koruyacak tedbirlerin alınması gerektiği dile getiriliyor.

Ardından, “Bu bilgilerin açıklanamayacağını…” söyleyen kamu kurumları Bülent Şık'a dava açıyor.

KONUNUN ÖZETİ BU…

Şimdi Gelelim Sorularımıza;

1-) İnsan sağlığını tehdit eden TOKSİK maddeler gıdalarımıza, suyumuza ve toprağımıza nasıl karışmış ve bundan kimler sorumludur.

2-) Toplumun sağlığını tehdit eden zehirli maddelerin varlığını açıklayan araştırmacıya karşı kim, hangi sıfatla ve kimin savunucusu olarak dava açıyor?

3-) Toplumun sağlığını korumakla görevli kurumların acilen denetlenmesi ve ucu nereye kadar giderse gitsin, sorumluların MİLLETİN HUZURUNA çıkartılarak İbret-i Alem için cezalandırılmaları gerekmez mi?

Bu vakıa da konu iki yönlü olarak ele alınabilir.

-Birincisi; Toplum, devlet yapısına karşı kışkırtılıyor gibi görülebilir.

-İkincisi; Kurumlar, milletin sağlığını pek önemsemiyor, şirketleri koruyor gibi görülebilir.

Her iki bakış açısı da kısır döngüye ve çözümsüzlüğe götürecek bakış açılarıdır.

-Aslında üçüncü bir bakış açısı daha var; 

Suyumuzu, Topraklarımızı bu kadar zehirleyenler ved ahi sağlığımıza kast edenler kimlerdir veya hangi şirketlerdir?

Soru doğru sorulursa sonuca götürür.

Türk milleti, ordusunu ve devletini koruyan ve kollayan bir millettir. Bunu unutturmamak lazım gelir.

Dolayısıyla kurumlar, bu kadim milletin çıkarları doğrultusunda hareket etmek zorundadırlar.

Öyle, milletin emeklerinin biriktirildiği devletin kasasını hortumlatıp servet kazandırılan özel şirketlerin, kendilerini bu kadim milletin efendisi gibi görmeleri akıla ziyan bir hastalıktır.

Son olarak;

Bütün dünyada devlet yapıları, milletten aldıkları yetkilerin büyük bir kısmını özel şirketlere aşama aşama devir işlemlerini gerçekleştirirken, özel şirketlerin toplumlara ne kadar zarar verdiğini ve şirket çıkarları doğrultusunda insanlığı ve hayatı sona doğru nasıl sürüklediklerinin artık farkına varılması gerektiğidir.

Tarihe kronolojik açıdan bakılacak olunursa; 

-Toplum, birlikte hareket etmesinden kaynaklı oluşan lokomotif güç kaynağının idaresini, kendi içinden seçerek göreve layık gördüğü bireylerden teşkil devlet yapısına emanet etti. 

- Günümüzde ise özel şirketler, bu emaneti devlet yapılarından devir (gasp ediyorlar) alıyorlar. 

Buna neden göz yumulur ki?..

Çünkü bu özel şirketler, tabiatları gereği, hiç de öyle kendi milletlerinin çıkarlarını koruyacak ruh yapısına sahip şirketler değiller ve olamazlar.

Şimdi millete sormak lazım gelir;

Sahibi olduğumuz bu gücün özel şirketlere devir edilmesine müsaade edecek miyiz?

Türk milleti, kendi kültürü üzerinden medeniyet kurmuştur. Bu mirasını özel şirketler üzerinden devam ettirmesi söz konusu bile olamaz.

.

Ali Karani, dikGAZETE.com

Erin Brockovich adlı filmi izlemeyen varsa izlemesini tavsiye ederim. 

Film; toplumu sürüler gibi gören birtakım ruh hastası insanımsıların kazanma hırsı ve takıntıları sayesinde, hayatı ve insanı hiçe sayarcasına uyguladıkları faaliyetlerden kaynaklı, KANSER VE ÖLÜM VAKALARI’nı anlatıyor.

Bu film, gerçek hayattan alıntıdır diye de not düşmüşler. 

Film, gerçek hayatta ender rastlanan hukuki bir karar ile sonuçlanıyor. Ha bu arada; orası Amerika!..

Geçen gün sosyal medyada da paylaşılan bir yazı (AÇIKLAMA) başlığı ve içeriği ile dikkat çekiciydi. 

Bülent Şık; ‘’Kamuya faydamız dokunmayacaksa niye araştırma yapıyoruz ki?’’ diyen bir başlıkla verilen haberi görünce, “Bu nedir acaba?” diye sormadan edemiyor insan!.

Milletin sağlığını, çıkarlarını düşündüğünü elindeki verilerle ortaya koyan bir akademisyenin söyledikleri ve başına gelen!.

Başlık ve haberin ardından Bülent Şık ile ilgili kısa bilgiler verilerek, konuya giriş yapılmış. 

Öyle ki; Sağlık Bakanlığı’nın 2011'de başlayan 2015'te biten bir araştırma çalışmasına katıldığı anlatılıyor. 

Bakanlığın 2015 yılında tamamlanan çalışmayı, hala açıklamaması nedeniyle de çalışmada elde edilen bulguları içeren yazı dizisini yayınlamak zorunda kaldığını söylüyor Bülent Şık.

Yazı dizisinde, Sağlık Bakanlığı’nın, 2011-2015 yılları arasında kanserden ölümlerin dünya ortalamasının üstünde olduğu Antalya, Ergene ve Dilovası’nda  geniş çaplı bir araştırma yapıldığını anlatıyor.

Şık’ın yazdıklarına göre, Sağlık Bakanlığı’nın kamuoyuna açıklamadığı araştırma kısaca, insan sağlığını tehdit eden Pestisitin Taze Fasulye, Biber, Hıyar, Marul, Maydanoz, Çilek, Erik Ve Elmada maksimum kalıntı limitlerini çok aştığını, toprağa ve sulara karışan toksik maddeler konusunda yapılan çalışmalar hakkındaki bilgilerin, millet tarafından bilinmesi gerektiği savunularak bu bilgiler kendisi tarafından basın-yayın yolu ile açıklanıyor.

VE; Bir an önce, bu verilerden (tehlikeden) hareketle, halk sağlığını koruyacak tedbirlerin alınması gerektiği dile getiriliyor.

Ardından, “Bu bilgilerin açıklanamayacağını…” söyleyen kamu kurumları Bülent Şık'a dava açıyor.

KONUNUN ÖZETİ BU…

Şimdi Gelelim Sorularımıza;

1-) İnsan sağlığını tehdit eden TOKSİK maddeler gıdalarımıza, suyumuza ve toprağımıza nasıl karışmış ve bundan kimler sorumludur.

2-) Toplumun sağlığını tehdit eden zehirli maddelerin varlığını açıklayan araştırmacıya karşı kim, hangi sıfatla ve kimin savunucusu olarak dava açıyor?

3-) Toplumun sağlığını korumakla görevli kurumların acilen denetlenmesi ve ucu nereye kadar giderse gitsin, sorumluların MİLLETİN HUZURUNA çıkartılarak İbret-i Alem için cezalandırılmaları gerekmez mi?

Bu vakıa da konu iki yönlü olarak ele alınabilir.

-Birincisi; Toplum, devlet yapısına karşı kışkırtılıyor gibi görülebilir.

-İkincisi; Kurumlar, milletin sağlığını pek önemsemiyor, şirketleri koruyor gibi görülebilir.

Her iki bakış açısı da kısır döngüye ve çözümsüzlüğe götürecek bakış açılarıdır.

-Aslında üçüncü bir bakış açısı daha var; 

Suyumuzu, Topraklarımızı bu kadar zehirleyenler ved ahi sağlığımıza kast edenler kimlerdir veya hangi şirketlerdir?

Soru doğru sorulursa sonuca götürür.

Türk milleti, ordusunu ve devletini koruyan ve kollayan bir millettir. Bunu unutturmamak lazım gelir.

Dolayısıyla kurumlar, bu kadim milletin çıkarları doğrultusunda hareket etmek zorundadırlar.

Öyle, milletin emeklerinin biriktirildiği devletin kasasını hortumlatıp servet kazandırılan özel şirketlerin, kendilerini bu kadim milletin efendisi gibi görmeleri akıla ziyan bir hastalıktır.

Son olarak;

Bütün dünyada devlet yapıları, milletten aldıkları yetkilerin büyük bir kısmını özel şirketlere aşama aşama devir işlemlerini gerçekleştirirken, özel şirketlerin toplumlara ne kadar zarar verdiğini ve şirket çıkarları doğrultusunda insanlığı ve hayatı sona doğru nasıl sürüklediklerinin artık farkına varılması gerektiğidir.

Tarihe kronolojik açıdan bakılacak olunursa; 

-Toplum, birlikte hareket etmesinden kaynaklı oluşan lokomotif güç kaynağının idaresini, kendi içinden seçerek göreve layık gördüğü bireylerden teşkil devlet yapısına emanet etti. 

- Günümüzde ise özel şirketler, bu emaneti devlet yapılarından devir (gasp ediyorlar) alıyorlar. 

Buna neden göz yumulur ki?..

Çünkü bu özel şirketler, tabiatları gereği, hiç de öyle kendi milletlerinin çıkarlarını koruyacak ruh yapısına sahip şirketler değiller ve olamazlar.

Şimdi millete sormak lazım gelir;

Sahibi olduğumuz bu gücün özel şirketlere devir edilmesine müsaade edecek miyiz?

Türk milleti, kendi kültürü üzerinden medeniyet kurmuştur. Bu mirasını özel şirketler üzerinden devam ettirmesi söz konusu bile olamaz.

.

Ali Karani, dikGAZETE.com